حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilâyeti
Medya Bürosu
No: SR-BA-2025-MB-TR-08 |
H. 30 Şevvâl 1446 M. Pazartesi, 28 Nisan 2025 |
Yahudilerin Gazze ve Şam’da Devam Eden Pervasızlığı Karşısında “Cesurların Barışı” Safsatalarıyla Onunla Uzlaşmak Yerine Bu Varlığın Kökünü Kazımak İçin Hemen Harekete Geçilmesi Kaçınılmazdır!
Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaptığı ilk konuşmasında, “Suriye’nin “İsrail” de dâhil olmak üzere bölge ve dünyadaki hiçbir ülkeye tehdit oluşturmayacağına dair taahhüdümüzü defalarca beyan ettik” dedi.
ABD Kongre üyesi Cory Mills ise İstanbul’dan Arap Televizyonu’na yaptığı açıklamada, Esed rejiminin düşüşünden sonra Suriye’de siyasi geçişin, yönetişim ve özgür demokrasiye nasıl olacağını anlamak için el-Şara ile güvenlik konularını görüştüğünü söyledi. Mills, görüşmenin ayrıca Suriye’nin “İsrail” ile ilişkisini ve sınır dosyasını da ele aldığını belirterek, el-Şara’nın “İsrail” ile ilişkileri geliştirmeye ve diyalog başlatmaya, hatta muhtemelen “İbrahim Anlaşmaları”nı genişletmeye açık olduğunu ifade etti. Mills, el-Şara’nın “İsrail”e saldırmak için Suriye üzerinden silah transferinin engellenmesi konusunda çalışmaya hazır olduğunu da ekledi. Mills, ABD’nin, mevcut yaptırımların kaldırılması ya da hafifletilmesi için hangi adımların atılmasını beklediğini açık bir şekilde ilettiğini söyledi. Şam’ı ziyaret eden bir diğer ABD Kongre Üyesi Marlin Stutzman da, Suriye yönetimiyle kişisel ilişkiler kurmanın önemine vurgu yaparak, “Suriye’de sadece bir Amerikan müttefiki değil dost bir liderin olması çok önemli” diye konuştu.
Reuters’in aktardığına göre Cumhurbaşkanı eş Şara, Suriye’deki Filistinli grupların faaliyetlerini izlemek için bir komite kurulduğunu ve devlet kontrolü dışındaki silahlı gruplara izin verilmeyeceğini belirterek, “Bu konudaki görüşmeler devam edebilir ancak genel tutumumuz, Suriye’nin İsrail de dahil olmak üzere hiçbir taraf için tehdit kaynağı haline gelmesine izin vermeyeceğimizdir” dedi.
Bu açıklamalar, ABD’nin Suriye’den talep ettiği ve Washington’un Suriye’ye yönelik politikasını değiştirmeden önce atmasını istediği somut adımlarla aynı zaman dilimine denk geliyor. ABD’nin BM Daimi Temsilciliği Geçici Maslahatgüzarı Dorothy Shea, Suriye geçici yönetimine yönelik beklentileri tek tek şu şekilde sıraladı: “Terörizmin tamamen reddedilmesi ve bastırılması, komşu ülkelere karşı saldırmazlık politikası benimsenmesi.” Dorothy Shea, “Suriye geçici yönetiminin faaliyetlerini yakından izlemeye devam ettiklerini söyledi. Shea, “ABD , Suriye’deki geçici idari yapıların attığı her adımı titizlikle takip ediyor. Uluslararası politikasını bu gözlemleri ışığında şekillendirecektir. Suriye liderliği, artık ülkeyi onlarca yıldır geri bırakan o karanlık geçmişi geride bırakmalıdır” dedi.
Eş Şeybani’nin mevcut Suriye yönetiminin tutumunu yansıtan açıklamaları, Suriyeliler için büyük bir şok ve hatta yıldırım etkisi yarattı. Zira halk, Yahudi varlığının Suriye şehirlerindeki pervasız tavırları ve saldırganlığı karşısında, rejimin ilkeli ve caydırıcı bir duruş sergilememesini endişeyle karşılamaktadır. Yahudi varlığının sürekli barış mesajları vermesi, Suriye kamuoyunda haklı bir tedirginliğe yol açıyor. Özellikle de ABD’li yetkililer Mills ve Stutzman’ın normalleşme ve ‘İbrahim Anlaşmaları’na katılım iddialarına karşı mevcut yönetimden resmi bir yalanlama gelmemesi, bu söylemlerin pratik adımlara dönüşeceği endişelerini artırıyor.
Bu açıklamalar ve tutumlar, devrim yıllarında atılan sloganların artık geçerliliğini yitirdiğini açıkça ortaya koyuyor. Bir zamanlar, “Esed rejimi düşerse Tel Aviv de düşer” diye haykıranlar; şimdi Yahudi varlığına barış eli uzatıyor, Allah’a ve dinine savaş açmış, peygamberleri öldürmüş, Gazze halkını hunharca katletmiş bir yapıyla normalleşme mesajları gönderiyorlar!
Allah’ın bize kâfirlerle savaşmayı ve cihat bayrağını yükseltmeyi emreden ayetlerine ne oldu? Doğu ve batının İslam’ın hâkimiyetine girmesi ve bir İmam’ın liderliğinde yönetilmesi gerektiği emrine ne oldu?
Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in أُمِرْتُ أنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حتَّى يَشْهَدُوا أنْ لا إلَهَ إلَّا اللهُ، وأنَّ مُحَمَّداً رَسولُ اللَّهِ“İnsanlar ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah’ deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum” buyuran hadisine ne oldu?!
Nereye koyacağız bu ümmetin cihat ve şehadet aşkını? Nice çilelerle yoğrulmuş, acılarla bilekleri çelikleşmiş yiğitlerinin cesaretini neyle izah edeceğiz?
Allah Subhânehu ve Teâlâ, Yahudi varlığıyla olan çatışmanın doğasını ve hakikatini açıklamıştır. Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, değerli sahabeleri ve özellikle Ensar’ın lideri Sad bin Muaz RadıyAllahu Anh Beni Kureyza Yahudileri konusunda verdiği kararla bu ilahi bildirimi pratikte uygulamıştır. Bu çatışma, akide ve ideolojik sabitelerin farz kıldığı, Yahudilerin işlediği suçların da bu gerçekliği doğruladığı ideolojik varoluşsal bir çatışmadır. Yahudilerin büyüklerinin esip gürlemesi ve Hilafetin dönmesine asla izin vermeyeceğiz’ diye haykırması da bu gerçekliği tasdik etmektedir. Zira onlar, hilafetin yeniden kurulmasının onları ve kavimlerini tarihin çöplüğüne atacağını, yeryüzünde izlerini dahi bırakmayacağını çok iyi bilmektedirler.
Yahudi varlığına her türlü silah tedarik ederek onu İslam’a karşı küfrün ileri karakolu hâline getiren Amerika başta olmak üzere uluslararası toplumu memnun etme çabası, hem uçuruma doğru hızla sürüklenmek hem de çökmüş düzenin kalıntıları üzerinde İslami yönetimi kurup tüm Filistin’i Yahudilerin pisliğinden kurtarmayı amaçlayan yaklaşık iki milyon şehidin fedakarlığını heder etmektir.
Bu siyaset, bizi muzaffer olarak Şam’a ulaştıran Allah’ın beraberliğini kaybetme riskini taşıdığı gibi devrim yılları boyunca sabitelerini açıkça ortaya koyan ve dengeleri değiştirme gücüne sahip olan doğal dayanağımız ve asli gücümüz olan halk kuluçkasını kaybetme riskini de barındırmaktadır.
Uluslararası topluma yalvarmak, onun iradesine ve kararlarına boyun eğmek, diz çöktürmek, boyun eğdirmek ve azılı düşman karşısında beyaz bayrağı çekmek için aşağılık bir şantaj aracı olarak kullanılan yaptırımların kaldırılması umudu ve serabıyla onun diktalarına boyun eğmek, dünyada rüsvaylık, ahirette ise çetin bir hesaptan başka bir sonuç doğurmaz. Üstelik bu, tehlikeli bir yoldur, kesin biçimde reddedilmelidir. Çünkü tehlikesi, sadece bugünkü yöneticileri değil, devrime omuz veren halkı, şehitlerin emanetini taşıyanları ve ümmetin tüm onurlu fertlerini de kapsamaktadır. Hâlâ vakit varken ibret alacak bir kimse yok mu?
Amerika, zorba Esed rejiminin bir numaralı destekçisi idi. Şam halkını sindirmek ve onları devrimlerinden ve eski rejimin yıkılması talebinden vazgeçirmek için araçlar, ajanlar, uşaklarla ve her türlü baskıcı yöntemlerle zorba Esed rejimini desteklemiştir. Peki, bu Amerika şimdi birdenbire yırtıcı bir kurttan sevecen bir dosta mı dönüştü? Gerçekten dostluğu aranacak bir ülke mi oldu?
Özellikle hayati meselelerde ideolojik bir duruş sergilemek, günümüzün en önemli farzıdır ve bu aşamanın bir gerekliliğidir. Şam ve devrimi her Müslümanın yüreğinde sembolik bir değere ve özel bir yere sahiptir. Nasıl özel bir yere sahip olmasın ki? Ümmetin küllenmiş umutlarını alevlendirmiştir; Müslümanları Kur’an’ın hüküm sürdüğü bir devletin çatısı altında birleştirme hamasetini canlandırmış ve bizlere Furkan Savaşları’nın onurlu hatıralarını yeniden yaşatmıştır.
Yahudilerle aramızdaki çatışma kaçınılmazdır; er ya da geç o büyük hesaplaşma mutlaka yaşanacaktır. Filistin meselesi, tamamen İslami bir meseledir. Bu meselenin sorumluluğu, ümmetin evlatlarının, özellikle de İslam coğrafyasının dört bir yanındaki ordu komutanları ve güç sahiplerinin omuzlarındadır. Artık Allah rızası için ve tarihe bir not düşmek için harekete geçmelerinin zamanı gelmiştir. Yahudi varlığını koruyan rejimleri devirmeliler, o varlığın ilk savunma hattı olan bu rejimleri yıkmak için orduları harekete geçirmeliler, İslam Devleti’ni kurmalılar ve ümmetin izzetini yeniden ayağa kaldırmalıdırlar. Amerika ve Batı’nın kölesi olanlar bizi kurtaramazlar. Utanç verici, yüz kızartıcı ya da din ve Kur’an düşmanlarını memnun eden politikalar, Filistin’i özgürlüğüne kavuşturamaz. Kurtuluş, ancak İslam’ı hakkıyla uygulayan ve yeryüzünün dört bir yanındaki mazlumlara yardım için ordularını seferber eden bir Hilafet Devleti ile mümkündür. İşte Müslümanları böylesi büyük bir hayra davet ediyoruz ve onlara Allah’ın bu dini yüceltme vaadini, köhne Netanyahu, varlığı, askerleri, onları koruyanlar ve arkasında duranlar istese de istemese de Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hilafetin dönüşüyle ilgili müjdesini hatırlatıyoruz. Sabırdan sonra zafer, aşağılanmadan sonra izzet, yıllar süren zillet ve ihanetten sonra ise hâkimiyet mutlaka gelecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاً وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Suriye Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: +8821644446132 Skype: TahrirSyria www.tahrir-syria.info |
E-Mail: media@tahrir-syria.info |