Salı, 27 Muharrem 1447 | 2025/07/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Tom Barrack’ın, Lübnan’ın Yeniden Aslı Olan Şam Bölgesinin Bir Parçası Haline Gelmesi Konusundaki Uyarısı, Aslında Hilafeti Kurarak Ümmetin Birliğini Sağlama Projesinin, Bölgedeki Amerikan Projesinin Yegâne Gerçek Rakibi Olduğunu Dair Örtülü Bir ABD

ABD’nin Orta Doğu Özel Temsilcisi Tom Barrack, 12 Temmuz 2025 tarihinde Arab News gazetesine verdiği röportajda, bölgedeki Amerikan projesini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren ve Washington yönetiminin “Yeni Orta Doğu” projesini hayata geçirmede yaşadığı derin çıkmazı teyit eden bir dizi yeni açıklamada bulundu. Barrack, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Lübnan ile gasıp Yahudi varlığı arasında gizli görüşmelere aracılık ettiğini ifşa etti. Barrack, “ABD, Lübnan ile (İsrail) arasında perde arkası görüşmeleri kolaylaştırdı... Süreç hızla ilerliyor!” dedi. Aynı şekilde, yeni Suriye rejimi ile Yahudiler arasındaki görüşmelerin daha da hızlı ilerlediğini belirterek, “Suriye’nin, yaptırımların kaldırılmasıyla ortaya çıkan tarihi fırsatı yakalamak için şimşek hızıyla hareket ettiğini fark ettim... Türkiye ve Körfez’den yatırımlar ve komşu ülkelerle diplomatik temaslar var!” ifadelerini kullandı. Barrack ayrıca, Lübnan’ın “Amerikan çözümüne” yönelmemesi halinde “sınırlar ve siyasi aidiyet kartını” gündeme getirerek, ülkenin “Bilad-ı Şam’a geri döneceği” tehdidinde bulundu. Normalleşme ve teslimiyet yolunu seçmemesi halinde ise Lübnan’ın yeni bir karanlık yazgıya mahkûm olacağı uyarısında bulunarak, “Trump’ın Suriye’ye şans tanıma kararı cesurcaydı. Batı’nın müdahalesi ve Sykes-Picot anlaşmasından bu yana yaşananlar olumlu sonuçlar doğurmadı... Lübnan harekete geçmezse, Bilad-ı Şam’a geri dönecektir.” ifadelerine yer verdi. Amerika’nın azınlıklardan oluşan müttefiklerine gelince; daha dün onlar için konferanslar düzenleyen ve onlara yer yer devletçikler vaat eden Washington, bugün onlara sırtını dönüyor. ABD, özel temsilcisinin ağzından onlara şöyle dedi: Barrack, “Amerika’nın Suriye’de federalizmi reddeden pozisyonunu teyit ederek, ülkenin tek bir ordu ve tek bir hükümetle birleşik kalması gerektiğini” vurguladı. “Altı devlet olmayacak, tek bir Suriye olacak” diyerek bağımsız Kürt, Alevi veya Dürzi yapılarının kurulma ihtimalini dışladı. Temsilci ayrıca, ABD’nin şartları dikte etmediğini ancak “ayrılıkçı sonuçları desteklemeyeceğini” de sözlerine ekledi ve sözlerini, “Sonsuza kadar orada bebek bakıcılığı yapacak değiliz!” cümlesiyle noktaladı. Ne vaade ne ahde kıymet veren bu kaba diplomatik mesajda, dünün ‘teröristleri’ bugünün muhatabı oluverdi! ABD temsilcisi daha önce ‘terör örgütü’ olarak nitelendirdiği gruplara af ve hoşgörüyle yaklaştığını beyan etti. Heyet Tahrir eş-Şam’ın üzerindeki terör damgasını siliverdi bir kalemde. Daha da beteri, “terörist” demeye devam ettiği İran’ın partisiyle ağır silahları konusunda uzlaşmaya varılabileceğini söyledi! Dahası, ABD uzun yıllar kendisine hizmet eden SDG’ye (Suriye Demokratik Güçleri) sırtını dönerek onları boyun eğme ya da değiştirilme seçeneğiyle karşı karşıya bıraktı. Barrack, “Onlara, devlet içinde bağımsız yönetim kurma borcumuz yok... Evet, SDG artık makul olmalı. SDG ya makul olur ya da alternatif gündeme gelir” ifadelerini kullandı. İşte o meşhur Amerikan mantığı: Hayatta kalmak istiyorsan piyonumuz ol, onayımızı istiyorsan teslim ol! İşte ne ahit ne de zimmet tanımayan Amerika’nın gerçek yüzü budur.

Ey Lübnan ve tüm Şam coğrafyasının Müslümanları! ABD’nin Lübnan ve Suriye’nin kaderiyle ilgilenmediğini biliyoruz. Amerika, bölge halklarını, kendi anlaşmaları ve ittifakları için sadece birer araç ve basit birer piyon olarak görmektedir. Aslında Amerika’nın tek derdi, Yahudi varlığını bölgenin dokusuna entegre etmek ve varlığını “doğal bir ortak” olarak normalleştirmektir. Aynı zamanda özellikle uluslararası gaz ve stratejik madenler yarışı ile Çin’le olan ekonomik mücadelesinin gölgesinde, ümmetin geri kalan bağlarını parçalamak ve zenginliklerini çalmak için de çalışmaktadır... Barrack’ın, Lübnan’ın Bilad-ı Şam’a geri dönmesi hakkında söyledikleri, bir dil sürçmesi değil, aksine stratejik derinliği olan bir açıklamadır. Bu sözler, Amerika’nın, ümmetin aslına, birliğine ve İslami siyasi projesine dönmesinden duyduğu korkuyu ifşa etmektedir. Dolayısıyla bu sözler, aynı anda hem bir tehdit hem de bir itiraf niteliğindedir. ABD’nin normalleşme ve teslimiyet çözümünü reddedenlere yönelik aslına döndürme tehdididir! Bu, aynı zamanda bir itiraftır! Onca yıldır süren unutturma ve bu toprakların gerçek kimliğini silme çabalarına rağmen, “asıl” olanın –yani Bilad-ı Şam’ın ve hatta İslam Ümmetinin birliği fikrinin– hâlâ bilinçlerde canlı, topraklarda köklü ve ruhlarda diri olduğunun bir itirafıdır. Bu, İslami kalkınma ateşinin ümmetin sinesinde hâlâ kor olduğunun ispatıdır. Ve bu, Amerika ve Yahudilerin amansızca savaştığı, sadece Bilad-ı Şam’ın değil tüm ümmetin birliğini ifade eden Hilafet projesinin, hala ABD’nin bölgedeki hegemonyası ve çıkarları için en büyük tehlike olmaya devam ettiğinin de ilanıdır Barrack ve yönetimi bu tehdidi, “azınlıkları” söz konusu alternatiften (bölgesel birlikten) korkutmak için bir “korkuluk” olarak kullanmaktadır. Amaç, bu grupların nihayetinde Amerikan projesinin kollarına atılmalarını ve hatta o projeyi kendi projeleri olarak benimsemelerini sağlamaktır.

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti olarak biz, bu sözlerin asıl muhatabının biz olduğunu düşünüyor ve tam bir gönül rahatlığıyla diyoruz ki:

- Şüphesiz, bölgedeki gerçek çatışma düzeyi, İslam ümmeti ile laik kâfir Batı arasında bir uygarlık çatışmasıdır. Bu, değerler ve uygarlık mefhumları savaşıdır. Şüphesiz Batı, bu ümmete tuzak kurmaktan ve ona şiddetle saldırmaktan bir an bile geri durmamıştır. Nitekim sömürgeleştirme sürecini, Hilafet Devleti’ni yıkarak başlatmış, ardından da bölme ve parçalama politikasını izlemiştir. Biz, bölgemizdeki bu sömürge düzeninin ancak ve ancak Raşidi Hilâfet’in kurulmasıyla son bulacağını ve ortadan kalkacağını ilan ediyoruz. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bugün inşallah son günlerini yaşamakta olduğumuz mevcut ceberut saltanattan sonra Hilafetin olacağını müjdelemiştir.

- Bu açıklamalar, her ne kadar tehdit ve kibir içerse de, tek bir gerçeği yansıtmaktadır: Ümmetin birliğini hedefleyen ve Nübüvvet metodu üzere Hilafet’in kurulmasını ifade eden İslami proje, artık Washington’daki karar alıcı çevrelerin uykularını kaçırmakta ve onların bölgedeki sömürgeci hegemonya hesaplarını altüst etmektedir! Aynı korku ve endişe, Netanyahu’nun diliyle “Akdeniz’de bir Hilafet kurulmasından” korktuklarını ve nerede kurulursa kurulsun onu vuracaklarını açıkça itiraf eden Yahudiler için de söz konusudur. Korkuyorlar, çünkü sonlarının yaklaştığını biliyorlar!

- Batı’nın bugün oynadığı bu “azınlıklar oyunu”, dün Hilafet’i yıkmak için oynadığı kirli oyunun ta kendisidir! Bu oyunun hedefi, Müslümanların İslam Devletinin tebaası olarak gördüğü gayrimüslimlerdir. “Müslümanlar hangi haklara sahipse onlar da aynı haklara sahiptir” Bu topluluklar, geçmişte hiçbir zulme uğramadan rahat ve huzurlu bir hayat sürmüşler ve hatta birçoğundan, İslami yönetimi övdüğüne dair sözler sarf edildiği kayıtlara geçmiştir... Tom Barrack’ın, SDG’yi ve “azınlık” olarak nitelendirdiği diğer grupları, kendi davet ettiği yolda yürümedikleri takdirde sonuçlarının vahim olacağı yönündeki tehditkâr açıklamalarına baktığımızda, aslında ABD’nin bu grupları iddia ettiği gibi onların çıkarları için değil, kendi çıkarları için kullandığını deşifre ettiğini görürüz. İslam’ın ve Müslümanların bu gruplara yaklaşımı ile Amerika ve Batı’nın onlara yaklaşımı arasında devasa fark olduğunu görüyoruz. Tarih bunun en büyük kanıtı ve gerçekleri ortaya döken en büyük tanığıdır.

Ey Müslümanlar! Ümmetin birliğini yani Nübüvvet metodu üzere Hilafeti ifade eden İslami proje, Amerika ve piyonlarının göstermeye çalıştığı gibi bir öcü değildir! Bilakis o, onurlu bir hayatın, izzetin ve adaletin projesidir. Nitekim Barrack, bilerek veya bilmeyerek, bu İslami siyasi projenin, yani Nübüvvet metodu üzere Hilafet’in, Amerikan projesinin yegâne hakiki rakibi olduğunu ifşa etmiştir. Yine Washington’daki ve Yahudiler nezdindeki asıl korkunun, ümmeti birleştirecek ve esarete son verecek olan Hilafet’in geri dönüşü olduğunu ifşa etmiştir!

Ey Müslümanlar! Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti olarak biz, sizi geleceğinizi Batı’nın elleriyle ya da komplocu konferanslar veya tehditlerle, büyükelçilerin ve diplomatik temsilcilerin açıklamalarıyla değil, kendi ellerinizle şekillendirmeye çağırıyoruz. Allah’ın olmanızı istediği gibi tek bir ümmet olun! Ne Doğulu ne de Batılı olun; güdülen değil, lider olun! Sykes-Picot’nun köhne sistemleriyle değil, İslam ile yönetin! Lübnan’ı yeniden aslına, yani Şam diyarının ve tüm Müslüman topraklarının bir parçası haline getirin. Allah’ın sizi tarif ettiği “vasat ümmet” olun.”

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Rasûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık.” [Bakara 143]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti


H. 20 Muharrem 1447
M.  Salı, 15 Temmuz 2025

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER