Hem sol hem de sağ kanattan politikacılar bu hafta Hizb-ut Tahrir’e saldırmak için kıyasıya yarıştılar. Sebebi, son yerel seçimler hakkında Müslümanlara yaptığımız açık çağrı ve demokrasiyi “batan gemi” olarak tanımlamamızdır. Demokrasi, krizdedir. Batı halkı demokrasiden yüz çevirmektedir, çünkü azgın azınlığın sistemidir.

Politikacılar, Hizb-ut Tahrir’in demokrasi ve laiklik eleştirisine yanıt vermek yerine alçakça hakaretlerde bulundular, “ülkenize dönün” retoriğinin çeşitli varyantlarını dile getirdiler. Aslında bu, zalimce ve ırkçı bir argümandır, entelektüel iflasın göstergesidir.

Bu hiç sürpriz değil, çünkü Danimarka politikacıları, uzun zaman önce İslam’a karşı mücadelede havlu atmışlardır.

Son yirmi yıldır siyasi partiler, değerlerini Müslümanları hedef alan ayrımcı yasalarla doldurdular. Bu kanunlar ve siyasi önlemler, demokrasiye ve laikliğe olan güvensizliklerinin açıkça alametifarikasıdır. Liberal özgürlük değerlerini kendi elleriyle mezara gömdüler ve Müslümanlardan sadakat talep ettikleri anayasayı ayaklarıyla çiğnediler.

Politikacılar, değerlerde entelektüel bir tartışmaya girmeyi daima reddettiler. Bunun yerine, İslam’ın kötülüğün ta kendisi olduğu ve “doğal olarak” sınır dışı edilmesi gerektiği teranesini dillerine doladılar.

Bu nedenle Hizb-ut Tahrir / Danimarka olarak biz, Danimarkalı politikacılara şu soruları yöneltiyoruz:

Müslüman gruplara ve şahsiyetlere tatsız saldırılardan başka bir şeyiniz yok mu?

“Roma’da Romalılar gibi davran” düsturu gerçekten bulabileceğiniz en iyi argüman mı?

Değerlerinize azcık güveniniz varsa, Hizb-ut Tahrir ile olgusal ve entelektüel bir tartışma yapın. Biz her an tartışmaya hazırız.

Ancak, tartışma niyetinizin olmadığını zaten biliyoruz, zira entelektüel tartışma, laik zihniyetinizin ne kadar boş, kırılgan ve eksik olduğunu ortaya çıkaracaktır.

Fakat sonsuza kadar Müslüman karşıtı seçim kampanyalarının arkasına saklanamazsınız. Halkınızın, siz ve demokrasinin kırılgan elitist yüzünü görmesi an meselesi.