Cumartesi, 29 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Zaferin Yakınlaşması Kalplerde Olan "Korkuyu" Açığa Çıkarmaktadır

  • Kategori Türkiye
  •   |  

18 Temmuz'da Esad'ın kalbine indirilen ağır darbeden sonra, Suriye'nin önemli şehirlerinden biri olan Halep'in kuşatılması ile Müslümanlar Bilad'uş Şam'da zafere daha da yaklaşıyorlar. Ancak kıyamın başladığı günden bu güne zalim Esed'e zaman kazandırmak için türlü planlar uygulamaya koyan Batı, oldukça rahatsız. Eğer sömürgeci Batı'nın Müslümanların topraklarında kendisine hamilik yapan yöneticileri olmamış olsaydı, bu rahatsızlığı tam bir panik ve krize dönüşecekti. Batı'nın bu sinsi planlardan en önemlisi, ayaklanmaların başından beri Suriye konusunda oluşturulmuş olan devletlerarası kutuplaşmadır. ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeler güya devrime destek veriyormuş gibi politika güderlerken, Rusya, Çin ve İran ise rejimin destekçisi kesiliverdiler. Lakin ortak dertleri, Suriye'de Baas rejiminin devrilmesinden sonra bir İslam Devleti'nin kurulmasından duydukları endişedir. Küfrün kirli entrikalarla üzerini örtmeye çalıştığı asıl korku, işte budur!

Türkiye ise "iyi polis" konumuyla bu kirli planın bir parçası olarak rol üstlenirken, çirkin yüzünü örten maske ağır ağır düşmeye başlıyor. Zira Suriye'nin kuzeyindeki hareketlilik üzerine Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Erbil'de Barzani ile yaptığı görüşme sonrasında yapılan açıklama bunu yansıtıyor: "Birlikte bazı adımların atılması konusunda anlayış birliğimiz var... Suriye'de güç boşluğundan yararlanmaya çalışacak (etnik ve dini) örgütler ortak tehdittir... Yeni Suriye, terör örgütleri ya da radikal gruplardan hali (boş) olmalıdır" Peki hem Türkiye, hem de Barzani için ortak olan tehdit nedir? PKK ise şayet, PKK'nın zaten hamisi olan Barzani için neden tehdit olsun? Siyasi altyapıları zayıf bilinen Suriye'deki Kürtler ve Türkiye sınırında bir devlet kurmaları ise şayet, Barzani neden onlara destek versin, niçin askeri eğitimden geçirsin? Dolayısıyla geriye yalnız tek bir tehdit kalıyor. Her ikisi de laik olan Türkiye Cumhuriyeti ve Kürdistan bölgesel hükümeti'nin algıladıkları ve birlikte tavır takınma gereği duydukları bu ortak tehdit, Suriye'de İslami bir devlet kurulmasından başka ne olabilir ki?

Türkiye'nin ve aslında ABD ve Batı'nın da ortak kaygısı, rejim yıkıldıktan sonra Suriye'de İslami bir devletin kurulması ile birlikte, kurulması muhtemel bu devletin Müslümanlarda oluşturacağı coşku ve heyecanın diğer Müslüman topraklara sıçramasıdır. Bir buçuk senedir akan kana, yapılan katliam ve tahribatlara seyirci kalan Türkiye'nin, son zamanlarda Suriye sınırında birtakım askeri yığınaklar ve tatbikatlar yapması elbette sadece Suriye'nin kuzeyinden duyulan endişeyle açıklanamaz. Türkiye'nin Kürt oluşumlarına alerjisi vardır madem, neden Irak Kürdistanı ile merkezi Irak hükümetinden daha sıcak ilişkiler kuruyor? Neden Barzani ile ortak tehdit belirleyip, ortak tavır benimsiyor?

Ey Müslümanlar! Suriye'de yaşananlar, insaf ve iman sahibi her Müslümanın kalbini yaralamakta, içerisinde bulunduğumuz şu mübarek Ramazan ayında dualarının ve yakarışlarının parçası olmaktadır. Muhakkak ki Ramazan, İslam tarihi boyunca zaferlerin, başarıların ve fetihlerin ayı olmuştur. Umulur ki Suriye'de süren acımasız vahşet, Allah'ın izniyle bu Ramazan'da son bulacak, Müslümanlar Allah'ın nusreti ve zaferiyle ferahlayacaklardır. Kâfirler ve onları dost edinen rejimlerin iğrenç entrikaları da Allah'ın yardımıyla boşa çıkacak ve bu uğurda sarfettikleri gayretler heder olacaktır.

Ey Müslümanlar! İşte Hizb-ut Tahrir, Suriye kıyamının başından beri azgın zalime karşı Müslümanlarla omuz omuza durmakta ve devrimin Hilafet Devleti'nin kurulması ile taçlanması için Ümmete haykırmaktadır. Aynı zamanda kâfir Batı ile güdümündeki bölge ülkelerinin İslam ve Müslümanlar aleyhindeki şerir planlarını açığa çıkarmakta ve Şam topraklarında İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin yeniden kurulması için tüm gücüyle çalışmaktadır.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاء حَتَّى إِذَا جَاءهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِندَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ "İnkar edenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya vardığında hiçbir şey bulamaz. Orada Allah'ı bulur ve O da hesabını görür. Şüphesiz Allah hesabı çarçabuk görendir." [Nur 39]

 

 

 

Devamını oku...

إِنَّ أَفْضَلَ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Cihadın en efdali zalim sultan karşısındaki hak sözdür."

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Azim olan Allah, şöyle buyurarak doğru söyledi:

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleriyle yönetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir." [el-Maide 45]

İşte bu ayet, Şeyha Hasina hükümeti ile tatbik etmiş olduğu sisteme, tamamen intibak etmektedir. Zira demokratik sistem, bir küfür sistemi olup zulüm hükümetini tatbik eden ise Şeyha Hasina hükümetidir:

- İnsanlara, İslamî olmayan yasaları dayatmak, bir zulümdür.

- Milyonlarca insanı, temel ihtiyaçlarından mahrum bırakmak ve onları yoksul bir yaşama zorlamak, bir zulümdür.

- İnsanları, temel ihtiyaçlarını karşılamak için gece gündüz çalışmak zorunda bırakan kapitalist ekonomik sistemini tatbik etmek, kağıt paranın kullanılması nedeniyle de yaşam ihtiyaçları fiyatlarının artmasına katlanmak için ceplerini dibine kadar kazımak zorunda bırakmak ve insanları hiçbir kıymeti olmayan şeyleri biriktirmeye sevk etmek, bir zulümdür.

-Anne ve babalara, evlatlarının mezun oldukları gün iflaslarını ilan etmeyi dayatan ayrımcı eğitim sisteminin tatbik edilmesi, ardından hükümetin bu mezun olanlara iş fırsatı sağlamada başarısız olması ve dolayısıyla yüz binlerce öğrenim görmüş kişilerin ortaya çıkması, zulüm amellerinden bir ameldir.

-Uygun iş fırsatları sağlamada başarısız olmak ve dolayısıyla insanları, ağır vasıtalar kullanmaya sürüklemek gibi zor işlerde çalışmak zorunda bırakmak, bir zulümdür.

-Kamu mallarını özelleştirmek, enerji üretimi için özel istasyonlar inşa etmek, jeneratörler kiralamak, elektrik fiyatlarını yükseltmek, hükümetin halka yarım gün bile enerji sağlamakta başarısız olması ve bunun da insanları yaz sıcağında kavrulmaya terk etmesi, aynı şekilde bir zulümdür.

-Halkın servetinin, adaletsiz vergi sistemleri yoluyla devletin hazinesinde depolanması ve ardından da servetlerin yağmalanması, bir zulümdür.

-Hasina ile hükümetinin politikalarını eleştirmelerinden dolayı insanların sıkıştırılması, tutuklanması, kaçırılması ve işkence edilmesi, bir zulümdür.

-İnsanlara casusluk yapması için casuslar ağı kurulması ve bunun da onları, kaçırılmaya ve işkenceye maruz kalmak gibi hayatlarını korku içerisinde yaşamak zorunda bırakması, bir zulümdür.

-İslam davetini taşımalarından dolayı inanların sıkıştırılmaları, tutuklanmaları ve işkence görmeleri, bir zulümdür.

-(Hasina'nın, Sınır Muhafızları katliamında yaptığı gibi) muhlis subaylar İslam'ın yada ulusal çıkarların yanında yer almasınlar diye ordu subaylarını tasfiye etmek yoluyla korku atmosferlerinin oluşturulması ve kaçırma, tutuklama ve görevden ayırma yoluyla da ordunun muhlislerden "temizlenmesi", zulüm amellerinden bir ameldir.

 

Ey Müslümanlar!

Bu, mevcut demokratik rejim ile Hindistan, Haçlı Amerika ve müttefiklerinin ajanı olan Şeyha Hasina hükümeti tarafından gerçekleştirilen sayısız zalim amellerin sadece küçük bir listesinden ibarettir. Peki bu durumda sizlerin vacibi nedir? Ne yapmanız gerekmektedir? Şahsi ihtiyaçlarınızı elde etmekle meşgul olmaya devam mı edeceksiniz? Yoksa sanki bu durum, reddedilmesi imkansız olan Allah'ın bir kazasıymış ve sanki bu konuda hiçbir şey yapamazmışsınız gibi günlük işlerinize gitmeye devam mı edeceksiniz? Yada aynı zulmü işlemeye devem etme imkanı bulsunlar diye -Haçlı Amerika ve müttefiklerinin ajanları olan Bangladeş Ulusal Partisi Koalisyonu gibi- demokratik rejimin diğer bir mücrim yüzü için oy kullanmak amacıyla önümüzdeki seçimleri mi bekleyeceksiniz? Yoksa Amerikalılar ile müttefiklerinin, insanların, Avami Birlik Partisi ile kaynama noktasına gelen Bangladeş Ulusal Partisi hakkında hayal kırıklığını hissettiği bir vakti mi bekleyeceksiniz? Yada onların ajanları olan sivil veya askerlerden diğer bazı yüzlerin otoriteye gelmelerini mi bekleyeceksiniz? Yoksa emperyalistlerin ellerinde bir kukla haline gelmeyi mi bekleyeceksiniz?

Sizler, Subhânehu ve Te'âla'nın şu hak kavli ile Nebi [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'ın şu kavlini işittiğiniz halde despot demokratik rejim ile tagut Hasina'nın karşısında sessiz kalmayı tercih etmektesiniz:

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ وَلَتَأْطرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ قُلُوبَ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، وَلَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ "Nefsimi elinde bulunduran zata yemin olsun ki ya marufu emredersiniz ve münkerden sakındırırsınız ve zalimin elini tutar, onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirir ve onu tam bir zorlama ile hak üzere zorlarsınız, yahut Allah kiminizin kalplerini kiminiz üzerine kilitler, sonra onları (yani İsrailoğullarını) lanetlediği gibi sizi de lanetler!"

Hizb-ut Tahrir sizleri, Allah'ın öfkesi genelleşmeden önce tagutun ellerinden tutmaya davet etmektedir. Yoksa yapmış olduklarınızdan dolayı pişman olursunuz. İşte Firavun ile mücadele eden müminlerde sizler için bir ibret vardır:

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الأَرْضِ الْفَسَادَ.... وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلاً أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ "Firavun dedi ki: Bırakın beni de Musa'yı öldüreyim. (Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum... Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı, Rabbim Allah'tır diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir." [Mumin 26 28]

Üzerinde yürümeniz gereken sahih yol ve yapmanız gereken çalışma işte budur. Ayrıca Subhânehu ve Te'âla'nın, tam bir sureyi "Müminler" suresi olarak adlandırdığını da unutmayın. Çünkü onlar, Firavun misali tagutların karşısında durmuşlardır. Nitekim tagutların ve zalimlerin kıssaları hala bugünümüze kadar gelmektedir. Dolayısıyla sizleri, Firavun gibilerin karşısında durmaya davet ettiğimiz gibi bu zamanın Firavunlarından birisi olan Hasina'nın da karşısında durmaya davet ediyoruz.

Ey Müslümanlar!

Kendisini, nefsinizden, herhangi bir kişiden yada bu dünyadaki diğer herhangi bir şeyden daha çok sevdiğiniz Muhammed [Aleyhi's Selam], şu hadiste marufu emretmeyi ve münkerden nehyetmeyi emretmiştir:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ وَلَتَأْطرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ قُلُوبَ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، وَلَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ "Nefsimi elinde bulunduran zata yemin olsun ki ya marufu emredersiniz ve münkerden sakındırırsınız ve zalimin elini tutar, onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirir ve onu tam bir zorlama ile hak üzere zorlarsınız, yahut Allah kiminizin kalplerini kiminiz üzerine kilitler, sonra onları (yani İsrailoğullarını) lanetlediği gibi sizi de lanetler!"

Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şayet marufu emredip münkerden nehyetmezseniz, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın dualarınıza icabet etmeyeceğine dair Allah'a yemin etmiştir. Aha işte sizler, bunun doğruluğunu hissetmektesiniz. Zira her gün beş vakit namaz kılmanıza ve her bir vakitte de (ربنا آتنا في الدنيا حسنة Rabbimiz bize dünyada iyilik ver...) diyerek dua etmenize rağmen sefil yaşantınız günden güne arttığı gibi her gün acılarınız da artmaktadır.

Kendi nefsinizi kurtarmak için marufu emretmenin ve münkerden nehyetmenin ferdî bir amel olup yönetici bundan istisnadır şeklinde yanlış bir anlayışa sahip olmayınız. Zira İslam, siyasî bir din olup emirleri yönetimi de yöneticileri de kapsamaktadır. Hakeza Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], anlaşılır bir dille açıklamış ve özellikle de yöneticiye marufu emredip münkerden nehyetmek yoluyla zalimin elinden tutmayı emretmiştir.

Ayrıca Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], zalim yöneticinin elinden tutmayı cihadın en efdali olarak nitelendirmiştir ki sizlerin de bildiği üzere cihad, dinin doruk noktasıdır.

أَفْضَلَ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "Cihadın en efdali zalim sultan karşısındaki hak sözdür." [Ebu Davud tahriç etti]

Buna ilaveten Nebi [Aleyhi's Salatu ve's Selam], bu farzı yerine getirirken öldürülen kişiyi şehitlerin efendisi Hamza İbn-u Abdulmuttalib [Radıyallahu Anh]'a benzetmiştir.

سيد الشهداء حمزة بن عبد المطلب، ورجل قام إلى إمام جائر فأمره ونهاه فقتله "Şehitlerin efendisi Hamza İbn-u Abdulmuttalib'tir ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona (marufu) emreden ve onu (münkerden) nehyeden ve (bunun için) katledilen kimsedir."

Peki bizim, bu sözün ardından artı bir söze ihtiyacımız var mıdır? Zira söz açık, bu amelin ecri kazançlı, sevabı büyük ve onu eda etmeyi ötelemenin cezası ise şiddetlidir.

Ey Kuvvet Ehli!

İnsanlara intibak eden sizlere de intibak etmektedir. Hatta sizlere intibak eden insanlara intibak edenden daha büyüktür. Zira Kendisini, insanların sevdiği gibi nefsinizden, herhangi bir kişiden yada bu dünyadaki diğer herhangi bir şeyden daha çok sevdiğiniz Nebi [Alehi's Salatu ve's Selam] sizlere, münkeri ortadan kaldırmak için güç kullanma görevini farz kılmıştır. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

من رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أَضْعَفُ الإيمَان "Sizden her kim bir münker görürse onu eli ile değiştirsin. Gücü yetmezse dili ile, gücü yetmezse ona da kalbi ile (buğzetsin). Bu ise imanın en zayıfıdır."

Şüphesiz sizler, gücünüzü kullanmaya muktedir olduğunuz gibi elinizde Şeyha Hasina iktidarının altını üstüne getirmeye muktedir maddi güç de bulunmaktadır. Zira o, subay arkadaşlarınızın katilidir. Bu nedenle sizlerin sorumluluğu sizin dışınızdakilerden daha büyük olmasının yanı sıra aslında kalp ile inkar etmek de yapmaya muktedir olduklarınızı yapmaktan muaf tutmayacağı gibi bu, imanın en zayıfıdır. O halde ellerinizi, bu rejimi ve zalim Şeyha Hasina hükümetini yıkıp Hilafet'i kurmak amacıyla Hizb-ut Tahrir'e nusret vermek için uzatınız.

Ey Müslümanlar! Ey Kuvvet Ehli!

Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın indirdikleriyle olan yönetimi yeniden başlatmak yoluyla sizlere karşı işlenen zulme son verecek olan Hilafet Devleti olduğu gibi insanların temel ihtiyaçlarını garantileyecek olan da sistem de Hilafet Devleti'dir. Dolayısıyla insanlara yakışır görevler sağlayacak olmasının yanı sıra elektrikte ve yakıtlarda özelleştirme olmaksızın insanlara herkesin erişebileceği fiyatlarla mal ve hizmetler sağlayacak ve fakirlerin diğerlerinden daha çok acı çekmesine sevkeden katma değer vergisi (KDV) gibi adil olmayan herhangi bir vergi sistemini dayatmayacak olan da bizzat odur. Böylece insanların servetleri yağmalanmayacağı gibi hırsızlar da korunmayacak yada onların siyaset dünyasına girmelerine izin verilmeyecektir. Ayrıca Hilafet, vatandaşlar için casusluk yapmayacağı gibi onları kaçırmayacak ve işkence de etmeyecektir. Dahası Hilafet, emperyalist düşmanlara hizmet etmek için ordu subaylarını öldürmeyecektir.

Sizleri, kafir demokratik rejimin zulmü ile Hasina ve Halide'nin zulmünden gerçekten kurtaracak olan bizzat Hilafet'tir. O halde zulme karşı korkmaksızın birleşerek Hilafet'i kurmak için acele ediniz. Zira gerek bu rejimden gerekse de Şeyha Hasina'dan korkmanızı gerektirecek hiçbir şey yoktur. Nitekim nefislerinizde, sevdiklerinize ve rızkınıza karşı hissetmiş olduğunuz korku yada sıkıştırılma, tutuklanma veya kaçırma operasyonları korkusu, taşlanmış olan Şeytan'ın vesveseleridir.

إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ "İşte o Şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. O halde -eğer iman etmiş kimseler iseniz- onlardan korkmayın, Benden havf edin (korkun)!" [Âl-i ‘İmrân  175]

Korku duvarlarını yıkan ve rejimleri bir biri ardına kaldırıp atan Arap ülkelerindeki kardeşlerinizden ibret alın. Zira silahların, kurşunların, tankların ve uçakların onlara bir faydası olmamıştır. Dolayısıyla tagutların ve despot rejimlerin hakikati işte budur. Çünkü onlar, giderek artan ayaklanmacılardan oluşan insan seli önünde zayıf ve ödlektirler. Şayet gücünüzü birleştirirseniz başta Hasina ve onu çevreleyen zümresi olmak üzer bu rejimi devirecek ve onların, Zeynel Bin Abidin Bin Ali gibi uçaklara binip kaçtıklarını veya Kaddafi gibi kanalizasyon tünellerinde gizlendiklerini veya da sonunda Mübarek gibi tutuklanıp mahkemelere sürüklenerek cezaevinin derinliklerine gönderildiklerini göreceksiniz. Bu nedenle Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dan başkasından korkmayınız ve Hizb-ut Tahrir ile birlikte yan yana bu demokratik rejime ve zalim hükümete karşı hak sözü söylemeye başlayınız.

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لا يَحْقِرَنَّ أَحَدُكُمْ نَفْسَهُ أَنْ يَرَى أَمْرًا لِلَّهِ عَلَيْهِ فِيهِ مَقَالا ثُمَّ لا يَقُولُهُ فَيَقُولُ اللَّهُ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَقُولَ فِيهِ فَيَقُولُ رَبِّ خَشِيتُ النَّاسَ فَيَقُولُ وَأَنَا أَحَقُّ أَنْ يُخْشَى "Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: Hiçbiriniz kendisini tahkir etmesin.  Bir kimse öyle bir şey görür ki, onunla ilgili bir şey söylemesi Allah'ın onun üzerindeki hakkıdır. Fakat o, bu hususta konuşmaz. (Yani, insanlardan çekinip konuşmamakla nefsini tahkir etmiş, alçaltmış olur). Allah da (kıyamet günü ona): Şu şu hususta seni konuşmaktan engelleyen neydi? Der. O da: Rabbim insanlardan korktum, der. Allah da: en çok korkulması gereken benim, der."

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيدًا يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا "Ey iman edenler! Allah'tan ittika edin ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, muhakkak büyük bir kurtuluşa ermiş olur." [Ahzab 70 71]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İslam Cumhuriyeti, Küfrü Tatbik Eden Laik Bir Sistemdir

Afgan güneş saatine göre 27. Saratan el-Muvafık 17. Temmuz 2012'de Benoc Haber Ajansı, sömürgeci dört Fransız askerini öldüren ve diğer 15'nide yaralayan Afganistan ulusal ordusundaki asker Abdussabbûr'un, Selab askeri mahkeme tarafından ölüm cezasını çarptırıldığını açıklamıştır. Bu asker, askerî mahkemeye sömürgeci güçlerin son on yıl boyunca Afganistan'ın dört bir tarafında hala çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere binlerce masum Müslümanı katletmeye devam ettikleri bir sırada getirilmiştir. Zira onlar, masumları vahşî bir şekilde katletmektedirler. Örneğin katlettiklerinin cesetlerini yakmaktalar ve katletmeden önce de kadınlara tecavüz etmektedirler. Buna dair en meşhur örnek ise Kandahar vilayetindeki Panjwayi katliamıdır. Zira haçlı Amerikan askerleri, daha dört ay önce köylülerden 17 sivili katletmişler, ardından cesetlerini yakmışlar ve onlarca masumu katleden Amerikalı askerlerden herhangi birisi de ne yargılanmış nede mahkemeye çıkarılmışlardır. Çünkü hain Afganistan hükümeti, Afganistan'da cürümler işlemiş olsalar bile sömürgeci güçlere yasal dokunulmazlık vermiştir. Buda Afganistan Cumhuriyeti otoritelerinin köle olduklarının açık bir kanıtıdır.

Diğer bir davada ise bir suçlunun, cinsel saldırıda bulunması nedeniyle Kabil'deki Asliye Mahkemesi tarafından 16 yıl hapsine hükmedilmiştir. Halbuki İslam'a göre evli ise recmedilmesi yok şayet bekarsa 100 sopa vurulması gerekmektedir. Tabii ki bu hükümler, "İslam" Cumhuriyeti olarak adlandırılan yasama sistemi tarafından çıkarılmaktadır. Nitekim İslam vasfının demokrasiyle birlikte kullanılması, bazı İslamî partiler ile küfür rejimleri için nefislerini ve rejimin hakikatine ilişkin bazı ortak noktaları satan birtakım alimleri saptırmıştır. Mesela Sıbgatullah Mecdedî adında alim olarak adlandırılan birisi, Amerika'nın diktiği Afganistan yöneticilerini, Hulafa-i Raşidi'nin halifeleri olan alimler olarak nitelendirmekte ve bu yöneticilere halis nasihatler vermektedir. Hem de bu sivil küfür rejimin, yıllarca Hilafet Devleti'ni yeniden kurmak için siyasî ve fikrî mücadelede bulunan Hizb-ut Tahrir üyelerini hapsettiği ve diğer Müslümanlara da sömürgeci güçlere karşı cihat ettikleri suçlamasıyla onlarca yıl hüküm verdiği bir sırada! Buda demokrasideki beraatta asıl olanın, mücrim olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla eğer özgür bir adam olmak istiyorsan mücrim olman gerekmektedir.

Şeriatı, kaynakları olan Kur'an, sünnet, sahabe icması ve şeri kıyastan alarak yaşamın tüm alanlarında tatbik etmesi İslam ümmetinin üzerine vaciptir. Halbuki Afganistan Cumhuriyeti anayasası anayasa komisyonu tarafından kabul edilirken diğer yasalar ise parlamentodaki oy çokluğu ile kabul edilmektedir. Bu ise İslam'ın usullerine ve fürularına aykırıdır. Allah, bu gibi sistemi Maide suresinde cahiliyye olarak nitelendirirken onunla hükmedenleri ise zalimler, fasıklar ve şayet inanıyorlarsa da kafirler olarak nitelendirmektedir. Zira Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

اللَّهَ حَدَّ حُدُودًا فَلاَ تَعْتَدُوهَا وَفَرَضَ لَكُمْ فَرَائِضَ فَلاَ تُضَيِّعُوهَا وَحَرَّمَ أَشْيَاءَ فَلاَ تَنْتَهِكُوهَا وَتَرَكَ أَشْيَاءَ مِنْ غَيْرِ نِسْيَانٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَكِنْ رَحْمَةٌ مِنْهُ لَكُمْ فَاقْبَلُوهَا وَلاَ تَبْحَثُوا فِيهَا "Allah, birtakım hadler koymuştur, onları da aşmayınız. Birtakım farzları farz kılmıştır, onları zayi etmeyiniz. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları çiğnemeyiniz. Bazı şeyleri de -Rabbinizin unutmasından dolayı değil de- sizin için bir rahmet olsun diye terk etmiştir, onları da araştırmayınız."

Kafirler ve onların ajan yöneticileri, şeriatın gerçek tatbikini aşırılık, terörizm ve köktendincilik olarak nitelendirirlerken cahiliyye sistemini ise binlerce masumun öldürülmesini dayatan demokrasinin hakikatini görmezden gelerek demokratik sivil sistem olarak nitelendirmektedirler.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti, bütün hareketleri, otorite alimlerini ve aldatılmış Müslümanları, şeriatın demokratik cumhuriyet sisteminde tatbik edilmesinin imkansız olduğu hususunda uyarır. Çünkü İslam ve hükümleri, sadece Allah'ın Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e vahyettiği metoda göre tatbik edilebilir ki buda; Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti'dir. Zira içeride şeriatı tatbik edecek ve İslam'ı davet ve cihad yoluyla dünyaya taşıyacak olan bizzat Hilafet Devleti'dir. Yine Hilafet Devleti, söz konusu askeri ödüllendirip denetleyecek, yargılamaları ilerletecek ve kesinlikle sömürgecileri destekleyip onlarla ilişki kuranları da cezalandıracaktır. Nitekim İslam Cumhuriyeti adı altında ümmete dayatılan tagutlar hakkında Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisi haber vermektedir:

سَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ سَنَوَاتٌ خَدَّاعَاتُ يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الأَمِينُ وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ قِيلَ وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ قَالَ الرَّجُلُ التَّافِهُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ "İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman ruveybida konuşacaktır." Denildi ki: "Ruveybida da nedir?" Buyurdu ki: "Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) müptezel adamdır!"

Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَٱتَّبَعُوهُ إِلاَّ فَرِيقاً مِّنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ "Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya çıkardı. Mümin bir zümrenin dışında hepsi ona uydular." [Sebe 20]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Endonezya'dan (HTI) SBY'ya çağrı Müslüman Rohingya karşı soykırımı durdurmak için askeri gücünü seferber et!

  • Kategori Endonezya
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Endonezya, Arakan'daki Müslüman-Rohingya katliamını (03/08) gerçekleştiren Budist rejimi kınamak için Jakarta Myanmar Büyükelçiliği önünde gösteri düzenledi. Ve 5'i Pazar günü, Hizb-ut Tahrir'in yaklaşık 4000 üyesi ulusal anıttan başlayan ve Cumhurbaşkanlığı sarayına kadar süren uzun yürüyüşünde ASEAN lideri ve en büyük Müslüman ülkesi lideri konumundaki SBY (Susilo Bambang Yudhoyono) orduyu seferber ederek Arakan müslümanlarına karşı soykırımı durdurmak için çağrıda bulundu.

Daha fazla fotoğraf için lütfen tıklayınız

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Beşar'ın Cürümlerini Kınamak İçin Bir Gösteri Ve Rejiminin Erkanının Ölmesinden Dolayı da Bir Müjdedir

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti'nin, mücrim Beşar'ın İslam ve iman Şam'ındaki halkımıza karşı uyguladığı vahşî katliamlarını kınama çağrısında bulunduğu gösteri, Allah'a hamd olsun bugün tamamlanmıştır. Nitekim hizbin şebabı ile Ürdün'deki siyasî ve popüler faaliyetlerden olan destekçilerinden yüzlercesi, mücrim Beşar rejimi ile Şam'daki iman ayaklanmasını ortadan kaldırmak için mühlet üzerine mühlet vermek yoluyla kanlı Beşar rejimini destekleyen uluslararası toplumun tutumunu kınamak için bu protestoya katılmışlardır.

Gösteriye, Millî Güvenlik Binası'ndaki patlamada Suriye rejiminin erkanının ölmesinden dolayı katılımcıların sevinçlerini açıklayan sloganlar hakim olmuş ve katılımcılar, nusret alametlerinin görünmesinden dolayı da yüksek sevinçlerini anlatan sloganlar atmışlardır.

Ayrıca birçok büyük haber ajanlarıyla uluslar arası ve yerel gazeteler, bu gösteriyi ilgi duymuş ve Medya Bürosu başkanı ve bir takım katılımcılarla birçok röportajlar yapılmıştır.

Hizbin şebabından birisi, Müslümanları Hilafet'i kurmaya teşvik eden bir konuşma yaptığı gibi konuşmaya nusret ve iktidar ile ilgili dualar hakim olmuştur. Ayrıca katılımcılar, akşam namazını cemaat olarak eda etmişler, kunut yaparak Allahuteala'dan nusret talebinde bulunmuşlar ve Şam ile Burma'daki Müslümanların akan kanlarını durdurması için de Allahu Subhânehu'ya dua etmişlerdir. Nitekim katılımcılardan yükselen sloganlardan bazıları şunlar olmuştur: "Ey Şam Halkı! Üzülmeyin, Şüphesiz Allah Sizlerle Beraberdir", "Ramazan, Allah'ın İzniyle Nusret Ayıdır", "Sizlerin Katledilmesi.... Bizlere Hayat Verecektir" ve "Nusretin Alametleri Görünmektedir."

Bunun yanı sıra katılımcılar, Müslümanların kanlarını yalayan rejimin erkanının ölmesinden dolayı şükür secdesi yapmışlardır. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'adır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mübarek Ramazan Ayının Gelişini Kutlarız

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti (Kadınlar Kısmı) olarak sizlere, mübarek Ramazan ayının gelişinden dolayı olan en derin tebriklerimizi sunmaktan dolayı mutluluk duyarız. Zira bu ay, itaat ve bereket ayı olup bu yılki Ramazan, İslamî ümmetimizin can çekiştirdiği, Allahu [Subhânehu Te'âla]'dan başkasına karşı korku engelini kırdığı, Raşidi Hilafet'i kurmak sayesinde olan kalkınmasının yolunu araştırmaya başladığı, Müslümanların yasama, yönetim ve ibadette Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın hakkının uygulanması amacıyla Raşidi Hilafet'in Nübüvvet Minhacı Üzere yeniden kurulması için Allah'a tevekkül ederek onu daha fazla arzuladıkları bir zamanda gelmiştir.

Mümine Bacılarım:

Aynen oruç gibi Hilafet de bir farz olup kalplerimizde her ikisi için de aynı duyguları taşıdığımız gibi akıllarımızın bu ikisi ile meşgul olmasının yanı sıra her anımız bunlara dikkat çekmekle doludur. O halde bir Müslüman, Allah'ın şeriatının hükümleri arasında fark olmadığına iman eden herhangi bir Müslüman gibi olmalı değil midir? Ayrıca hayatın sorunlarını çözecek olan birçok hükümler, Hilafet'in kurulması hükmüne bağlı değil midir? Bu nedenle bazı fakihler onu, farzların tacı olarak adlandırmışlardır.

İslam'ı bölmeksizin eksiksiz bir şekilde kamil olarak almak vacip olup bu hususta bir tercih hakkı da olmadığı gibi bu, ihtilafın olmadığı kesin bir emirdir. Ancak şeri bir vacip olmasının da ötesinde bugün insanlığın ona muhtaç olduğunun vurgulanması gerekmektedir. Dolayısıyla Allah'ın şeriatının, tüm İslam ümmetini bir araya toplayacak olmasının yanı sıra İslam ümmetini sahih siyasî İslam akidesi temelinde birleştirecek olan tek bir İslam Devleti'nin altında Allah'ın istediği şekilde tatbik edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla da bu köklü değişimi gerçekleştirmek için çalışmak azim bir farz olup hem kadınların hem de erkeklerin bir sorumluluğudur. O halde bacılarım, Ramazan ayını eğlence ve zaman geçirme ayı değil de nusret ve iktidar ayı yapınız. O zaman haydi kalk ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'i kurmak için muhlislerle birlikte çalışmaya katıl, kapsamlı bir değişim için çalışmaya hırs göster, Ramazan ayında ibadetlerini ve itaatlerini artır ki böylece Ramazan ayı dışında da Allah'a yaklaşanlardan olasın. Zira sen, İslam'ın geçitlerinden bir geçit olduğun gibi ümmet seninle kalkınacak ve insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet de seninle geri dönecektir.

Ey Müslümanlar!

Allah'a güvenin ve nefsiniz için en hayırlı olarak O'nu görün. Dolayısıyla salih ameller işlemeye başlayın ve hayatı, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Rabbinden getirmiş oldukları üzerine ikame etmek için insanların en hayırlısı olan Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem]'in metodu üzerinde ciddiyetle yürüyün. Böylece her iki dâr da Allah'ın rızasına nail olursunuz.

وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ "Yarışanlar işte bunun için yarışsınlar!" [el-Mutaffifîn 26]

Rabbim bizim ve sizin tüm ibadetlerini kabul etsin, oruç, namaz ve en hayırlı fiillerde bize yardım etsin ve ayaklarımızı hak ve sıratı müstakim üzere sabit kılsın.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER