Cumartesi, 29 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Sözcü Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'ne

Gazetenizin 15 Temmuz 2012 tarihli nüshasının sürmanşetinde "Şeriatçı 120 Tutuklu Son Anda Tahliye Oldu" başlığıyla verilen Saygı Öztürk imzalı haber, mesnetsiz iddialar içermekte ve sözde deneyimli gazetecinizin tutarsız ifadeleriyle sap ile saman birbirine karıştırılmaktadır.

Bu asılsız iddiaları ele almadan evvel, belirtmeliyiz ki Şeriat, İslami hükümler demektir. Şeriatçı ifadesinden toplum, devlet ve siyaset alanında İslami hükümlerin tatbikini isteyenler kastedilmekte ve bu ifadeyle aslında İslami hükümler ve ihlâslı Müslümanlar düşman görülmektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca İslam düşmanı laik-Kemalist zihniyet tarafından da bu böyle algılanmış, bu kindar algı, on yıllar boyunca binlerce Müslümanın hayatını karartmıştır. Gazetenizin yayın politikası da göz önünde bulundurulduğunda İslam'a ve Müslümanlara ne kadar mesafeli olduğunuz ve gerçekte kimin "sözcü"lüğünü yaptığınız Müslüman halkımızca zaten malumdur. Şimdi bu haberde geçen saptırmacaları tek tek ele alacak olursak;

1.    Haberde "13 Temmuz Cuma günü Hizb-ut Tahrir yöneticilerinin ve üyelerinin de aralarında bulunduğu 120 sanık Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çıktı" denilmektedir, oysa bunun gerçekle hiçbir alakası yoktur ve böyle bir duruşmanın bu minvalde icra edilmediği mahkeme kayıtlarından rahatlıkla görülebilir. Aynı anda 120 Hizb-ut Tahrir üyesinin mahkemeye çıkması söz konusu olmadığı gibi, farklı davalardan yargılanan 120 kişinin aynı duruşmada bir araya getirilmiş olması da yargılama usulü açısından imkânsızdır.

2.    Haberde bir yandan hükümlülerin serbest bırakılmasının hukuka aykırı olduğu ifade edilirken diğer yandan tutukluların serbest bırakıldığı söylenerek hukuki bir çelişkiye düşülmüştür. Üstelik yayınlandığınız savcılık belgesinde, bırakıldığını söylediğiniz herhangi bir Hizb-ut Tahrir üyesi de yoktur. Belgede ismi geçen Fatih Demirci, halen Sincan F Tipi cezaevindedir.

3.    İddia edilenin aksine, Hizb-ut Tahrir davası sanıklarından hiçbiri, 3. yargı paketinden yararlanmamıştır. Paketin yasalaşmasından sonra sadece 3 kişi tahliye olmuş, onların tahliyeleri ise cezalarının bitmesine altı ay kaldığı için daha önce çıkan denetimli serbestlik yasasından kaynaklanmıştır. Şayet varsa ve uyumuyorlarsa, adliye muhabirlerinizin bunlara ulaşması hiç de zor değildir.

4.    Ayrıca haberde delil olarak gösterilen belgede 120 kişinin değil, nedense sadece bir kişinin ismi geçmektedir. Üstelik o belgede de "Halen Başsavcılığımızca yakalamalı olarak aranan hükümlü" denilmesi, hukuken hatadır. Zira Sincan F-tipi Cezaevi'nde bulunan birinin "yakalamalı olarak aranan" olması nasıl mümkün olabilmektedir? Sırf bu belge bile göstermiştir ki böylesi çelişkiler barındıran bir belgeyi hazırlayan savcının da -ki o sizin iddianız- sizinle paralel bir zihniyete sahip olduğu açıktır.

5.    Haberde belirtilen Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 19.04.2004 tarihli kararının tamamen zorlama yorumlara dayalı hukuk dışı bir karar olduğu, Türkiye'nin önde gelen hukuk otoritelerinin hazırladığı bilimsel mütalaalarda net bir biçimde ortaya konulmuş, bu mütalaalar ayrıca ilgili mahkemelere de sunulmuştur.

Sözcü Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'nden, ilgili habere yönelik bu reddiyemizi haberin verildiği aynı sayfada yayınlamasını, ilkeli, dürüst ve insanlar arasında ayrım gözetmeyen habercilik anlayışına göre hareket etmesini talep eder, kamuoyuna önemle duyururuz.

Devamını oku...

Kahire'deki Suriyeli Muhalifler Konferansı'nın Hedefi; Cenevre Konferansı'nın Önündeki Yolu Açmak ve Suriye'nin Muhlis Evlatlarının Yolunu Kesmektir

  • Kategori Suriye
  •   |  

02-03.2012'de Kahire'de, laik eğilimli Suriyeli dış muhalefet, şöhreti Suriye konusunu ele alan ve Amerika'nın Suriye'ye dönük bir çözüm koyduğu 30.06.2012'deki uluslararası Cenevre Konferansı'ndan uzak bir konferans düzenlemiştir. (Hatta bu çözümün ayrıntılarında Mısır modeline dayanıldığı belirtilmiştir.) Nitekim bu konferansın, Cenevre Konferansı'nın tamamlayıcısı ve destekleyicisi olması istenmektedir. Bu nedenle konferansın hedefinin, Beşar rejiminden sonraki sürece dair ortak bir vizyon geliştirmek olduğu ilan edilmiştir. Şöyle ki; bu konferansın kararlarının, Cenevre Konferansı'nda alınan kararlarla mutabık olması gibi. Gerçekten de bu konferansın sonuç bildirgesinde daha önceden hazırlanmış kararların çıkması, üzerinde mutabık kalınanların ilan edildiğinin kanıtıdır. Ardından da gelinip bu iki konferans arasında bir mutabıklığın olduğu yalanlanmaktadır. Dolayısıyla bu kararlarda iki hususun olduğu ortaya çıkmıştır ki o da şunlardır:

1- Bu kararların, Cenevre Konferansı ile mutabık olması. Zira rejimin, rejimin başı ve sembollerine kadar bütünüyle düşürülmesinden feragat etmelerinin yanı sıra "siyasî muhalefet, ayaklananlar, fiili otorite ve elleri Suriyelilerin kanlarına yada kamu mallarını yağmalamaya bulaşmamış olan kimseler arasındaki mutabakatla ilgili çalışmaları yürütecek bir hükümetin oluşturulmasını" talep ettikleri gibi aynı şekilde aynen Cenevre Konferansı'nda talep edildiği üzere adalet, demokrasi ve çoğulculuğun olduğu Suriye'nin geleceğine dönük anayasal temel olacak Milli Ahit Vesikası ele alınmıştır.

2- Bu kararlar, bu dış muhalefetin Suriye halkının fikrinden, hissinden ve acılarından uzak olduğunu ifşa etmesinin yanı sıra ona Sykes-Picot zihniyeti tahakküm ettiği gibi onunla ajan yöneticiler arasından hiçbir fark da yoktur. Zira insanlara daha çok onun, kendisi için gerekli finansmanı ve saptırıcı çağrıları hazırlayıp kuşkulu hedefleri çizen uluslararası irade ve bölgesel gözetim yoluyla oluşturulduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla buda açık bir şekilde onun, hiçbir şekilde ayaklanan insanları temsil etmediğini gösterdiği gibi aynı zamanda onun komplonun bir parçası olduğu da görünmektedir.

Ey İslam'ın Şam'ındaki Ayaklanan Müslümanlar!

Başta Amerika olmak üzere Batılı şeytanlar ile onlar birlikte olan onların türettikleri bölgedeki hain rejimler ve onların kuyrukları olan dış muhalefet temsilcileri... kanlarınızı, hem dünyada hemde ahirette zayi etmek istemektedirler. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, konferanslarını, fikirlerini ve Beşar'ın gitmesinin ardından sizlere dayatmak istediği demokratik sivil devlet olan hayat sistemini reddettiğinizi ilen ederek bu despot Batı'ya bir şamar indirmeye davet ediyoruz. O halde gayenizin, Hilafet Devleti'ni kurarak Rabbinizin ve yaratıcınızın razı olacağı İslamî hayatı yeniden başlatmak yoluyla Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın rızasını kazanmak olduğunu ilan ediniz, size yönelik komplo hareketini besleyen dış muhalefetin yolunu kesiniz, onları en sonuncusuna kadar kaldırıp atınız ve Rabbinize, dininize, Nebiniz Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e, onun Raşidi Hilafet olan müjdesine ve Şam'ın Hilafet'in merkezi olacağına güveniniz.

Ey İslam'ın Şam'ındaki Kuvvet Ehlinin En Hayırlısı Olan Ensarlar!

Ey muhlis ordumuzun komutanları ve ey ebrar ordumuzun askerleri! Şüphesiz bizler, kendisinden dolayı Rabbinizin ve ümmetinizin sizleri muhasebe edecekleri sorumluluğunuzun önüne şunları koymaktayız; halkınızı koruyunuz, onlardan mücrim Beşar tagutu ile onun arkasındaki küfür ve zalim devletlerin şerrini defediniz ve tagutu, efendisini ve çetesini alt üst edecek kapsamlı sahih bir değişim için acilen harekete geçiniz. Ey öncülük eden cesurlar, özellikle Cenevre Konferansı, onu takip eden bu Kahire Konferansı veya 06.07.2012 Cuma günü Paris'te düzenlenecek olan "Suriye Halkının Dostları Gurubunun" görüşmesi veya bunun ardından Rusya'da düzenlenecek olan buna benzer diğer konferansın ardından muhlisler için zaman daralmaya başlamıştır. O halde Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek bu değişimi Allah'ın şeriatını tatbik etmek için yapınız. Zira çok iyi biliniz ki; şayet Allahuteala küçük mümin bir guruba nusret vermek isterse bunu hiçbir kimse engelleyemeyeceği gibi şayet bir takım kavimleri de rezil etmek isterse de yeryüzündeki bütün herkes onları desteklese bile onların güçleri Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:  إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ "Allah size yardım ederse artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse ondan sonra, artık size kim yardım eder? O halde müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler." [Âl-i İmrân 160]

Biz tebliğ ettik değil mi... Ey Allah'ın Sen şahit ol.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Suriye Halkına Yönelik Kapsamlı Savaşı Çerçevesinde Beşar, Zulmünün Üzerine Bir de Ayaklanan Memurların Maaşlarını Kesmekle İlgili Bir Yasa Çıkarmıştır

Beşar, 02.07.2012 Pazartesi günü üç yasa çıkarmış ve bunun da şiddet ve terörist eylemlerle mücadeleyle ilgili olduğunu söylemiştir. Nitekim parlamentonun geçen hafta onayladığı yasalardan biri de; "İster faili olsun ister kışkırtıcı olsun ister müdahil olsun ister ortak olsun isterse de terörist cemaatlere herhangi bir şekilde herhangi bir maddî veya manevî yardımda bulunmuş olsun herhangi bir terörist eylemde bulunmak yoluyla yargı kararıyla ilgili suç işlediği kanıtlanan birinin devlet görevinden uzaklaştırılmasına" karar verilmesidir. Karton Temsilciler Meclisine gelince; onun üyeleri, taslağın onaylandığı oturum sırasında müdahalelerde bulunarak "Teröristlerin, vatan ve vatandaşların güvenliğine yönelik geride bıraktığı olumsuz etkileri göz önünde bulundurmak suretiyle bu yasaların, bu aşamada gerekli olan yasalardan olduğuna" itibar etmişlerdir. Dolayısıyla bu yasadan emekliler de müstesna olmadığı gibi tehdit ve korkutmalar onları da kapsamaktadır.

Bu, tüm dünya ülkeleri arasında en suçlu ve en aşırı olarak görülen Suriye rejiminin yeniliklerinden en sonuncusudur... Zira insanların onurlu bir yaşam hakkı istemlerini, "Allahu Ekber" ve "Allah'tan Başkasının Önünde Asla Eğilmeyeceğiz" çığlıklarıyla boşalmalarını affedilmez bir cürüm ve onun devrilmesini isteyen yürüyüşler yapmalarını da terörizm olarak gören bizzat bu rejimdir... Yine zulüm üzerine yaşayıp beslenen ve sebatı ve yok olmaması için Amerika, Avrupa ve bu ikisinin yörüngesinde dönen maskeli ve Rusya, Çin, İran ve bunların tabileri maskeli olmayan zalim devletlere dayanan da bizzat bu rejimdir... Ancak mümin Suriye halkı, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın razı olduğu değişim üzerindeki kararlılığı ve ısrarı üzerinde kalmaya devam edecektir. Dolayısıyla Beşar ve çetesi de mübarek Şam topraklarının temizlenmesi için yok olması gereken necislerden başka bir şey olmayacaklardır.

Ey Mübarek Şam'daki Sevgili Kardeşlerimiz!

İflas etmiş mücrim rejim, ateşi sarayına kadar ulaşan mübarek ayaklanmanızı söndürmede başarısız olmasının ardından bu adıma başvurduğu gibi sabrınızı, sebatınızı ve güçlü imanınızı görünce de ahmak yüzü ve kapkaranlık kindar kalbindeki haya damarlarının kurumasının ardından sanki fazilet sahibi rızık ve nimet veren kendisiymiş gibi sizleri, rızkınızla savaşmakla tehdit etmeye başvurmuştur! Allah bu rejimi mahvetsin!!

Bu kararlar, tagut rejimin sizin gücünüze karşı nasıl da korku elbisesine büründüğünü ve takip ettiğiniz yoldan dönmeniz noktasında nasıl da ümitsizliğe düştüğünü ortaya koymaktadır. Zira şayet sizler, rejimin çamurlu köklerinden sökülüp atılmasına karşı ölüm kalım meselesini benimsemiş ve sadece mübarek Şam toprakları üzerinde toplanmamış olsaydınız rejim, bu ucuz yöntemlere başvuramazdı. O halde onun yalanlarına, tehditlerine ve hezeyanlarına aldırış etmeyiniz. Zira o sizlere, ölüm baygınlığı geçiren bir kimsenin bakışı gibi bakmaktadır ve Allah'ın izniyle onun helak olması son sürat yaklaşmaktadır. O halde rejime karşı, rejimi şok edip rükünlerini felç edecek ve yeryüzünde ayaklanan kardeşlerinizin çabalarını güçlendirecek bir şekilde cevap veriniz ve olduğunuz şey üzerinde sabit kalınız. Zira Allah'ın nusretinin belirtileri görülmeye başlamış olup Te'âla'nın izniyle O'nun fethi de çok yakındır. Zaten sizler de bu mübarek Cumanızı, "Allah'ın Nusretine Güveniniz" şeklinde isimlendirmekle bunu teyit ettiniz. Gerçekten de bu, ne güzel bir isimlendirmedir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: إِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ وَتِلْكَ الأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ آَمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ وَاللَّهُ لا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ "Eğer siz (Uhud'da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. Biz o günleri insanların arasında döndürüp dururuz. (Bu da) Allah'ın iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez." [Âli İmran 140]

Ayrıca Ahmed Müsned'inde, Ebi Saîd el-Hudrî'den Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu tahric etmiştir: أَلاَ لاَ يَمْنَعَنَّ أَحَدَكُمْ رَهْبَةُ النَّاسِ أَنْ يَقُولَ بِحَقٍّ إِذَا رَآهُ أَوْ شَهِدَهُ فَإِنَّهُ لاَ يُقَرِّبُ مِنْ أَجَلٍ وَلاَ يُبَاعِدُ مِنْ رِزْقٍ أَنْ يَقُولَ بِحَقٍّ أَوْ يُذَكِّرَ بِعَظِيمٍ "Dikkat edin! Sakın, insanlardan çekinmek, sizlerden birini, gördüğü yahut şâhit olduğu vakit, hakkı söylemekten men etmesin! Muhakkak ki hakkı söylemek yahut azim olanı (veya azamet ile) hatırlatmak, ne eceli yaklaştırır, ne de rızkı uzaklaştırır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- NATO Tedarik Hatlarının Yeniden Açılması ve Kabileler Bölgesinde Askerî Operasyonların Yenide Başlaması Haram Olup İslam'a ve Müslümanlara Hıyanettir

NATO tedarik hatlarının yeniden açılması ve Kuzey Veziristan'da yeni bir askerî operasyonun yapılması, Pakistan yöneticilerinin yeni bir hıyaneti olup bu yöneticilerin ihanet suçlarının uzun bir listesi vardır. Hatta tedarik yollarına dayatılan muhasara sırasında bile bu yöneticiler, hava yoluyla Amerika'ya silah ve mühimmat tedarik edilmesine izin vermişlerdir. Zira daha bir hafta önce Amerikalı General John Allen, Pakistan'a iki ziyarette bulunmuş ve General Keyâni ile yaptığı ortak açıklamada, Durand hattının her iki tarafındaki teröristleri yok etmeye kararlı olduklarını ve bu sürecin, NATO tedarik hattının yeniden başlamasının Kuzey Veziristan'ı da kapsaması için sözde Kabileler Bölgesi'ndeki terörizmle savaş yamasını genişletmeye dönük bir girişim olduğunu ifade etmiştir. Aynı zamanda geçtiğimiz birkaç gün içerisinde, aynen Svat Vadisi operasyonu başlamadan önce olduğu gibi bu savaşın diğer bölgelere de yayılması için İnsanlar ve Pakistan ordusu nezdinde kamuoyu oluşturmak amacıyla Kabileler Bölgesi'ndeki Pakistan ordusuna yönelik saldırılar tırmanmış ve askerler vahşî bir şekilde öldürülmüşlerdir.

Keyâni ile siyasî ve askerî liderliklerdeki hainlerin, ister Salale'de isterse de Dir'de akıtılanlar olsun askerlerimizin kanlarına karşı hiçbir saygıları bulunmamaktadır. Zira bizim ülkemizin, Kabileler Bölgesi'ndeki askerî bir operasyona ihtiyacı yoktur bilakis bizim, Blackwater ağı da dahil ajan Amerikan ajanslar ağına karşı güçlü bir askerî operasyona, Amerikan üslerinin ve Büyükelçiliklerinin kapatılmasına, diplomatların ve ajan istihbaratçıların kovulmasına ve Amerika'nın Kabileler Bölgesi'ndeki savaşına son verilmesine ihtiyacımız vardır. Çünkü Blackwater da dahil Amerikan ajansları, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ni kirletmeye, onlara saldırmaya ve ardından da Kabileler Bölgesi'ndeki Müslümanları suçlamaya devam etmektedirler. Hatta onların, Lahor'daki Gulberg bölgesi gibi yerleşim bölgelerinde ofisleri bile bulunmaktadır.

Tedarik hatlarının açılması ve Kabileler Bölgesi'nde askerî operasyonların başlaması haramdır. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَنْ تَوَلَّوْهُمْ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Artık her kim onları dost edinirse, şüphesiz onlar zalimlerin ta kendileridir." [el-Mumtehine 9]

Artık Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlis subayların, hain liderlerin emirlerine tabi olmayı reddeden aklı başında bir kişinin adımlarını takip etmelerinin yanı sıra Yahya Hân'ın ülkeyi bölmeye dönük emirlerine dikkat kesilen General Niyazi'nin adımlarını takip etmeye karar vermelerinin zamanı gelmedi mi? Ülkedeki Amerikan ajanlarının, Müşerref'in şimdi de Keyâni ile destekçilerinin yardımıyla bu ülkeyi harabeye çevirdiklerini ve şu anda ise Müşerref'in günlerinden geriye kalanları yok ettiklerini görmüyor musunuz?!

Ey Muhlis Subaylar!

Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret veriniz ve geriye ıslah edeceğiniz hiçbir şey kalmasın diye bu ülkenin tamamını Amerika'ya satmaları için siyasî ve askerî liderlikteki hainlere daha fazla zaman vermeyiniz.

Devamını oku...

Yeni Suriye Hükümeti: Beşar, Dışarıya Reform Sürecinde Ciddi Olduğunu Göstermeye Çalışırken İçeride ise Hala Cürümsel Politikasına Devam Etmektedir

  • Kategori Suriye
  •   |  

Mücrim Beşar, hala pervasızca silahsız mümin Suriye halkına karşı çeşitli yöntemlerle işlediği günahına ve cürümlerine devam etmektedir. Zira 23.06.2012'de (Baasçı rejimin zümresinden olan) Dr. Riyad Hicab başkanlığında oluşan yeni hükümet yoluyla bir kararname yayınlayarak dışarıya reform sürecinde ciddi olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Böylece o,  geçen Şubat ayında, Mayıs ayında yeni bir parlamento seçimi için yeni bir anayasaya çıkarıp şu an Haziranda da yeni bir hükümet oluşturularak ulusal uzlaşıyı sağlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle yeni hükümete, rejime yakın olan iç muhalefetten ikisini dahil etmiş ve 26.06.2012'de dün, bakanlara yönelik yapmış olduğu konuşmasında, insanların yaşam koşullarını iyileştirmek için çalışmaya, (kendi Şebbihaları olan) teröristlerin tahrip ettiği alt yapıların onarılmasına ve daha önceki konuşmalarında yaptığı gibi suçlayıcı tehditvari konuşmasıyla insanları rahatlatmaya yoğunlaşmıştır.

Bu konuşmasında Esad'ın, köpek dişlerinin olmadığı ve siyasî denklemin dışında olduğu görünmektedir. Zira parçalanmalar çoğalmış ve ayaklanma başkentte bile çevresini kuşatmaya başlamıştır. Hatta kendisine yönelik herhangi bir hareketlenme yada sarayının muhitinden uzaklaştırılması hakkında daha önceden bir ilanda bile bulunmayacak kadar. Hatta söylendiğine göre saraylarının hangisinde uyuduğu bile bilinmemektedir. Tabii ki şayet uyuyabiliyorsa...!

Bu konuşmayı yorumlamadan önce şunların sorulması kaçınılmazdır: Hangi bakanlık, Su ve Elektrik Bakanı tarafından denetlenecek? Zira iktidardaki Beşar ve çetesi, insanları mum, gazyağı ve odun dönemine geri döndürmüştür. Yenilenen Vakıflar Bakanı'na sorarız: Önceki hükümette burnundan kıl aldırmayanlar, Dera, Humus, Hama, İdlib, Lazkiye, Deir el-Zor ve Cisr eş-Şugur'da kaç camiyi yıkmışlardır?! Bir soruda Sağlık Bakanı'na yöneltiyoruz: Rejimin güvenliğinin ve Şebbihalarının, acıdan kıvranan bir çocuk bile olsa tüm yaralıların üzerine sevk edildiği askerî kışlalara dönüştürülen hastanelerde sen ne yapacaksın ki?! Eğitim Bakanı'na da şunu sorarız: Çoğu rejimin bombaları yada işkence altında ölen, okulları yıkılan, ülke dışında evsiz barksız kalan yüz binlerce öğrenci için ne yapacaksın ki?!... Tüm bakanlara da deriz ki; hayal kırıklığına uğradınız ve umutlarınız boşa çıktı. Zira sırf bu mücrim rejimin ayağına ayakkabı olmayı kabul etmeniz sizleri yalancı şahitlik yapmaya sevk etmiştir. Dolayısıyla bundan sonra asla şahitliğiniz kabul edilmeyecektir.

Oluşturulan bu yeni hükümete yüklediği anlamlara dönülecek olursa; Beşar, (dışişleri, savunma, içişleri) hatta maliye gibi egemen bakanlık çantaları sayesinde mücrim yardımcılarını korumak ve birde buna Eğitim Bakanı olarak İmran ez-Zabî'yi eklemek yoluyla hala cürümsel politikasına devam etmektedir. Aynı şekilde Ulusal Uzlaşma İşleri Bakanlığı'nın oluşturulması ve bunun da izole edilmiş laik bir fikrin sahibi olan (Suriye'de Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi Başkanı) olan Ali Haydar'a teslim edilmesi adımı, rejimin içeride attığı bu adımda ciddi olmadığının bir göstergesidir. Ardından Ulusal Uzlaşı kartını oynamak, şeklî bir adımdan öte bir şey olmayıp bu şekilde Beşar, dışarıya reforma önem verdiğini göstermek istemektedir. İçeriye gelince; bu muhalefet, rejimin cinsinden olup insanlar buna yapıştırılsa da onlar muhalefeti tanımamaktadırlar. Dolayısıyla bu, kendisi için belirlenen başlık altında atılmış mütevazi bir adımdır. Zira diğer bir muhalif Bakan olan Cemil Kadri bu hususta şöyle demiştir: "Bu, kim katılırsa katılsın Ulusal Birlik Bakanlığı'dır."

 

Ey Mübarek Suriye'deki Sabreden ve Sebat Gösteren Müslümanlar!

Bizzat mücrim Suriye rejimi de dahil hepsi için gerçekleşecek olan devrilmek olup meydana gelecek olan da değişim olacaktır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, ortada ayaklanmanızı alıp kaçırmak için çalışan Batılı ve Arap olmak üzere çok uluslu vahşî gizli bir saldırının olduğu hususunda uyarırız. Zira bu, şuan karşı karşıya kaldığınız şeyden daha tehlikelidir. Çünkü Türkiye'nin, ayaklanmanın silahlanmasını engelleyip özgür ordu ile mültecileri de kendi yanında abluka altına aldığı bir sırada diğer taraftan Suudi Arabistan ve Katar'ın da olduğu Körfez ülkeleri de para ve silah temin ederek silahlı guruplara, gelecekteki devletin İslamî olmayan sivil bir devlet olmasını şart koşmaktadırlar. Bu şartlar ise sadece Batılı efendilerine hizmet etmek içindir. Onlar, sizlerin içerisinden İslam'dan başkasını istemeyen mümin muhlislerin silahlanmasını engellemektedirler... Dolayısıyla bizler sizlere, şayet Allahuteala'ya olan imanınız olmasaydı sebatkar olamayacağınızı ve bu imanınızın da bu kafir Baas rejiminin yok olmasının ardından hayatınızda İslam'ı ikame etmeyi zorunlu kıldığını hatırlatırız. Yine sizlere, Kerim Resulünüz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile ebrar ashabının da maddi gücün zayıf olması ve yardımın azlığı gibi sizlerin karşı karşıya kaldığı şeylerle karşı karşıya kaldıklarını ancak Allah'a olan güçlü bir iman ve sadece O'ndan yardım isteyerek bunun üstesinden geldiklerini hatırlatırız. Dolayısıyla sizler için, Bedir ve Hendek savaşlarında Rabbani bir müdahalenin olduğuna dair açık bir örnek vardır... Hatta Müslümanlar, ilk İslamî Devletin kurulduğu ilk dönem boyunca zayıflıktan ve azlıktan dolayı şikayetçi olmuşlar... ama buna rağmen sadece Kureyş'i yok etmekle kalmamışlar bilakis kısa bir zaman içerisinde Roma ve Fars imparatorluklarını devirmeye de güç yetirebilmişlerdir. Zira  azınlıkta olan mustazaflar olsalar bile sabırlı ve sadık mümin kullarına nusret vermek, Allahu Subhânehu'nun yaratmadaki bir sünnetullahıdır...

 

وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآَوَاكُمْ وَأَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ "Hatırlayın ki hani siz yeryüzünde az bir mustazaf topluluk idiniz. (Öyle ki) insanların sizi kapıp götürmelerinden korkuyordunuz da Allah sizleri barındırdı, sizi nusreti ile destekledi ve belki şükredersiniz diye de size temiz rızıklar verdi." [el-Enfâl 26 ]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Putin Misafir Değil Mücrim Bir Düşmandır Dolayısıyla Ne Hoş Gelmiştir Nede Hoş Bulmuştur

Ürdün rejimi, 26.06.2012 Salı günü, İslam'ın ve Müslümanların katı bir düşmanı olmasının yanı sıra Müslümanları katletmesi, ümmetin mübarek ayaklanması olan ayaklanmalarını yok etmesi amacıyla onlara baskı yapması için siyasî ve askerî destek vermek yoluyla hala Şam tagutuna mühlet vermeye devam eden kindar ve zalim bir tagut olan Vladimir Putin'i kabul etmiştir. Dolayısıyla bu ziyaretin yapılması, Müslümanların duygularına karşı açıkça meydan okunduğunu ve hala Şam topraklarına akan kanlarının küçümsenip hafife alındığını ortaya koymaktadır.

Mücrim Ürdün rejimi, Putin'i güllerle karşılamasına rağmen bizde ona deriz ki; ne hoş geldin nede hoş buldun. Zira her ne kadar seni, ümmetlerinden kopmuş olan ve onun düşmanlarının yanında yer alan yöneticiler selamlayıp karşılasalar da Şam topraklarında cürümlerinizi yaşayan İslam ümmeti, Türkistan, Dağıstan, Çeçenistan, Afganistan, Tacikistan ve diğer yerlerdeki Müslümanlara karşı işlemiş olduğunuz cürümleri unutmayacağı gibi Müslümanlara yaptığınız çeşitli işkenceleri, evlerini ve camilerini yıkmanızı, ekinlerini yakmanızı, ülkelerinden sürgün etmenizi de unutmayacaktır. Ayrıca İslam ümmeti, Müslüman ülkeleri senin gibi mücrimler için bir otlak yeri yaparak Sultanını gasbeden yöneticilerinin gizli anlaşmalarını ve aşağılıklarını da unutmayacaktır.

Ey Ürdün'deki Müslümanlar!

Topraklarınıza ayak basan kişi, Allah'ın, Resulünün ve sizin düşmanınız olmasının yanı sıra dininize karşı kindar olup Müslümanları katletmekte ve hala Şam'daki kardeşlerinizin kanlarını yalamaktadır. Dolayısıyla şayet yöneticileriniz aşağılık olmasalar ve sultanınızın, izzetinizin ve onurunuzun geri dönmesini engellemek amacıyla Şam topraklarındaki masum kanların akması için komplo kurmamış olsalardı o, topraklarınızı çiğneyemezdi. O halde sizleri, Putin'i, onu konuk edenleri ve benzerlerini ürpertecek olan Hilafet Devleti'ni ortaya çıkarmak için çalışmaya davet ediyoruz. Zira Hilafetle birlikte namuslarınız korunup canlarınız ve ülkeleriniz kurtarılacağı gibi yine onunla birlikte sadece Rabbinizi razı edecek ve size karşı cüretkar olan herkesi de cezalandıracaksınız.

Devamını oku...

  - Basın Açıklaması - Terörle Mücadele Yasa Tasarısını Geçirmek Müslümanlara Zulümdür

Nairobi, Mombasa ve ülkenin diğer bölgelerindeki bir dizi bomba patlamalarının ardından Kenya rejiminin, şu anda "2012 Terörle Mücadele Yasa Tasarısı" olarak bilinen "Terörle Mücadele Yasa Tasarısını" geçirmeyi planladığı görünmektedir. Nitekim bu yasa, ilk olarak dokuz yıl önce 30 Nisan 2003 tarihinde 38 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanarak parlamentoya sunulmuş ve milletvekilleri de buna karşı çıkmışlardı...

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika olarak aşağıdaki noktaları açıklamak isteriz:

Birincisi: Bu yasa tasarısı, kendileriyle ilgili şüpheli haklar da dahil sözde insan haklarına bir aykırılık oluştururken aynı zamanda Kenya hükümeti, yeni anayasanın Kenya halkına sunulan büyük hediye olduğunu iddia ederek bu anayasayla gurur duymakta ve halkın "yeni Kenya'da" yaşaması için vatandaşlarının bu yasaya bağlı kalmalarını talep etmektedir!!! Mesela bu tasarının 30. maddesinde, polisin şüphelileri bir avukat bulunmaksızın ve aile fertleriyle görüşmeksizin 36 saat boyunca gözaltında tutma hakkı olduğu şeklinde bir metin geçmektedir. Bu madde, herhangi bir suçlama yöneltilmeyen bir şüpheli en fazla 24 saat gözaltında tutulabilir ve onun avukat tutma ve akrabalarıyla görüşme hakkı vardır şeklindeki açık metnin geçtiği yeni anayasanın 49. maddesiyle çelişmektedir. Buda hükümetin, vatandaşlarını, hiç kimsenin çiğnememesi gereken yüce bir yasa olarak nitelendirdiği bu anayasaya saygı duymaya teşvik ettiği bir sırada açıkça sözde terörizme karşı savaşında fiilen kendi anayasasına aykırı hareket etme kararı aldığına işaret etmektedir!

İkincisi: Hükümet şu anda, "terörizmle" savaş gerekçesi altında Müslümanlara karşı savaşmaya devam etmek yoluyla yeni bir rol oynamaktadır. Bizde deriz ki; şu anda Terörle Mücadele Polis Birimi olarak bilinen özel bir polis birimi, Müslümanların evlerine baskın kampanyaları düzenlemeye, onları gelişigüzel tutuklamaya ve onlara işkence etmeye "devam etmektedir"... Sadece bununla da kalmamakta bilakis Müslümanları, mahkemede herhangi bir yargılamada bulunulmaksızın ülke dışına sürgün etmektedir. Hatta bazı şüphelilerin, polisin yaptığı işkence yüzünden ölmeleri hüznü daha artırmakta olup bugüne kadar bu cürümlerin işlenmesinden dolayı herhangi bir odaktan bir özür bile yayınlanmadığı gibi ailelerine tazminat da ödenmemiştir. Kayda değerdir ki bu patlamalar, hükümetin, Müslümanlara karşı bir zulüm olan yasa tasarısının geçirilmesine bir gerekçe olarak kullanmak için bir korku atmosferi oluşturmaya dönük girişimleridir!

Üçüncüsü: Bu yasa tasarısının geçmesi, özellikle Amerika ve İngiltere olmak üzere Batılı ülkelerin Kenya hükümetine dikte ettikleri baskılar sonucunda olmuştur. Zira Amerikan Kongresi, Amerika Birleşik Devletleri'nde çok sayıdaki Müslümanların tutuklanmalarıyla sonuçlanan "2001 Ulusal Yasa" olarak bilinen yasayı onaylamıştır. Aynı şekilde İngiltere de terörizmle mücadele gerekçesi altında Müslümanlarla savaşmaktan çok uzak değildir. Zira İngiltere, Kenya'ya en son olarak 4 kamyon ve 37 radyo bağışlamış ve Kenya'daki İngiltere Büyükelçisi bu gereçleri teslimatı sırasında şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Hükümetim, kesinlikle terörler mücadele etmeye kararlıdır. Çünkü terörizm, gerçek bir tehdit oluşturmaktadır." İşte tüm bunlar, bu iki ülkenin (Amerika ve İngiltere'nin) bu zalim yasanın geçmesi için açıkça Kenya rejimine baskı uyguladıklarını göstermektedir.

Dördüncüsü: İslam'ın ve Müslümanların terörist olarak nitelendirilmesi, kasıtlı olarak düzenlenmiş bir kampanya olup İslam'ı çarpıtmaya dönük bir çalışma yapmak ve onu kana susamış vahşî bir din olarak göstermek için Batılı medya organlarına büyük bir fırsat vermektedir. Halbuki bu, İslam'a inanmaya zorlanmalarının bir aracı olarak gayrimüslimlere karşı şiddet kullanmayı haram kılan İslam'ın vakıası ve gerçeğiyle çelişmektedir. Çok şaşırtıcı olansa (özellikle Amerika ve İngiltere olmak üzere) bu sahte savaş bayrağını taşıyan bu ülkelerin, Afganistan, Irak ve diğer Müslüman ülkeleri işgal etmiş olmaları... yüz binlerce masum Müslümanın kanlarını dökmeleri ve tüm bu cürümsel eylemlerini de "özgürlük" olarak nitelendirmeleridir! Halbuki Kenya ve diğer yerlerdeki İslamî olmayan birçok silahlı çeteler siyasiler tarafından desteklenmekteler, her gün masum vatandaşları katletmekteler ve bunları terörist cemaatler olarak da nitelendirmemektedirler! Ama bu arada sıradan bir Müslümanı, tek bir kelime dahi konuşmasa bile terörist olarak nitelendirmektedirler!

Hizb-ut Tahrir, sözde bu terörizme karşı savaşı, İslam'ın, dünya liderliğinde doğal rolünü alacak olan Hilafet Devleti'nde tatbik edilerek yaşam alanına geri dönecek olmasından dolayı (özellikle Amerika ve İngiltere olmak üzere) sömürgeci Batılı ülkelere isabet eden endişe ve korkunun açık bir kanıtı olarak görmektedir. Aynı şekilde kapitalist ideolojinin çöküş alametleri, dünyanın dört bir tarafında siyasî kargaşalar, dünyadaki yoksulluğun yüksek düzeylerde olması, Batılı ülkelerde bir biri ardına görülen ekonomik çöküşler ve sosyal kötülüklerin yükselmesi şeklinde belirginleşmektedir. Dolayısıyla Müslümanlara düşen, dünyanın tüm bu kötülüklerden kurtuluşunun gerçek çözümü olan İslam'ı taşımaya devam ettikleri sürece onların sözde terörizme karşı savaşı hedefleyeceklerini ve bunun gözü gören herkes için açık olduğunu idrak etmeleridir.

Sonuç olarak bizler Kenya'daki Müslümanlara bir hatırlatmada bulunuyor ve onları, sahip oldukları tüm meşru üsluplar yoluyla bu yasaya karşı sağlam bir duruş sergilemeye davet ediyoruz. Zira Allah sizlerle beraberdir ve asla amellerinizi eksiltmeyecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hilafet'in Yıkılışının Doksan Birinci Yıldönümünde Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin Kadınları, Siyasî Bir Sempozyum Düzenlemişlerdir

İslamî Hilafet'in yıkılışının doksan birinci yıldönümü faaliyetleri çerçevesinde Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti (Kadınlar Kısmı), H. 03. Şaban 1433 el-Muvafık M. 23. 06. 2012'de Hartum Üniversitesi'nin Şarja Salonu'nda, "El-Ahval eş-Şahsiyye Yasasının Değiştirilmesiyle İlgili Talepler, Açıkça Allah'ın Hududuna Saldırmak Olup İslam'ın Geri Kalan Sistemlerinin Kurutulmasına Dönük Çağrılardır" başlıklı siyasî bir sempozyum düzenlemişlerdir. Bu sempozyum, hizbin Sudan'ın diğer şehirlerinde düzenlediği faaliyetler kapsamında düzenlenmiştir.

Sempozyumda, -diğer faaliyetler kapsamında- iki konuşma yapılmış ve 1991 yılına ait El-Ahval eş-Şahsiyye Yasası'nın, kafir Batı hadaratı, Cedaw Konferansı, Kahire Nüfus Konferansı ve Pekin Kadın Konferansı'nın esasına göre değiştirilmesi yoluyla Batı'nın İslam'ın ve kanunlarının geriye kalan diğer görüntülerini kurutmaya dönük planları ele alınmıştır.

Ayrıca Hanif şeriatın hükümlerinin, kadını nasıl da şerefli kıldığı ve şanını nasıl da yücelttiği açıklanmıştır.

Nitekim sempozyuma, kadın hukukçuklar aktivistleri, kadın kuruluşları ve bağlantı müdireleri, ev hanımları, (üniversite ve lise) kız öğrencileri ve gazeteciler olmak üzere toplumun tüm kesimlerinden birçok sayıda kadın katılmıştır.

Katılımcılar, sempozyum programları ile kaynaşmışlar ve Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde İslam'ın sistemlerine göre yaşama arzularını ifade etmişlerdir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER