Perşembe, 27 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Filistin Otoritesi ve Tulkerim'deki İstihbarat Birimleri, Şâb İbrahim Funun'un Hayatı Hakkındaki Tüm Sorumluluğu Taşımaktadırlar

Dün, yani Çarşamba günü, Tulkerim'deki istihbarat birimleri şâb İbrahim Funun'u, belediye garajı alanının önündeki yerinden kalabalık insanların ortasından iğrenç ve barbar bir yöntemle kaçırmışlardır. Hem de şâb İbrahim'in, başından geçirdiği cerrahi operasyon sonucunda oluşan başındaki hastalıktan dolayı hala acı çektiğini ve bunun da gözlerinden birinin görmesine etki ettiğini bilmelerine rağmen. Bu kaçırılma eylemi ise fikrî ve siyasî görüşleri nedeniyle geçen ay içinde birkaç kez çağırmalarının ve tutuklamalarının ardından gerçekleşmiştir.

Nitekim İbrahim'in tutuklanmasının ardından dün, Tulkerim'deki Hizb-ut Tahrir şebabından oluşan yaşlı bir heyet, şâb İbrahim'in tutuklanmasının hayatını tehlikeye sokabileceğini ve kendilerine bunun sorumluluğunu taşıyacaklarını bildirmek amacıyla istihbarat birimine gitmiştir. Ancak istihbarat birimi bugün, yani Perşembe günü, başka iğrenç bir adım daha atmıştır. Zira kendilerine mesajı ileten ve aynı şekilde içlerinden birisi hastan olan heyetten ikisini tutuklamıştır.

Bizler, otorite ile güvenlik birimleri tarafından gerçekleşen bu pervasız davranışı reddedip hepsinin selameti hakkındaki sorumluluğu da kendilerine yükleyerek onlara deriz ki; sizin en hayırlı yaptığınız şey, bizleri en güzel bir şekilde haber yapmanızdır. Öyle değil mi?

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." [Ahzab 58]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / İskandinavya'dan, Danimarka Entegrasyon Bakanı Karen Hecierop'a Açık Bir Mektup

Bakanlığınız, iki gün önce ülkedeki siyasî aşırılık hakkında iki rapor yayınlamış olup bunlardan birinin içerisine, siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için "şiddeti" araç olarak kullanan sağcı, solcu ve diğer örgütlerin arasına Hizb-ut Tahrir'in ismi de eklenmiştir. Binaenaleyh aşağıdaki hususları açıklarız:

Hizb-ut Tahrir, küresel siyasî bir hizib olup İslam dünyasında yeniden İslamî Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmaktadır. Zira insanlar, mevcut otoriter rejimleri ortadan kaldırıp bunları, kanaatleri ve değerleriyle örtüşen adil İslam sistemleriyle değiştirmeyi arzulamaktadırlar. Batı'ya gelince; hizib, sadece Müslümanların kimliklerini korumayı hedeflemekte ve ekonomik, siyasî, içtimaî ve önemli çevresel sorunlara neden olan kapitalizmin alternatifi olması itibarıyla da İslam akidesi ile onun nizamlarına çağırmaktadır.

Hizb-ut Tahrir, yarım yüzyılı aşkın bir zaman önce kurulmuş olup hizbin, hedefini gerçekleştirmek için siyasî ve fikrî amellerle sınırlı kaldığı dünyaca bilinmektedir. Diğer raporlar ve çalışmalar gibi söz konusu olan rapor da, hizbin hedefini gerçekleştirmek için barışçıllığın dışında hiçbir bir aracı kullanmadığını vurgulamaktadır. Şimdi bizler soruyoruz; Hizb-ut Tahrir ve İslam'a ve Hilafet'e davet eden diğer Müslümanlar gibi şiddete başvurmayan isimler, güvenlik olarak bir tehdit oluşturan ve hedeflerini gerçekleştirmek için "şiddeti" bir araç olarak kullanan örgütlerin çalışmalarının arasına neden eklenmiştir acaba? Yoksa buna, İslam düşmanı siyasi ajandalara bir hizmet yada siyasal İslam olarak adlandırılan hususa bir sınırlama olarak mı itibar edilmelidir?

Rapor, hizbin üyeleri ile "terörist" olarak suçlanan kişiler arasında geçen bağlantıların varlığına dikkat çekmektedir. Halbuki sizin gibiler, hizbin, aralarında kendi maslahatlarını gerçekleştirmek ve etkileşim kurmak için çaba gösteren Müslüman toplumla birlikte çalışması, bütün Müslümanların bizimle irtibat kurmasını doğal hale getiren bir mesele olduğunu bilmiyor mu? Bu gibi şey, ister hizibten isterse bir başkasından kaynaklanmış olsun fark etmez. Zira İskandinavya parlamentolarındaki birçok partiler, solcu yada aşırı sağcı örgütlere mensup olan kişilerle geçmeyen yakın bağlantılarının varlığından dolayı suçlu bir hale gelmiştir. Ayrıca Oslo bombacısı ile bazı partileriniz arasındaki ilişki, bilinmeyen bir meseleyle mi ilgilidir acaba! Hatta bizler, parlamentonuzdaki bazı üyelerin, dahası bir önceki hükümetin bakanlarının aşırı sağcılarla birlikte geçen yıl Hizb-ut Tahrir'e karşı yapılan gösteriye katıldıklarını bilmediğinize de inanmıyoruz!!

Sonra rapor, Hizb-ut Tahrir'in demokrasiyi, kapitalizmi ve Batı politikacılarını eleştiren görüşlerine değinmemekte, bilakis bu görüşlerin (anti-demokratik çevreler ile şiddeti güçlendiren çevreler) arasındaki ortak bir çalışma olduğunu söylemekle yetinmektedir. Oysa bakanlarınızın görevi, bununla sanki bir güvenlik sorunuymuş ilgilenmek, ardından bu siyasî görüşleri çarpıtmak ve bunları şiddetin kaynağı olarak lekelemek yerine bu somut eleştirilerin içeriğiyle ilgilenmek değil midir?

Gerçekten sizler, (siyasî aşırılığın) sebeplerini araştırmak istiyorsanız bu, halklara zulmeden ve masum canları yok eden zalim Batılı politikaların üzerinde durmanızı gerektirmektedir. Şimdi sizlere, bu politikaların küçük bir listesini sunuyoruz:

1- Bazı Batılı politikacıların, yabancı düşmanlığı politikaları ve demagojik konuşmaları, Batı'daki Müslümanların güvenlik olarak tehlike oluşturduğunu ifade eden vehimlerin üretilmesinin ardından İslamofobi olgusu ile aşırı sağcılık olgusunu güçlendiren bir husustur.

2- İslamî değerlerini ve kimliklerini koruma haklarına karşı çıkan Batı'daki Müslümanların entegrasyonu politikaları.

3- Müslümanların topraklarının işgal edilmesi, masumların yerlerinden edilmesi ve "demokrasinin yayılması" adı altında sivillerin kitlesel olarak öldürülmesi, pratik olarak şu anda Irak ve Afganistan'da olduğu gibi Batı nüfuzunu pekiştirmek gayesiyle ajan ve fasit rejimlerin inşa edilmesi anlamına gelmektedir.

4- Batılı hükümetlerin, zulüm ve baskı yoluyla insanlara acı veren İslam dünyasındaki birçok diktatör rejimlere destek vermesi. Nitekim bizler sizlerin, Danimarka politikacıları ile istihbaratının, dahası bizzat kraliyet ailesinin Kaddafi, Mübarek ve benzerleri gibi diktatör yöneticilerle olan ilişkilerini bilmediğinizi sanmıyoruz.

5- Batılı hükümetlerin, saldırılarda bulunmalarına ve defalarca masumları katletmelerine rağmen Filistin'deki işgalci Yahudilere destek vermesi.

6- Batılı elitlerin çıkarlarını korumak ve İslam Devleti'nin kurulmasını engellemek gayesiyle Arap Baharı ayaklanmalarını çevreleme girişimleri.

7- Sermaye sahipleri ile elitlerin çıkarlarına hizmet eden ve kapitalizmin altında yoksullukları gittikçe artan çoğunluğun pahasına onların ayaklanmaları istismar etmelerine imkan veren kapitalist ekonomik politikaların tatbikinde ısrarcı olunması.

Sonuç olarak bizler, hem sizleri hem de politikacı ve medyacıları sorumluluk almaya ve gerçekten "siyasî aşırılıkla" ilgilenmek istiyorsanız yukarıda sözü geçen politikalara karşı koymaya çağırırız. Bizler biliyoruz ki; birçok politikacı ve medyacılar, bireysel yada sömürgeci ajandaları gerçekleştirmek, Batı'nın kültürel hegemonyasını dayatmak ve kapitalizm ideolojisini korumak gayesiyle İslam düşmanlığını körüklemektedirler. Hatta bu, topluma, dahası tüm dünyaya yansıyan korkunç sonuçlara yol açsa bile.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hayalet ve Baltacıların Yolundaki İktidar Partisinin Araçları, Hizb-ut Tahrir Şebabının Davet Kampanyasına Yönelik Saldırıyı Kur'an-ı Kerim Üniversitesi'nde Tekrarlamışlardır!

Kur'an-ı Kerim Üniversitesi Öğrenci Birliği Binası'nda, kendisinin Kur'an-ı Kerim Üniversitesi'nde Üniversite güvenliğine bağlı olduğunu bildiren rejimin araçlarından bir gurup çete, Hizb-ut Tahrir'in üyeleri olan kardeş Mutaz Muhammed İsmail Ömer ile kardeş Muhammed Ömer Muhammed el-Beşir'e şiddetli bir şekilde vurarak saldırmışlardır. Zira bu ikisine, iplerle bağlanarak kanları akıncaya kadar kamçılarla vurulmuş, jilet kullanılarak başlarına işkence edilmiş ve olaydan dolayı tedavi görmek için Omdurman Hastanesi'ne nakledilmeleri gerekmiştir. Buda Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nin, "Devletin Yakıtları Desteklediği [Sübvanse Ettiği], Tamamen Yalan ve Saptırmadır" başlıklı bir neşriyat dağıtmasının akabinde gerçekleşmiştir.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, bu olay bağlamında aşağıdaki hususları açıklarız:

Birincisi: Bu şebabın, Kur'an- Kerim Üniversitesi Talebeler Birliği Binası'ndaki davet kampanyasından dolayı dövülmeleri, meselelerini ortaya koymada öğrencilere yardımcı olmak yerine zalim rejimin baskıcı bir kolu olması vasfıyla bu birliğin hakikatini ifşa etmektedir. Ayrıca Birliğin evinde öldürülen öğrenci meselesi de bizlere çokta uzak değildir.

İkincisi: Sözde Üniversite güveliği olan bu cihaz da bu Birliğin cinsindendir. Zira onlar ve benzerleri, yirmi üç sene boyunca insanlara, sıska bir şekilde küfür nizamlarıyla hükmeden, ülkeyi parçalayan ve insanları aşağılayan bu rejimin çok sayıdaki baltacı ve hayaletlerini resmetmektedirler.

Üçüncüsü: Daha önce 07.04.2012 Salı günü Nile Üniversitesi'nde meydana gelen ve 06.05.2012 günü de Kur'an-ı Kerim Üniversitesi'nde meydana gelenler, kaçınılmaz çöküşe doğru yol alan bu rejime isabet eden panik ve zayıflığın boyutunu göstermektedir. Zira söylemi, sözde ifade özgürlüğü sözüyle çelişenden, iyiliği emredip kötülükten nehyederek güzellikle Allah'a davet etmek yerine kötülükle benlik ve gururu kendisini günaha sevkeden Şeytan'ın fiiline davet ederek eylemi, sadece baltacılık olandan daha korkak ve daha zayıf biri yoktur: وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ "Böylesine "Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevkeder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü bir yerdir!" [Bakara 206]

Dördüncüsü: Bizler, tüm eylem ve söylemlerinde İslam'dan uzak olan bu rejim ve partisini taşıdığımız gibi onları müminlere karşı şiddetli ve kafirlere karşı merhametli kılan bu vahşiyane barbarca eylemlerin vebalini de taşıyanlar olarak onlara deriz ki; sizler henüz, kafir ve kuyruklarından oluşan insan Şeytanlarının Allah yolunda şehadete varan işkence eylemlerinin bile bir gün olsun gidişatını yumuşatamadığı Hizb-ut Tahrir'i tanımıyorsunuz galiba. O halde eylemleriniz söylemlerinizle çelişirken sizinle nasıl olacak ki? Ve yine onlara deriz ki; güç ve zorbalıkta sizden daha şiddetli olan çevrenizdeki kimselere bir bakın. Zira Aziz ve Muktedir olan Allah, onları yakalayıverdi. Çünkü Allah, ihmal etmez sadece mühlet verir.

Adalet mahkemelerini dikecek olmasının yanı sıra insanları Allah'a davet etmekten alıkoyup küfürle yöneten rejimi razı etmek isteyen ve alemlerin Rabbinin gadaplandığı sizin gibilerden intikam alacak olan Raşidi Hilafet'in gölgesindeki hesap saati, Allah'ın izniyle gerçekten çok yakındır.

الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الآخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا أُولَئِكَ فِي ضَلالٍ بَعِيدٍ "Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan saptıranlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar uzak bir sapıklık içindedirler." [İbrâhim 3]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Arap Birliği ve Filistin Otoritesi, Mahkumları Yok Etmekte ve Onların Davalarını Kafir Düşmanlara Teslim Etmekte Israrcı Olmaktadırlar

On yıllardan beridir işgalci Yahudilerin cezaevlerindeki mahkumların acısının devam ettiği bir sırada otorite ve Arap Birliği, Filistin'e, halkına ve işgalcilerin cezaevlerindeki mahkumlara karşı komplonun, acziyetin ve fücurun boyutunu yansıtan cevaptan başka bir şey bulamamışlardır. Buda hayatları tehlikeye girecek olmasına rağmen mahkumları, gardiyanlarıyla birlikte "açlık grevi savaşına" girmeye zorlamaktadır. Bu ise acılarını, zulümlerini ve kendilerini işgalcinin pisliklerinden kurtarma gücüne sahip olan tüm çevreler tarafından terk edilme duygularını daha da artırmaktadır.

Filistin otoritesi başkanı Abbas ile başbakanı Feyyaz, mahkumların davasını "Birleşmiş Milletler ve eklemleri" olan zalim örgütlere havale etmekten başka bir çözüm bulamamışlardır. Nitekim Feyyaz, mahkumları destekleyen oturma eylemi çadırlarındaki mahkumların ailelerine acziyet ve fücur ifade eden iğrenç sözleri satmaktadır. Aciz ve komplocu Arap Birliğine gelince; nitekim temsilciler, dünkü Kahire'deki toplantıda, mahkumların dosyalarının Birleşmiş Milletler ve eklemlerine havale edilmesi yoluyla otoritenin, mahkumların davasının çözümüne dönük belirlediği çatıya bağlanma kararı almışlardır. Böylece Birlik, Filistin'den, halkından ve mahkumlarının geleceğinden vazgeçtiğini onaylamıştır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Filistin halkına ve mahkumlara dönük uygulanan oyunun, saptırmanın ve komplonun boyutunu idrak ettiğimizden aşağıdaki hususları vurgularız:

Filistin, ahlaksız işgalcinin elindeki bir esirdir. Aynı şekilde halkının tamamı da esirdirler; zira onlardan bazıları şehirlerdeki büyük cezaevlerinde iken onlardan bir guruba ise işgalci Yahudiler hükmetmekte ve küçük cezaevlerinde kendilerine, taciz, işkence, zulüm ve mahrumiyet çeşitlerinin en iğrencini uygulamaktadırlar. Nitekim Filistin Kurtuluş Örgütü ve Filistin otoritesinin, işgalciyle olan hain ve zalim anlaşmalar yoluyla onlardan vazgeçmelerinin, onların eylemlerini terörist eylemler olarak görmelerinin, işgale karşı olan herkesi takip etmelerinin ve onları Yahudi varlığına teslim etmelerinin ardından mahkumlarla ilgili tacizler daha da artmıştır. Böylece kendileri için timsah gözyaşlarının döküldüğü esirler haline gelmişlerdir.

Feyyaz ile otoritenin adamlarının, kendilerine ileri geri eşlik eden işgalci ciplerinin eşliğinde Cenin ve Nablus'a gitmelerinin ardından mahkumlar için yalancıktan ağlamak amacıyla mahkumların ailelerinin oturma eylemi yaptığı çadırlara gitmeleri bizlere, Libya halkının yaklaşık bir milyar dolar parasını çalan ardından da yüksek fiyatları protesto etmek için Maliye Bakanı aleyhine yapılan gösteriye liderlik eden ölmüş Kaddafi'yi hatırlatmaktadır! Dolayısıyla otorite liderliği, mahkumlara işkence eden işgalciyle olan güvenlik koordinasyonunu durdurmak, Filistin'in genelinden feragat etmeyi gerektiren tüm anlaşmaları iptal etmek, silahlı güvenlik birimlerini, orduları harekete geçirmesi ve Filistin ile mahkumları kurtarması için yöneticilere baskı yapmasının ardından işgale karşı direnişte kullanmak yerine, işte tüm bunların yerine silahsız bir şekilde partiler ve bireyler olarak mahkumların manevî olarak desteklendiği eylemlere katılmaktadırlar. Buda insanlardan izolasyonun kabul edilmesidir. Ancak bu eylemler, tek bir esiri ve Filistin topraklarının tek bir karışını dahi kurtarmayacağı gibi bunlar, mahkumları kurtarma gücüne sahip olanlardan da kabul edilemez. Ancak ifrata kaçan otorite, insanları saptırmak ve onları aptallaştırmak için çalışmaktadır.

Zararlı Arap Birliği'ne gelince; Filistin ve halkını kaybetmesinin ardından davayı, aciz ve facir olan Filistin Kurtuluş Örgütü ile Filistin otoritesine teslim etmiştir. Ayrıca bu Birlik, cihadı, Filistin'in, mahkumların ve esir olan Mescid-il Aksa'nın kurtarılması ve terörist Yahudi varlığının ortadan kaldırılması için orduların harekete geçirilmesini talep ederek ayaklanan kitlelerin taleplerine sırt çevirmektedir. Dahası tüm bunların yerine sorumluluklarından vazgeçmekte ve Filistin ile mahkumların davasını, işgali meşru gören ve onu zalim uluslararası kanunlarla örten Birleşmiş Milletler Örgütü'ne teslim etmektedir.

Ey Filistin Halkı!... Ey Mahkumların Yakınları!... Ey Müslümanlar!

Basiret sahibi herkes için açığa çıkmıştır ki Filistin ve mahkumların davasının çözümü, sadece mahkumları ve tüm Filistin'i kurtaracak ve işgalci varlığı bir kerede sonsuzluğa dek ortadan kaldıracak olan askerî bir kuvvetle olacaktır. Ancak bu çözümü, hem otorite hem de Filistin ve halkı hususunda ifrata kaçan zararlı yöneticiler reddetmektedirler. Bunun için otorite ile zararlı yöneticiler karşısındaki seslerinizi güçlü bir şekilde yükseltmeli, kötülüklerini ve Filistin ile mahkumlar hususunda ifrata kaçmalarını kınamalı ve zararlı yöneticileri kaldırıp atması ve doğrudan Filistin ile mahkumlar için tek çözüm olan büyük ve devasa kurtuluş ordularını harekete geçirecek ve böylece de Filistin ile mahkumları kurtaracak ve habis kanserli Yahudi varlığını yok edecek Müslümanların Halifesi'ne biat etmesi için İslam ümmetini harekete geçirmelisiniz. İşte o gün müminler Allah'ın nusretiyle sevineceklerdir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Allah'a tevekkül ederek gece gündüz bunu gerçekleştirmek için çalışmaktayız ve kafirler kerih görseler de ve komplocular komplo kursalar da Allah'ın izniyle bunun çok yakın olduğuna inanmaktayız.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İflas Eden Sistem Ne Başkanlık Ne de Yarı Başkanlık İle İflah Olur, Türkiye Yalnızca Hilafet İle Kurtulur

Uzun zamandır uygun atmosfer ve belli aralıklar dâhilinde kontrollü bir şekilde gündeme gelen başkanlık sistemi tartışmaları, son olarak Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın açıklamaları sonucunda tekrardan gündemde yer almış ve mesele herkes tarafından tartışılmaya başlanmıştır. AKP Hükümeti'nin gerçekleştirmek istediği değişiklikleri önce tartışmaya açarak nabız yoklaması, artık klasik bir üslup olarak öne çıkmakta ve böylelikle neredeyse her meselede adım atmadan evvel tepkileri ölçmeye çalışmaktadır.

Şüphe yok ki mevcut anayasa değişikliğinin esas nedeni, bazı maddelerin değiştirilmesi yada birtakım düzenlemelerin iyileştirilmesi değildir. Meselenin özü, Soğuk Savaş dönemi ve öncesinden kalma sistemin değiştirilmesi ve Amerika tarafından AKP eliyle oluşturulan yeni Türkiye'nin bekasının sağlanmasıdır. Bu da sistemin darbeci unsurlarının operasyonlar, baskılar ve şantajlar yoluyla etkisizleştirilmesi, öte yandan sistemin temel dayanaklarını teşkil eden yasal ve anayasal düzenlemelerin Avrupa Birliği kriterlerini gerekçe göstererek gerçekleştirilmesinden geçmektedir.

Fakat unutulmamalıdır ki esas mesele, hangi sistemin daha faydalı olduğu, yeni anayasanın nasıl hazırlanması gerektiği değil, insan kaynaklı olan bütün sistemlerin ve anayasaların çürük, kokuşmuş ve Allah'ın şerefle yarattığı insan varlığını alçalttığı gerçeğidir. İster parlamenter sistem, ister başkanlık sistemi, ister yarı başkanlık sistemi olsun bunların hepsi İslam ile çelişen küfür rejiminin farklı üsluplarıdır. Bu çeşitlemeyle Amerika, küfür sisteminin ömrünü uzatmaya çalışmakta ve Türkiye üzerinde sağladığı etkinliğini bundan sonra şahıslara bağımlı tutmaktan ziyade, kalıcı sistemler yapılandırarak işini şansa bırakmak istememektedir. Zira İslam'ın yeniden hakim olacağından müthiş derecede korkmakta ve onu engellemek için her üsluba başvurmaktadır.

Beşer mahsulü, Amerikan patentli, sömürgeci Batı destekli ve gayrı İslami olan bütün bu sistemler, Müslümanları asla kalkındıramayacağı gibi, Allah'ın izni ile nihayetinde yıkılmaya da mahkûmdur. Bunun içindir ki her Müslüman'a düşen asli vazife, beşeri nizamların farklı biçimleri arasında tercih yapmak değil, ilahi bir nizam olan Hilafet'i yeniden ikame etmek için çalışmaktır. Bu uğurda çalışmak, yalnızca Türkiye'deki Müslümanları değil, yeryüzünün tüm Müslümanlarını kurtaracak yegâne çözümdür.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ Yoksa onlar Câhiliye yönetiminin (İslam dışı) mi peşindeler? Oysa kesin iman sahibi bir toplum için yönetimi Allah'tan (İslami yönetimden) daha güzel kim vardır? [Maide 50]

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Sömürgeci Kafirler ve Ajanları Öfkelerinden Geberseler Bile İslam'ın Rayesi ve Livasının Alternatifinden Razı Olmayınız!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Özellikle İslam ülkelerindeki zalim tagut yöneticilere karşı halk hareketlenmelerinin ardından muhtelif İslam ülkelerinde birçok "alem [işaret]" bayraklarının yanı sıra... bazıları da "bağımsızlık" bayrağını yükseltmeye veya kendi bayrağını korumaya veya kendine özel bayrağı yükseltmeye başlar hale gelmiştir...

Onlardan bazıları, bu veya şu bayrağı yükseltmekle iyilik yaptıklarını zannederlerken bunun da şeriata muhalif olmadığını zannetmektedirler... Onlardan bir kısmı da insanları saptırmaktalar ve İslam rayesinin yükseltilmesi halinde kafir Batı'nın kışkırtılması ve onların öfkelendirilmesi hususunda insanları korkutmaktadırlar...! Onlardan diğer bir kısmı da laik sivil bir devlete çağırmak babından şeriata muhalif olan bayrağı yükseltmek için kasıtlı olarak büyük bir çaba harcamaktadırlar... Ve diğerleri ve diğerleri.

Bayraklarının şeriata muhalif olmadığı zannıyla iyilik yaptıklarını zannedenlere, muhalif olduğunu öğrendiklerinde onları terk ederek İslam rayesini yükseltsinler diye bir açıklama... hak ehli, sömürgeci kafirlerin kışkırtmalarından ve onların öfkelerinden gebermelerinden korkmasınlar diye bu saptırmadan dolayı ölenler için bir yaralanma... gece gündüz şeriatın rayesine savaş açan laiklere ve onların benzerlerine bir sitem olarak... bizler, bu hususu açılayacağız. Buda; "ölenler beyyinat üzere ölsünler ve yaşayanlar da beyyinat üzere yaşasınlar diyedir":

"Hilafet'in" olduğu İslam Devleti'nin, kendisine has livaları ve rayeleri bulunmaktadır. Bu ise Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Medine-i Münevvera'da kurmuş olduğu ilk İslam Devleti'nden istinbat edilmiştir. Buda aşağıdaki şekildedir:

1- Lügat bakımından liva ve râyeden her biri "alem" olarak ıtlak olunmaktadır. Zira Kamus el-Muhît'de şöyle geçmektedir: [الراية/العَلَم] "er-Rayet-ul Alem" alem (işaret) râyesi demektir ve cemisi [رايات] "Râyettir, [râyelerdir.] " [اللواء] "el-Liva" bil-med ile el-Alem demektir ve cemisi [ألوية] "Elviyyetündür, [livalardır.] " Sonra şeriat, kullanılması bakımından bunlardan her birine şeri bir mana yüklemiştir:

Beyaz Liva, üzerine siyah olarak [لا إله إلا الله  محمد رسول الله] yazılı olandır. Bu, ordu emiri yada ordu komutanı için hazırlanır. Buda onun yerinin işareti olup gittiği yerlere bununla birlikte gider. Livanın, ordu komutanı için hazırlanmasının delili şudur:

أن النبي دخل مكة يوم الفتح ولواؤه أبيض "Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], Fetih günü beyaz livası olduğu halde Mekke'ye girmiştir." [Cabir kanalıyla İbn-u Mace rivayet etmiştir]

Nesâi Enes'den şöyle rivayet etmiştir:

أنه حين أمَّر أسامة بن زيد على الجيش ليغزو الروم عقد لواءه بيده "Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Rumlarla savaşması için Usame Bin Zeyd'i orduya emir tayin ettiğinde, onun livasını kendi eliyle hazırlamıştır..."

Siyah Râye, üzerine beyaz olarak [لا إله إلا الله  محمد رسول الله] yazılı olandır. Bu, (Tabur, Tugay ve diğer ordu birlikleri) gibi ordu bölük komutanlarıyla birlikte bulunmaktadır. Delili ise Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Hayber'de ordu komutanı olacak olan hakkında şöyle buyurmasıdır:

لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَدًا رَجُلًا يُفْتَحُ عَلَى يَدَيْهِ، يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ، وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ... فأعطاها علياً رضي الله عنه "İşte bu râyeyi yarın, Allah'ın O'nun eliyle fetih ihsan edeceği öyle bir adama vereceğim ki O Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu sever.. Ve onu, Ali [Radıyallahu Anah]'a vermiştir." [Mettefikun Aleyh]

Zira Ali [Keremullahi Vechehu], o sırada bölük komutanı yada orduda tabur komutanı olarak görülmekteydi. Aynı şekilde el-Hâris İbn-u Hassan el-Bekrî hadisinde şöyle demiştir:

قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ، "فَإِذَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْمِنْبَرِ وَبِلَالٌ قَائِمٌ بَيْنَ يَدَيْهِ مُتَقَلِّدٌ السَّيْفَ بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ "، وَإِذَا رَايَاتٌ سُودٌ، وَسَأَلْتُ مَا هَذِهِ الرَّايَاتُ؟ فَقَالُوا: عَمْرُو بْنُ الْعَاصِ قَدِمَ مِنْ غَزَاةٍ "Medine'ye gelmiştik. O zaman Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], minberin üzerinde ve Bilal'de kılıçlarını elinde tutmuş bir şekilde Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in önünde duruyordu. Ve o sırada birçok râyeler vardı. Ben, bu râyeler nedir diye sordum? Dediler ki:  Amr İbn-u el-Âs savaştan geldi." [Ahmed tahric etmiştir]

[فإذا رايات سود] "Ve o sırada birçok râyeler vardı" cümlesinin manası, yani ordu tugayları ve birliklerinin komutanlarıyla birlikte birçok rayeler vardı demektir. O zaman ordunun bir komutanı bulunmaktaydı ki oda; Amr İbn-u el-Âs'dı ve livada onunla birlikteydi. Böylece liva, ordu komutanının alemi olmaktadır başka bir şey değil. Dolayısıyla râyeler, askerlerle birlikte olan alemler olmaktadır.

2- Liva, ordu komutanı için hazırlanır ve o, onun karargahının alemedir. Yani ordu komutanının karargahına eşlik etmektedir. Savaşa gelince; ister ordu komutanı isterse diğerlerinin komutanı olsun savaş komutanını, ordu komutanı tayin eder. Dolayısıyla o, râyeyi savaş meydanında taşıyacak olana verir. Bundan dolayı "savaş imamı" olarak adlandırılmaktadır. Çünkü o, meydanlarda savaş komutanı ile birlikte taşınmaktadır... Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], askerler bir haber getirmeden önce insanlara, Zeyd'in, Cafer'in ve İbn-u Revaha'nın ölümleri hakkında şöyle buyurmuştur:

أخذ الراية زيد فأصيب، ثم أخذ جعفر فأصيب، ثم أخذ ابن رواحة فأصيب "Râyeyi, Zeyd almış, o ölünce ardından onu, Cafer almış ve o da ölünce sonra onu, İbn-u Revaha almıştır."

Aynı şekilde düşmanla yapılan savaş halinde, şayet savaş meydanındaki ordu komutanı bizzat Halife olursa, sadece râyenin değil livanın da savaşta yükseltilmesi caiz olur. Nitekim İbn-u Hişam'ın siretinde varit olduğu üzere büyük Bedir savaşında, hem livanın hemde râyenin her ikisi de bulunmaktaydı... Barış durumuna yada savaşın sona ermesinden sonrasına gelince; râyeler ordu içerisinde dağıtılarak bunları, ordu bölükleri, ordu taburları, ordu seriyyeleri ve ordu birlikleri yükseltirler... el-Hâris İbn-u Hassan el-Bekrî'nin hadisinde, Amr İbn-u el-Âs'ın ordusu hakkında geçtiği gibi...

3- Liva, mızrak ucuna bağlanır, onun üzerine bükülür, orduların sayılarına göre ordu komutanlarına verilir ve birinci, ikinci ve üçüncü ordu komutanları için... yada Şam, Irak ve Filistin ordu komutanları için... yada Humus, Halep ve Beyrut ordu komutanları için... ve hakeza orduların isimlendirilmelerine göre hazırlanır. Zira asıl olan mızrağın ucuna bükülmesi ve sadece ihtiyaç halinde yayılmasıdır. Mesela Hilafet'in merkez üssü, merkezin ehemmiyetinden dolayı yayabilir. Çünkü Halife, İslam ordusunun komutanıdır. Aynı şekilde liva, ümmet, ordularının livalarının azametini görsün diye barış halinde ordu komutanlarının karargahları üzerinde de yayılır. Ancak düşmanın, askerlerin komutanlarının karargahını bilmesinden korkulması gibi güvenlik açısından bir çelişki olduğunda buna ihtiyaç vardır. Dolayısıyla liva, aslına döndürülür ve dağıtılmaksızın bükülmüş olarak kalmaya devam eder.

Râyeye gelince; o, şu andaki bayraklar gibi rüzgarın dalgalandırmasına bırakılır; bundan dolayı devlet dairelerinin, devlet kurumlarının ve devletin güvenlik dairelerinin üzerine konulur ve bu dairelerin üzerinde sadece râye yükseltilir. Ancak Hilafet'in merkezi bundan istisnadır. Zira Halife'nin ordu komutanı olması itibarıyla liva Hilafet'in merkezi üzerinde de yükselir ve "idare olarak" liva ve râye birlikte yükseltilir. Çünkü Hilafet'in merkezi, devlet kurumlarının başıdır. Ayrıca özellikle bayramlar, zafer ve benzeri münasebetlerle olmak üzere özel kurumlar ve normal insanlar da râye taşıyabilirler ve onu kurumlarının ve evlerinin üzerinde yükseltebilirler.

Ey Müslümanlar!

Hareketlenmeleriniz hususunda yapmanız gereken, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın bu râyeyi yükseltmeniz ve bu râye Hilafet'i sembolize etmektedir ve buda kafir Batı'yı kışkırtır şeklinde sapkınların aranızda yaydıkları sözlerle ilgili iddialardan etkilenmemenizdir! O halde onları kışkırtınız ve bel kemiklerini kırınız. Zira onların, İslam'a ve Müslümanlara karşı olan savaşları, tüm sadık ve muhlis Müslümanları kışkırtma derecesine ulaştırmıştır... Dolayısıyla asıl olan sömürgeci kafirleri öfkelerinden gebertmemiz ve onların bizi kışkırtılmalarını kabul etmememizdir.. Bu bir yana onların bize karşı olan düşmanlıkları ise cabası. Sonra onları kışkırtmaktan korkacağız öyle mi? Bilakis hak olan, onlara karşı iki kat cevap vermemiz ve yüksek bir sesle şöyle haykırmamızdır: قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ "De ki: Kininizden geberiverin!" [Âl-i ‘İmrân 119]

Bizler, sömürgeci kafirin Hilafet kelimesini duymaya katlanamadığının farkındayız. Peki onlara Allah'ın izniyle hiç hesap etmedikleri yönden gelmesi çokta uzak olmayan o günde Hilafet kapısını çalıp karşısında durduğunda nasıl olacak acaba?

وَظَنُّوا أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الأَبْصَارِ "Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O'nun azabı), onlara hesap etmedikleri yerden geliverdi. Onların kalplerine öyle bir korku saldı ki; evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın." [Haşr 2]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hangi Günahlarından Dolayı Öldürüldüler; Sloganı Altındaki Çocukların Yürüyüşü

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti sizleri, hangi günahlarından dolayı öldürüldüler(?) sloganı altındaki çocuk ve kadınların yürüyüşüne katılmaya davet eder. Buda mücrim ve katil (Esad) rejiminin masum çocuklara karşı işlemiş olduğu vahşete ışık tutmak ve kanları Şam ayaklanmasının mürekkebi olan Şamlı çocuklara destek vermek içindir. Bu ise 12.05.2012 cumartesi günü, sabah saat 9:30'da mücrim Suriye rejiminin Abdon'daki Büyükelçiliği'nin karşısındaki Japon bahçesinin önünde olacaktır.

Devamını oku...

"Şapkalı" Milletvekillerinin Sahtekar Meclisi; Suriye Halk Meclisi Seçimleri

  • Kategori Suriye
  •   |  

Barbar Esad çetesinin, Suriye halkına karşı tarihte benzeri görülmemiş sistematik cürümler işlemesine ve uluslararası ve Birleşmiş Milletleri'nin programlanmış komplolarına rağmen küstah ve mücrim Suriye rejimi, on binlerce ölü ve yaralı, yüz binlerce tutuklu, içeride ve dışarıda yerlerinden edilmiş olan milyonlarca insanlarla alay edercesine 07.05.2012 pazartesi günü, "felakete uğramış halk" meclisi seçimlerinin yapılmasını reddetmektedir... Zira bu seçimler, "yöneticisi sayesinde felakete uğramış halkın, yöneticisinin temsilcilerini seçecek" olmasından dolayı çok şaşırtıcı bir görüntü ortaya çıkaracaktır! Buna rağmen (ta baştan beri halkın temsilcileri olarak değil de adaleti talep edenler olarak resimleri yayınlanan) Talip İbrahim ve Halit Abud gibi rejimin şakşakçıları olarak bilinenlerin propaganda görüntüsünün yayınlanmasının yanı sıra halkı temsil etmek isteyip de halk tarafından bilinmeyen kimselerin resimleri yayınlanmaktadır... Nihayet sonunda bu tiyatro, "şapkalı" milletvekillerinden oluşan sahtekar meclisin, dünya liderliğinde, dahası ölmüş olan temsilcilerinden birinin dediğine göre "birkaç kişiden oluşan" dünya liderliğinde, "Beşar'a" gerekli koşulları sağlaması gerektiği şeklinde sonuçlanmıştır!

Bu sahte seçim adımları, Hollywoodlı Amerikalıların çaresiz Suriye dosyasına dönük çözüm yolunun eksik bir adımı olarak görülebilinir. Zira bu sayede Beşar'dan sonra da Suriye'deki iktidar rejiminin (yeni bir anayasa, yeni bir halk parlamentosu ve yeni bir hükümetle) kendilerine bağlı olarak kalması hedeflenmektedir. Dolayısıyla Amerika, Suriye'deki nüfuzunun kökünden sökülüp atılmasından korktuğu için Suriye'deki yönetimin pürüzsüz siyasi ve barışçıl bir şekildeki geçişini arzulamaktadır.

Ey Allahuteala'nın İzniyle Raşidi Hilafet Dârı'nın Merkezi Olacak Olan Suriye'deki Muhlis Müslümanlar!

Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükümler çıkaran, dahası yasamanın ve yönetimin sadece Allah'a ait olmasını engelleyen bu gibi yasama meclisleri seçimlerinin kutsallığını biliyorsunuz. Nitekim bu kutsallık, bu mücrim rejimle birlikte daha da güçlenmektedir... Yine Amerika'nın bu gibi sahte adımlarla, Suriye'de yeni bir yönetimi kurmaya çalıştığını da bildiğiniz gibi bu yeni yönetim rejiminin nasıl olacağının da farkındasınızdır! Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Rabbinize karşı olan sorumluluğunuzu önünüze koyuyoruz ki O'ndan başkasına ibadet etmeyi ve O'na ortak koşmayı kabul etmeyesiniz. Ve yine dininize karşı olan sorumluluğunuzu önünüze koyuyoruz ki böylece yasama ve risalette ondan sapmayasınız. Ayrıca sizlerden, avucunuzun içini, rızayla beyat edeceğiniz ve İslam ile yönetmek üzere seçeceğiniz Raşid Hilafe'den başkasına vermemeye Allah Azze ve Celle'ye söz vermenizi talep ediyoruz. Raşidi Hilafet yönetimi gölgesindeki ümmet meclisi seçimlerinin, meşveret için kendilerini ciddiyetle hazırlamış takvalı, güvenilir ve adil olan, yöneticileri gözeten ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya itaat ederek onları muhasebe eden kişilerin rekabet edeceği bir bayram mesabesinde olacağına söz veriyoruz. Ve biz, bu söylediklerimize Allah'ı şahit tutarız.

Ey Allahuteala'nın İzniyle Raşidi Hilafet Dârı'nın Merkezi Olacak Olan Suriye'deki Muhlis Subaylar!

Dininize nusret vermeniz ve ümmetinizi desteklemeniz yoluyla ümmetiniz sizden kurtuluş beklemektedir. O halde bu rejimi her yerinden kuşatınız, ona hiçbir kurtuluş ve çıkış yolu bırakmayınız, muhalif subayların yanı sıra hala görev yapan subaylarla birlikte hiç üzüntüye kapılmaksızın hasat elde etmek için bu rejimin çevresini saran ateşten bir kemer olup Hilafet'i kurmak için çalışan subayları organize ediniz. İyi biliniz ki; Hizb-ut Tahrir ile birlikte Hilafet kurulduğunda, değişim sadece bu mücrim rejime ulaşmayacak bilakis gece ve gündüzün ulaştığı her yere ulaşacağı gibi Allah'ın izniyle tüm dünyanın veçhini değiştirecektir. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:  إِنَّ اللَّهَ زَوَى لِي الأَرْضَ، فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا "Muhakkak ki Allah, dünyayı benim için dürdü ve onun doğusunu ve batısını gördüm. Ve ümmetimin mülkü gördüğüm yerlere kadar ulaşacaktır." [Müttefikun Aleyh]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER