Pazartesi, 24 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/15
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Amerikan Yardımları, Sömürgeciliğin Bir Aracı Olup Onu Kabul Etmekse Siyasi Bir İntihar ve Ülkenin Kötüye Kullanılması Demektir!

Geçen hafta, Amerikan yardımları haftası olarak görülmektedir! Nitekim Amerika, 1.3 milyor dolar tutarında olacak şekilde Mısır'a dönük yardımların yeniden başlayacağını, Yemen'e yapılan insanî yardımların 55 milyar dolara ulaşacak şekilde artırılacağını ve borçlarını bitirmesi için de Tunus'a dönük yardımların 100 milyar dolara ulaşacağını açıklamıştır!

Amerikanın bu yardımları, olayların, ayaklanmaların sıcaklığının, bazı yöneticilerin devrilmesinin ve diğerlerinin de devrilmesi için çalışılmasının tam ortasında ilan edildiği gibi başta rejimlerin uluslararası anlaşmalarla ilişkisi ve gaspçı varlık "Yahudi devleti" ile imzalanan "barış" anlaşmaları olmak üzere siyasî areneda sıcak meselelerin belirginleştiği bir sırada ilan edilmiştir.

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu olarak bizler, kamuoyu ve Müslümanların aşağıdaki noktalara dikkat etmelerini önemseriz:

1- Müslüman ülkelerin, hiç kimseden yardım dilenmelerine gerek yoktur! Dolayısıyla Müslümanlar, bu ümmetin düşmanlarının (sadakasını) reddetmelidirler. Bilakis Müslüman ülkeler, tarihin ilk çağlarından beri dünyanın bitmez tükenmez ekmek sepeti olmuştur. O halde bugün, İslam'ın ve Müslümanların düşmanları olan mücrim Amerika ve diğer ülkelerden yardım dilenmek için düşmanların eşiklerinde beklemeye nasıl razı olabiliriz?

2- Müslüman ülkelere yapılan yardımlar, yıkıcı direktifler ve ipotekler şartıyla olmaktadır! Mesela gaspçı Yahudi varlığıyla olan barış anlaşmalarının muhafaza edilmesinin garantilenmesi ve Müslüman ülkelerin musibetlere ve felaketlere sürüklenmesine bakılmaksızın Müslüman ülkeleri, çıkarı olduğu ülkelerin yöneticilerine dikte eden Amerika'nın pençesine iten ipotekler gibi!

3- Bu nedenle bizler burada; Amerika ile Batı'nın, bir gün olsun İslam ümmetine dost olmadıklarının, bilakis düşman olduklarının tam olarak farkına varsınlar diye bu ümmetin bilinçli Müslüman evlatlarına karşı sesimizi yükseltiyoruz. O halde onlardan sakının. Zira Doğusuyla Batısıyla yeryüzü, onların cürümleriyle dolup taşmıştır. O halde sakın onlardan ne yardım nede (sadaka) kabul ediniz. Çünkü onların yardımları direktifler, şartlar ve ipoteklerden ibaret olup bunu da ajan Mübarek, Bin Ali, Ali Abdullah Salih ve Kaddafi günlerinde olduğu gibi ülkeyi karanlıklara götüren teslimiyet, itaat ve ajanlık takip etmektedir.

4- Allahu Subhânehu, İslam ümmetine sayılamayacak kadar servet ve zenginlikler bahşetmiştir. Libya ve Körfez'deki petrol servetinden Mağrip ülkelerindeki diğer birçok servetler gibi. Yahudi varlığına hibe edilen Mısır doğalgazı ise yanlış olmayan bir olaydır. Aynı şekilde kaybedilen Ürdün'ün fosfatları da böyledir... Sonra Müslümanların istifade edemediği insanı şaşkına çeviren devasa hayvan ve deniz servetleri! Ve diğerleri... Ve diğerleri... Dolayısıyla ülkelerimizin servetleri, bir basın açıklamasında dahası kitapta bile sayılamayacak kadar çoktur!

Tüm bu servetlere sahip olan ülkelerin, Amerika yada Batı'nın yardımlarına ihtiyacı yoktur! Dolayısıyla Müslümanların izzeti, Raşidi Hilafet'in olduğu tek bir devlette [لا إله إلا الله محمد رسول الله] tevhid rayesinin altında birleşmeleriyle olacaktır. Zira Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Sudan halkını bir araya getiren, Müslümanların barışlarının da savaşlarının da ve servetlerinin de bir olmasını farz kılan İslam akidesi bağıdır. Dolayısıyla bu bağ, sadece bir ülkeyle sınırlı değildir. Aynı şekilde tüm Müslüman ülkelerin halinde olduğu gibi; bu ayaklanmalar, kendisi için kullanmaları ve şeriatın izin verdiği en doğal hakları olmasına rağmen ümmetin evlatlarının faydalanmalarını engellemeleri için Batı'nın ümmetin servetleri üzerine bekçi olarak diktiği her hangi bir ailenin veya herhangi birinin veya herhangi bir başkanın mülkü değildir...!

Amerika ile Batı tarafından Müslüman ülkelere hibe edilen yardımlar, bu ülkeler üzerinde egemen olmak ve siyasî kararlarına el koymak içindir. Diğer bir ifadeyle Amerika ile Batı'nın yardımları, Müslümanlara olan sevgilerinden ve onların hallerine acıdıkları için verilmemektedir. Şöyle buyuran Rabb-ul İzze ne kadar da doğru söylemiştir: مَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلاَ الْمُشْرِكِينَ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْكُمْ مِنْ خَيْرٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ "Ne Ehl-il Kitap'tan Kâfirler, ne de Müşrikler Rabbinizden size bir hayır indirilmesini isterler. Oysa Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Şüphesiz Allah, azim fazilet sahibidir." [el-Bakara 105] Dolayısıyla Amerika ile Batı'nın Müslüman ülkelere dönük yardımları, bu ülkelerin fiilen işgal edilmesi anlamına gelmektedir...!

Ey Müslümanlar! Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, Amerika ile Batı'nın yardımlarını reddetmeye, hatta utanç ve hüsran elbiselerini giymiş bir şekilde beyhude komplolarından geri dönmeleri için bu yardımları yüzlerine çarpmaya çağırıyoruz...

وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra Nusret de bulmazsınız." [Hûd 113]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Şam Topraklarındaki Müslümanların Ayaklanmasına Destek Vermeye Davet

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Ürdün'deki tüm Müslümanları, mücrim (Esad) rejiminin Amman'daki Büyükelçiliği önünde Şam topraklarındaki halkın ayaklanmasına destek verme etkinliklerine katılmaya davet etmektedir. Buda 04.04.2012 Çarşamba günü, akşam saat 18:00'de başlayıp akşam namazı sonrasına kadar devam edecektir. Herkes davetlidir.

Devamını oku...

Müslümanların Dârı'nın Merkezi Şam'dır... Onun Ahdi de Misakı da İslam İle Hükmetmektir

  • Kategori Hizb
  •   |  

Yurt dışındaki Suriyeli siyasî muhalefet hayaletleri, istedikleri şekilde Suriye'nin geleceğine dönük vesikalar ve anlaşmalar açıklamaya başlamışlardır. Nitekim Suriye Ulusal Konseyi ve onunla birlikte olan diğer oluşumlar 27.03.2012 Çarşamba günü İstanbul'da, "Suriye'nin Geleceği İçin Milli Misak" olarak isimlendirdikleri bir vesika açıkladıkları gibi... Bundan daha önce Suriye'deki Müslüman Kardeşlerde 25.03.2012'de "Ahit ve Misak" olarak adlandırdıkları benzer bir vesika açıklamışlardır!

Bu vesikalara; kendi yasalarıyla birlikte Suriye'nin yasayı insanın yapacağı demokratik bir devlet istediği dahil edilmiştir. Nitekim gerek helal kılmak gerek haram kılmak gerekse de diğer yasamalar alemlerin ve insanın Rabbine ait olacağı yerde onlar, hem helal kılıp hem de haram kıldıkları gibi... Suriye'nin, dini devletten ayıran laik sivil bir devlet olmasını istemektedirler. Dolayısıyla gerek hayatta bu devleti harekete geçiren gerekse de hükümlerde onu yürüten, kendisinden [لا إله إلا الله محمد رسول الله] rayesi olan hak rayeyi yükselten yasaların fışkırdığı İslam olmamaktadır... Çünkü onlar, şimdi olduğundan çokta farklı olmayan sadece yüzlerin değişip güzelleştiği sivil bir cumhuriyet içerisindeki beşeri kanunlara göre bir Suriye istemektedirler!

Laik muhalefetin, kendi yasaları gereğince insanın koyduğu laik demokratik bir devlet istemelerinin yanı sıra bir Müslümanların ülkesinde İslam kanunlarına değil de Doğu ve Batı kanunlarına muhakeme olmak istemeleri hiç de sürpriz olmamıştır...! Dolayısıyla şayet bu, sadece laik hareketlerden sadır olmuş olsaydı anlaşılabilinirdi. Ancak ne üzücüdür ki bu, İslamî etiketli hareketlerden de sadır olmuştur! Aman Allah'ım, ne büyük bir felaket ve ne büyük bir tehlike...

Nitekim Şam halkı, tertemiz tahir kanlarını ile bu büyük fedakarlıkları heba etmeyip camilerden sokaklara döküldükleri gibi onları gölgelendiren tekbir sesleri ve nidaları da hak nidalar olmuştur... Ancak onlar bunu, Allah'ın hakkında bir sultan indirmediği hükümler ve kanunlarla yönetilmeye geri dönmek için yapmamışlardır! Dahası onlar, kanlarının boşa gitmesini ve fedakarlıklarının heba olmasını kabul etmedikleri gibi İslamî yönetimin alternatifine de asla razı olmayacaklardır. Zira onlar, Şam halkıdır ve onların beldesi de Dâr-ul İslam'ın merkezi ve göbeğidir. Bu yüzden Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] onları şöyle müjdelemiştir:

... ألا إن عقر دار المؤمنين بالشام "Dikkat edin! Müminlerin dârının merkezi Şam olacaktır" [Ahmed tahric etti]

عُقْرُ دَارِ الإِسْلامِ بِالشَّامِ "İslam Dârı'nın merkezi Şam olacaktır." [Taberâni-el-Kebîr'de tahric etti]

Allah'ın izniyle bu gerçekleşecek ve Allah'ın düşmanlarının burunları yerlere sürtülecektir.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Bu vesikalara ve onu yayınlayan odaklara bakan bir kimse bununla; Batı'nın razı edilmek istendiğini açıkça görecektir ki böylece Müslümanların ülkesinde İslam'ın hükmü ve Raşidi Hilafet'in olduğu İslam Devleti hatırlanmasın... Dolayısıyla ne aç bırakan nede tok tutan bu vesikalarda Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya ait hiçbir şey olmadığı gibi tüm bunlar sadece Batı'nın onlara öfkelenmemesi içindir! Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَسْخَطَ اللَّهَ فِي رِضَا النَّاسِ سَخِطَ اللَّهُ عَلَيْهِ، وأَسْخَطَ عَلَيْهِ مَنْ أرضاهُ فِي سَخَطِهِ، وَمَنْ أَرْضَى اللَّهَ فِي سَخَطِ النَّاسِ رَضِي اللَّهُ تَعَالَى عَنْهُ وَأَرْضَى عَنْهُ مَنْ أَسْخَطَهُ فِي رِضَاهُ حَتَّى يُزَيِّنَهُ وَيُزَيِّنَ قَوْلَهُ وَعَمَلَهُ فِي عَيْنِهِ. "Her kim insanları hoşnut etmek pahasına Allah'ı öfkelendirirse, Allah ona hem kendi öfkesini indirir hem de [Allah'ı öfkelendirmek pahasına] hoşnut ettiği kimsenin öfkesini üzerine çeker. Her kim de insanları öfkelendirmek pahasına Allah'ı hoşnut ederse, Allahuteala hem kendisi ondan hoşnut olur hem de [Allah'ı hoşnut etmek pahasına] öfkelendirdiği kimseyi ondan hoşnut eder. Hatta o insanın hem kendini hem sözünü hem de amelini [kendisine öfkelenen o insanların] gözüne güzel gösterir." [Taberâni]

Dolayısıyla bu gibi vesikalar nerede Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Medine'ye geldiğindeki vesika nerede? Zira o, vesikada şunu ilan etmişti:

المُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ وَيَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ، وَيَرُدُّ عَلَيْهِمْ أَقْصَاهُمْ، وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ "Müslümanlar kanlarında birbirlerine denktirler, en alttakiler verdiği emana bağlı kalırlar, en üstekilerde onlara icabet ederler ve onlar kendileri dışındakilere (düşmanlarına) karşı tek yumrukturlar." [Ebu Davud]

Nitekim bu kavim, özellikle de bunların içerisinden İslamî kimlikli olanlar bu gibi vesikaları benimsemeyi umut ederek iyice uzaklaşmışlar hatta bizden biri Allahuteala'nın şu kavlinden dolayı onlar hakkında korkar hale gelmiştir:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدً "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tagutu inkar etmekle emrolundukları halde ona muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." [en-Nisâ 60]

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, ister kendilerini laikler olarak etiketleyenler olsun isterse İslamcılar olarak etiketleyenler olsun onları yada şunları yaptıkları şeyin şerri hususunda uyarırız. Zira Şam, Müslümanların Dârı'nın merkezi olup misakı da ahdi de İslam ile hükmetmektir ve bunun dışındakiler ise selin üzerindeki çerçöp gibi olup sahibini hem dünyada hem de ahirette rezil edecektir... Ayrıca bizler, daha çok İslamî ehliye sahip olup Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimseleri, İslamî hükmün yerine cahiliye hükmünü benimsemelerinin akıbeti hususunda uyarırız. Zira bu, Allah'ın kitabındaki şu ayeti okuyan bir Müslüman için hiç hoşlanmadığımız çok kötü bir akıbettir:

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İnanan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren mi vardır?" [el-Maide 50]

Ayrıca bizler, Suriye'deki tüm Müslümanları uyararak onlara deriz ki; Batı, hadaratı ve hayat nizamıyla kafir olup uygulamaları da zalimdir. Bu Batı'nın lideri ise Amerika'dır ve sizin trajedileriniz onu hiç mi hiç ilgilendirmemektedir. Hatta mücrim Beşar sizden birini katlettiğinde bu onun hoşuna gitmektedir. Çünkü Beşar, onu sizin muhlislerinizden kurtarmakta ve yeni yönetim için ona boşluk oluşturmaktadır. Dolayısıyla çıbanın başı Amerika'dır ve sakın ha ondan derman ümit etmeyiniz. Bilakis derman ve şifa, Allahuteala'dan olup bu da ancak O'nun şeriatını ihsan ile takip etmekle olur. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا "Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için bir şifa ve rahmettir; zalimlerin ise sadece ziyanını artırır." [İsrâ 82]

Sonra biz, genelde tüm Müslümanlara özelde ise Şam halkına, akıbetin muttakiler için olacağını da müjdeleriz. O halde hak üzere olduklarını kanıtlasınlar, kafirler ve zalimler kerih görseler de hayır ve nusretle Allah'ın emri gelinceye kadar tekbirlerinin sesleri ve yankıları tagutların kulaklarını çınlatmaya devam etsin.

إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ ءَامَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأَشْهَادُ "Muhakkak ki Resullerimize ve iman edenlere hem bu dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde nusret vereceğiz." [Ğâfir/Mu'min 51]

Devamını oku...

Kendisi İçin Aday Olup Başkanlık Yapılması Gereken İslam'daki Yönetim Sistemi Sadece Hilafet Olup Bunun Dışındakiler ise Küfür Sistemleridir

  • Kategori Mısır
  •   |  

Tagut Devlet Başkanı'nın alaşağı edilmesinin ardından Mısır Cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylık kapısının açılmasıyla birlikte Müslümanlardan birçoğu Cumhurbaşkanlığı makamını üstlenmek amacıyla başkanlık yarışı arenasına girmek için hızlanmışlardır. Bu makam için ilerleyen bazı insanlar hala iyi niyetli olsalar da onlardan birçoğu da bu şekilde değildir. İyi niyetli olmayanların başında ise; rejimle birlikte çalışıp onun bir parçası olan, İslam'ı ve Müslümanları vurmaya dönük bütün eylemlerinde ona ortaklık eden ve Mısır'ı Amerika ile Yahudilerin planlarını uygulamaya boyun eğdiren ve ipotek ettiren eski rejimin adamlarının tamamı gelmektedir. Dolayısıyla bizler bu beyanı, Allah Azze ve Celle önünde temize çıkmak ve Subhânehu ve Te'âla'ya karşı bir mazeret olsun diye ister kendilerini Mısır halkına "İslamcılar olarak" sunanlar olsun isterse de bunların dışındakiler olsun tüm bu adaylardan günah işleyenlere yöneltiyoruz. Aynı şekilde bu beyanı, Allah'ın şeriatını tatbik edeceklerini, aziz ve şerefli bir hayat yaşatacaklarını ve Kenane topraklarının dört bir tarafına adaleti yayacaklarını ümit ederek umutlarını bu adaylara bağlamış olan Kenane-Mısır topraklarındaki tüm ümmetimize yöneltiyoruz.

Ey Müslümanlar! Ey Kenane-Mısır Halkı!

Subhânehu ve Te'âla kerim kitabında şöyle buyurmaktadır:

الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا "Bugün kafirler, sizin dininizden [onu yok etmekten] ümitlerini kesmişlerdir. İşte bu gün, dininizi sizin için kemale erdirdim ve üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum." [el-Mâ'ide 3]

Ve Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ "Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." [Nahl 89]

Ve Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ "Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." [Maide 44]

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

كَانَتْ بَنُو إسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأَنْبِيَاءُ، كُلّمَا هَلَكَ نَبِيّ خَلَفَهُ نَبِيّ، وَإنّهُ لاَ نَبِيّ بَعْدِي. وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ فَتَكْثُرُ" قَالُوا: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ قَالَ: "فُوا بِبَيْعَةِ الأَوّلِ فَالأَوّلِ. وَأَعْطُوهُمْ حَقّهُمْ. فَإنّ اللّهَ سَائِلُهُمْ عَمّا اسْتَرْعَاهُمْ "İsrail oğulları, Nebiler tarafından siyaset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir Nebi vefat edince, bir diğeri ona halef oluyordu. Artık Benden sonra Nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır." Dediler ki: "Öyleyse bize ne emredersiniz?" Dedi ki: "Önceki ilk beyatinize sadakat gösterin ve haklarını onlara verin. Muhakkak ki Allah, yönettikleri hakkında (ne yaptıklarını) onlara soracaktır."

Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

مَنْ خَلَعَ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا حُجَّةَ لَهُ وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Her kim itaatten elini çekerse, ahirette kendisi için hiçbir delil bulunmadan Allah ile buluşacaktır. Ve her kim de boynunda biat halkası olmaksızın ölürse cahiliyye ölümü ile ölmüş olur."

Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ "İşiniz (yönetiminiz) bir adam üzerine birleşmiş iken her kim gelir de asanızı parçalamak veya cemaatinizi (birliğinizi) bölmek isterse onu öldürün." Şeri hüküm, Müslümanlar için tek bir Halife nasbetmeyi vacip kıldığı gibi Hilafet'in olduğu tek bir devletlerinin olmasını da vacip kılmaktadır. Dolayısıyla yönetim sistemi bu esas üzerine olmalıdır. Dolayısıyla da bin üç yüz [1300] küsur yıldır Müslümanların bildiği şey de zaten budur. Ayrıca bu, Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurarak müjdelediği şeydir: ثم تكون خلافة راشدة على منهاج النبوة "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet olacaktır." O halde İslam'ın bu mükemmelliğinin ardından hala hayvanlar gibi çürümüş beşerî Batılı demokratik yönetim sistemlerine doğru sürüklenerek İslam ümmetinin, hevalara ve görüşlere tabi olmayı terk eden ve insanlar arasındaki çıkarlarla çatışan tek bir devlet ve tek bir yönetim sistemi altında birleşmesi için Allah'ın emrettiği bu azim ve önemli meseleyi terk mi edeceğiz?!!!

Ey Müslümanlar! Ey Kenane-Mısır Halkı!

Hilafet'i kurmanın ve onu için çalışmanın vacip olduğu, dinen bilinmesi zorunlu olan bir meseledir. Başta şu anda Kenana topraklarını yöneten ve insanların başkanlığını üstlenmek için yarıştıkları cumhuriyet sistemi olmak üzere diğer yönetim sistemlerine gelince; bunlar, küfür sistemleri olup İslam akidesine dayanmamaktadır. Çünkü cumhuriyet sistemi, dini hayattan ayıran bir akide olan kapitalist akidesine dayalı olduğu gibi bizzat halkın hakimiyetine dayalı olan bir sistemdir. Dolayısıyla kanunları ve yasaları çıkarmada egemenlik sahibi halk olup bunlar, haram yada helal olduğuna bakılmaksızın oy çokluğu ile çıkarılmaktadır. Dolayısıyla da bu sistemin meşruiyetine, halkın çoğunluğu karar vermektedir. Bu nedenle ister yönetim yetkisi Cumhurbaşkanına değil de başbakana ait olan parlamenter sistem olsun ister devlet başkanlığı ve başbakanlık yetkisi Cumhurbaşkanına ait olan başkanlık sistemi olsun isterse de kendileri için belirlenen yetkilere göre Cumhurbaşkanı ile başbakan arasında paylaştırılmış bir yönetim sistemi olsun "Cumhuriyet Sistemi" olarak adlandırılmaktadırlar... Bu nedenle de o, Allah'ın indirdikleriyle yönetmeyen bir sistem olmasının yanı sıra bir küfür sitemidir ve bir Müslümanın onu olması haram kılındığı gibi belli bir vakte kadar bile olsa onu koruması da haram kılınmıştır. O halde bu makamı üstlenmek için çalışmak bize yakışır mı?! Zira Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmuştur:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar!" [en-Nîsâ 65]

Ve Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmuştur:

وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ  "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! Eğer (hükümlerden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. Zaten insanların birçoğu da yoldan çıkmışlardır." [el-Mâide 49 ]

Ve Subhânehu ve Te'âla, şöyle buyurmuştur:

وَإِن كَادُواْ لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ ٱلَّذِى أَوْحَيْنَآ إِلَيْكَ لِتفْتَرِىَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذاً لاَّتَّخَذُوكَ خَلِيلا ًوَلَوْلاَ أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئاً قَلِيلاً "Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, neredeyse sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. Eğer seni sebatkar kılmasaydık, gerçekten neredeyse onlara birazcıkta olsa meyledecektin." [İsra 73-74]

Ey Müslümanlar! Ey Kenane-Mısır Halkı!

Bu cumhuriyet sistemi, bugün çirkin yüzünü gizleyerek pazarladıkları gibi ya İslam elbisesi giydirilmiş yada İslamî referansa büründürülmüş demokratik laik bir sistem olmasının yanı sıra aynı zamanda altmış küsur senedir sizlere sıkıntılar tattıran bir sistem olduğu gibi dahası Müslüman ülkelerde yaşayan herkese zillet ve utanç tattıran ve başta bu cumhuriyetlerin başkanları olmak üzere ajanlarının eliyle kafir Batı'ya boyun eğdiren bir sistemdir.

Ey Müslümanlar! Ey Kenane-Mısır Halkı!

Alemlerin Rabbinin koyduğu İslam'daki yönetim sistemi sadece Hilafet'tir. O halde Müslümanlar ondan başkasını tanımamalı ve ondan kıl kadar da ayrılmamalıdırlar. Zira hayatta, Allah'ın şeriatını kamil ve kapsamlı bir şekilde tatbik etmenin tek yolu Hilafet'tir. Ayrıca Hilafet sayesinde İslam davet ve cihat yoluyla dünyaya taşınacağı gibi Müslümanların vahdeti, izzeti ile kuvvetinin ve hem Müslümanlar arasında hem de tüm insanlar arasında adaleti yaymanın tek yolu da Hilafet'tir.

Hizb-ut Tahrir sizleri, Hilafet'i kurmak ve dünyada ve ahirette Allah'ın rızasına nail olmak için kendisi ile birlikte çalışmaya davet ettiği gibi hala devrilmemiş dahası ayaklanmayı sarmalayan rejim tarafından kurulan tuzaklardan dolayı da sizleri uyarır.  O halde haydi Hilafet için ayaklanın.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yeni Başsavcı, Eski İslam Düşmanlığı İfadelerini Kekelemektedir

Geçen hafta medya organları, Federal Yüksek Mahkeme'nin kardeşlerin miras çatışması hususundaki [yaşantıma karşı] meselesini tartıştıkları gibi -ki bir bakıma doğru bir iş yaptılar- bu vesileyle kadına zulüm ve cinsiyet ayrımcılığı gerekçesiyle de İslam'da celde [kırbaçlama] meselesini de el almışlardır.

Federal Başsavcı Nicola Roxon, konuyla ilgili bir açıklamada bulunarak şöyle demiştir: "Avustralya toplumunda İslam şeriatına yer yoktur ve hükümet, vasiyet ve miras hükümleri de dahil buna dönük her türlü öneriyi reddeder."

Hizb-ut Tahrir / Avustralya, buna cevap olarak aşağıdaki hususları açıklar:

Birincisi: İslam'ın cinsiyet ayrımcılığı yaptığını, erkeklerin konumunu kadınlardan daha üstün gördüğünü kesin bir dille reddeder. Zira bunun hakikatle hiçbir alakası yoktur. Çünkü Allah katında insanların arasının ayrılması, cinsiyete, ırka, kavmiyete, zenginliğe ve konuma dayalı olmayıp bilakis takvaya dayalıdır. İslam'da tam olarak bilinen hakikat işte budur.

İkincisi: Mirasçıların paylarının farklı olmasının, haber editörleri ile yorumcularının iddia ettikleri gibi erkeğin kadına üstün olmasıyla bir ilgisi yoktur. Ayrıca Başsavcı da sorumluluk duygusundan yoksun bir şekilde yaptığı yorumunda bu hususa üstü kapalı vurgu yapmıştır. Aslında dünyaya, zenginlik ve maddi değerler penceresinden bakan ve insanlara, biriktirdiği maddi kazanımlarından dolayı ağırlık verenler ayrımcılık yapmaktadırlar.

Üçüncüsü: Miras meselesine gelince; bu, İslam'da erkek ile kadın arasındaki adaletin zirvesidir. Zira kadın, malından her hangi biri için harcama yapmakla görevli değildir. Bilakis onun babası, kardeşi ve kendisinin nafakasını karşılayan kocası bunu yapmakla görevlidir. Bundan dolayı erkeğin mirastaki nasibi, لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ "... Erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi)..." şeklindedir. [en-Nisâ 11] Çünkü erkek, kadının nafakasını karşılamakla mükellefken kadın kocanın nafakasını karşılamakla mükellef değildir. Şayet kadının anne bir kardeşi, yani öz olmayan bir erkek kardeşi varsa bu erkek kardeş, üvey kız kardeşinin nafakasını karşılamakla mükellef değildir. Bundan dolayı da mirası eşit bir şekilde paylaşmaktadırlar. وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ "Eğer bir erkek veya kadının, ana babası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, her birine altıda bir düşer." [Nisâ 12]

Allahu Subhânehu'nun, erkek ile kadın arasındaki adaletle ilgili indirdiği hak işte budur. Dolayısıyla yarattıkları için neyin uygun olduğunu en iyi bilen de O'dur. أَلاَ يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ "Hiç yaratan bilmez mi? O, Latif'tir, Habir'dir" [el-Mulk 14]

Dördüncüsü: Nicola Roxon, Başsavcı olarak yeni görevine gelir gelmez hızla üst düzey politikacıların, İslam'a saldırmak ve Avustralya değerleri ile Avustralya toplumunun işleri çerçevesinde Müslümanlara rehberlik etmekle ilgili geleneksel politikalarına bağlı kalacağını açıklamıştır. Ancak Müslümanlar, bize anlatılmak istenen Avustralya toplumunun durumlarının ve değerlerinin tamamen bilincindedirler. Zira bir sosyal yapı olarak empoze edilen bu durumlar ve değerler, ailenin çökmesine ve toplumun harap olmasına yol açmaktadırlar. Ayrıca bu toplum, kadına eşitlik sloganlarında da tutarlı değildir. Çünkü bu toplumda, aile için şiddetin yaygınlaştığı, kadınların taciz edildiği, çalışan kadınlara karşı gizli ayrımcılığın yapıldığı, ordu gibi kurumlarda geleneksel ayrımcılığın yaygınlaştığı ve kadına tedavüldeki bir emtia gibi bakıldığı bir gerçektir.

Beşincisi: Kadının konumunu alçaltan İslam değil bizzat Liberalizmdir. Dolayısıyla kadının konumunun alçalması, kamusal alanlarda mütevazi elbise giyilmesine davet etmekten kaynaklanmamakta bilakis Avustralya da dahil modern liberal demokrasilerde yasal lisansla çalışan pornografik sektörlere milyarlarca doların harcanmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla da kadının değerini alçaltan, iç değerler lehine dış görüntünün sınırlandırılması değil bilakis çikolata, araba ve meşrubat reklamlarında kadının bedeninin istismar edilmesidir.

Altıncısı: Bizler burada, hoşgörüsüz bir şekilde İslam'ı suçlayanların hoşgörüsüzlüğünün bir örneğine tanıklık etmekteyiz.  Aynı zamanda Hilafet Sistemi'nin gölgesindeki diğer din mensuplarının, mirasın paylaştırılması da dahil özel meselelerini kendi akidelerine ve kanunlarına göre idare etmekte serbest olduklarını da biliyoruz. Görünen o ki modern Batılı demokratlar, benzer hoşgörü tutumunu ortaya çıkarmaktan aciz olmalarının yanı sıra Batılı liderler de ucuz bir şekilde siyasî zafer elde etme amaçları için azınlıklar olarak gördükleri kimseleri kötülemeyi ve şartlar gerektirdikçe onları siyasî bir top olarak kullanmayı sürdürmeyi tercih etmektedirler.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Şeriata Aykırı Tüm Olgulara Dönük Köklü Çözüm Sadece Hilafet'tir

Hartum yerel yönetimi, olumsuz durumlar ve olgular olarak adlandırdığı hususlar için gelecek ay uygulanacak olan bir kamusal güvenlik planı ortaya koymuştur. Aslında insanların üzerine İslam'ı hayattan ve toplumdan uzaklaştıran laik anayasaya dayalı hükümler ile yasaları uyguladığı bir sırada Müslümanların duygularına İslamî sloganlarla hitap eden devletin sefil çelişkili davranışından kaynaklanan aykırılıklar ile kötülüklerin tamamının şeriat ölçekli olması gerekirken laik anayasa metninde, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya kulluk mefhumunun gerçekleştiği şeri hükümleri tatbik etmek yerine özgürlükler fikri geçmektedir. Dolayısıyla aslında sorun, genel hayatta işlenen kötülükler ve günahlardan ibaret olup buda aşağıdaki olguları ortaya çıkarmaktadır:

- Şeriatın onayına gerek duyulmaksızın erkeklerle kadınların bir araya gelmesi.

- Gerek üniversitelerdeki genel hayatta gerek devlet dairelerinde gerekse de diğer kurumlarda ihtilatın [kadınla erkeğin karışık halde bulunması] olması.

- Kadınların, kamusal yaşam alanlarına ince elbiselerle çıkmaya meyletmesi.

- Şeriatın, kadına mubah kıldığı iş yerindeki kadınların istismarı olgusu ve bu kötü olguların pazarlanması.

Aslında sorun, bu kötülükler, günahlar ve benzerleri olup buda İslam'ın devlet ve toplumdaki yokluğundan dolayıdır. Bu nedenle şeriata aykırı olan bu olguların çözümü için gerekli olan, İslam akidesinden kaynaklanan anayasaya dayalı şeri kanunların çıkartılması yoluyla İslam'ın kamil bir şekilde tatbik edilmesidir. İşte o zaman hastalığın tedavisini belirlemiş oluruz. Nitekim ümmetle birlikte çalışan Hizb-ut Tahrir'in, tatbik konumuna getirmek ve uygulamak için yayınladığı Hilafet Devleti'nin anayasa taslağında aşağıdaki maddeler geçmektedir:

Madde-113: Aslolan; erkeklerin kadınlardan ayrılmasıdır. Hac ve alışveriş gibi şeriatın müsaade ettiği bir ihtiyaç ve kendisi için toplantı yapılmasına müsaade ettiği ihtiyaç haricinde bir arada bulunmamalarıdır.

Madde-114: Erkeklere verilen haklar kadınlara da verilir. Erkeklere yüklenen yükümlülük kadınlara da yüklenir. Ancak İslam'ın kadın ve erkeklere şer-i deliller ile tahsis ettiği haklar müstesnadır. Dolayısıyla kadının ticaret, ziraat ve sanayi işlerine katılma, muamelat ve akitlerde bulunma, her tür mülke sahip olma hakkı vardır. Kendi başına veya başkası ile ortak olarak malını çoğaltabilir. Hayat işlerinin hepsine bizzat katılabilir.

Madde-118: Mahrem olmayan biriyle halvet men edilir. Yabancılar önünde teberrüc ve avretin açılması da men edilir.

Madde-119: Her erkek ve kadın, ahlaki tehlike içeren veya toplumu ifsat edici iş yapmaktan men edilir.

Bu köklü çözümleri tatbik etmenin yolu bizzat Hilafet Devleti'dir. Zira o, Müslüman ve gayrimüslimlerden sorumlu olduğu gibi onlar hakkında Allah Azze ve Celle önünde de sorumludur. Nitekim otorite, Allah'ın şeriatını tatbik etmek ve devletin anayasasını uygulamak için hazırlanır ki buda şeri hükümlerdir. Dolayısıyla vacip olan, Raşidi Hilafet Devleti'nin olduğu İslamî Devleti ortaya çıkarmak için çalışmaktır.

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ "İşte çalışanlar böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar." [es-Saffat 61]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- General Keyâni, İçerideki Muhalif Seslere Karşı Dava Açarken Sözde Terörizmle Savaşlarında İngiltere ve Amerika İle Gizli Anlaşma Yapmaktadır

Pakistan Genelkurmay Başkanı Keyâni, bugün İngiltere Savunma Bakanlı yetkilileriyle bir araya gelerek onlarla Afganistan'daki terörizmle savaşlarında daha fazla işbirliği hakkında görüşme yaparken bu gibi gizli anlaşmaları kınayan Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ndeki bazı subaylara ise dava açmaktadır.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere Medya Temsilcisi Taci Mustafa, Keyâni'nin İngiltere ziyaretini şöyle yorumlamıştır: "İngiltere ve Amerika, Pakistan'ı istikrarsızlaştırmak için geçen hafta 16 Afgan sivilin ölümüne neden olan Afganistan müdahalelerini sürdürürken Keyâni, Gilâni ve Paşa'da, Müşerref'in İslam'a ve Pakistan'a karşı sömürgeci güçleri destekleyen aynı politikalarını takip ederek müdahaleyi desteklemeyi sürdürmektedirler. Bu hain yöneticiler, ülkenin kara ve hava yollarının yanı sıra askerî tesisleri ve İstihbarat Teşkilatlarını da sömürgecilere teslim etmişlerdir. Muhlis ordu subayları ve diğer Müslümanlar bu gibi hıyanetlere karşı seslerini yükselttiklerinde ise ya kaçırılmaktalar ya işkence görmekteler yada askerî mahkemelerde yargılanmaktadırlar. Dolayısıyla gerek Dr. Afiyet Sıddıkî yada Raymond Davis davalarında olsun gerek Salalah kontrol merkezine olan saldırıda olsun gerekse de insansız uçaklarla yapılan hava saldırılarında binlerce vatandaşın katledilmelerinde olsun bu hain yöneticiler, her zaman ümmete karşı Batılı sömürgeci güçlerin yanında yer almışlardır."

"Keyâni ve diğer hain yöneticiler, Amerika'nın Pakistan'daki varlığına karşı olan güçlü sesleri susturma girişiminde bulunarak Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlis subayları hedef almaya başlamışlardır. Zira Amerika, Keyâni ve Paşa vasıtasıyla isyancı olarak suçlanmaları yoluyla Tuğgeneral Ali gibi subayların seslerini kesmek istemektedir. Aslında askerî mahkemelerde yargılanmaları gereken, Amerika ve İngiltere ile açık bir şekilde komplo kurmalarının yanı sıra Allah'a, Resulü Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e ve ümmete hıyanet etmelerinden dolayı Keyâni ve Paşa gibi olan hain subaylardır."

"Otoriteye, sadece ülkeyi fesada uğratmak için gelen sözde bu demokrasi yoluyla asla değişim gerçekleşmeyecektir. Ancak gerçek değişim, sadece Amerika'nın Pakistan'daki varlığına son verecek, onların güçleriyle istihbarat teşkilatlarını ülkeden kovacak ve hıyanetlerinde dolayı Zerdâri ve Keyâni'yi yargılayacak olan Hilafet'in kurulmasıyla olacaktır. "

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER