Pazar, 23 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Nefrete Çağıranların Beraat Etmesi Sistemin Başarısızlığının Göstergesidir

Amsterdam mahkemesi perşembe günü, nefrete ve ırkçılığa tahrik etmek ve cemaatlere hakaret etmekle suçlanan özgürlük partisi liderlerine beraat vermiştir. Zira mahkemeye göre Geert Wilders, nefret ve hakaret konuşmasını Müslümanlara karşı yöneltmemiş bilakis hakkındaki toplumsal tartışma bağlamında İslam'a karşı yöneltmiştir. Binaenaleyh mahkeme, İslam'a hakaret etmenin caiz olduğuna ancak Müslümanlara hakaret etmenin caiz olmadığına karar vermiştir. Ancak hakikatte bu ayırım ne anlama gelmektedir? Hakaret okları dine karşı yöneltildiğinde o buna cevap veremez ve bundan dolayı etkilenmez. Çünkü din, hükümler toplamından ve hissetmeyen ritüellerden-dinsel törenlerden ibarettir. Dolayısıyla o, kendi zatında hakareti kabul etmez. Fakat gerçek şu ki hakaret ve alayla eziyet gören tek taraf, bu dinin taraftarlarıdır. Bundan dolayı din ile onun taraftarlarının arasını ayırmanın bir anlamı yoktur. Dolayısıyla İslam'a dönük her hakaret ve alay, aslında Müslümanlara yöneltilmiş bir hakaret ve alaydır. O halde bu, devletin bunun Müslümanlara değil de dine dönük bir gönderme olduğu gerekçesiyle İslam'a dönük hakareti sistemleştirdiği anlamına gelmiyor mu? O halde bu, devletin İslam'ı kinci ve alaycı okların atıldığı yasal bir hedef haline getirdiği anlamına gelmiyor mu? Öyleyse bu, toplumda huzurlu bir yaşama teşvik eder mi?

Sonra biz onu, günlük olarak Avrupa'dan kovulmalarına çağrı, sövmek, Faslı gençlere hakaret gibi Müslümanların şahsını etkileyen açıklamalarda görüp duruyorken din ile taraftarlarının arasının ayrıldığı iddiası nerede kaldı ki? O halde bu, Müslüman topluma karşı yöneltilmiş bir ırkçılık değil midir?

Gerçek şu ki; sadece İslam dinine hakarete izin veren, sadece onun taraftarlarıyla alay eden, ülkesindeki bir gurubun başka bir guruba saldırmasına izin veren ve onları hakaret etmeye teşvik eden bir hadarat, çöküşün eşiğinde olan başarısız bir hadarattır. Bundan dolayı deriz ki; Wilders'in beraatı, liberal demokratik hadaratın çöktüğüne ve bu ülkedeki mevcut savaşın Müslümanlara karşı olduğuna dair bir kanıttır.

Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Erdoğan Hükümeti'nin Seçim Sonrası İkinci İcraatı: Yine Hizb-ut Tahrir'e Operasyon!

24 Haziran 2011 tarihinde başta Ankara olmak üzere, pek çok ilde Hizb-ut Tahrir'e karşı düzenlenen operasyonlar henüz sıcaklığını korurken Yine 04 Temmuz 2011 tarihinde başka bölgelerde Hizb'e karşı operasyon düzenlenerek bazı gençler gözaltına alındı, bir kısmı serbest bırakılırken diğerleri tutuklandı.

Düzenlenen bu operasyonların Hizb-ut Tahrir'i yok edemeyeceği veya çökertemeyeceği açıktır. Kararlılığını ve azmini kırmayacağı da kuşkusuzdur. Hedefinden saptıramayacağı, Allah Subhânehu'nun buyurduğu gibi eziyetten başka hiçbir zarar vermeyeceği kesindir. Üstelik bu operasyonlar hiçbir yasal ve hukuki gerekçeye dayanmamakta, gözaltına yapılan suçlamalara hiçbir somut delil gösterilememekte, tamamen keyfi uygulamalarla Müslümanlara gözdağı verilmeye çalışılmaktadır.

Son dönemde Türkiye'nin yaşadığı değişim süreci, görünen o ki birtakım odaklara hiç ders olmamış. Düne kadar diktatörlük politikalarıyla, despotlukla, pervasızlıkla işlenen cürümlerin sahiplerinin dokunulmazlıkları tek tek kalkarken, elebaşları birer birer sindirilirken ve bütün bunlar aylardır medyanın başlıca gündem maddesi iken, halen daha böylesi hukuksuzca, mesnetsizce, pervasızca, haksızlıkla şiddetten uzak fikri-siyasi çalışmalar yürüten yüksek kültürlü, lider ve İslami şahsiyetleri hedef alma cüreti görülebilmektedir.

Demokratikleşme, hukuk devleti ve özgürlükler adı altında ülkeyi yeni bir reform dalgasına kaptıranlar, söz konusu İslam olunca, söz konusu İslam'ın hakimiyetini arzulayanlar olunca, söz konusu sömürgeci kapitalist devletlerin talepleri olunca, dün söylediklerini bugün yutabilmekte, verdikleri sözleri rahatlıkla çiğneyebilmekte, inanılmaz bir rahatlıkla "ülkede hiçbir düşünce suçlusu" olmadığını iddia edebilmektedir.

Bugün özelde Hizb-ut Tahrir'e, genelde İslam'ı ideolojik bir varlık olarak dünya sahnesine çıkarmak için çalışan Müslümanlara yönelik bu haksız, baskıcı ve zalimane uygulamalara başvurulmasının arka planında, hiç kuşkusuz İslâm'ın Hilâfet Devleti liderliğinde yeniden yükselişini engellemek vardır. Arap dünyasında yaşanan son olaylar, bu engelleme girişimlerinin yoğunlaşmasına yol açmıştır.

Bununla birlikte, düne kadar yıkılmaz, sarsılmaz, devrilmez, koltuğundan vazgeçmez denilen nice diktatörleri bugün sürgün edilmiş, kovulmuş, rezil edilmiş görüyoruz. Bu bile tek başına İslami hayatın Allah'ın izniyle yeniden başlatılmasının an meselesi olduğunu gösteren net bir göstergedir. Keşke bilebilselerdi!

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ Zulmedenler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bileceklerdir. [Şuarâ 227]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ "Hakikatte, onlar (peygamberlere karşı) bir takım tuzaklar kurmuşlardı. Halbuki onların tuzaklarından dağlar yerinden oyna

Şeyha Hasina hükümeti, 03 Temmuz 2011 günü, yani dün Hizb-ut Tahrir üyesi Üstad Dr. Şeyh Tevfik'i tutuklamıştır. Hükümetin bu tutuklaması, hizbin Şeyha Hasina'nın ortadan kaldırılmasına, kafir demokratik rejimin kaldırılmasına ve Hilafet'in kurulmasına çağırdığı yürüyüşe karşı 02 Temmuz 2011'de hizbin üyelerinden ve aktivistlerinden 23 kişinin tutuklamasının ardından gerçekleşmiştir. Nitekim hizib, Şeyha Hasina'nın İslam'a dönük düşmancıl politikalarını ile kafir ve müşrik emperyalistlere olan dostluğunu ifşa etmiş ve yürüyüşün ardından ülkede, yürüyüşün muhlis ordu subaylarını katleden ve Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Hindistan'ın ajanı olan Hasina'nın tahtını sarstığı yankılanmıştır. Bunu ise bu yöntemin caydırıcı olabileceği ve Hizb-ut Tahrir'i sarsacağı inancıyla Dr. Tevfik'e tutuklama emirleri vermesindeki bocalamasında görmek mümkündür.

Hükümet şuurunu yitirmiş olmalı!

Zira o, şehitlerin efendisi Hamza'nın torunlarını susturma girişimlerinde şuurlarını yitiren ve başarısız olan yeryüzündeki birçok tagutları görmüyor mu?!

Zira o, Kaddafi ile Beşar Esad'ın, işledikleri vahşi soykırıma rağmen İslam ümmetinin gürlemesi karşısında nasıl da sarsıldıklarını görmüyor mu?

Zira o, beyhude bir şekilde Hizb-ut Tahrir'i durdurmaya çalışan, cinnetinin şiddetinden hemen hemen her gün Hizb-ut Tahrir üyelerini tutuklamaya ve onlara işkence etmeye başvuran Özbekistan kasabı Yahudi Kerimov'un nasıl da cinnet geçirdiğini ancak bunun hizbin büyümesini, yayılmasını ve faaliyetini durduramadığını görmüyor mu?

وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ "Hakikatte, onlar (peygamberlere karşı) bir takım tuzaklar kurmuşlardı. Halbuki onların tuzaklarından dağlar yerinden oynayıp gitmiş olsa bile Allah katında onlara ait (nice nice) cezalar vardır."[İbrahim 46]

Şeyha Hasina'ya düşen, zaman geçmeden ve Hizb-ut Tahrir Hilafet'i kurmak için Müslüman cesur Bangladeş ordusundan nusreti alma imkanı elde etmeden önce ders almasıdır. Zira o zaman, Şeyha Hasina ve soyu kaçacak bir yer bulamayacak ve Bin Ali ve Mübarek gibi hayatta kalma şansı olmayacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - İMF, Yemen Ekonomisinden Geriye Kalanları Yok Etmektedir

Devlet Devrim Gazetesi'nin bu Temmuz ayının 03. pazar günü çıkarılan 17035 sayısında, 02. Temmuz cumartesi günü Ürdün'ün başkenti Amman'da Hasan el-Atraş başkanlığındaki Uluslararası Para Fonu Misyonu [İMF] ile Başbakan Yardımcısı ve Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdulkerim el-Arhabi, Maliye Bakanlığı üyeliğinden Numan es-Suhaybî ve Merkez Bankası Başkanı Muhammed Bin Hamam başkanlığındaki Yemen'deki iktidar rejimi heyeti arasında Sana'daki İMF temsilcisi Gazi Şebikat'ın da katılımıyla düzenlenen görüşme oturumları geçmiştir. Bu görüşme sırasında, Maliye Bakanı'nın Yemen'deki iktidar rejiminin ulaştığı korkunç malî durumu gözden geçirmesinin ardından Yemen'deki iktidar rejimi heyeti İMF'den, "malî ve teknik destek" adı altında haksız şartlarla bile olsa kredi vermesini talep etmiştir.

Kayda değerdir ki Yemen illerinin ekseriyetinde iktidar rejiminin devrilmesini talep eden ayaklanmaların patlak vermesiyle birlikte Yemen'deki iktidar rejimini ve ekonomisini çöküşten kurtarmak ve bağışçı devletlerin para vermelerini engellemek amacıyla İngilizlerin, 1-2 Kasım konferanslarında Yemen hakkında "Son Şans" olarak isimlendirdikleri Londra-Berlin -Abu Dabi Riyad-New York Konferansları'nın ardından geçen "şubat ve mart" aylarında Yemen'in dostlarına dönük Riyad Ekonomik Konferansı'nın yapılmaması, ekonomiyi çöküşün eşiğine getirmiştir. Buda Planlama ve Uluslararası İşbirliği Bakanı'nı, Şam, Riyad ve en son olarak ta İMF gibi çeşitli yerlerden para bulmaya itmiştir.

Dünya Bankası, 1995 yılından şu ana kadar "malî ve idarî reform" adı altında Yemen ekonomisini yok etmeye dönük programlara başlayarak Yemen sakinleri arasındaki yoksulluğu ve yokluğu iki katına çıkarmak için bu zaman zarfı içerisinde petrol ve buğday türevlerine olan desteği kaldırmıştır. Böylece kamu hazinesi, kendi hedeflerini gerçekleştiremediği ortaya çıkan yüzlerce hazine tahvil sürümleri yüzünden borçlanmayı büyük bir şekilde ağırlaştırmış ve resmî bir çalışmaya göre, "Hazinenin, likiditeyi desteklemesi bugün kendisi için büyük bir borçlanma olmuş, riyalin dolar karşısındaki döviz kuru durmaksızın gerilemiş, sürekli artış ve düşen enflasyonun yeniden yükselişe geçmesi devam etmiştir."

07.Kasım 2010'da kendisine Sana'da bir ofis açan İMF'ye gelince; bugün asla bir hayır getirmeyecek olan haksız şartlarla krediler sunarak arkadaşının başlattığı işi tamamlamaktadır.

İMF, yıkımı ve teslimiyeti tamamlaması için gönderilinceye kadar ikisi arasında bir fark olmayan Dünya Bankası'nın imhası karşısında bu politikacılara 16 yılın yeterli gelmemesi ne şaşırtıcıdır.

Yemen ve diğer İslam ülkelerindeki ekonomik sorunların çözümü, Allah'a savaş açmakla, yasakladıklarını ve kesin bir şekilde haram kıldıklarını benimsemekle olmaz. Allahuteala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ فَأْذَنُواْ بِحَرْبٍ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ "Ey iman edenler! Allah'a ittika edin ve ribadan (faizden) geri kalan (alacaklarınızı) derhal bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz! Eğer bunu yapmazsanız Allah ve resulünden (faizcilere karşı) açılmış bir savaştan haberiniz olsun." [el-Bakara 278-279] Bilakis bu, Allah'ın koyduğu ve helal kıldığı ticaretin, paranın, mücevherin, haracın, feyin ve ganimetlerin zekatı ile petrol, doğalgaz, maden ve benzerleri gibi kamu malları gelirlerini Beyt-il Mâl'in kaynaklarından kılan İslam'ın ekonomik sisteminin tatbik edilmesiyle olur. Aynı şekilde siyasî, içtimaî, uluslararası politika ve öğretim gibi diğer yaşam sorunlarının çözümü de bizim ve bütün dünyanın sorunları için hayırlı doğru çözümler barındıran Hilafet Devleti'nin gölgesinde olacaktır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Meşru Olmayan Bu Hükümet, Seviyesini Bilmelidir

Hizb-ut Tahrir, 02. Temmuz cumartesi günü et-Tedamun mahallesindeki Kapalı Spor Salonu'nda Hilafet'in yıkılış yıldönümü münasebetiyle bir konuşma toplantısı düzenlemeye karar vermiştir. Bizler, belediye başkanı ve salon yetkililerinden onay almamıza rağmen toplantı yerinin bir askerî kışlaya dönüşmesiyle şaşkına döndük. Zira yoğun bir şekilde karşımıza çıkan güvenlik yetkilileri, toplantı ruhsatımızın olmadığını gerekçe göstererek toplantımızın yapılmasını engellemişlerdir. Belediye yetkilileri onlara daha önceki onaylarını teyit etmelerine rağmen polis, engellemede ısrarcı olmuştur. Buda engellemenin, rutin idarî bir uygulama nedeniyle olmadığını bilakis bunun, devletin en üst organlarından geldiğini göstermektedir. Gerçi hizbin yasaklanması için devlet başkanının bizzat müdahalede bulunduğu bir hükümetin bunu yapması hiç şaşırtıcı değildir. Bu husus, 03 Temmuz pazar günü Tahrir mahallesindeki genel bir meydanda akşam salahı sonrası insanlara yönelik yapacağımız konuşmamızın engellenmesinin tekrar edildiği zaman da vurgulanmıştır. Böylece şebabımız, salahtan sonra çıkarak [لا إله إلا الله محمّد رسول الله] rayesini taşıdılar ve mescide yakın olan bir alana yöneldiler. Kendilerini takip eden insanlarla birlikte alana ulaştıklarında bir şab, Hilafet'in yıkılış yıldönümü olan elim yıldönümünü hatırlatan bir konuşmaya yapmaya başladığı ve İslamî yaşamı yeniden başlatmak için çalışmaya davet ettiği bir sırada bir güvenlik görevlisi müdahalede bulunmuştur. Bunun üzerine şab, onunla sessiz bir şekilde konuşarak konuşmalarının tamamlanması için kendilerine 10 dakika mühlet vermesi üzerine görevli ile anlaşmaya yapmaya başlamıştır. Ancak -aralarında subayların da olduğu- topluluk, kafalarına sıkılan göz yaşartıcı gazlarla şaşkına uğramışlardır. Daha sonra topluluk, herhangi bir isyan ve şiddet eylemleri olmaksızın dağılmıştır. Polisin buradan ayrılmasının ardından insanlar normal hayatlarına geri dönmüş ve mahallede, kısa bir süre sonra insanların konuşmaları ve tartışmaları dışında olaydan herhangi bir iz kalmamıştır. Güvenlik görevlisinden birinin Mozaik Radyosu'nda yaptığı açıklamaları ise hizbin şebabını ve destekçilerini isyan ve şiddet eylemlerine tahrik etmedeki başarısızlıklarının ardından hizbi çarpıtmayı amaçlayan sırf yalan ve iftiradan ibarettir.

Bizler, meydana gelenler bağlamında aşağıdaki hususları sorgularız:

- Aslında meşruiyetini kaybetmiş olan bu hükümete ne oldu da Hizb-ut Tahrir şebabının davetlerini taşımalarını sürdürmelerine zarar vermektedir? Hizb-ut Tahrir'in İslamî yaşamı yeniden başlatmaya davet etmesine karşı onları korkutan şey nedir?

- Yoksa bu, "Lemme-ş Şemal" Derneği Başkanı "el-Munsaf Bin Süleymen" ile Bakanı Rafi Bin Aşur'un, sömürgeciye sempatik gözükmek ve ülkemize müdahalede bulunmasına teşvik etmek amacıyla aceleyle (ülkemizi sömüren ve servetlerimizi yağmalayan) Avrupa Konseyi'ni turlayıp Hizb-ut Tahrir hakkında şikayette bulunmalarının ve ucuz-yalan iftiralar atmalarının ardından bu hükümetin hizbe karşı tekrarladığı eski-yeni bir yöntemi midir?

Meşru olmayan bu hükümete deriz ki; seviyeni bil ve insanların sana karşı olan suskunluğu sakın seni aldatmasın. Yine ona deriz ki; şayet sen meşruiyetin, aldatma ve hileyle zimmete para geçirmekse bizim meşruiyetimiz ise alemlerin Rabbindendir. Zira Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Allah'ın şeriatını ikame etmek için çalışacağımıza ve sömürgeciler ile ajanlarını ülkemizden söküp atacağımıza Allah'a söz verdik.

Bu rezil hükümet çok iyi bilsin ki Hizb-ut Tahrir'in kökleri, İslam dünyasının dört bir tarafındaki derinliklere kadar uzanmaktadır. Hilafet'e davet ise pekişmiş olup Allah'ın izniyle herhangi bir zalim onun amacına ulaşmasını engelleyemeyecektir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Bugün, Şeyha Hasina Hükümetinin Ortadan Kaldırılmasına, Demokratik Rejimin Kaldırılmasına ve Yeniden Hilafet Devleti'nin Kurulmasına Çağıran Bir Yürüyüş Düzenlemiştir

Bugün, yani geçen (30 Haziran 2011) el-Muvafık H. 28 Receb 1432 Perşembe günü, 28 Recep 1342 el-Muvafık 03. Mart 1924'de o zamanki haçlıların lideri İngiltere tarafından Hilafet'in yıkılmasından beri İslam ümmetinin Hilafetsiz olarak yaşadığı doksanıncı yıla rast gelmektedir. İşte bugünde Hizb-ut Tahrir, en az 1000 Müslümanın katıldığı büyük bir gösteri düzenlemiştir. Hizib, Şeyha Hasina hükümetinin alaşağı edilmesine, demokratik yönetim sisteminin ve anayasanın kaldırılmasına ve Hilafet olan İslamî yönetim sisteminin yeniden kurulmasına çağırdığı gibi yürüyüşte aşağıdaki hususlar da protesto edilmiştir:

 

- İslam'a yönelik düşmancıl tutumları ile Hasina hükümetinin diğer politikalarıyla yan yana devlet politikasının bir temeli olan "mutlak iman ve Allah'a güven" maddesinin anayasadan kaldırılması.

- Amerika Birleşik Devletleri ve Hindistan'ın, Müslüman Bangladeş ordusu üzerinde hegemonya kurmasına imkan verilmesi.

- Kamu maslahatlarının bariz bir şekilde çiğnemesi için bir Amerikan şirketi olan Conoco-Phillips şirketi ile anlaşma yapılması.

- Yüzlerce dönüm sınır topraklarının, müşrik düşman Hindistan devletine teslim etmeye dönük iğrenç komplolar.

 

Gösteri, "Bojonkar" bölgesinden başlamış ve Mescid-i Kebir'in önünde sona ermiştir. Yürüyüşte, Hizb-ut Tahrir'in iki üyesi konuşmaya yaparak demokratik rejimin kaldırılmasının ve Hilafet Devleti'nin yeniden kurulmasının Müslümanlara farz olduğunu söylemişlerdir. Birinci konuşmacı: Kafir ve müşrik emperyalist devletleri Amerika, İngiltere ve Hindistan'ın has dostu olan Şeyha Hasina hükümetinin İslam'a dönük gerçekleştirdiği düşmancıl politikalara karşı protesto etmenin Müslümanlara vacip olduğunu söyleyip kuvvet ehlini, Hasina hükümetini alaşağı etmeye ve otoriteyi Hizb-ut Tahrir'den olan muhlis siyasilere teslim etmeye teşvik ederken ikinci konuşmacı: Hilafeti yeniden kurmak için çalışmayı Müslümanlara farz kılan birçok İslamî delillere dikkat çekerek şöyle demiştir: Ümmete muhlis şekilde liderlik yapacak, ülkenin sorunları çözme ve İngiltere ve Hindistan'ın yanı sıra şu andaki haçlıların lideri Amerika'ya karşı koyma uyanıklığına sahip olan bizzat Hilafet'tir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yirmi Sekiz Receb, Ümmetin Kalkanını Kaybettiği Gündür

30 Haziran 2011 el-Muvafık 28 Receb, ümmetin Hilafetsiz olarak doksanıncı yılını tamamladığı gündür. Gerçekten Hilafet'in yıkılışını takip eden yıllar, verimsiz ve tekrar kötü bir hale dönülen yıllardır. Dolayısıyla bu süre, Müslümanların hayat işlerini tanzim etmede dinlerine başvurmak yerine şeri hükümlerin Batılı laik fikirlerle değiştirilerek durduğu çok uzun bir süredir.

Hilafet, yüzyıllar boyunca süper bir devlet olduğu gibi uluslararası sahne üzerinde de süper bir devlet olmuştur. Nitekim bilim, teknoloji, ticaret, mimari ve fıkıh alanlarında öncü bir devlet olmuş, Müslümanların barışını ve güvenliğini sağladığı gibi onlara, dillerine veya ırklarına bakmaksızın tekbir devletin altında uyum ve birlik içerisinde onurlu bir yaşam sağlamıştır. Dolayısıyla Hilafet, inançları nedeniyle zulme maruz kalan kimseler için güvenli bir liman olmuş ve herhangi bir saldırıya maruz kaldıklarında Müslüman ordularını himaye etmiştir. Ayrıca bu ordular, İslam dinini İslamî yönetimin altında yüzlerce sene dünyaya taşımışlardır. Nitekim Hint Yarımadası'nın, ister İngiltere işgalinden önce olsun isterse İslam'dan başkasıyla yönetilmesinden sonra olsun İslamî yönetimden sonra şahit olmadığı müreffeh bir hayatı olmuştur.

Sömürgeci Batılı güçler, Hilafet Devleti'ni yıktıktan sonra sömürgeciler, Allah'a ve resulüne itaat etmek ve İslam ümmetine hizmet etmek yerine İslamî beldelerimizde Batılı güçlerin çıkarlarına hizmet etmeyi sürdüren Ruvaybida yöneticiler dikmişlerdir. Dolayısıyla on yıllar sonra, Karzai, Zerdari, Mübarek ve Kaddafi gibi otoriteyi gasp eden dolandırıcıların ve çetelerin ayaklarına Batılı başkentlerde kırmızı halılar serilmesi şaşırtıcı değildir.

Bugün Batılı güçler, bu fasit yöneticileri yok etmeye ve İslamî Hilafet Devleti'ni kurmaya dönük yükselen çağrıları hissedince topraklarımızı işgal etmek ve Hilafet çağrılarına karşı taraflı propagandaları yaymak yoluyla bu kaçınılmaz gücü engellemek için umutsuzca çalışmaya koyulmuşlardır. Nitekim en son olarak İngiltere'nin emekli Genel Kurmay Başkanı Richahrd Dannatt kendisine Afganistan işgali hakkında sorulduğunda şöyle demiştir: "Orada İslamî bir eğilim vardır. Şayet Afganistan'da, onun güneyinde ve Güney Asya'da buna karşı koymaz ve bununla mücadele etmezsek bu eğilim büyüyecek hatta büyük bir şekilde büyüyecektir. Bu önemli bir noktadır. Güney Asya'dan Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya uzanan bu hareketin, bu asırda 14. ve 15. asır benzeri bir İslamî Hilafeti kurmaya ulaşmak için olduğunu görebiliyoruz."

Hizb-ut Tahrir, bu Receb ayında dünyanın çeşitli bölgelerinde tarihî konferanslar düzenlemiş ve bu konferanslara yüz binlerce insan katılmıştır. İleride bu konferanslar, politikacılar, gazeteciler, aydınlar, akademisyenler ve bunların dışındaki etkin şahsiyetler de dahil dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanların ilgi odağı olacağı ve onları İslamî Hilafet Devleti'nin olduğu tarihî dönüşe davet edeceği gibi bu konferansların hedefi, Hilafet Devleti'nin kurulması meselesini gündemine almak ve bunun İslam dünyasındaki gündemin en tepesinde yer almasını sağlamak olacaktır.

Hilafetin yeniden kurulması, diğer genel meseleler arasındaki bir mesele değildir. Bilakis o, İslam ümmetinin en önemli hayati bir meselesidir. Zira Müslümanların kanları, Filistin, Afganistan, Pakistan, Keşmir ve Irak'ta her gün ucuz bir şekilde akıtılmakta ve İslam ümmeti, bu vahşi uygulamalara karşı bir tutum benimseyecek ve bu zalimlerin karşısında duracak olan bir komutana özlem duymaktadır.

Dolayısıyla bizler de ülkelerimizde, fasit yöneticileri tahtlarından kaldırıp atacak ve İslam'ı tatbik edip İslam ümmetinin işlerini gözetecek olan bir Halife'yi nasbedecek güçlü bir hareketi inşa etmeye muhtacız.

O halde bu küresel hareketi inşa etmek için bizlere katılın ey Müslümanlar!

Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: يوم واحد في ظل حاكم عادل خير من ستين عاما من العبادة "Adil bir yöneticinin gölgesindeki tek bir gün, altmış yıl ibadet etmekten daha hayırlıdır." [el-Beyhaki / et-Taberâni]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER