Salı, 25 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Cameron'un Ortadoğu Ziyareti, İngiltere'nin Dış Politikasındaki Kapitalizmin İki Yüzlülüğünü, Fırsatçılığını ve Doğasını Göstermektedir

Libya'daki insanların katledilmesi için İngiliz silahlarının kullanıldığı bir sırada İngiltere Başbakanı David Cameron, askerî yetkililerle görüşmek ve silah satışlarını canlandırmak için bölgeyi gezmek üzere savunma şirketlerinin sekiz temsilcisiyle birlikte Mısır'a geldi. Bu kişilerin arasında BAE Systems [BEA] ve QinetiQ şirketlerinin iki temsilci de vardı. QinetiQ şirketinin yetkili olmayan eski başkanı Pauline Neville-Jones, şu anda Cameron hükümetinde bakanlık görevinde bulunmaktadır.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafa, bu ziyaret hakkında şu değerlendirmelerde bulundu: "İngiliz hükümeti bakımından kapitalizmin küstahlığı, ikiyüzlülüğü ve fırsatçılığı şaşırtıcı bir durumdur. Zira daha Tahrir Meydanı'nın tozu kalkmadan Cemaron, generallerin hala Hüsnü Mübarek'in son otuz yıl Amerika ile birlikte üzerinde yürüdüğü aynı çizgiyi takip edip etmediğini yada kendi çıkarı doğrultusunda istismar edebileceği bir delik olup olmadığını yakından görmek için Mısır'a geldi!"

"Cameron, sivillere karşı İngiliz yapımı silahların kullanıldığı bölgede silah anlaşmalarına dönük reklam yapmaktadır. Kaddafi'nin, İngiliz (SAS) komandoları tarafından eğitilen seçkin askerî birimleri kullanması hakkında soruların yükseldiği bir sırada Cameron, iki yüzlülükle Libya'da Kaddafi ve Bahreyn'de iktidar ailesi tarafından güçlerin 'vahşice' kullanılmasını kınamaktadır."

"İngiltere ve diğer Batılı hükümetler, halklarına zulüm yaptıkları bir sırada on yıllarca bu tagutlara silah verdiler, malî ve siyasî destek sağlarlarken şimdi sadece bu tür politikalardan kaçınılması iddiasında bulunuyorlar."

"Mısır'da siyasî bir dönüşüm yaşanırken -sekizi silah firmalarından olmak üzere- Cameron'un beraberinde otuz altı yetkili şirket yöneticisini getirmesi, İngiltere'nin kapitalist çıkarlarına önem verdiğini, İslam dünyasının ve diğer gelişmekte olan ülkelerin belası olan siyasî tabaka içerisindeki çıkarlar çatışmasını ve yolsuzluğu beslediğini göstermektedir."

"Cameron, 'özgürlüğü ve demokrasiyi' desteklediğini iddia ederken gururla bölgede her türlü İslamî yönetim şekline (Hilafete) karşı çıkmaktadır."

"Mısır halkı, geçmişte Napolyon gibi stratejik öneme haiz bu ülkeye etki ve istismar etmeye dönük açık hırslarını neredeyse gizleyen tatlı ince sözlerle giriş yapan bu Batılı politikacılardan sakınmalıdır."

Ve şöyle ekledi: "Mısır halkını, Batılı güçlerin kutladığı her türlü değişime karşı ihtiyatlı olmaya çağırıyoruz. Zira özgürlük ve demokrasi, bu Batılı güçlerin kullandığı sömürgeci pençelerin arkasına gizlendiği iğrenç kılıftan öte bir şey değildir."

"Gerçek değişim, ancak Batılı kapitalist devletlerle kutsal olmayan bu ilişkiyi keserek ve siyasî süreci onların etkisinden koruyarak gerçekleşir. Bunun gerçekleşmesi ise ancak bu tür etki ve fesadı anayasal olarak engelleyecek, halk tarafından seçilmiş gerçekten sorumlu bir hükümet inşa edecek, İslam dünyasının on yıllarca sıkıntısını çektiği zulmü bitirecek olan İslamî Hilafetle mümkündür."

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yemen'de Diyaloga Geri Dönüş Çağrısı, Sırf Tunus ve Mısır'da Yaşananları Engellemeye Dönük Bir Girişimdir

İki rejimin başını deviren Tunus ve Mısır'daki olaylar, hala İslam beldelerinin dört bir tarafındaki zalim yöneticilerin zihinlerini tahtlarının temellerini sarsma korkusu ile meşgul etmektedir. Zira Ali Abdullah Salih, 02 Şubat çarşamba günü Ortak Buluşma Platformu'na daha önce sonuçlarını reddettiği dörtlü komisyon çerçevesinde diyalog çağrısında bulundu.

Ortak Buluşma Platformu, 13 Şubat pazar günü Ali Abdullah Salih'in dörtlü komisyon, anaysa değişikliklerinin dondurulması, seçmen kütüğünün düzeltilmeye açılması, yanlılıktan uzak kurumlar temelli yerel yönetimlerde kapsamlı reformlar yapılması, Güney meselesinin tanınması ve çözülmesi, Sa'de'de savaşın tamamen durması, servetin adilce dağıtılması, ekonomik sorunun çözülmesi, yolsuzluğun ve terörün bitirilmesi... çerçevesinde diyaloga geri dönme girişimini kabule ettiğini açıkladı.

Ali Abdullah Salih'in, Ortak Buluşma Platformu'nun şartlarını kabul ederek çocuklarını ve akrabalarını makamlarından alması mümkün mü? Ortak Buluşma Platformu, 14 Aralık sonrası ayaklanmanın safhalarında rejimin kendilerine saldırırken en aşağılık hakaretle nitelendirecek derecede tamamen haddi aştığını unuttu herhalde! Ali Abdullah Salih, yönetimdeyken Riyad Konferansı takviminin halledilmesini bütün kalbiyle istemektedir ki "Yemen'in dostlarına" beni yakalamadan imdadıma yetişin diyebilsin!

Tunus ve Mısır'da yaşananlar etkisini gösterdi. Zira Ali Abdullah Salih'in davranışında ofisinin kapılarını insanlara açacağını duyurması, ülkenin ıslah edileceğine, işsizlere iş verileceğine, işsizliğin bitirileceğine ve fasit bakanların sorgulanacağına dair bir dizi sözler vermesi gibi gelişmeler olduğu gözlemlendi! Tüm bunlar ise samimi olmayan bir niyetin göstergesidir. Bunun kanıtı ise hem Tahrir hem de San'a Üniversitesi'ndeki gösteri meydanlarını işgal etmeleri, göstericilere ve gazetecilere saldırmaları için "baltacılarını" salıvermesidir. Dolayısıyla Ali Abdullah Salih'in yaptığı şeyler, devrilmesini engellemeye ve İslam beldelerindeki rejimleri deviren "tusunami" dalgasını kırmaya dönük beyhude bir girişimden öte bir şey değildir.

Salgın zulümlerinden, İslam'ı tatbik etmemelerinden, Amerikalılar ve Avrupalılarla birlikte İslam ümmetine komplo kurmalarından dolayı tüm İslam beldelerindeki mevcut rejimleri bekleyen son yıkılmalarının kaçınılmazlığıdır.

Ali Abdullah Salih'in şu andaki düşüncesi, ülkeyi bu şekilde bırakarak mı yoksa yıktıktan sonra mı terk edeyim. Çünkü Bin Ali ve Mübarek gibi o da otoriteyi terk ettikten sonra uluslararası yargılamalardan ve kovuşturmalardan korkmaktadır. Halbuki Allah'tan korkmuş olsaydı kendisi için daha hayırlı olurdu.

Ali Abdullah Salih'e göre diyalog, sadece zaman kazanmaya dönük bir şakadan ibarettir. Kendisinin ve rejiminin yıkılmaya karşı güvende olduğunu hissettiği ilk fırsatta diyalogu terk edecek ve diğer rejim liderleri gibi zulmü pekiştirmeye, fesadı gözetmeye ve İngiliz efendileri ile birlikte İslam'a ve Müslümanlara komplo kurmaya dönecektir. Ancak heyhat ki heyhat! Çünkü artık bu an geri gelmeyecektir. Zira artık İslam beldelerindeki mevcut sistemlerin tamamını tarihin çöplüğüne süpürüp atmanın ve İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslam'ın doğuşunun zamanı gelmiştir.


Mühendis Şefik Hamîs
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti Medya Bürosu Başkanı

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sidney'deki Müslümanlar, Libya'daki Ayaklanmayı Destekleyen ve Kaddafi'nin Vahşetini Kınayan Bir Gösteri Yaptılar

Hizb-ut Tahrir, bugün akşam Sidney'in batısında Bahreyn, Cezayir, Yemen, Ürdün, Mısır ve özellikle Libya olmak üzere İslam dünyasındaki halkların ayaklanmalarına destek verme amaçlı bir gösteri düzenledi ve gösteriye büyük bir katılım oldu.

 

Konuşmacılar ve göstericiler, bir dizi mesaj verdiler. Bunlardan bazıları şunlardır:

1-      İslam dünyasındaki diktatör rejimlerin karşısına dikilen kahraman Müslümanlara özellikle de yüzlerce kişinin şehit olmasına yol açan Albay Muammer Kaddafi'nin vahşi baskısına karşı koymada gösterdikleri büyük cesaretten dolayı Libya'daki Müslümanlara tam destek verdiler.

2-      Amerika, İngiltere ve Fransa gibi Batılı sömürgeci devletlerin ajanları olmaları itibarıyla Albay Kaddafi rejimini ve bölgedeki diğer rejimleri kınadılar. Zira kendi halklarına baskı yapan ve demir yumrukla yöneten bizzat bu yöneticilerdir. Bu sırada Batılı hükümetler, onlara göz kırptılar. Hatta diplomatik, ekonomik ve askerî tüm düzeyde onlarla çeşitli ilişkiler kurdular.

3-      Batının İslam dünyasına müdahale etmesini şiddetle kınadılar, Amerika ve İngiltere'den İslam dünyasına sömürgeci açgözlülüklerini doyurmak için diledikleri gibi otlandıkları verimli bir mera gibi muamele etmeyi bırakmalarını talep ettiler ve Avustralya'ya insanlık dışı barbarca dış politikalarında bu devletlere olan körü körüne bağlılığına son verme çağrısında bulundular.

4-      Müslümanları, gerçek ayaklanmayı boşa çıkarmak, İslam dünyası üzerindeki siyasi ve ekonomik hakimiyetlerini sürdürmek için Batılı hükümetlerin yapmaya çalıştığı formalite değişikliklere aldanmamaları ve yüzlerin değişimiyle yetinmemeleri uyarısında bulundular.

5-      Müslümanlardan devrilen siyasi rejimi İslamî Hilafetle temsil edilen İslamî Nizama dönüştürerek gerçek değişim talebinde bulundular.

6-      İslamî Hilafetin, Müslümanların inançları, değerleri ve tarihleriyle örtüşen, her türlü sömürü köleliğinden kurtarmayı, Müslümanların ve gayrimüslimlerin temel ihtiyaçlarını temin etmeyi garantileyecek ve herkes için adaleti tesis edecek bir nizam olduğunu onayladılar.

 

Göstericiler pankartlar açtılar ve yüksek sesle şu sloganları attılar: "Kaddafi Vatanın Londra'ya Dön!", "Müslümanlar Batı Destekli Tagutları İstemiyor" ve "Şimdi Gerçek Değişim Zamanı... Şimdi İslam'ın ve Hilafetin Zamanı".

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'e Ait Bir Neşriyatı Dağıtmak... Sudan'da Anayasal Düzeni İhlal Etmekmiş!!

Bu ülkenin güvenlik birimleri, hala ümmetin muhlis evlatlarına acemice ve sorumsuzca davranmaktadır. "Allah'ın şeriatını Hilafet Devleti'nin gölgesinde hakim kılmak" gibi hayati bir mesele için maruz kaldıkları tutuklamalar, hapisler ve darplar onları asla korkutmayacaktır. Güvenlik birimleri, hizbin şebabından tutuklu bulunanların genelini serbest bırakmalarına rağmen onlardan onu hala Port Sudan şehrinde tutuklu bulunmaktadır. Daha beteri ve acı olanı ise Kerim Kardeş Ali Adem Muhammed'i hala Vedmudni şehrinin Doğu bölümünde tutuklu tutmaları ve onu şu iki şeyle suçlamalarıdır: Ceza hukukunun (50.) ve (69.) maddeleri uyarınca "anayasal düzeni ve kamu barışını ihlal etmek!" Zira (50.) maddede şöyle geçmektedir: "Ülkenin anayasal düzenini ihlal etmek veya bağımsızlığını veya birliğini tehlikeye atmak maksadıyla herhangi bir fiil işleyen bir kimse, idam veya müebbet yada tüm mal varlıklarına el konulma ihtimali ile birlikte daha az bir hapis cezası ile cezalandırılır."

İnsanlardan Raşidi Hilafeti kurarak İslam esasına binaen değişim için çalışmalarını, batıl ve zalim demokrasi ve kapitalizmi kaldırıp atmalarını talep eden bir beyanı veya neşriyatı dağıtmak ülkenin anayasal düzeni ihlal etmek, birliğini ve bağımsızlığını tehlikeye mi atmak oldu?!! Kaldı ki küfür güçlerinin ve temsilcilerinin arenası haline gelen ülkenin hangi bağımsızlığından söz edilmektedir?!

Ülkenin üçte birini parçalayıp sömürgeci kafire teslim ettikten sonra hangi birlikten söz etmektedirler?! Allah aşkına söyleyin hapsi ve idamı hak eden, ülkenin birliğine ve sömürgeciliğin her türlü şeklinin kovulmasına çağıranlar mı yoksa ülkeyi ve insanlarını sömürgeci kafirlere teslim edenler mi?! Size ne oluyor. Nasıl hüküm veriyorsunuz?!

Sudan rejimine mesajımızı bir kez daha tekrarlıyoruz: Allah'tan ittika edin, aklınızı başınıza devşirin, diğer şebabı serbest bırakın ve lanet okuyanlar sizleri değiştirmeden gerçek değişim olan Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafeti ikame etmek için çalışın. Sonra pişmanlıktan parmaklarınızı ısırırsınız ama son pişmanlık fayda vermez.

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Çok Kültürlü Toplum Çöktü

Bakan Verhagen'in yaptığı açıklamalara istinaden 15/02 günkü Hollanda gazeteleri, "Verhagen'e Göre Entegrasyon Çöktü" ve " Verhagen'e Göre Çok Kültürlü Toplum Çöktü" şeklinde başlıklar attılar. Böylece Bakan Verhagen, Sarkozy, Cameron ve Merkel'in izini takip etti. Zira bunlar da daha önce çok kültürlü toplumun çöktüğünü ilan etmişlerdi.

Bu kişilerin hepsi, askerlerini dünya çapında laikliğin ve özgürlüğün müjdeleyicisi olarak gönderdiler. Bu kişilerin hepsi, her insanın kendi iradesine göre yaşaması için baskı ve terörle mücadeleyi Müslümanlara yönelik savaşlara gerekçe olarak gösterdiler. Bugün ise bu kişilerin hepsi, çok kültürlülüğün çöktüğünü ilan etmektedirler. İnsanların özgür iradesi olduğunu iddia etmelerine rağmen bunu kendi ülkelerinde yasaklamaktadırlar. Zira bir kimse kendi dininin hükümlerine göre giyinmek veya yemek yada seçtiği akideye inanmak istediğinde bugün ona şöyle denmektedir: Çok kültürlülük çökmüştür.

Zaten çok kültürlülük diye bir şey yoktu. Bakan Verhagen'den çöktüğünü açıklamadan önce bize çok kültürlülüğün olduğunu gösteren tek bir örnek vermesini istiyoruz. Hollanda'nın son yıllardaki politikasına baktığımızda onun çok kültürlülükle mücadele etmeye dayandığını açıkça görürüz. Zira Müslümanlardan İslam'ı terke etmeleri, demokrasi ve özgürlükleri benimsemeleri, tokalaşmaya, peçe ve helal et, İslamî evlilik ve başörtüsü yasağına bağlı kalmaları istenmiştir. O halde daha önce olan çok kültürlülük hani nerede kaldı?

Hollanda politikasının vakıası, yabancı düşmanlığını özellikle de İslam ve Müslüman düşmanlığını kışkırtmaktan başka bir şeyle örtüşmediğini göstermektedir. Bunun en çarpıcı göstergesi Müslümanlar arasında suçun yayıldığını iddia eden yalan istatistikler veya Müslümanların eğitimi önemsemediğini ve mali yardımlardan başka bir şey düşünmediklerini gösteren sahte raporlardır. Gerçekte ise devlet, çok kültürlülüğe teşvik etmeyi bırakın bir tarafa hiçbir saygı ve hoşgörü dahi göstermemektedir.

Bizler biliyoruz ki çok kültürlülüğün çöktüğünü söylemek, bu sistemin somut sorunları çözememe beceriksizliliğini örtmek için "günah keçisi" arama kabilinden öte bir şey değildir. Sen ey Bakan Varhagen! Sen ve seninle birlikte olanlar, başarısızlığınızın sorumluluğunu yabancılara atarak bundan kurtulmaya çalışmaktasınız. Ancak sizleri buna karşı uyarıyoruz. Zira her gün takip ettiğimiz dünyanın dört bir tarafında yaşanan olaylar gösterdiği üzere günah keçisi aramanın vahim sonuçları vardır.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Güvenlik Birimleri, Onlarca Hizb-ut Tahrir Şebabını Tutukladı

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, "Zalim Tagutların Devrildiği Bir Sezonda Raşidi Hilafeti Kurarak Gerçek Değişimi Gerçekleştirmenin Anı Geldi" başlıklı beyanı çarşılar, otobüs durakları ve kandil toplantıları gibi genel mekanlarda dağıtmasının üzerine polis, emniyet birimi ve ulusal istihbarat birimi olmak üzere güvenlik birimleri, 14 Şubat 2011 pazartesi günü Hartum, Ümmü Derman, Kuzey Hartum, Port Sudan, Mudni, el-Kadarif ve el-Ebyad şehirlerinde onlarca Hizb-ut Tahrir'li şebabını tutukladı. Kimileri serbest bırakılırken kimileri hala tutuklu bulunmaktadır.

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak otoriteye aşağıdaki mesajla sesleniyoruz:

-Aklınız başınıza alın ve tek silahları hak söz olan Hizb-ut Tahrir şebabını derhal serbest bırakın.

-Devletler, dünyalarının ve ahiretlerinin kurtuluşu için insanların doğal ihtiyaçlarını karşılamak için vardırlar. Aksi takdirde ne kadar tutuklama ve baskı yaparsa yapsın ümmet, onları kaldırıp atar. İşte o zaman bu devletlerin durumu Allahu [Subhânehu ve Tea'alâ]'nın şöyle buyurduğu gibi olur:

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ "Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi." [Duhan 29]

-İslam'ı tatbik edecek ve onu dünyaya taşıyacak Raşidi Hilafet'in kurulması olan gerçek değişim, artık bir an meselesi haline gelmiştir. Allahu [Subhânehu ve Tea'alâ], şöyle buyurmaktadır:  وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا في الأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ "Biz istiyorduk ki mustazaflara yeryüzünde lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve (ülkelere) varis kılalım." [el-Kasas 5]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Artık Zamanı Gelmedi mi?

  • Kategori Tacikistan
  •   |  

Tagut diktatörün ve mücrim zümresinin İslam'a ve Müslümanlara karşı zulmünün son zamanlarda doruk noktaya ulaştığı herkesçe aşikardır. Zira artık maskesini çıkardı ve gerçek yüzünü gösterdi. Bir kimsenin bu gerçeği görmesi için siyasi veya düşünür olmasına gerek yoktur. Bunun için medya ortamına çıplak gözle bakmak yeterlidir. Aşağıda örnek olarak son zamanlarda meydana gelen birçok hadise vereceğiz.

- Sakalları yüzünden yüzlerce Müslüman tutuklanması ve sakallarının zorla kesilmesi

- Hatiplerin cuma salahında ümmete vereceği vaaz konularının "Din Komisyonu" tarafından belirlenmesi, bu konuların genelinin İslam'a aykırı olması ve bu tagutun beşeri hükümetini övmesi

- Hiçbir hukuki dayanak olmaksızın farklı gerekçeler altında Duşanbe şehrinin mahallelerinde onlarca mescidin kapatılması

- İslam'ın hükümlerini objektif şekilde açıklayan, otoritelerin istediği gibi onları övmeyen, bundan dolayı Müslümanların genelinin sevgisine mazhar olan İşân Nureddincan ve el-Hac Mirzâ gibi 25'in üzerinde imam ve hatibin açığa alınması

- 2009-2010 yıllarında müfredata konulan ve henüz kitabı basılmayan "İslam'ı Öğrenmek" dersinin okul müfredatından kaldırılması ve yerine "Tacik Halkının Tarihi" dersinin konması

- Özellikle Hizb-ut Tahrir üyeleri olmak üzere siyasi ve siyasi olmayan İslami hareketlerin üyelerinin tutuklanması ve 5 ila 18 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması

- İslam'ı ve Müslümanları hedef alan "Ebeveynin çocuğun eğitiminden ve terbiyesinden sorumluluğu" hakkındaki kanun taslağı ve bununla Müslümanlar olarak bizlerin ve sizlerin evlatlarının İslam'dan ve tüm tezahürlerinden uzaklaştırılmalarının hedeflenmesi

- Evlenme yaşının 18'e çıkarılması

Verdiğimiz bu hadiselerin hepsi de son iki ay içerisinde meydana gelmiş olup diktatör hükümetin kafir efendilerinin emirleri doğrultusunda İslam'a ve Müslümanlara yönelik savaşındaki darbelerinden bir darbedir. Bu tagutun İslam'a ve Müslümanlara yönelik cürümleri herkesçe açık olduğuna göre bunun detaylarına girmeyeceğiz.

İstatistiklere göre Tacikistan'daki Müslümanlar nüfusun %97'den fazlasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla yukarıdaki İslam'a ve Müslümanlara yönelik mezkur cürümler, nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede meydana gelmektedir. Hükümetin yetki sahibi memuru, bakanı, dairesi, gazetecisi, aydını, siyasisi, alimi ve İslam'ı savunduğunu iddia eden hareketleriyle bu halkın hepsi, selef-i salihin ve Allah'ın Kur'an'da övdüğü "insanlar için çıkarılmış en hayırlın ümmetin" zürriyetinden değil mi? Yoksa buna rağmen Rablerinin dininin ve ırzlarının çiğnenmesine sessiz kalacak derecede dinlerinden ve dinlerinin değerlerinden uzaklaştılar mı? Bu zulme karşı sessiz kalmalarının doğru olmadığını bir kez olsun tedebbür etmezler mi? Yoksa zulüm ve saldırı zuhur ettiğinde dinlerinin kedilerine neyi emrettiğini unuturlar mı? Yoksa Allah'ın rızasının uzak ve imkansız olduğunu mu sanıyorlar? Yoksa ahiret günü, cennet ve cehennem zihinlerinden uzaklaştı veya bunlara olan imanlarını mı yitirdiler? Yoksa bu kişiler, İslam'ın bazı cüzî amellerini yaparak ve diğer önemli meseleleri önemsemeyerek Cebbar-ul Kahhar ve'l Müellim olan Allah'ın azabından kurtulacaklarını mı zannediyorlar? Bu insanlar ne zannediyor?!

Ey Mazlum Ümmet!

Ey Ümmet-i Muhammed!

Bizler Hizb-ut Tahrir / Tacikistan olarak -çiftçisinden, öğretmeninden, aliminden, yetki sahibi amirine, memuruna hatta bakanına, bakanlık memurlarına kadar- sizlerin hepinizin mücrim ve zalim devlet başkanlarının zulmünden bıktığını biliyoruz. Çünkü sizler, onların kafir efendileri ile birlikte ümmetin servetlerini nasıl yağmaladıklarını, ırzlarınızı ve dininizi nasıl çiğnediklerini görmektesiniz. Böylece insanlar, fakirlik, açlık ve haklarının çiğnenmesinden dolayı fizikî ve manevî sıkıntılar çeker oldular. Bizler bunun farkında ve hissindeyiz. Bu yüzden yüreklerimiz parçalanmaktadır. Evet, sizler bundan bıktınız. Ancak sizler, sessiz kalkmaktasınız ve karşı çıkmak için seslerinizi yükseltmemektesiniz. Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in haber verdiği üzere kalplerinize vehnin yerleştiğinde şüphe yoktur: يُوشِكُ أَنْ تَدَاعَى عَليكُم الأُمَمُ كما تَدَاعَى الأَكَلَةُ عَلَى قَصْعَتِها، فَقَالَ قَائِل: وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غثاء كَغِثَاءُ السَّيْلِ، وَلَيَنْـزَعَنَّ الله مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُم المَهَابَة مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ الله فِي قُلُوبِكُمُ الوَهْن، فَقَالَ قَائِل يَا رَسُولَ الله وَمَا الوَهْن قَالَ حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيةُ المَوْت "Yiyicilerin (oburların) tabakları üzerine üşüşmeleri gibi ümmetlerin (diğer milletlerin) sizin üzerinize üşüşmeleri yakındır." Birisi dedi ki: "Yâ Rasûl Allah! Bu, bizim o zaman (sayıca) az olmamızdan mıdır?" Dedi ki: "Bilakis siz o zaman çok olursunuz, velâkin selin köpüğü gibi bir köpük (ağırlığında) olursunuz. Allah mutlaka düşmanlarınızın göğüslerinden sizin heybetinizi çıkaracak ve sizin kalplerinize de Vehn atacaktır." Birisi dedi ki: "Yâ Rasûl Allah, Vehn de nedir?" Dedi ki: "Dünyayı sevmek ve ölümü kerih görmektir." [Ebu Davud]

Kurtulmanız ve şeriatın gereklilikleriyle amel etmeniz için vehni kalplerinizden çıkarmanızın ve Allah'ın şeriatına yönelmenizin zamanı gelmedi mi? Allahutela, şöyle buyurmuştur: فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي وَلأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ "Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız." [Bakara 150]

Ey Tacikistan'daki Müslümanlar!

Ağızlarınızdan sessizlik mührünü kaldırıp atarak haklarınızın çiğnenmesine ve daveti taşıyan ümmetin muhlis evlatlarının doğru düzgün şekilde yaşama haklarından mahrum edilmesine karşı tepki seslerini yükseltmenizin zamanı gelmedi mi? Rabbinizin dinini güçlendirmek için ciddice ve fedakarca çalışmaya başlamanızın ve cüzî amellerle kendinizi kandırmayı bırakmanızın zamanı gelmedi mi?! Zalime engel olup onu devirerek adil bir İmamı/Halifeyi ve gerçek İslamî bir yönetimi/Raşidi Hilafeti ikame etmenizin zamanı gelmedi mi?! Gerçek davet taşıyıcıları olan Hizb-ut Tahrir şebabının saflarına katılmanızın ve hedefe ulaşma yolunda kolları sıvamanızın zamanı gelmedi mi?! Ölümden korkmanın ve dünya sevgisinin yerini Allah'tan korkmaya ve Azze ve Celle'yi sevmeye terk etmenizin zamanı gelmedi mi?!

Ey Tacikistan'daki Müslümanlar!

Bizler Hizb-ut Tahrir / Tacikistan olarak sizlere deriz ki artık zaman, geldi de geçiyor bile! Bu meselenin cüzî amellerle çözülmeyecek hayati bir mesele olduğunu biliniz ve dikkat ediniz. Aklınızdan bu hayali çıkarınız. Hayati mesele, parlamentoda milletvekili olmakla, sandalye çoğunluğunu elde etmekle veya İslam'ın hükümlerini pratikten yoksun teorik şekilde öğrenmekle veya kitaplar çıkarmakla veya mescitler inşa etmekle veya ahlaka davet etmekle veya ibadetsel ve akaidi tartışmalarla yada ihtilaflarla meşgul olmakla veya bu ateist hain yöneticilerden medet ummakla çözülmez. Bilakis çözüm yolu, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bisetinden hicret etmesi, devleti kurması ve refik-ul alaya intikal etmesine kadarki olan çalışmasında açıkladığı metottur. Yani mesele, tüm mefhumlarında ve amellerinde Allah'ın şeriatını takip eden ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in amellerini örnek edinen ideolojik siyasî bir hizb ile birlikte fikrî çatışma ve siyasî mücadele yapmakla çözülür. Bugün Tacikistan'da dahil tüm dünyadaki Müslümanların genelinin zihnine bu kitlenin Hizb-ut Tahrir olduğu yer etmiştir. Hizbin muhlis şebabı, vahşî zulümlere ve uzun süreli hapislere maruz kalmalarına rağmen bu alanda 10-15 senedir sabır ve sebat ile çalışmaktadır. Ancak ne üzücüdür ki Müslümanlar, hizbin samimiyetini ve ihlasını bilmelerine ve çalışmaya muktedir olmalarına rağmen otoritenin zulmünden korkarak onunla birlikte çalışmaktan kaçınmaktadırlar. Hizbin saflarındaki kardeşlerinizle birlikte çalışmalı, onu omuzlarınıza almalı, hep birlikte onu savunmalı, onunla birlikte dünyanın ve ahiretin saadetine yürümeli ve Allah'tan başka hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamalısınız ey Müslümanlar..!

Ey Tacikistan'daki Müslümanlar!

Ey Ümmetin Ayrılmaz Parçaları!

Bugün herkesçe açığa çıkmıştır ki İslam beldelerindeki yöneticiler, İslam ümmetinin düşmanları olup taçlarından ve tahtlarından başka kaygıları yoktur. Artık yöneticiler ile ümmet iki farklı gurup haline gelmişti. Dolayısıyla yöneticiler ümmetten değil ümmet de onlardan değil. Artık onların adavetleri sözlerinden ve amellerinden belli olmuştur. Onlarda en ufak bir ümit kalmamıştır.

Ey İnsanlar İçin Çıkarılmış En Hayırlı Ümmetin Varisleri!

Hain yöneticilerin sizden ve karşı çıkmanızdan korktuğunu ve sizleri engellerken kafir efendilerine itimat ettiklerini biliniz ve dikkat ediniz. Ancak şunu iyi biliniz ki hiçbir kimse, bu hain ödlek yöneticileri, taçlarını ve tahtlarını sizin güçlü tutumunuz ve karşı çıkışlarınız karşısında koruyamaz. Son günlerde Arap ülkelerinde yaşanan olaylar, söylediklerimize dair reddedilmez bir kanıttır. Eğer sizler, dininize sımsıkı sarılırsanız hiçbir hain yönetici, dininize, dünyanıza, daveti taşıyan ümmetin muhlis evlatlarına dil uzatmaya cüret edemez. Eğer sizler, Rabbinize yönelir ve dininizin emrine göre amel ederseniz azim bir güç olacağınızı biliniz ve dikkat ediniz. Şayet bunu yapmazsanız Allahuteala'nın şu kavline muhatap olursunuz: وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى، قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا، قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى "Her kim de benim zikrimden (Kur'ân'dan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz. (O zaman Kur'ândan yüz çeviren kimse) "Rabbim! beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim" der. Allah: "Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun" der." [Taha 124,125,126]

Şu halde ey Müslümanlar! Azimlerinizi bileyiniz, tepki seslerinizi yükseltiniz, hain yöneticilerinizin ve kafir efendilerinin dininizi çiğnemelerine izin vermeyiniz! Davet taşıyan ümmetin muhlis evlatlarını takip etmelerine ve tutuklamalarına izin vermeyiniz! Hizb-ut Tahrir'le birlikte olunuz ve onunla Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmaya ve Allah'ın şeriatını tatbik etmeye koşuşunuz!

Bizler Hizb-ut Tahrir / Tacikistan olarak sizleri, bu çalışmaya koşmaya davet ediyoruz. Eğer gevşeklik gösterirseniz dünyada zillete ve ahirette elim bir azaba maruz kalacağınızı biliniz. Çünkü bu, şeriatın sizlere vacip kıldığı bir farzdır. Hatta bu, bütün farzları gerçekleştirecek, İslam'ı ve Müslümanları izzetlendirecek farzların tacıdır. Bizler sadece sizlere hatırlatıyoruz. Çünkü Müslümanlara hatırlatmakta fayda vardır.

Allahım biz tebliğ ettik Sen şahit ol.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir'e Yeni Bir Komplo Planı!

Aksiyon Dergisi'nin 847. sayısında MİT, Emniyet ve Jandarma tarafından hazırlandığı iddia edilen bir rapora dayandırılan, Haşim Söylemez imzalı "Kaos için hareke geçtiler" adlı makalede 12 Haziran'da yapılması planlanan genel seçimleri provoke etme amaçlı bir "Kaos Planı"ndan söz edilmektedir. Makaledeki asılsız iddiaya göre "16 Ocak'ta bir araya gelen değişik örgütlerden bir heyet ne tür eylemlerde bulunacakları hususunu masaya yatırmış" devamında da bilumum sol örgütlerin adları sıralanarak, araya bir de dünyanın 50'yi aşkın beldesinde fikri ve siyasi mücadele veren İslam ideolojisine dayalı siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir ismi iliştirilmiştir.

Daha önce de Aksiyon Dergisi'nin 04 Mayıs 2009 tarihli 752. sayısında yine Haşim Söylemez'in "Uyuyan terör hücrelerini kim uyandırıyor?" başlıklı bir yazısında hizb hakkında "Nevşehir'deki adliye binasına bomba koydu." iftirası yöneltilmişti. Araştırmalarımız sonucu söz konusu bomba hadisesinin, Nevşehir Emniyet Müdürlüğünün Hizb-ut Tahrir'le uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını belirttiği "akli dengesi yerinde olmayan" Savaş Durmuş Kılıçkıran adlı bir şahıs tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıkmıştı.

Yukarıda yer verdiğimiz makaleden İslami ümmetin teveccühünü kazanmış Hizb-ut Tahrir hakkında yeni bir karalama kampanyası hazırlığının yapıldığı anlaşılmaktadır. Böylesi uyduruk iddialarla olası bir "Hizb-ut Tahrir Operasyonu" için senaryo oluşturulmak istenmektedir. İslami ümmet ve bilhassa Türkiyeli Müslümanlar şahit olmuştur ki Hizb-ut Tahrir hakkında ortaya atılan iftiraların tümü fos çıkmıştır. İddia edildiği gibi sol örgütlerle de hiçbir şekilde bir araya gelmiş değildir. Hizb-ut Tahrir hiçbir "Kaos Planı"nın parçası yada tarafı olmadığı ve olmayacağı gibi hiçbir "şer" odağıyla da ilişkisi yoktur. Hizb-ut Tahrir'in amacı benimsediği sahih İslami fikirleri ve aydın siyasi bakışıyla İslami ümmette fikri ve siyasi bir uyanıklık oluşturarak Nübüvvet Minhacı üzere ikinci Raşidi Hilafet devleti yoluyla sömürgeci kafir devletlerin dünyayı sürüklediği kaotik ortamı değiştirip başta İslam ümmeti olmak üzere tüm insanlığı İslam nuruyla huzura kavuşturmaktır. Bu da Allah'ın izniyle çok yakındır.

قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَا إِلاَّ إِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَنْ يُصِيبَكُمُ اللَّهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِهِ أَوْ بِأَيْدِينَا فَتَرَبَّصُوا إِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ De ki: Bizden, iki güzellikten (Zafer yahut Şehâdetten) başkasını mı gözetliyorsunuz? Oysa biz sizden, Allah'ın ya kendi katından ya da bizim ellerimizden sizleri bir azâba çarptırmasını gözetliyoruz. Haydi sizler de gözetleyedurun! Şüphesiz bizler de, sizinle birlikte gözetleyenleriz. [et-Tevbe 52]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER