Pazar, 20 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Hilafet’in Yıkılışının Yüzüncü Yıldönümünde…  Hilafet’in Yolundaki Engeller ve Bu Engelleri Ortadan Kaldırmanın Yolları!

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Vai Dergisi

Hilafet’in Yıkılışının Yüzüncü Yıldönümünde…

Hilafet’in Yolundaki Engeller ve Bu Engelleri Ortadan Kaldırmanın Yolları!

Beytü’I Makdis – Hamed Tabib’in Kaleminden

İslam ümmetinin Hilafet’ten yoksun olmasının ve Allah Azze ve Celle’nin hükümlerinin askıya alınmasının üzerinden yüz yıl geçti. İşte o tarihten bu yana, her alanda gerileme ve çöküntü oldu. Zira yeryüzünün en aşağılık halkları, İslam ümmetin kanlarını dökmeye, mallarını çalmaya, kendi yurtlarının merkezini istila etmeye, İsra ve Miraç topraklarındaki en kutsal yerlerini gasp etmeye başladılar. Bilim ve teknikte tüm ümmetlerin kuyrukları haline geldiler ve şairin dediği gibi en zengin ülkelerde olmalarına rağmen kendi ülkelerinde halkların en fakiri haline geldiler: 

Sırtında taşıdığı suya rağmen *** Çölde susuzluktan ölen deve gibi

Tüm bu olanlar hala olmaya devam ediyor İslam ümmetinde. Oysa dünyanın dört bir tarafındaki ilim öğrencileri Kurtuba ve Sevilla üniversitelerine geliyorlardı. İslam ümmetinin Halifesi, gök yüzündeki buluta şöyle sesleniyordu: “Ey bulut yağmurunu nereye düşürürsen düşür en nihayetinde o topraklar haraç olarak bize geri dönecektir.” Ayrıca İslam ümmetinin komutanı Atlantik’in kıyısında durup şöyle diyordu: “Ey deniz, bilsem ki arkanda insanlar var, Allah’ın davetini tebliğ etmek için atımla tam orta yerine dalardım.” Zekat ülkesini dolaşır ve zekat alacak kimseyi bulamazdı. Halifesi, Rumların sınırında zulüm gören bir kadına şöyle sesleniyordu: “Yetiştim ey kadın! Öyle bir ordu hazırlayacağım ki, bir ucu Bağdat’ta öteki ucu ise Rum sınırlarında (Amuriye) olacaktır!!”       

Ümmet, -başına gelen tüm musibetlere rağmen- Hilafet’in yıkılmasından kısa bir süre sonra, yani geçen yüzyılın başlarındaki askeri sömürgecilik döneminde ayakları üzerinde durabilmiştir. Zira sömürgeciliğe karşı koymuş ve onunla mücadele etmiştir. Dolayısıyla akidevi bakış açısından dolayı küfür ve kafirlere karşı nefret oluşurken cihat ve şehitliğe karşı da bir sevgi oluşmuştur. Nitekim Ömer Muhtar Hareketi, Mehdi Hareketi, Senûsî Hareketi ve benzerleri gibi sömürgeciliği kovmak için bir takım kurtuluş hareketleri ortaya çıkmıştır…Ancak bu hareketler yanıltılmış, kurtuluş ve özgürleşmede doğru yolundan saptırılmış ve ümmetin siyasi geleceğine, askeri sömürgeciliğin nedenine ve işlerin Hilafet yıkılmadan önceki duruma geri getirilmesine bakılmaksızın hedefleri sömürgecilikten kurtulma bağlamında kalmıştır.    

Bu aşamada, yani geçen yüzyılın ortalarında, Hizb-ut Tahrir adıyla ideolojik bir parti ortaya çıkmış, daha önceki dini, vatancı ve milliyetçi tüm hareketleri etüt etmiş ve onların hatalarından istifade etmiştir. Böylece rotayı doğru şeri bir yola döndürmüş ve treni Hilafet yıkılmadan önce kalktığı raya geri döndürmüştür. Yani Hilafet’i geri getirmek ve onun yıkılması için düzenlenen tüm görüntü ve etkileri ortadan kaldırmak için şeri ve fikri temelde pratik programlar ortaya koymuştur. Aynı zamanda ümmeti, ülkesinden kovulan askeri sömürgecilikle bağlantılı ajan hareketlerin hakikati noktasında aydınlatmış ve ümmete, kurtuluş yolunun sadece askeri sömürgeciliği kovmakla olmadığını, bilakis aynı şekilde onun kalıcı olarak kökünden söküp atılmasıyla ve onun yerine bir yaşam sistemi olarak İslam’ın gelmesiyle olacağını açıklamıştır. 

Hizib, ümmetin önüne aşağıdaki gerçekleri koymuştur:

1-   Ümmete, tüm sorunları ortaya çıkaran hayati meselenin, tüm İslam ümmetini birleştiren tek bir devletin gölgesindeki İslam’ın yönetiminin yokluğu olduğunu açıklamıştır.

2- Siyasi, ekonomik ve askeri sömürgeciliğin tüm renkleri, İslam’ın yönetiminin yokluğu, muhlis evlatlarının ve komutanlarının yokluğunun yanı sıra liderliğini sömürgeci ajanların üstlenmeleri ve siyasi sömürgeciliğin yerini askeri sömürgeciliğin alması sebebiyle ortaya çıkmıştır.

3- İslam ümmetinin kalkınmasının yolu, tek bir yol olup bu da fikri esasa göre kalkınmaktır. Bunun dışındaki tüm yollar, siyasi sömürgecilik güçleriyle bağlantılı olup ümmeti kalkınma hedefinden uzaklaştırmaktadır.  

4- Ümmeti güvenli bir yere götürecek tek şey, akidesine ve dininin hükümlerine bağlı muhlis evlatlarının etrafında toplanmaktır. Dolayısıyla diğer tüm hareketler, ümmeti hedefinden uzaklaştırır ve ister vatancı, ister milliyetçi, isterse de İslami olsun sömürgecilikle bağlantısını artırır. Böylece ümmet, güvenli bir yere götürecek doğru bir metoda bağlı kalmayacak, bilakis uçuruma doğru ilerleyecektir.    

İslam ümmeti, Hilafet’in geri gelmesine doğru kalkınma yolunda uzun bir yol kat etmiş ancak bu kurtuluş metodu için gidişatında birçok başarılara imza atmasına ve düşmanı olan sömürgeciliğe meydan okumasına rağmen henüz hedefine ulaşamamıştır. Ancak hala ümmet, hem içeride hem de dışarıda gidişatını engelleyen birçok göz korkutucu engellerle karşı karşıyadır. Fakat bunlar, onun devam edip ilerlemesini engelleyememiştir.

Ümmetin, doğru kalkınma ve kurtuluş projesi olan Hilafet’in karşı karşıya kaldığı engeller nelerdir? Bu engellere karşı koymanın ve bunları yolundan kaldırmanın yolları nelerdir?

Soruya cevap vermeden önce şunu söylemeliyiz: Kafir batı ve onun ajanları olan yöneticilerin, Hilafet projesinden korktukları açığa çıkmıştır. Bunun nedeni ise, Avrupa’nın fethinin, İslam Devleti ile olan uzun savaşların, Balkan, Orta Asya, Çin ve diğer ülkelerle savaşların ne anlama geldiğini tam olarak anlamalarıdır… Ayrıca İslam ülkelerinin servetlerinin ve pazarlarının ellerinden kaybolup gitmesinin, çöküp düşmekte olan ideolojilerinin karşısında ve özellikle acısını çektikleri ideolojik çürümüşlüğün gölgesinde Rabbani bir sistemi tatbik edecek olan ideolojik bir devletin varlığının ne anlama geldiğini de idrak etmeleridir.

Bu alanda, yani Hilafet’ten korktuklarına dair varit olanlar arasında, Batılı siyasetçiler, liderler ve düşünürler tarafından yayınlanan çok sayıda açıklama yer almıştır; şimdi örnek olarak bunlardan bir kısmını aktaracağız:

Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, 16/07/2005 tarihinde İşçi Partisi Genel Konferansı’nda yaptığı açıklamada şöyle demiştir: “Hilafet Devleti’nin yeniden kurulması hakkında müzakerelerin yapılması imkansızdır ve İslam şeriatının uygulanması hakkında bir tartışmaya yer yoktur.”

Eski ABD Başkanı George W. Bush, 11/10/2006 tarihinde, Beyaz Saray’da düzenlenen basın toplantısında şöyle demiştir: “Amerika’nın Irak’taki varlığı, Batı’nın çıkarlarını tehdit eden ve Amerika’yı kendi yurdunda tehdit eden Hilafet Devleti’ni engellemek içindir…”

Bunlar sadece buzdağının görünen kısmı olup kalplerinde gizledikleri ve planları ise bundan daha büyüktür: قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَٓاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۚ وَمَا تُخْف۪ي صُدُورُهُمْ اَكْبَرُۜ“Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.” [Ali İmran-118]

Hilafet projesinin karşı karşıya kaldığı engeller; bunlardan bazıları ümmetle ilgili dahili engeller olup bazıları da küfür ülkeleri, siyasetleri ve projeleriyle ilgili harici engellerdir: 

Harici engeller; bunlar aşağıdaki noktalar kapsamında özetlenebilir:

1- Batının ve ajanlarının Hilafet projesine karşı şiddetli savaşı.

2- Bizzat fikrin, yani Hilafet fikrinin istismar edilmesi. Zira Amerika, IŞİD’i kurnaz bir şekilde istismar etmiş ve bu sayede Müslümanların gözünde Hilafet’in imajını çarpıtmaya çalışmıştır.

3- Batı’nın yürüttüğü siyasi dezenformasyon politikaları; bunu da özellikle Türkiye, Pakistan, Tunus ve Mısır olmak üzere bazı İslami hareketler yoluyla yapmıştır. 

4- İslam kılıfına bürünmüş yöneticilerin, iğrenç bir şekilde Hilafet projesiyle savaşmaları ve Erdoğan’lı Türkiye gibi onların zaferlerin izinde olduklarını göstermeleridir. 

Dahili engellere veya bizzat ümmetle ilgili olanlara gelince ki bunlardan bazıları şunlardır:

1-    İslam beldelerinde Hilafet projesine ve daha fazlasına ihtiyaç olan güven vericiliğine karşı saptırıcı projelere yönelik kapsamlı bir şekilde kamuoyu bilincinin oluşması.

2-    İslami çalışmanın, doğru hedeften uzak birçok cemaatlere dağılması. Zira maalesef Tunus’taki Nahda Hareketi gibi İslami fikri benimsemeyen, bilakis Batılı demokrasiyi benimseyen hareketler vardır. 

3-    Bazı cemaatlerin silahlı mücadele ile meşgul olmasının mücadelenin dağılmasına ve yirmi yıldır Mısır’da olduğu gibi askeri güçlerin onlara karşı olmasına yol açması.

4-    Alim olarak adlandırılan kişilerin, ümmeti hedefinden uzaklaştırmak için büyük saptırıcı rollerinin olması ve özellikle Ezher, Harameyn ve Zeytûne’deki şeyhler olmak üzere samimi cemaatlerle savaşılması.

5-    Ümmetin, kalkınmaya ve değişim vacibini yerine getirmeye yönelik partisel çalışmaya gerektiği şekilde dahil olmaması. Bu ise bir yandan zayıf anlayıştan, diğer yandan da korkudan kaynaklanmaktadır. 

Hilafet projesinin önündeki en önemli engeller işte bunlardır.

Bunlara karşı koymanın ve üstesinden gelmenin yoluna gelince ki bunlar, aşağıdaki hususlarda gizlidir:

Birinci husus: İslam akidesinin ümmetin hayatının temeli yapılması, tüm eylem veya tasvirin bu akideden kaynaklanmasının sağlanması, Allah Azze ve Celle’den korku, hesap verme, sevap ve insana isabet eden şeyin onu yanlışa götürmemesi yönüne vurgu yapılması. 

İkinci husus: İster Batı isterse ajanları tarafından olsun tüm saptırıcı projelerin ifşa edilmesi ve bunların İslam beldelerinde meydana gelen tahrip, yıkım ve İslam’a karşı savaşla ilişkilendirilmesi. 

Üçüncü husus: Hilafet projesi ve onun karşı karşıya kaldığı engeller konusunda, ümmetin genel bir bilinç seviyesine ulaşmasına odaklanılması.

Dördüncü husus: Ümmetin, tüm renkleri ve şekilleriyle küfür projelerine karşı ideolojik olarak seferber edilmesi, Hilafet projesini desteklemesi için seferber edilmesi ve -özellikle- Hizb-ut Tahrir’in, ortaya koymuş olduğu doğru metodun ve ümmete liderlik etmeye tamamen hazır olduğunun anlatılması.    

Beşinci husus: Özellikle yöneticilerin etrafında dönüp duran alimlerin sapkınlıklarının ifşa edilmesi, Rasul Aleyhisslatu ve’s Selam’ın kendilerine karşı uyarıda bulunduğu bir sınıfın olduğu noktasında -ki onlar yöneticilerin alimleridir- insanların bilinçlendirilmesi, onlarla birlikte hareket edenler, onların arkasında olanlar veya onların iddia ettikleri yalanları onaylayanlara karşı ümmetin uyarılması.  

Bunlar, Hilafet’e yönelik büyük projesinde ümmetin karşı karşıya kaldığı en önemli hususlardır… Yine bunlar, ona karşı koyma yollarındaki en önemli hususlardır. 

Sonuç olarak diyoruz ki: Kafirlerin burunlarının sürtülmesine, onların tuzaklarına ve savaşlarına rağmen Allah’ın yardımıyla Hilafet kesinlikle kurulacaktır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُر۪يدُونَ اَنْ يُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللّٰهُ اِلَّٓا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ“Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Ama kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” [Tevbe-32] Aleyhissalatu ve’s Selam da şöyle buyurmuştur: إنَّ اللهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا“Allah yeryüzünü benim önüme dürdü, koydu. Bana dünyanın doğusunu ve batısını gösterdi. Bana gösterdiği bütün memleketlere ümmetim sahip olacaktır.” [İmam Ahmed rivayet etti.]

Hilafetsiz geçirdiğimiz bu yüzyılın başında Allahu Teala’dan, bu yılı Hilafet’in geri dönüşü için hazırlamasını ve bizim için Mustafa Aleyhissalatu ve’s Selam’ın şu hadisini doğrulamasını temenni ediyoruz: إِنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ لِهَذِهِ الأمة عَلَى رَأْسِ كُلِّ مِائَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا“Şüphesiz Allah, her yüz sene başında bu ümmete dinini tazeleyen birini gönderecektir.” [Ebu Davud Süneninde rivayet etti]… Allahumme Amin.

Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

Kaynak: El-Vai Dergisi, 414. 415. ve 416. sayısı.

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER