Cumartesi, 19 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fikri” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)

Soru-Cevap

Genel Uyanıklıktan Kaynaklanan Kamuoyu

Mohamed Ali Bouazizi’ye

Soru:

Esselamu Aleykum.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

Kısa bir süre önce, partinin adamlarının temel direklerinden biri olarak gördüğüm seçkin gençlerden birinin yazdığı bir makaleyi okudum ve orada şöyle diyor: “… En azından otoriteyi gasp eden ajanlardan çekip alacak güç ve destek sahibi olanların yeterince eşlik etmesiyle birlikte bölgelerden herhangi birinde İslam Devleti’nde ve onun eşsiz siyasi sisteminde somutlaşacak olan İslami siyasi projeye yönelik yeterli kamuoyunu oluşturmayı başardığımız anda, İslam Devleti tarihin yönünü değiştirmek için ayakları üzerinde durmuş olacaktır.”

Bu makale hakkında kendisine başvurduğumda şöyle bir cevap verdi: “Bazı bölgelerde saygı ve güven dengesine sahip olmamıza rağmen, kamuoyu henüz liderliğini bize vermemiştir. Ayrıca nusret ehli genellikle toplumda önemli bir popülariteye sahip olmayan birine vermez.”

Ben ve çevremdeki bir grup genç, kamuoyunun var olduğu düşüncesiyle yaşadığımızdan dolayı bu görüşten sonra hayal kırıklığına uğradım.

İçinde yaşadığım çevrede, ben ve çevremdeki bir grupla bazı hukukçularla olan bağlantım sayesinde, İslam temelinde değişimin kaçınılmaz olduğu hakkında ümmet içinde kamuoyunun oluştuğunu tam bir güvenle ve rahatlıkla söyleyebiliyorum.

Parti olarak biz, ortaya koyduğumuz İslam’a yönelik genel uyanıklık eşliğinde bir kamuoyu istediğimiz gibi ümmetle birlikte mümkün olan en yüksek seviyeye ulaşmak istiyoruz. Ancak bana göre bu, nusret talep etme sürecini başlatmamız için şart değildir. Çünkü ümmet, İslam’ı her zaman duygusal olarak seçmiş ve Nur Partisi’ni, Tunus Nahda Partisi’ni, Müslüman Kardeşleri ve Erdoğan’ı seçerken onların ortaya attığı İslam hakkında tartışmamıştır. Şayet bizi, uluslararası sisteme karışmış bir şekilde sahnede bulsaydı, onlardan önce bizi seçerdi; zira ümmet bize güveniyor, dahası bizi seçmek için, bizi seçimlere katılmaya teşvik ediyor. Nitekim İslam, başladığı gibi garip olarak geri dönecektir. Eğer ümmet, bizim İslam hakkında ortaya koyduklarımızı anlamadan yönetimi alırsak, bizden yüz çevirir ve bu benim istediğim İslam değildir der şeklindeki söz, dakik bir söz değildir. Bu olmayacaktır; çünkü ümmet, Osmanlı Devleti’nin sonundaki İslam’dan olmayan fikirleri, sırf “alimler veya Şeyhulislam söylüyor diye İslam’dan olduğu gerekçesiyle kabul etmiş ve sıhhati hakkında tartışmamıştır. Ayrıca ümmet, şimdiye kadar uydu kanallarında parlamış Şeyhlerin sözlerini de kabul etmiştir. Yine Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine’ye hicret edip yönetimi aldığında, şeriat henüz tamamlanmamış olmasına rağmen kamuoyu İslam’dan yanaydı.

Şimdi Taliban iktidara geldiğinde, el-Vakiye Kanalı’nda Taliban hakkında birkaç konu ortaya atıldı; peki biz onlardan Hilafeti ilan etmesini talep ediyor muyuz? Onlara, referanslarının İslam olmasını, uluslararası sisteme karışmamalarını ve benzerlerini nasihat ediyor muyuz? Kamuoyu konusunda fikrini aktardığım aynı genç kişi şöyle diyor: Taliban’ın referansı İslam olmalı, dayanağı ümmet olmalı ve çevresindekilerde de bir derinlik olmalıdır; dolayısıyla Müslüman ülkeler arasında sınır gözetmemelidir. Bu doğru ve güzel bir söz ama görüldüğü gibi kamuoyu bunu dikkate almamıştır.

Şayet parti iktidarı teslim alırsa muayyen bir kamuoyu şart mıdır yoksa Hilafet başkası tarafından ilan edilirse bu şart değil midir? Allah size merhamet etsin, bizi aydınlatın.

Cevap:

Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

Bizim için yaptığınız güzel duadan dolayı Allah sizden razı olsun, biz de sizin için hayır duasında bulunuyoruz.

Sorunuzun cevabına gelince; genel uyanıklıktan kaynaklanan kamuoyu, nusret talep etmenin şartıdır. Dolayısıyla herhangi bir ülkede bu şart gerçekleşirse, devlet unsurlarının bulunması şartıyla orada nusret talep edilir. Eğer mecal alanı olan bir ülkede kamuoyu oluşursa, o ülkede ve devlet unsurlarını taşıyan başka herhangi bir ülkede nusret talep edilir, yani bahsi geçtiği üzere mecal alanı olan herhangi bir ülkede kamuoyu oluşursa, o zaman devlet unsurlarını taşıyan her ülkede nusret talep etmek vacip olur; ister bu ülke irtikaz noktası olsun isterse başka bir ülkeye ilhak edilsin fark etmez.

Bu kamuoyu geçen yüzyılın altmışlı yılların ortalarında oluştu ve ardından parti, o ülkelerin koşullarına ve parti liderliğinin gördüğü şeylere göre her alanda nusret talep etmeye başladı. Şimdi size, aşağıda bazı ilgili hususlardan bahsedeceğiz:

1- H. 05 Rabiu’l Âhir 1389 M. 20/06/1969 tarihli soru-cevapta aşağıdaki hususları zikretmiştik:

[… 1964 yılının başlarında, Ürdün’de yani vilayetlerinden birinde ümmet partiye cevap verdi (komşu bir ülkeye ilhak olmayı onayladı yani genel uyanıklıktan kaynaklanan kamuoyu ve           aynı şekilde devlet unsurları oluştu). Böylece tüm alanlarında olduğu gibi partiye bir bütün olarak cevap verilmiş oldu. Bu nedenle nusret talebini iki konudan biriyle sınırlandırdı (birincisi, daveti taşıma imkanı bulması, ikincisi ise iktidarı teslim alması), yani nusret talebini iktidarı teslim almakla sınırlandırdı. İşte o zamandan bu yana iktidarı teslim almak için nusret talep ederek çalışıyor. Zira iktidarı teslim almak için nusret talep etmek, üslup değil metottur. Yani vakıanın gerektirdiği amellerden bir amel değil uyulması vacip olan şerî bir hükümdür. Bu nedenle parti, nusret talebine bağlı kaldı; ancak nusret talep etmek, büyük ve tehlikeli amellerdendir. Dolayısıyla tüm gençlerin yapabileceği bir şey değildir. Bu yüzden partinin, onu herhangi bir gence yüklemesi doğru olmadığı gibi tüm gençlere yüklemesi de mümkün değildir… Nitekim Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kabile liderlerinden ve devlet başkanlarından nusret talep ettiği gibi Mekke’ye gelen heyetlerden ve Kabe’yi koruyan güçlü adamlardan nusret talep etti; yani nusret talep etmeye ehil olan güçlü gruplardan nusret talep etti; örneğin Musab Bin Umeyr, Medine’nin liderlerinden nusret talep ettiği gibi güçlü adamlardan da nusret talep etti, sonra tek tek topladı ve fiilen O’na yardım etsinler, Medine’nin otoritesini O’na teslim etsinler, daveti savunsunlar ve onun yolunda ölsünler diye onları Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem için tek bir kitle haline getirdi.

İşte bu vakıa, partinin nusret talebinde bulunduğu vakıanın aynısıdır. Zira parti, ister Rasul’ün tek bir cemaatten nusret talep etmesi şeklinde olsun, isterse tek tek güçlü kimselerden nusret eden, sonra fiilen nusret versinler diye onları bir cemaat olarak bir araya toplayan Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in onayladığı Musab’ın nusret talep etmesi şeklinde olsun Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Musab’ın nusret talep ettiği gibi nusret talep etmektedir…]

2- H. 12 Muharrem 1390 M. 20/03/1970 tarihli soru cevapta aşağıdaki hususları zikretmiştik:

(İrtikaz noktası, partinin devleti kuracağı yerdir, yani partinin iktidarı teslim alacağı yerdir… Yani devletin tüm unsurlarına sahip değilse, o zaman orası irtikaz noktası olmaya elverişli değildir. Ancak… orada başka bir yer varsa, yani devlet kurulduğunda ona cevap vereceğinden emin olunan başka bir yer varsa ve her ikisi ya da ikisinden biri devletin tüm unsurlarına sahipse o başka…

… İşte Ürdün, partinin bir çabası olmaksızın kendiliğinden cevap verdi. Bu yüzden partinin, Ürdün’de iktidarı teslim almak için çalışması zorunlu hale geldi. Dolayısıyla parti, özellikle başka bir varlık tarafından gelecek cevap gerçekleştikten sonra yeterli ve nusret talep etmek yoluyla iktidarı teslim almaya muktedir maddi gücü oluşturmak için Ürdün’de ve Ürdün dışında çalışmaya başladı. Böylece Ürdün’ün irtikaz noktası olması mümkün hale geldiği gibi orada iktidarı teslim almak da mümkün hale geldi; çünkü orada irtikaz noktasının şartları gerçekleşmiştir.

… Medine elverişliydi; çünkü Arap yarımadası ülkeleri açısından içerisinde devlet unsurlarını barındırmasından dolayı irtikaz noktası olmuştur; dahası Taif’de elverişliydi; zira Arap yarımadası ülkeleri açısından içerisinde devlet unsurlarını barındırmasından dolayı irtikaz noktası olmuştur…

Dolayısıyla nusret talep etmek çok zor ve çok tehlikeli bir iştir. Bu yüzden o, olağanüstü adamlara ve cesarete muhtaç olduğu gibi olağanüstü gayret ve üsluplara, sabra, tahammüle ve sağduyuya muhtaçtır…)

3- Fiili liderliğe gelince; devlet kurulmadan önce mevcut koşullarda bunun gerçekleşmesi zordur; çünkü kamuoyu fikri liderliği gerçekleştirir ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in döneminde olduğu gibi ümmet kendisini yönetmedikçe fiili liderlik ona (fikri liderliğe) eşlik etmez. Bugün ise Müslüman ülkeler, doğrudan veya dolaylı olarak sömürgeci kafirler tarafından yönetilmektedir. Bu nedenle kamuoyu, genel uyanıklıktan yani fikri liderlikten kaynaklanmaktadır. Bu yüzden mecal alanının herhangi bir parçasında gerçekleşir ve orada devletin unsurları oluşursa, o zaman nusret talebi vacip olur. Fiili liderliğe gelince; içinde yaşadığımız koşullarda olduğu gibi devletin kurulması halinde gerçekleşir.

4- 20/09/2011 tarihinde sizin sorunuza benzer bir sorunun cevabında bu hususların açıklamasını yayınlamıştık. Zira orada şöyle geçmektedir:

[Genel uyanıklığın manasına gelince:

 * [الوعي] “el-Vaî” uyanıklık, [وعي] “vaâ”’dan, yani anlamaktan gelmektedir. Sözlükte geçtiği üzere lügatte şöyledir: [وعي] “vaâ”: [الوَعْيُ] “el-Va’yu”: Kalbin bir şeyi hıfzetmesi demektir. Bir şeyi anladı ve konuşmayı güzel bir şekilde anladı demektir. [أَوْعاه] “evâhu”: onu hıfzetti, anladı ve kabul etti demektir. Zira o, [واعٍ] “vâin”, yani uyanık birisidir. Filan kişi filan kişiden daha anlayışlıdır. Yani hıfzetmekte ve anlamaktadır. Zira hadiste şöyle geçmektedir: نَضَّر اللَّهُ امْرَأً سَمِعَ مَقالَتي فوَعاها، فَرُبَّ مُبَلِّغٍ أَوْعَى مِنْ سَامِعٍ “Benim sözümü dinleyip onu [başkalarına] anlatan kişinin Allah yüzünü nurlandırsın. [Bir söz] kendisine iletilen nice kimse vardır ki [onu ilk] duyandan daha iyi anlar.” [Lisanu’l Arab.]

* [العام] “genel”: Bu idrakin kapsamlı olmasıdır. Meselede vurgulanan da budur. Hilafete dönük genel bir uyanıklığın nasıl olacağına gelince; bu, Hilafet lafzının bir parçasıyla bilinmez. Bilakis aynı şekilde onda, bazı açık hükümler vardır ki bunlar farzdır. Mesela Halife’nin tek olması ve biatın rıza ve seçimle olması gibi… Ayrıca Halife’nin, iç ve dış işlerinin gözetilmesi gibi bazı bariz yetkileri bilindiğinde.. buna, “bazısı” deriz. Çünkü genel uyanıklık, tüm detayların bilinmesi anlamına gelmez bilakis genel olması yeterlidir ki; böylece insan, Hilafete dair genel bir uyanıklığa sahip olmuş olsun… Dolayısıyla diğer hususlar da böyledir.

- Genel uyanıklık, bilindiği üzere fiilen davet alanlarının bazı kısımlarında gerçekleşir; dolayısıyla mecal alanlarının birinde gerçekleştiği zaman çalışmanın merhaleleri, orada gerçekleşen kısımlara katılmak için diğer bölgelerde birlikte hareket eder… Böylece Allah’ın izniyle ümmetin tüm yönlerinde gerçekleşmiş olur.

- Genel uyanıklığın gerçekleşmesi, nusret talebine başlamanın şartıdır…Ancak tüm alanlarda gerçekleşmesi şart değildir. Nitekim bu genel uyanıklık altmışlı yılların başından beri birçok alanda gerçekleşince, parti nusret talep etmeye başladı ve her ülkede nusret talep etmeye karar verdi. Bu yüzden parti, iki paralel çizgide iki hususu gerçekleştirmek için genel uyanıklıktan kaynaklanan kamuoyu çalışmalarını yoğunlaştırdı.

- Genel uyanıklığın herhangi bir yerde gerçekleşmesi, onun yerel ve uluslararası güçler tarafından sarsılmayacağı veya rahatsız edilmeyeceği anlamına gelmediği gibi bu güçlerin sapkın ve batıl fikirleri yaymayacakları anlamına da gelmez…

- Nitekim “genel uyanıklıktan kaynaklanan kamuoyuna” birden fazla yerde değindik… Bazen sadece “kamuoyundan” veya sadece “genel uyanıklıktan” bahsettiğimiz doğrudur; çünkü talep edilen kamuoyu, genel uyanıklıktan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu ikisi tek bir silsile olup silsilenin bir kısmını zikredip diğer bir kısmını zikretmemek doğrudur…

- Parti, ümmetin fikri liderliğini birçok yerde elde etti… Ancak ümmet, kendi kendini yönetmemekte ve kendi kararlarını kendisi vermemekte, aksine karar, o efendilerin ajanları olan kendi yöneticileri efendilerin elindedir… Dolayısıyla fikri liderliğe, fiili liderliğin eşlik etmesi zaruri değildir; şayet ümmet, kendi kendini yönetir ve yöneticisi de kendi seçimiyle olursa, o zaman fiili liderlik fikri liderliğe eşlik eder. Yani ümmet size fikri olarak cevap verirse, onun fiili liderliği de sizinle olacaktır….

Bugünün vakıasına gelince; fiili liderlik bazı yönde gerçekleşmiştir. Ancak en racih olan, fiili liderliğin genel olarak Allah’ın izniyle yönetimi teslim aldıktan sonra bizzat gerçekleşecek olmasıdır.] Bitti.

Bir önceki cevapta da gördüğünüz gibi sizin bahsettiğiniz de “Mümtaz” kardeşin bahsettiği de doğrudur ve aranızda bir çelişki yoktur: Çünkü:

- Görünen o ki kardeş, senin aktardığına göre insanların fiili liderliğini almaktan bahsediyor, zira şöyle diyor: (Kamuoyu henüz liderliğini bize vermemiştir). Dolayısıyla o, insanların bize fiili liderliğini verecek dereceye ulaşan bir kamuoyundan bahsediyor... Bu ise bu şekilde gerçekleşmez… Zira fiili liderliğin gerçekleşmesi, nusret talep etmek için şart değildir; bilakis genel uyanıklıktan kaynaklanan kamuoyu yeterlidir, yani yukarıda da açıkladığımız gibi en azından bir vilayetteki insanların çoğunun fikirlerimize saygı duyması yeterlidir. Kendisi için çalıştığımız Hilafetin de kamuoyu haline gelmesi de aynı şekildedir; dolayısıyla bu da nusret talep etmenin gerekliliği için yeterlidir.

- Size gelince; partinin güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmesini sağlayan bir genel uyanıklıktan kaynaklanan kamuoyundan bahsediyorsunuz; şüphesiz olması gereken budur…

Umarım bu kadarı yeterli olmuştur.

Kardeşiniz

Ata İbn Halil Ebu Raşta

H. 29 Saferu’l Hayr 1443

M. 06/10/2021

Cevaba, Emir’in (Allah onu korusun) web sitesinden bağlanabilirsiniz:

http://archive.hizb-ut-tahrir.info/arabic/index.php/HTAmeer/QAsingle/4177/

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER