Cumartesi, 19 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Konferans, Miting, Gösteri ve Seminerler Hakkında Hizb-ut Tahrir Metodunu Değiştirdi Mi? Ummu Ukkaşa, No

بسم الله الرحمن الرحيم

Sorular:

A - Ummu Ukkaşa

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Celil Şeyhimiz Ata İbn Halil Ebu Raşta, İslam'a ve Müslümanlara hizmet etmek için gösterdiğiniz gayretlerden dolayı Allah Subhânehu ve Teâlâ yardımcınız olsun. Yakında ellerinizle Hilafetin kurulmasını ilan ederek Allah Subhânehu ve Teâlâ bu çabalarınızı taçlandırsın. Allahım Âmin, Âmin

Soru şudur: Hizbin, metodunu değiştirdiğini ve konferanslar düzenlemenin entelektüel bir Hizbe yakışmadığını iddia edenler var. Teşekkür ediyorum.

B - Nona Amer

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Benim bir sorum var. Cevaplayacağınızı umuyorum. Âlim Şeyh Takiyüddin'in, Allah rahmet eylesin, gösterileri reddettiği belirtiliyor. Şimdi ise çok yaygın şekilde gösterilerin yapıldığını görüyoruz. Bunları bizatihi siz organize ediyorsunuz. Yaptığınızın herhangi bir şeri delili var mıdır? Ve's Selamun Aleykum

C- Wassim Kordoghli

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

İslam Devleti kitabının 245.ci sayfasında "Bu nedenle Hilafet için konferanslar düzenlemek, İslami Devletin kurulmasının metodu değildir..." ifadesi geçmektedir. Benim sorum şudur: Kitaplarında bu tür amelleri reddettiği halde, neden Hizb konferans ve paneller düzenliyor. Karışıklığı bertaraf etme adına konuyu aydınlatır mısınız?

 

Cevap:

Aleykum'us Selam ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Sorular konferans, miting, gösteri ve seminerler hakkında olduğu için konu bakımından birbirine benzemektedir.

Hizb, metodunu değiştirdi mi? Kardeşlerim bu sorunun cevabı şu şekildedir: Hizb metodunu değiştirmez. Çünkü Allah Kitabı ve Rasûlü'nün Sünnetinden doğru bir içtihat ile çıkarılmış ve karışıklığa yer vermeyecek şekilde açıkça Hizbin kitaplarında ayrıntılı olarak zikredilmiştir. Kültürlendirmek, kaynaşmak ve Hilafeti kurmak, hepsi delilleri ile kitaplarımızda açıklanmıştır. İnsanları daveti taşımaya çağırırız, kabul edenleri Hizb içinde kitleleştiririz ve artık gençlerden biri olur. Bunun yanı sıra kamu uyanıklığından fışkıran kamuoyu oluşturmak için kamuoyuna yönelik ameller de yaparız. Hilafeti kurmak için güç ehlinden nusret talep ederiz. İşte devleti kurmanın bu metodu, dediğimiz gibi Allah'ın inayeti ve yardımıyla doğru içtihat metodu ile çıkarılmıştır. Vahyin indiği andan itibaren Medine'yi Münevvere'de devleti kurana dek Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in üzerinde yürüdüğü keyfiyeti adım adım takip etmektedir. Yani Hizbin bünyesini inşa etmek için kültürlendirmek, kamu uyanıklığından fışkıran kamuoyu oluşturmak için kamuoyuna yönelik ameller ile ümmetle kaynaşmak, nusret talep etmek ve sonra da devleti kurmak.

Öyle görünüyor ki soru sahiplerindeki karışıklık, kaynaşma aşamasındaki kamuoyu çalışmaları ile devletin kurulması ile ilgili ameller arasını karıştırmalarından ileri gelmektedir. Bu karışıklık şu şekilde açıklığa kavuşturulur:

1- Eğer kaynaşma aşamasında kamuoyu çalışmaları nedir denirse, ümmetle kaynaşmaya götüren İslami fikirlere ve hükümlere dayalı her ameldir deriz. Örneğin panel, seminer, konferans düzenlemek, bayraklarımız ve pankartlarımız ile önderlik ettiğimiz, yönlendirdiğimiz gösteri ve yürüyüş gibi. Bu türden yapabileceğimiz benzeri çalışmalar bu kategori içerisine girer.

A- Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem insanları Safa tepesine toplayıp şöyle hitap etmiştir:

- el-Buhârî, İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre مَّا نَزَلَتْ: وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الأَقْرَبِينَ، صَعِدَ النَّبِيُّ عليه الصلاة والسلام عَلَى الصَّفَا، فَجَعَلَ يُنَادِي: يَا بَنِي فِهْرٍ، يَا بَنِي عَدِيٍّ - لِبُطُونِ قُرَيْشٍ - حَتَّى اجْتَمَعُوا فَجَعَلَ الرَّجُلُ إِذَا لَمْ يَسْتَطِعْ أَنْ يَخْرُجَ أَرْسَلَ رَسُولًا لِيَنْظُرَ مَا هُوَ، فَجَاءَ أَبُو لَهَبٍ وَقُرَيْشٌ، فَقَالَ: أَرَأَيْتَكُمْ لَوْ أَخْبَرْتُكُمْ أَنَّ خَيْلًا بِالوَادِي تُرِيدُ أَنْ تُغِيرَ عَلَيْكُمْ، أَكُنْتُمْ مُصَدِّقِيَّ؟ قَالُوا: نَعَمْ، مَا جَرَّبْنَا عَلَيْكَ إِلَّا صِدْقًا، قَالَ: فَإِنِّي نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ فَقَالَ أَبُو لَهَبٍ: تَبًّا لَكَ سَائِرَ اليَوْمِ، أَلِهَذَا جَمَعْتَنَا؟ فَنَزَلَتْ: تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَب "Sen, önce en yakın akrabalarını uyar" [Şuara 216] ayet nazil olunca Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem Safa'ya çıkıp "Ey Fihr oğulları! Ey Adiyy oğulları! Diye Kureyş batınlarına seslenmeye başladı. Gelip etrafında toplandılar. Hatta bizzat gelemeyenler de ne oluyor diye bakması için bir elçisini gönderdi. Böylece Ebu Leheb ve Kureyş hep gelip toplandılar. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem "Ne dersiniz; şimdi ben size şu vadinin arkasında atlılar size baskın yapmak istiyorlar diye haber versem beni tasdik eder misiniz?" diye sordu. "Biz, senden doğruluktan başka bir şey görmedik." cevabını verdiler. "Ben, sizi çok şiddetli bir azabın önünden uyarıcıyım." [Sebe 46] buyurdular. Ebu Leheb: "Diğer günlerde kökü kuruyasıca! Bizi bunun için mi topladın?" dedi de bunun üzerine "Ebu Leheb'in eli kurusun. Onun malı da, kazandığı da ona bir fayda vermedi..." süresi nazil oldu."

- Müslim, İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ: وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ وَرَهْطَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ، خَرَجَ رَسُولُ اللهِ عليه الصلاة والسلام حَتَّى صَعِدَ الصَّفَا، فَهَتَفَ: يَا صَبَاحَاهْ، فَقَالُوا: مَنْ هَذَا الَّذِي يَهْتِفُ؟ قَالُوا: مُحَمَّدٌ، فَاجْتَمَعُوا إِلَيْهِ، فَقَالَ: يَا بَنِي فُلَانٍ، يَا بَنِي فُلَانٍ، يَا بَنِي فُلَانٍ، يَا بَنِي عَبْدِ مَنَافٍ، يَا بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، فَاجْتَمَعُوا إِلَيْهِ، فَقَالَ: أَرَأَيْتَكُمْ لَوْ أَخْبَرْتُكُمْ أَنَّ خَيْلًا تَخْرُجُ بِسَفْحِ هَذَا الْجَبَلِ، أَكُنْتُمْ مُصَدِّقِيَّ؟ قَالُوا: مَا جَرَّبْنَا عَلَيْكَ كَذِبًا، قَالَ: فَإِنِّي نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ، قَالَ: فَقَالَ أَبُو لَهَبٍ: تَبًّا لَكَ أَمَا جَمَعْتَنَا إِلَّا لِهَذَا، ثُمَّ قَامَ فَنَزَلَتْ هَذِهِ السُّورَةُ تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَقَدْ تَبَّ، كَذَا قَرَأَ الْأَعْمَشُ إِلَى آخِرِ السُّورَةِ "En yakın akrabalarını uyar" ayeti inince Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Safa Tepesi'ne geldi ve onun üzerine çıktı. Sonra şöyle nida etti: "Ya Sabahçılar!" Dediler ki: "Bağıran da kim?" "Muhammed" dediler. Bunun üzerine insanlar toplandı. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem "Ey filan oğulları! Ey filan oğulları! Ey filan oğulları! Ey Abdimenaf oğulları! Ey Abdulmuttalib oğulları!" diye seslendi. Sesi duyanlar onun etrafında toplandılar. Bunun üzerine "Ne dersiniz; şimdi ben size şu vadinin arkasında atlılar size baskın yapmak istiyorlar diye haber versem beni tasdik eder misiniz?" diye sordu. "Biz senin hiç yalan konuştuğunu duymadık" şeklinde cevap verdiler. "Ben ancak şiddetli bir azaptan önce sizin için bir uyarıcıyım" buyurdu. Ebu Leheb "Bizi bunun için mi topladın?" dedi. Sonra kalkıp gitti. Ardından "Ebu Leheb'in eli kurusun. Onun malı da, kazandığı da ona bir fayda vermedi..." süresi nazil oldu."

- Ahmed ibn Yahya ibn Cabir ibn Davud el- Belazuri [ö. H. 279] "Ensabu'l Eşraf" adlı kitabında dedi ki: Muhammed ibn Sad, Velid ibn Salih, Muhammed ibn Ömer el-Vakidi, İbn Ebî Sabra, Ömer İbn Abdullah, Cafer ibn Abdullah ibn Ebî'l Hakem rivayet ettiğine göre لَمَّا نَزَلَتْ عَلَى النَّبِيِّ عليه الصلاة والسلام وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ اشْتَدَّ ذَلِكَ عَلَيْهِ وَضَاقَ بِهِ ذَرْعًا... فَلَمَّا أَصْبَحَ رَسُولُ اللَّهِ عليه الصلاة والسلام ، بَعَثَ إِلَى بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ. فَحَضَرُوا وَمَعَهُمْ عِدَّةٌ مِنْ بَنِي عَبْدِ مَنَافٍ، وَجَمِيعُهُمْ خَمْسَةٌ وَأَرْبَعُونَ رَجُلا... فَجَمَعَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ عليه الصلاة والسلام ثَانِيَةً، فَقَالَ: الْحَمْدُ لِلَّهِ أَحْمَدُهُ، وَأَسْتَعِينُهُ وَأُومِنُ بِهِ وَأَتَوَكَّلُ عَلَيْهِ، وَأَشْهَدُ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ. ثُمَّ قَالَ: إِنَّ الرَّائِدَ لا يَكْذِبُ أَهْلَهُ. وَاللَّهِ لَوْ كَذَبْتُ النَّاسَ جَمِيعًا، مَا كَذَبْتُكُمْ. وَلَوْ غَرَرْتُ النَّاسَ، مَا غررتكم وَاللَّهِ الَّذِي لا إِلَهَ إِلا هُوَ، إِنِّي لَرَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ خَاصَّةً وَإِلَى النَّاسِ كَافَّةً. وَاللَّهِ، لَتَمُوتُنَّ كَمَا تَنَامُونَ، وَلَتُبْعَثُنَّ كَمَا تَسْتَيْقِظُونَ، وَلَتُحَاسَبُنَّ بِمَا تَعْمَلُونَ، وَلَتُجْزَوُنَّ بِالإِحْسَانِ إِحْسَانًا وَبِالسُّوءِ سوءا. وَإِنَّهَا لَلْجَنَّةُ أَبَدًا، وَالنَّارُ أَبَدًا. وَأَنْتُمْ لأَوَّلُ مَنْ أُنْذِرُ. فَقَالَ أَبُو طَالِبٍ: "مَا أَحَبَّ إِلَيْنَا مُعَاوَنَتَكَ وَمُرَافَدَتَكَ، وَأَقْبَلَنَا لِنَصِيحَتِكَ، وَأَشَدَّ تَصْدِيقَنَا لِحَدِيثِكَ. وَهَؤُلاءِ بَنُو أَبِيكَ مُجْتَمِعُونَ. وَإِنَّمَا أَنَا أَحَدُهُمْ، غَيْرَ أَنِّي وَاللَّهِ أَسْرَعُهُمْ إِلَى مَا تحب. فامض لما أمرت به. فو الله، لا أَزَالُ أَحُوطُكَ وَأَمْنَعُكَ، غَيْرَ أَنِّي لا أَجِدُ نَفْسِي تُطَوِّعُ لِي فِرَاقَ دِينِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ حَتَّى أَمُوتَ عَلَى مَا مَاتَ عَلَيْهِ." وَتَكَلَّمَ الْقَوْمُ كَلامًا لَيِّنًا، غَيْرَ أَبِي لَهَبٍ فَإِنَّهُ قَالَ: "يَا بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، هَذِهِ وَاللَّهِ السَّوْءَةُ، خُذُوا عَلَى يَدَيْهِ قَبْلَ أَنْ يأخذ على يده غيركم. فإن اسلمتوه حِينَئِذٍ، ذُلِلْتُمْ. وَإِنْ مَنَعْتُمُوهُ قُتِلْتُمْ" فَقَالَ أَبُو طالب: والله، لنمنعه مَا بَقِينَا "Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem "En yakın akrabalarını uyar" [Şuara 216] ayeti nazil olunca, buna O'na ağır geldi, nefesi kesildi. Sabah olunca, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem Abdul Muttalib oğullarına bir haberci gönderdi. Beraberlerinde Abd Menaf oğullarından bir kaç kişi ile birlikte geldiler. Hepsi kırk beş adamdı. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem onları ikinci kez toplamıştı. Sonra buyurdu ki: "Hamd Allah'a mahsustur. Ben O'na hamd eder, sadece O'ndan yardım dilerim. O'na iman eder ve O'na güvenirim. Allah'tan başka ilah bulunmadığına şehadet ederim. O birdir eşi ve benzeri yoktur." Sonra şöyle dedi: "Bir önder kendi halkına yalan söylemez. Vallahi bütün insanlara yalan söylesem bile, size yalan söyleyemem. İnsanlara ihanet etsem bile sizi ihanet edemem. Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki ben Allah'ın bütün insanlara ve özellikle sizlere gönderdiği elçisiyim. Sizler uykuya dalar gibi ölecek, uykudan uyanırcasına dirilecek ve tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. Ya ebedi cennete ya da ebedi cehenneme gireceksiniz İnsanlar içinde uyardığım ilk kimseler sizlersiniz. Bunun üzerine Ebu Talib dedi ki: "Yardım ve eşlik etmeni isteriz, tavsiyeni dinleriz, sözlerini tasdik ederiz. Bu toplananlar, babanın oğullarıdır. Ben de sadece onlardan biriyim, ama Vallahi ne istiyorsan hemen yaparım. Sana emredilen şeyi yapmaya devam et. Vallahi Seni koruyup kollamaktan bir an bile geri kalmayacağım. Bana gelince, Abdülmuttalib'in dinini terk etmeye gönlüm razı olmuyor. Ebu Leheb hariç insanlar, güzel sözler sarf ettiler. Ebu Leheb ise "Ey Abdülmuttaliboğulları, bu büyük bir kötülük, bir ayıptır. Başkası O'na mani olmadan siz O'nu engelleyin. Eğer siz bugün O'na boyun eğerseniz zillete, hakarete uğrarsınız. O'nu korumaya kalkarsanız öldürülürsünüz." dedi. Eğer teslim olursanız, işte o zaman zillete düşersiniz. Ama yok eğer engel olursanız, öldürülürsünüz. Bunun üzerine Ebu Talib: Vallahi hayatta olduğumuz sürece O'nu koruyacağız." dedi." Böylece insanları toplamak ve onlarla konuşmak, kamuoyu çalışmalarından sayılır.

B- Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir tarafta Ömer RadiyAllahu Anh diğer tarafta Hamza RadiyAllahu Anh olmak üzere Müslümanlara iki sıra şeklinde Kâbe'ye doğru önderlik etmiştir. Ebu Nuaym Ahmed ibn Abdullah ibn Ahmed ibn İshak ibn Musa ibn Mihran el-Esbehânî [ö. H.430] "Hilyetu'l Evliyâ ve Tabakatu'l Esfiyâ" adlı eserinde İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre سَأَلْتُ عُمَرَ رَضِيَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُ: "لِأَيِّ شَيْءٍ سُمِّيتَ الْفَارُوقَ؟ قَالَ: أَسْلَمَ حَمْزَةُ قَبْلِي بِثَلَاثَةِ أَيَّامٍ، ثُمَّ شَرَحَ اللهُ صَدْرِي لِلْإِسْلَامِ... قلت: أَيْنَ رَسُولُ اللهِ عليه الصلاة والسلام ؟، قَالَتْ أُخْتِي: هُوَ فِي دَارِ الْأَرْقَمِ بْنِ الْأَرْقَمِ عِنْدَ الصَّفَا، فَأَتَيْتُ الدَّارَ... فَقُلْتُ: أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، قَالَ: فَكَبَّرَ أَهْلُ الدَّارِ تَكْبِيرَةً سَمِعَهَا أَهْلُ الْمَسْجِدِ، قَالَ: فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ أَلَسْنَا عَلَى الْحَقِّ إِنْ مُتْنَا وَإِنْ حَيِينَا؟ قَالَ: بَلَى وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، إِنَّكُمْ عَلَى الْحَقِّ إِنْ مُتُّمْ وَإِنْ حَيِيتُمْ ، قَالَ: فَقُلْتُ: فَفِيمَ الِاخْتِفَاءُ؟ وَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَتَخْرُجَنَّ، فَأَخْرَجْنَاهُ فِي صَفَّيْنِ، حَمْزَةُ فِي أَحَدِهِمَا، وَأَنَا فِي الْآخَرِ، لَهُ كَدِيدٌ كَكَدِيدِ الطَّحِينِ، حَتَّى دَخَلْنَا الْمَسْجِدَ، قَالَ: فَنَظَرَتْ إِلَيَّ قُرَيْشٌ وَإِلَى حَمْزَةَ، فَأَصَابَتْهُمْ كَآبَةٌ لَمْ يُصِبْهُمْ مِثْلَهَا، فَسَمَّانِي رَسُولُ اللهِ عليه الصلاة والسلام يَوْمَئِذٍ الْفَارُوقَ، وَفَرَّقَ اللهُ بَيْنَ الْحَقِّ وَالْبَاطِلِ "Ömer RadiyAllahu Anh'a "Hangi nedenden dolayı el-Faruk adını aldın" diye sordum. Hamza benden üç gün önce Müslüman oldu. Sonra Allah benim kalbimi İslam'a açtı" cevabını verdi. Dedim ki: Rasûlullah neredeydi? Ablam dedi ki: Safa'da Erkam ibnu'l Erkam'ın evindeydi. Ben eve gittim ve dedim ki: "Allah'tan başka ilah olmadığına şahadet ederim. O birdir ve eşi benzeri yoktur. Muhammed de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim. Bunun üzerine "Evdekiler öyle bir tekbir getirdiler ki cami halkı duydu." dedi. Ardından dedim ki: "Ey Allah'ın Elçisi, biz ölürsek ve yaşarsak hak üzerinde değil miyiz?" "Evet, nefsim elinde olana yemin ederim ki ölürseniz de yaşarsanız da hak üzeresiniz." buyurdu. Dedim ki: "O zaman bu gizlenmek niye? Seni hak ile gönderene yemin ederim ki çıkacağız. Ardından iki sıra şeklinde evden dışarı çıktık. Birinde Hamza, diğerinde ben vardım. O, öyle bir ses çıkarıyordu ki! Ben bir Kureyş'e bir de Hamza'ya baktım. Kureyş daha önce benzeri görülmemiş şekilde tasa ve kaygı içindeydi. İşte o gün Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bana el-Faruk ismini verdi. Allah Subhânehu ve Teâlâ hak ile batıl arasını ayırdı."

Yürüyüşler, insanları tahrik etmek ve İslam'ın fikir ve hükümlerinden haberdar etmek için kamuoyu çalışmalarından kabul edilir. Ancak bizim bayraklarımız, pankartlarımız ve fikirlerimiz ile düzenlemek zorundayız. Bizim önderlik etmediğimiz başkalarının düzenlediği bir kamuoyu çalışmasına katılmayız. Çünkü Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem yürüyüşte Müslümanlara bizzat liderlik etmiştir. Müslümanlar, farklı liderler altında diğer hareketler ile birlikte katılmış değiller. Aksine Müslümanlar, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem önderliğinde yürüyüşe iki sıra halinde çıktılar.

2- Hilafeti kurmanın metodu nedir sorusuna gelince, gösteri midir? Hayır deriz. Paneller midir? Hayır deriz. Konferanslar mıdır? Hayır deriz. Çünkü bu ve benzerleri, kaynaşma aşamasında düzenlenen kamuoyu çalışmalarıdır. Bunlar, devleti kurmanın metodu değildir. Devleti kurmanın metodu, başlangıçta belirtilen, nusret ve devletin kurulması çalışmalarıyla son bulan amellerdir.

İşte konunun öz ve özeti budur. Artık açıklığa kavuşmuş olmasını umuyorum. Bu nedenle kitabımızda yer alanlar ile eylemlerimiz arasında hiçbir çelişki yoktur. Kitabımızda yer alan "Konferanslar, mitingler, gösteriler ve seminerler, devleti kurmanın delilleri ile açıklanmış şeri metodu değildir." sözümüz, doğru bir sözdür. Ayrıca "Bunlar, gücümüz yettiğince kaynaşma aşamasında düzenlenen kamuoyu çalışmalarıdır" sözümüz de keza doğru bir sözdür. Kitaplarımızda yer alanlar sözler ile yaptığımız eylemler arasında hiç bir çelişki yoktur. Kitaplarımızda geçen ifadeler, kullanıldığı siyak bağlamında uyanık bir zihin ve aydın bir basiret ile okunmalıdır. O zaman Allah'ın izniyle meseleler açıklığa kavuşacaktır.

Geriye bazılarının zihinlerini kurcalayan ama soramadıkları bir soru kalıyor: Peki neden o zaman Hizb, önceki yıllarda konferans ya da yürüyüş çalışması yapmadı? Bu sorunun cevabı aslında daha önce geçenlerin içinde mündemiçtir. Biz yürüyüş veya gösteri veya benzeri kamuoyu çalışmalarını, hakkın batıla karıştırıldığı diğer bayraklar ve tezahüratlar altında olmadan ancak kendi bayraklarımız ve pankartlarımız ile açık ve görünür şekilde önderlik edebiliyorsak düzenleriz. Çalıştığımız amaç doğrultusunda bu tür eylemleri düzenleyebilmemiz için zaman ve mekân unsuru da uygun olmalıdır. Eğer buna imkân bulabiliyorsak, bu tür eylemleri yaparız. Bulamıyorsak, yapmayız. Bilinsin diye söylüyorum, daha önce biz altmışlı yıllarda Burgiba, Yahudiler ile barışa davet etmek için Ürdün'ü ziyaret ettiğinde bir dizi girişimlerde bulunduk. Hizb, Ebu İbrahim Allah rahmet eylesin döneminde heyetler oluşturdu. Kimisi bir yürüyüş gibiydi. Amman'da başbakanın huzuruna çıktılar. Kudüs ve el-Halil'de valiliklere gidildi. Ben de el-Halil'dekiler arasındaydım. Bu yüzden o dönem karşılaştığım kısa bir hatıramı anlatayım: "Hizb, gençlerine ve sempatizanlarına belli bir saatte sabah onda el-Halil şehrinin ana caddesinde toplanmalarını emretti. Daha sonra şimdi yıkılmış olan İmara valiliğine doğru yola çıktık. Biz caddede iken güvenlik güçleri geldi, tartışma ve atışmalar oldu. Kısaca yürüyüş yapamadık, arabalar ile yapılmasına müsaade ettiler. Biz de araba ve otobüslere bindik, İmara binasına doğru yola koyulduk. O gün bir hayli kalabalıktık. Görevimizi ifa ettikten sonra geri döndük."

Böylece mesele şudur, bu tür eylemlere tek başımıza liderlik edebiliyor ve şartlarında uygun olduğunu düşünüyorsak, yaparız. Ama liderlik ve kontrol edemiyorsak ya da konjonktürün uygun olmadığını düşünüyorsak, yapmayız. Örneğin Medya Bürosu açmak, kamuoyu çalışmalarından sayılır. Açabiliyorsak, açarız. Açamıyorsak, açmayız. Örneğin Hizbin kurucusu Şeyh döneminde resmi sözcülük açamadık. Dolayısıyla da yapmadık. İkinci Emir döneminde, Ürdün'ün resmi sözcüsü olmam bana teklif edildi. Ardından kendimi zebanilerin hapishanesinde buldum, sürekli girip çıkıyordum. Ama şimdi Allah'a hamd olsun birçok Medya Bürosu kurduk. Tüm bunlar, kamuoyunu çalışmalarıdır. Ama birileri, Medya Bürosu açmak, Hilafetin kurulması için bir metot mudur? Diye sorsa, cevabımız hayır olur.

Şimdi başa dönerek soruyoruz: Paneller, kaynaşma aşamasında yapılacak kamuoyu işlerinden midir? Cevap, evet. Konferanslar, kaynaşma sürecinde yapılacak kamuoyu işlerinden midir? Cevap, evet. Bizim organizasyonumuz altında bizim liderlik ettiğimiz yürüyüş ve gösteriler, kaynaşma aşamasında yapılacak kamuoyu işlerinden midir? Cevap, evet. Medya Bürosu açmak, kaynaşma aşamasında yapılacak kamuoyu işlerinden midir? Cevap, evet. Ama desek ki: Paneller, devleti kurmanın metodu mudur? Cevap, hayır. Konferanslar, devleti kurmanın metodu mudur? Cevap, hayır. Yürüyüş ve gösteriler, devleti kurmanın metodu mudur? Cevap, hayır. Medya Bürosu açmak, devleti kurmanın metodu mudur? Cevap, hayır.

İlk soruların, kaynaşma aşamasında kamuoyu işleri ile ilgili olduğu açıktır. İkinci sorular ise devletin kurulması hakkındadır. Bunlar ayrı iki konudur. Tek bir konu değildir. Her bir konun kendine özel cevabı vardır. İki konu ile iki cevap arasında hiçbir çelişki yoktur.

Allah Subhânehu ve Teâlâ'dan bu konunun kapalılık ve karışıklık bertaraf edilerek açıklığa kavuşmuş olmasını diliyorum. Çünkü hakkı arayanlar, mutlaka ona erişir ve onunla amel eder. Ama batıl için uğraş verenlere, daha fazla açıklama ve izahat fayda etmez. Çünkü onlar, hakkı öğrenmek için batıl arayışında değiller. Bu iki mesele, birbiriyle karşılaştırılamaz. Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta

 

Facebook sayfasının linki:

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=220629058105179

 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER