1 Temmuz 2016 Cuma günü, İsviçre’nin güney Ticino kantonunda burka yasağı yürürlüğe girdi. Marketler, restoranlar, oteller dâhil kamu binalarında peçe takan Müslüman kadınlar, 7890 frank para cezasına çarptırılacaklar. Haksız yere Müslüman kadınları hedef alan böyle ayrımcı yasakları kınamak yerine Suudi Arabistan büyükelçiliği, Twitter üzerinde yaptığı açıklamada vatandaşlarını uyararak “sorunlarla karşılaşmamak için İsviçre’nin kural ve düzenlemelere uymaları”tavsiyesinde bulundu.

Peçeyi yasaklamakla İsviçre yönetimi, Müslüman kadınları yaftalayarak marjinalleştiren, kısmi veya tam peçe yasağı ile Müslüman kadınlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapan Fransa, Belçika, İspanya, Bulgaristan ve İtalya gibi diğer Batılı laik ulusların saflarına katılmış oldu. Laik hükümetler, politikacılar ve medya tarafından kışkırtılan amansız İslam ve Müslüman karşıtı söylemlerle birlikte bu tür bağnaz mevzuatlar, Batı yaşayan Müslüman kadınlar için kâbus ortamı üretmektedir. Müslüman kadınlar, İslami giysileri nedeniyle Müslüman karşıtı nefret suçlarının hedefi oluyorlar. Bu tür suçlar, son yıllarda özellikle Paris ve Brüksel saldırılarının ardından Batılı devletlerde ayyuka çıktı. Batılı hükümetler, böyle hassas dönemde toplumsal gerginliklerin alevlerini söndürmek yerine İsviçre’nin peçe yasağı gibi ırkçı mevzuat yoluyla ya da İslami inanç ve uygulamalara karşı ateşli konuşmalar yaparak gerilime benzin döküyorlar. Bu yasak, Müslümanlar ve İslam kültürünün Batı toplumları için bir tehdit oluşturduğuna dair bölücü ve tehlikeli mesajlar içermektedir. Bölücü mesajlar nedeniyle tüm Müslüman topluluklara şüpheyle bakılıyor ve ayrıca bununla ırkçı gündemlerin altına odun atılıyor.

Şüphesiz dini inançlarına göre mütevazi kıyafet giyen kadınları suçlu gören herhangi bir sistemin güvenilirliği masaya yatırılmalıdır. Kaldı ki Müslüman ve mülteci karşıtı ateşli konuşmalar yapmak, ırkçılık ateşini körüklemek ve azınlıklara karşı nefret suçlarına teşvik etmek İsviçre Halk Partisi, Fransız Ulusal Cephesi ya da PEGİDA [Batının İslamlaşma Karşıtı Yurtsever Avrupalılar] gibi yabancı düşmanı partiler ya da politikacılar için tamamen yasaldır. Bütün bunlar, ifade özgürlüğü adına yabancı düşmanı görüşlere izin veren laik sistemin doğasında var olan tehlike ve çelişkileri yansıtır. Oysaki aynı laik sistem, dini azınlıkların zararsız inançlarını uygulama haklarını ellerinden almaktadır. Böylelikle onların sadece laik yönetim hoşgörülüdür, uygardır, ahenkli toplumlar yaratır iddiaları beyhudedir. Aynı zamanda bu, laiklik ideolojisinin iflas ettiğini de teyit eder. Bu nasıl bir sistem ki dini elbise giyen bir avuç zararsız kadın tarafından kendisinin tehdit altında olduğunu hissediyor. Bu sistem, farklı dini toplulukların inançlarına karşı saygısız ve merhametsizdir. Bu sistem altında İslam’a ve Müslümanlara önyargılı yaklaşmak bir norm haline gelmiştir.

Bu sahte ve haksız demokratik sistemin aksine Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet sistemi kimseyi İslam’ı kabul etmeye zorlamaz ya da dini azınlıkların dini ritüel ve inançlarını uygulamalarını yasaklamaz. Aynı zamanda Müslümanlar ve gayrimüslimlere tanınan vatandaşlık haklarında herhangi bir ayrımcılık yapmaz. Irkçılığa karşı sıfır toleranslıdır. Ya da başka dinlerin mensuplarına yönelik saldırılara müsamaha etmez. Bu nedenle birçok tarihçi, İslami yönetimin gölgesi altında yaşayan Yahudi ve diğer tebaanın elde ettiği refah ve güvenliği “Altın Çağ” olarak nitelerler. İslam sistemi, tüm haklarını garantörüdür, uyumlu bir toplum tesis eder ve inandırıcı bir model sunar.