حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Doğu Afrika
Medya Bürosu
No: DA-BA-2014-MT-TR-0011 |
H. 9 Raceb 1435 M. Perşembe, 08 May 2014 |
Basın Açıklaması Kan Gölü: Suçlu kim?
Geçen hafta sonu Mombasa ve Nairobi şehrini sarsan ve toplam altı kişinin ölümüne ve çok sayıda insanın yaralanmasına yol açan patlamalar, çok üzücü verici bir hadisedir. 2011 yılında KSK'nın [Kenya Savunma Kuvvetleri] Somali'deki eş-Şebab örgütüne karşı mücadeleye katılmasından bu yana neredeyse bu 80. patlama silsilesidir. Masum insanların ölmesi ve sürekli kan dökülmesi üzüntü vericidir. Bu olaylar nedeniyle İslami siyasi hareket Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika aşağıdaki noktalara dikkat çekmek ister:
Ne zaman bu ve benzeri olaylar meydana gelse, daha araştırma ve soruşturma yapılmadan ne hikmetse hemen parmaklar Müslümanları işaret ediyor. Akabinde polis baskınları düzenlenerek Müslümanlar tutuklanıyor. Mazlum Müslümanlara kötü davranılması ve kendilerini savunma fırsatının verilmemesi ne kadar üzüntü vericidir. Bu üzüntü veren olaylardan bir tanesi de "nairobinews.nation.co.ke" tarafından bildirilen hadisedir. Sitede geçen bir habere göre "Usalama Watch" adı verilen polis operasyonları sırasında Kasarani yerleşim bölgesinde yakalanıp tutuklanan bir anne, bebeğine bakamadığı için altı aylık bir bebeğin öldüğü bildirildi. ATPB [Anti-Terör Polis Birimi] de dâhil olmak üzere polis birimleri, Kenya yasalarını ve uluslararası hukuku hiçe sayarak yargısız infaz yapıyorlar. Hatta bu polis birimleri, teröristlerin kefaletle serbest bırakıldığını bahane edinerek mahkeme kararlarını bile bir ölçüde görmezden geliyorlar. 24 Nisan 2009 seçimleri sırasında meydana gelen Kiambaa Kilisesi olayı davasına bakan yargıç DK Maraga, yargıyı suçlayan kanunsuz işlerinden dolayı polis ve savcılığa ateş püskürdü. Bu açıkça sanıklara yönelik delil eksikliğini ve aynı zamanda hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı söylemlerinin ikiyüzlülüğünü gösterir. Somali'de, özellikle "LINDA NCHI" adı altında KSK [Kenya Savunma Kuvvetleri] tarafından yürütülen operasyonun ardından Kenya'da güvensizlik ortamının gittikçe büyüdüğü açıktır. KSK'nın Somali'ye konuşlandırılmasından sonra eş-Şebab örgütünün kalesi kabul edilen yerlerin ele geçirildiğini iddia eden raporlar havada uçuşuyor. Şimdi sorulması gereken soru şudur: Neden masum Kenyalılar hâlâ öldürülüyor? Biz, Somali'deki güvensizlik ortamının ne boyutta olduğunun farkındayız. Ancak askeri operasyonların Somali'ye kalıcı barış getirecek ifadesi doğru değildir. Çünkü Amerika, Fransa ve diğer ülkelerden gelen Batılı yabancı güçler, zaten Somali'de mevcuttur ve şuana kadar da hâlâ kalıcı barış sağlanmış değildir. O halde Somali'de barış olmamasının temel nedeni, Somali'nin doğal kaynakları üzerinde Batılı ülkeler arasındaki mücadeledir. Şunun bilinmesi gerekir ki Batı ülkeler, özellikle bir tarafta Amerika ve diğer tarafta da Avrupalılar, Somali'nin doğal kaynaklarını devşirmek için Somali'yi savaş alanına çevirdiler ve sadece terörle mücadele bahanesiyle Somali'de kalabiliyorlar. Bu ülkeler, savaşın ne gibi yük ve maliyet getireceğini çok iyi biliyorlar. Böyle maliyetli bir savaşı tek başına sürdüremeyeceklerini bildikleri için Kenya gibi uydu devletleri, kendileri adına vekâlet savaşı yürütmeye zorluyorlar. Ekonomik olarak zaten yetersiz olan bu uydu devletler, masum vatandaşların sıkıntılarını bir kenara bırakarak savaşa girmeleri ayrıca sıkıntının boyutunu iyice artırıyor. Kenyalı liderler de dâhil olmak üzere Afrikalı liderlerin, bu sömürgeci ideolojiyi takip ettiklerini görmek çok üzücüdür. Bu öyle bir ideoloji ki liderleri, "teröre karşı savaş" adı altında savaşlar ile meşgul ederek, vatandaşların sorunlarına eğilmelerini zorlaştırıyor. Sanki ikilemlerinin nedeni İslam'mış gibi sürekli İslam'ı ve Müslümanları suçluyorlar. Gerçek şu ki Afrika, hâlâ bozuk Batılı ideoloji tarafından ekilip biçilen tek kıtadır. Kenya'da sömürgeciler tarafından uygulanan zulüm garip bir şey değildir. Zira işgalci sömürgecilere karşı kendi toprakları için savaşan birçok Afrikalı, terörist olarak yaftalanıyor. Amerika ve müttefikleri, kapitalist ideolojinin dünya sorunlarını çözemediği ve aslında sorunun kapitalist ideolojinin kendisi olduğu açıkça görüldükten sonra dünyayı kontrol etmek için Hilafet Devletinin yeniden kurulmasını gerçek tehdit olarak algıladılar. Biz, son olarak açıkça şunu belirtmek istiyoruz ki masum insanların kanını korumak, İslam'ın öğretileri arasındadır. Bu nedenle geçen hafta sonu vaki olan üzücü eylemleri, ne olursa olsun İslam'a ve Müslümanlara yamamak doğru değildir. Bu gerçeğe tarih de şahittir. Çünkü Hilafet Devleti boyunca Gayrimüslimler, emniyet ve güven içinde yaşadılar. Her daim gelenek ve göreneklerine saygı gösterildi. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
مَنْ كَانَ عَلَى يَهُودِيَّتِهِ أَوْ نَصْرَانِيَّتِهِ فَإِنَّهُ لاَ يُفْتَنُ عَنْهَا "Yahudilik ve Hristiyanlık üzere olanlar dinlerinde fitneye düşürülmez." İşte bu, yakında kurulacak Hilâfet Devletinin, herhangi bir ayrım yapmaksızın kendi tebaasının güvenliğini ve barışını nasıl koruyacağını gösterir.
Mesûd Msellem
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Doğu Afrika
Medya Temsilcisi Yardımcısı
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Doğu Afrika Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: Mob: +254(0737)606667 / +254(0717)606667 www.hizbuttahrir.today |
E-Mail: abuhusna84@yahoo.com |