Pazartesi, 21 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Kudüs: Ömer Fethetti, Selahaddin Kurtardı ve Müslümanlara Geri Dönecek

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Kudüs: Ömer Fethetti, Selahaddin Kurtardı ve Müslümanlara Geri Dönecek

Haber:

Haber ajansları, 21/12/2017 Cuma günü Birleşmiş Milletler Genel Kurul Üyelerinin ezici çoğunluğunun, Amerika’nın Kudüs’ü Yahudi varlığının başkenti olarak tanımaktan vazgeçme çağrısı yapılan karar tasarısı lehine kullandıkları oylama haberini aktardı.

Yorum:

193 ülke üyelerinin katıldığı Birleşmiş Milletler Genel kurulu, geçen ay Trump’ın kararına yönelik yapılan geniş eleştirilerin ardından İslam ve Arap ülkelerinin talebi üzerine olağanüstü bir toplantı düzenledi. Nitekim Amerika’nın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne getirilen benzer bir karar tasarısına karşı (veto) hakkını kullanmasının ardından Filistin otoritesi de toplantı çağrısında bulundu. Sonra Türkiye ve Yemen, “kutsal Kudüs kentinin karakterini, statüsünü, demografik yapısını değiştirmeyi amaçlayan kararların ve uygulamaların, yasal bir etkisi yoktur. Dolayısıyla bu, boş ve geçersiz olup ilgili Güvenlik Konseyi kararları uygun bir şekilde iptal edilmelidir” şeklindeki karar tasarısını Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sundular.  Yapılan oylamada, 128 ülke evet oyu verirken, 35 ülke çekimser ve 9 ülke de hayır oyu kullandı. Bu karara yönelik yapılan oylamanın dikkat çeken yönleri şunlardır:

Birincisi: Uluslararası ilişkiler ile ilgili önemli kararlar ve özel durumlar, genel kurulda değil Güvenlik Konseyi’nde çözülür. Zira bağlayıcılık düzeyinde olan Güvenlik Konseyi’nin kararlarıdır. Dolayısıyla Güvenlik Konseyi’nin kararları, sadece daimi üyelerin oybirliği ile sağlanabilir. Dolayısıyla da Amerika, Rusya, Çin, İngiltere ya da Fransa’nın dünya barışına yönelik yapmış oldukları bu zulüm ve tehdit olduğu sürece Güvenlik Konseyi bunu durduramayacaktır.  

İkincisi: Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı, sadece konuşma ve tutumların gözden geçirildiği bir alan olup karmaşık sorunların çözüldüğü bir yer değildir. Zira 1945 yılında kurulmasından bu yana hala halkları uyuşturmak ve sorunları bulanıklaştırmak için kullanılmaktadır.

Üçüncüsü: Genel Kurul tarafından uygulanan inceleme ve konuşma festivali, Amerika'nın dünya liderliğinden duyulan memnuniyetsizliği ve savaşları körükleyen ve yangınlar çıkartan politikalarına duyulan hoşnutsuzluğu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Dolayısıyla dünya, ciddi bir siyasi boşluğa yaklaşmakta olup gerçek barışı ve güvenliği yönetebilecek olan bir liderliğin bir taraftan bu boşluğu doldurması gerekir.

Dördüncüsü: Mevcut haliyle Kudüs meselesi, Amerika Büyükelçiliğinin buraya taşınması veya Yahudi varlığının başkenti olarak tanınması ya da Kudüs’ün demografik yapısıyla ilgili değildir. Dahası tüm mesele, Kudüs şehrinin ve tüm Filistin beldesinin, gerek bugün gerekse işgal devletinin kurulmasından bu yana Güvenlik Konseyi’nin tüm üyelerinin gerçek ve pratik olarak destekleyip kutsadığı Yahudiler tarafından işgal edilmesiyle ilgilidir. Nitekim Yahudi varlığını kuran İngiltere olup kurulmasını ilk tanıyan Rusya, gelişmiş silahlarla ilk destekleyen Fransa, hala onun yaşam yollarını sağlayan Amerika ve onunla yakın ilişkiler kuran ise Çin’dir. Dolayısıyla Kudüs’ün ve ardında da tüm Filistin’in işgal edilmesi, tartışılmaması, hatta Genel Kurul’da bile konuşulmaması gereken bir meseledir.    

Beşincisi: Otoriteden önce Türkiye ve Yemen tarafından Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’ne sunulan karar, Müslüman ülkelerdeki mevcut rejimler tarafından kullanılan aldatma ve kandırmadan ibarettir. Genel Kurul toplantısından iki gün önce düzenlenen İstanbul’daki olağanüstü İslam İşbirliği Teşkilatı Konferansı, üzerinde oylama yapılan Kudüs’ten kast edilenin Kudüs-i Şerif olarak adlandırmaktan öteye geçmeyen ve Erdoğan’ın söylediğine göre 144 dönümlük bir alana ulaşan bir yer olduğunu vurguladı. Nitekim katılımcılar, daha doğrusu komplocular, meselenin odak noktasını Haşimilerin Kudüs üzerindeki vesayeti ve bunun ihmal edilmemesi olarak değerlendirdiklerinde de bunu vurguladılar! Nitekim bu vesayet, Mescid-i Aksa ile Kubbetüs Sahra’yı içeren ve 144 dönüme ulaşan bir alanı temsil eden kutsal yerle ilgilidir. Bu nedenle İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından tartışılan, Güvenlik Konseyi’nin ve ardından da Genel Kurul’un üzerinde oylama yaptığı mesele, bu dar alanın ötesine geçmemektedir.

Altıncısı: Dünya ülkelerinin Genel Kurul’da bir araya geldikleri ve üzerinde oylama yaptıkları alan, hala Kudüslü murabıtların çaba gösterip kanlarını feda ettikleri, iki kıblenin ilki ve harem mescitlerinin üçüncüsü olan El-Aksa’yı savunmaya devam ettikleri güçlü, onurlu ve ulvi bir alandır. Zira iki aydır göğüslerini siper edip işgalci Yahudilerin mescit ve çevresi üzerindeki kontrolünü etkisiz hale getirmişlerdir. Dolayısıyla (kutsal bir yer olarak adlandırdıkları) Kudüs El-Şerif ve 144 dönüme ulaşan bu alan, hala Beyt-il Makdis’deki bu kahramanlar tarafından korunmakta olup Yahudi varlığını korumak için ülke ve insanlarını satan, ülkelerini ve servetlerini heba eden ajan yöneticilerin korumasına ihtiyacı yoktur.

Yedincisi: Kudüs ve Filistin işgalinin nihai olarak sona ermesinin ve İslam dünyasının kalbindeki habis bir ur olan Yahudi varlığının yıkılmasın tek yolunu, uzak yakın herkes bilmektedir. Dolayısıyla Yahudi varlığının Filistin’i işgal etmesi, Filistin’de gelişmiş bir varlık kurmak için önce Avrupa’nın sonra da Amerika’nın İslam dünyasına açmış olduğu savaşın uzaması ve devam etmesi içindir. Dolayısıyla Yahudilerin Filistin’i işgal etmesine meydan okumak demek, kesinlikle Yahudilerin arkasında olan İngilizlere, Amerikalılara, Ruslara ve benzerlerine meydan okumak demektir… Bu ise tüm Filistin’i kurtarmak için kaynaklarının tamamını kullanabilecek ve Yahudiler ile onun arkasında olanlara şeytanın vesveselerini unutturacak ideolojisiyle, ümmetiyle, ordusuyla ve iradesiyle güçlü bir devlet olmadıkça asla mümkün olmayacaktır. 

Bu nitelikte olan bu devlet ise ilk işi Beyt-il Makdis ve Filistin’e girmek olan müminlerin emiri Ömer Bin Hattab (Radıyallahu Anhu) ve sonra onu Haçlılardan kurtaran Sultan El-Nasır Selahaddin zamanında olduğu gibi Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti’dir. Dolayısıyla bugün de Kudüs de dahil tüm Filistin’in kurtulması ancak Nübüvvet Üzere Hilafetin geri gelmesiyle mümkündür.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَAllah emrine galiptir. Ancak insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf-21]

 

Dr. Muhammed El-Ceylani

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Radyosu İçin Yazdı

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER