Haber-Yorum

Erdoğan, Normalleşme Anlaşmalarına Saldırırken Şimdi Dilini Yuttu!

Haber:

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika turu çerçevesinde Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden Senegal’e giderken başkanlık uçağında gazetecilere yaptığı açıklamalarda, ülkesinin Suudi Arabistan ile ilişkilerini güçlendirme ve önümüzdeki dönemde bu yönde olumlu adımlar atma arzusunu vurguladı.

Diğer bir bağlamda Türkiye Cumhurbaşkanı, Isaac Herzog’un yaklaşan Türkiye ziyaretini önemsediğini ifade ederek bu ziyaret sırasında Türkiye “İsrail” ilişkilerinde atılacak adımın daha sonra başka boyutlara da yansıyacağını dile getirdi. (el-cezire.net)

Yorum:

Bu açıklamalar şayet doğal bir şekilde ve gerekçelendirmeden ve ölümüne sempatiden uzak bir şekilde okunursa, Erdoğan’ın açık ve net bir şekilde Yahudi varlığıyla daha fazla normalleşme konusunda hırslı olduğunu ve bunun başta ekonomi olmak üzere diğer alanlara yansımasını istediğini söylediği ortaya çıkar. Nitekim bu ziyaret, Afrika turu sırasında onunla ticari ilişkileri artırmak için gerçekleşmektedir. Zira Erdoğan, Afrika ülkeleriyle ilişkilerdeki ticaret hacmini 75 milyar dolara çıkarmak istediğini belirtmiştir. Burada şöyle bir soru sormak lazım; Erdoğan’a göre Türkiye, tüm kıtayla ticari ilişkilerini genişletirken ticari ilişkiyi artırmak için Yahudi varlığına mı ihtiyaç duyuyor?! Erdoğan nezdinde bir avuç dolar, kırmızı çizgilerinden biri olan Mescid-i Aksa’dan daha mı değerli?!

Mesele, ekonomik çıkarların ve Filistin davasının beş paraya satılmasının çok daha ötesindedir. Ancak bu, kâr ve ulusal çıkarları düşünen ulusal Kapitalist zihniyetler için şaşırtıcı olmasa da bizim kastettiğimiz boyut siyasi boyuttur. Zira Erdoğan’ın Afrika hamleleri Türkiye için ekonomik bir çıkar sağlasa bile ancak bu, Libya ve Şam’da yaptığı gibi Amerika’nın siyasi çıkarlarına hizmet etmektir. Bu Yahudi varlığı için de aynıdır. Zira onunla ilişkilerinde bir miktar kazanç sağlayacak olsa da belki bunun en büyük kısmı Yahudi varlığı için olacaktır. Ancak en büyük hedef, Yahudi varlığını bölgeye entegre etmeyi, onu bölgenin bir parçası yapmayı, ittifakların Filistin davasını tasfiye etmekle paralel çizgide olmasını ve birinci başarının ikincisinin tamamlanmasına bağlanmamasını amaçlayan Amerikan politikasıyla uyumlu olan bir hedeftir.  

İbrahim anlaşmalarının ardından BAE ve Bahreyn'e saldıran Erdoğan bugün dilini yutuyor, dahası dilini onlardan daha fazla uzatarak mevcut Amerikan politikası doğrultusunda ve çıkarları kutsallaştıran ve onu Allah’ın dışında bir yasa koyucu yapan pragmatik zihniyetle uyumlu bir şekilde Yahudi varlığıyla ilişkiler kurmada onlarla yarışıyor. Dolayısıyla faydacılık ve Kapitalizm sözlüğünde hiçbir şey sabit değildir. Zira dün normalleşmeye saldırırken bugün ise Yahudi varlığıyla ilişkileri güçlendirmekten bahsediyor. 

Filistin meselesi, yerel, uluslararası ve bölgesel pazarda elde ettiği kazanımlara göre bir gün satılan ve bir gün satın alınan bir eşya değildir. Bilakis o, değişmeyen sabit bir mesele olup gece gündüz kan akıtan, insanları yerinden eden ve toprakları yutan mücrim bir varlığın gasp etmiş olduğu İslami toprak meselesi olduğu gibi derhal kurtarılması gereken, taviz vermenin ve onu işgal edenle normalleşmenin haram olduğu mübarek toprak meselesidir. Dolayısıyla ister İslami, ister Laik, ister milliyetçi, isterse Kapitalist kılıfı altında olsun her kim bunu yaparsa, Allah’a, Rasulü’ne ve İslam ümmetine ihanet etmiş olur. Zira siyasi basiret ve bilinç sözlüğünde ihanetin hiçbir gerekçesi yoktur. Dolayısıyla ihanet, ihanet olarak nitelendirilir ve hain de ihaneti ölçüsünde muamele görür ve cezalandırılır. En büyük ihanet ise ümmete, sorunlarına ve dinine yapılan ihanettir. Erdoğan hakkında kim bir gerekçe arıyorsa onu, Arafat, Abdünnasır, Sedat, Hüseyin ve Hafız Esad’ın anılarında bulabilir

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. İbrahim et-Temimi - Mübarek Toprak (Filistin)