Salı, 03 Recep 1447 | 2025/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - (Altyapı) Yasası: Kamuoyunun Dikkatlerini Daha Önce Yağmalanan Paralardan Uzaklaştırmak İçindir

Irak parlamentosu, belli bir süredir oylaması gelecek haftaya ertelenen (altyapı) yasa tasarısını tartışmaktadır. 2009 yılından bu yana hükümet tarafından ortaya atılan,-yetkililerin açıklamalarına göre de- stratejik projelerin uygulanması, (kredi ödemek) yoluyla kurumların ve altyapının yeniden imar edilmesi ve toplam maliyetin yaklaşık (40) milyar dolar olması hedeflenen tasarı, işte bu tasarıdır. Parlamento, bu yasaya dönük tartışmalar yüzünden iki kısma ayrılmıştır: Ülkenin maslahatına -görmelerinden- dolayı temsilciler meclisinin onayını talep eden başbakanın ekibi. Ülkeye borçlar, hem de ağır borçlar yüklemesinden dolayı buna karşı çıkan ekip. Bu gündeme gelen yasayı araştıran bir gözlemci, bu tartışmanın katmanları arasında kamuoyunun dikkatlerinin daha önce harcanan paralardan uzaklaştırmanın olduğunu görecektir. Zira Irak, (700) küsur milyar dolar harcama yapmış olduğu halde hala altyapının en temel unsurlarının acısını çekmektedir.

Ey Müslümanlar!

Muhlis olan ve halkının maslahatlarını arzulayan hükümetler, ülkeyi kalkındırmak ve kendilerinden hiçbir lütuf beklemeksizin insanların refah ve mutluluk düzeylerini yükseltmek için özenle ve sessizce çalışırlar. Çünkü bu, onların en önemli görevlerindendir. Ancak darmadağınık olan zırar devletçiklerdeki Müslümanlara gelince; onların hükümetlerinin, aldatıcı serabı su zanneden ama oraya geldiklerinde hiçbir şey bulamayanlardan öte bir şey olmadıklarını görmekteyiz. (Haram olan) menfaatlere ve kazançlara gelince; bu, devletin adamlarının ve kuyruklarının kazanmış oldukları haklardır.

Ey Irak Halkı!

Altyapı yasası, hükümetin, akıbeti 2003 yılından bu yana nihai hesaplamaların gölgesinde Irak devletinin bütçe fazlası olan (250) küsur milyarın heba olmasına yol açmasının yanı sıra malî ve idarî yolsuzluktan başka bir şey olmayacak olan büyük krediler almak için ortaya attığı yasa tasarısına dönük girişimden öte bir şey değildir.

Bu yasa, şaşırtıcı olduğu gibi aşağıdaki vakıalar ışığında bir takım soru işaretleri de taşımaktadır:

1-Borçlar ve garantisi olmayan haram kılınmış yüksek faizler yoluyla zayıf Irak ekonomisinin yüklerinin artmasına katkıda bulunmaktadır.

2-Irak elinde, yeniden yapılanmayı istismar edebilecek devasa petrol gelirleri bulunmaktadır.

3- Şimdiye kadar harcanılmamış il ödeneklerinin yaklaşık (45) milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.

4-Irak Merkez Bankasındaki rezervin, yaklaşık (67) milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.

5-Irak'ın daha önce almış olduğu kredilerin, nasıl ve nereye harcandığı bilinmemektedir ki en son İMF'den almış olduğu miktar, (3.7) milyar dolardır.

6-Yasanın bentlerinde, projelerin tamamlanması için belirlenen süreye bağlı kalınılmaması halinde yabancı şirketler hakkında herhangi bir gerçek teminatın olduğuna dair bir metin geçmemektedir.

Son olarak sizlere, Nebiniz Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelmenizi hatırlatırız.

لاَ يُلْدَغُ المُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ "Mümin bir delikten iki defa sokulmaz."

O halde nasıl olur da on yıllar boyunca sabah akşam yağma, yıkım ve kapsamlı yolsuzlulara aldanabilirsiniz?!

Ey insanlar, ey temsilciler! Bizler sizleri, hak sesi dinlemeye davet ediyoruz ki oda şudur; Nübüvvet Minhacı Üzere olan Hilafet'in gölgesinde Allah'ın kitabı ve Resulünün sünnetiyle hükmedecek adil bir imamın liderlik ettiği raşid bir yönetim olmadıkça kurtuluş, güvenlik, istikrar ve rahatlık olmayacaktır. Bunların dışındakiler ise sadece şeytanın vesveseleridir.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İnanan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren mi vardır?" [el-Maide 50]

Devamını oku...

Hükümet, Ebiyi Bölgesinde Çok Ciddi Feragatte Bulunarak Tavizler Vermeye Devam Etmektedir

  • Kategori Sudan
  •   |  

Sudan ve Güney Sudan Devlet Başkanları, 27.09.2012 Perşembe günü, Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'da, aralarındaki bağlantıyı döndürmek amacıyla sekiz meseleyi içeren iki ülke arasında bir işbirliği anlaşması imzalamışlardır. Anlaşmayı kapsayan hususların en bariz olanlarından birisi, Ebiyi meselesi ile buna yönelik tartışmalı bölgelerin, hükümetin Afrika Birliği Haritası ile sınırın her iki tarafında on kilometrelik bir derinliğe ve bin küsur kilometreye ulaşan iki ülke arasındaki sınırlar boyunca askerden arındırılmış bir tampon bölge oluşturulmasını kabul etmesinin ardından bununla ilgili bir karar alması içi Afrika Güvenlik ve Barış Konseyi'ne havale edilmesidir. Nitekim Güney Sudan, Sudan'a üç buçuk yıldır 3.028 milyar dolar değerinde tazminat ödediği gibi Sudan yoluyla ihraç edilen her bir varil petrol için de (15) dolar ödemektedir. Bu ise ilk tanker nakliyesinden kırk gün sonra gerçekleşmiştir. Aynı şekilde Güney Sudan, Sudan hükümetine petrol varillerinin taşınması ve işlenmesi için yaklaşık on dolar ödemektedir.

Uluslar arası turumu ve bu anlaşma öncesindeki atmosferleri gözlemleyen bir kişi, anlaşmanın Amerika liderliğindeki sömürgeci kafirler tarafından devam eden baskının altında imzalandığını görecektir. Nitekim 02.05.2012'de Güvenlik Konseyi, Sudan ve Güney Sudan devletlerinin aralarındaki anlaşmazlığı çözmeleri için her iki tarafa üç aylık zaman verdiği yada yedinci fasıl uyarınca yaptırımlara maruz kalacakları (2046) sayılı kararı yayınlamıştır. Bunun yanı sıra uluslar arası elçilerin, özellikle de bu anlaşmaya erişmek için aktif olan Amerika, İngiltere ve Norveç elçilerinin yoğun katılımı, dahası ülkelerin bu müzakere süreci için malî finansede bulunması, Afrika arabuluculuk ekibine ulaştırılmıştır ki böylece o, şu anki turun sonunda finansman sürecinden elini kaldıracaktır. [es-Sahafa Gazetesi / 25.09.2012]

Tüm bu baskıların altında iki ülkenin devlet başkanları,  Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ni, Amerika başkanı ile Dışişleri Bakanı Clinton'u, Avrupa Birliği'ni ve diğerlerini hoşnut eden bu anlaşmaya erişmek amacıyla beş gün boyunca düzenlenen yedi toplantıdan bir kaçış bulamamışlardır.

Bu anlaşmanın hakikati, her zaman olduğu gibi baskı altında olan hükümetin, daima aşağılayıcı tavizler vermesidir. Buda aşağıdaki şekilde olmaktadır:

-Hükümet, Afrika Birliği tarafından sunulan haritayı kabul etmeyi reddetmeye devam etmekte ve öyle ki platformları gürültü patırtı doldurmaktaydı. Ancak bundan kısa bir süre sonra bunu kabul etmiş ve imzalamıştır. Zira güvenlik düzenlemeleri anlaşmasında (3) nokta geçmektedir: (Taraflar, geçen yılın Kasım ayında arabuluculuğun, (14) millik bölgeyle ilgili olarak özel prosedürler eklemeksizin sunduğu idarî ve güvenlik haritasına göre ortak gözlemci misyonunun aktifleştirilmesini kabul etmeyi onaylamışlardır...)

-Bu hükümet, petrol ve ekonomi ile ilgili hiçbir anlaşmanın imzalanmayacağını açıklamış ancak güvenlik dosyasının çözümlenmesinin ardından Devlet Başkanı yardımcısı 01.09.2012 günü, "hükümetin, güvenlik düzenlemeleri ve sınırlar üzerinde bir anlaşmaya varılmadan önce kendi toprakları üzerinden Güney petrolünden bir litrenin bile geçişine izin vermeyeceğini" açıklamıştır. İşte şimdi de o, petrol, gümrükler, bankalar, sivil havacılık, kara ulaşımı, iletişim, posta, telgraf, dış borçlar, sağlık, Nil suyu anlaşmaları imzalamış olup hala sınırlar, buna yönelik tartışmalı bölgeler ve Ebiyi dosyası ile ilgili güvenlik meseleleri çözülmemiş bir şekilde devam etmektedir.

-Hükümet, Güney'e giden petrolün %75'ini kaybettiği için (4.900) milyar dolar değerindeki tazminatı talep etmeye devam ederken sonra çok geçmeden (3.028) milyar dolar değerindeki miktarı isteksiz bir şekilde kabul etmiştir.

-Hükümet, kendi topraklarından geçen her bir varilin ücreti için (36) dolar talep etmektedir. Bunun tafsilatı ise şu şekildedir: Taşıma ücreti (25) dolar, geçiş ücreti (6) dolar ve işletme ücreti de (5) dolardır. Nitekim hükümetin müzakere heyeti başkanı İdris Muhammed Abdulkadir Sauna platformunda şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Hükümetin varil başına 36 dolar istediğini teyit ederiz." [(6637) sayılı gazete] Sonra hükümet, variller için ortalama (10) doları kabul etmiştir. Bunun tafsilatı ise şu şekildedir: Güney hükümeti, Büyük Nil Şirketi'ne her bir varil petrol işlemleri için (8.4) dolar ulaşım, bir dolar geçiş ve (1.6) dolar da işletme ücreti ödemekte olup bunların toplamı varil başına (11) dolar tutmaktadır. Petrodar Şirketi'ne gelince; Güney Hükümeti, her bir varil için (11) dolar ulaşım, bir dolar geçiş ve (1.6) dolar da işletme ücreti ödemekte olup bunların toplamı varil başına (9.1) dolar tutmaktadır. Yani hükümet, talep etmiş olduğu fiyatın yaklaşık dörtte birini kabul etmiştir. Aşağılayıcı iğrenç tavizini örtmek için de fiyatın varil başına (25) dolar olduğunu ve bunun da her bir varil başına (15) dolar oranında ödenecek olan tazminat miktarlarına eklendiğini yaymaktadır!!

Hükümet, bu aşağılayıcı rezil anlaşmanın üzerine imzasını atmış ve bunu da barışı getirmek gibi geçersiz olan aynı argümanlar altında Sudan halkına pazarlamaya başlamıştır. Günahkar ellerinden Afganistan ve Irak'taki masum Müslümanların kanlarının aktığı Batılı elçilerin getirdiği hangi barıştır ki bu? Oysa maslahatlarımıza komplo kurmak amacıyla üzerinde kiralık bir devletçik kurulması için ülkemizden Batı Avrupa'ya eşdeğer bir alan koparmamızın gerekçesi bu barış değil midir? Dahası bizden, alanı Lübnan devletine eşdeğer olan aynı devletçik için Ebiyi bölgesini vermemiz istenilen barış, bu barış değil midir? Oysa İslam olmadıkça barışın gerçekleşmesi imkansızdır. Dolayısıyla ne zaman bu tutarsız hükümet, kafir Batı'nın hoşnutluğuna itibar edip de kendisine itibar etmese(?) ve her ne zaman bir taviz verse kafir Batı şöyle demektedir: Daha fazlası yok mu? Böylece o, habercisi Japonya ile Çin arasındaki ufukta görülen bu savaş için bir başkasına itibar etmekte ve kendisi için alanı altı kilometreyi bile aşmayan ada üzerine savaş gemileri ve uçaklar seferber etmektedir!!

Sudan ve Güney Sudan arasında imzalanan bu savaştan maksat, aşağıdaki iki hedefi gerçekleştirmek içindir:

Birincisi: Amerika'nın Müslümanların toprakları üzerinde oluşturduğu Nasranilik karakterine sahip olan Güney Sudan devletçiğinin hayat nedenlerinin uzatılması. Buda her iki ülkenin vatandaşları için (taşıma, iş, ikamet ve mülkiyet haklarının garantilenmesi) şeklindeki dört özgürlükler anlaşmaları ile petrol ve ekonomi ile ilgili anlaşmaların düzenlenmesi aracılığıyla yeniden Sudan devletine bağlanılması yoluyla yapılmaktadır. Bundan dolayı anlaşma, Güney Sudan devletçiğinin çöküşten kurtulması için bir conta oluşturmaktadır. Nitekim Afrika Birliği'nde (Barney Ofacu) adındaki bir yetkili imza töreni başlarken şöyle demiştir: "Yeni ayrılmış olan iki ülke, devam edebilirliği olan iki devlet olacaklardır." [Şark-ul Avsat / 28.09.2012] Dahası Güney Sudan devletçiğini ortaya çıkaran Amerika, bu devletçiğin başarısını küresel bir vizyon kılmaktadır. Nitekim Amerikan (Sawa) Radyosu, Obama'nın imzanın akabinde 27.09.2012 Perşembe günü Beyaz Saray'da yapmış olduğu açıklamada söylemiş olduğu şu sözlerini aktarmıştır: "Anlaşma, iki devletin yaşayabilirliği için küresel vizyonu desteklemeye dönük yeni bir temel için başlangıç olup her biri barış içerisinde yaşayacağı gibi Sudan ile Güney Sudan arasında göze çarpan ekonomik ve güvenlik meselelerini çözmeye dönük önemli bir gelişmenin de göstergesi olacaktır."

İkincisi: Bu anlaşma, Sudan hükümetinin kendisinden güçlerini çektiği ve burasını, Afrika Barış ve Güvenlik Konseyi'nin olduğu Afrika arabuluculuğuna havale edilmesini kabul etmeden önce Etiyopya güçlerine teslim ettiği Ebiyi bölgesi hakkında vermiş olduğu taviz için bir başlangıç olmuştur. Buda -Sudan hükümetinin verdiği tavizin- aynısıdır ki Obama bunu, Sudan ile Güney Sudan arasında göze çarpan ekonomik ve güvenlik meselelerini çözmeye dönük önemli bir gelişmenin göstergesi olacaktır şeklinde nitelendirmiştir. Ayrıca Amerikan Dışişleri Bakanı da bunu şu sözleriyle nitelendirmiştir: "Bu anlaşmaların başarısı, bir sonraki adımlar için bir güven olacaktır." Güney Sudan Heyeti Sözcüsü Atıf Kir, 28.09.2012'de Şark-ul Avsat Gazetesi'ne şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Ebiyi hakkında bir müzakere olmayacak. Ancak Afrika Birliği ve Afrika  Barış ve Güvenlik Konseyi Thabo Mbeki'nin raporunu dinledikten sonra kararlarını yayınlayacaklardır." Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Top şimdi, Afrika Birliği stadyumundadır." Afrika Barış ve Güvenlik Konseyi, Ebiyi bölgesi hakkında karar vermek için bu ekim ayının 20'sinde bir oturum düzenleyecektir. Zira Afrikalı arabulucu Thabo Mbeki, iki ülkenin devlet başkanlarına Addis Ababa'dan ayrılmalarından önce, Ebiyi meselesine ilişkin önerilen nihai çözümü, Afrika Barış Konseyi'ne kaldıracağını iletmiştir. [6885 sayılı basın]

Amerika'nın Afrika'daki siyasî araçlarından olmasının yanı sıra bölgenin ordularını Amerika'nın çıkarlarını koruması için Somali'ye sevk eden işte bu Afrika Birliği'dir. Ayrıca Güneyi ayrılmadan önce Sudan'ın birliği üzerinde komplo kuran ve hükümetin alışkanlık edinip kabul etmeden önce habis olarak nitelendirdiği iki ülke arasındaki sınırları belirleyen de bu Afrika Birliği'dir. Dolayısıyla hakkında karar verilmesi için Ebiyi dosyasının Afrika Birliği'ne teslim edilmesi demek onun, arabuluculuk hanesinden iki ülke arasındaki yargı hanesine taşınması demektir. Buda Ebiyi'nin ayrılmasına ve onun, Güney Sudan devletçiği gibi yeni bir Yahudi varlığına teslim edilmesine neden olacaktır.


Ey Müslümanlar, Ey Sudan'daki Halkımız!

İşte bu gerçekler, gökteki güneş gibi ortadadır. Zira hükümet, kafir Batı ile araçlarına tavizler vermeye, Güney toprakları ile servetleri noktasında ifrata kaçmaya ve şimdi de hükümet, bu aşağılayıcı anlaşmalar gibi hükümetin ipi olmadıkça Kuzeyden vazgeçmeyeceğine dair deliller olan Güney devletçiğinin birliğini dayatmak yerine Ebiyi bölgesi için ifrata kaçmak için hazırlanmaya devam etmektedir. Evet, halkının maslahatı noktasında ifrata kaçan bu hükümetin, birliği dayatmak yerine ipleri uzatarak ve bir biri ardına tavizler vererek, kafir Batı'yı hoşnut etmeyi ve Sudan halkının maslahatlarını duvara çarpmayı hedeflediğini görmekteyiz!!

Hükümetin, kafirlerin dayattığı İslam esası üzere olmayan planlara boyun eğmesi ve Müslümanların Ebiyi ve diğer topraklarını kafirlere vermesi, kafirleri Müslümanlar üzerinde egemen kılmak demektir ki bu, Allahuteala'nın şu kavlinden dolayı haram kılınmıştır: وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]


Ey Müslümanlar, Ey Sudan'daki Halkımız!

Sizlerin görevi, bu hükümeti İslam esası üzere muhasebe etmektir. Zira Mevlâ Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır: وَاتَّقُوا فِتْنَةً لاَ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "Öyle bir fitneden sakının ki içinizden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmaz. Bilin ki Allah'ın azabı çetindir." [el-Enfâl 25]

Ayrıca Huzayfe İbn-u el-Yeman'dan, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَاباً مِنْ عِنْدِه،ِ ثُمَّ لَتَدْعُنَّهُ فَلاَ يَسْتَجِيبُ لَكُمْ "Nefsimi elinde tutan [Allah'a] yemin olsun ki ya marufu emreder ve münkerden nehyedersiniz yahut Allah'ın, üzerinize katından bir ikab göndermesi muhakkak yakındır. Sonra O'na dua edersiniz ama (artık) size icabet edilmez."

Dolayısıyla bizleri bu zayıflık ve aşağılanma çukuruna düşüren şey, kesinlikle Allahu Subhânuhu'nun metodunu terk etmemiz, münkerlere dönük gerekçelerimiz ve düşman kafir Batı'nın nezdindeki çıkarlara yönelik hayallerimizdir.

Bir Müslümanın, izzet ve güç bulacağı yer, sadece İslam Nizamı'dır. وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لا يَعْلَمُونَ"Oysa izzet Allah'ın, Resulünün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmezler." [Münafikun 8]

Dolayısıyla bir Müslüman, Allah'tan başkasından korkmaz. İslam Nizamı ise sadece sizleri kendisi için çalışmaya ve yeryüzünde iktidar kılmaya davet ettiğimiz Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde tatbik edilir. Zira kafir Batı'nın ülkemiz üzerindeki elini koparacak ve bütün İslam topraklarını kendi Sultanı altında birleştirecek olan sadece Hilafet'tir.

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Mısır Avukatlar Barosu'nda Seminer Düzenledi

  • Kategori Foto
  •   |  

Mısır'da düzenlemiş olduğu etkinliklerin devamı olarak Hizb-ut Tahrir Mısır Vilayeti, Mısır Avukatlar Barosu'nda seminer verdi. Seminerde İslam devleti anayasasını açıklayıp ayrıntıları hakkında bilgi vererek vûcubiyetini  gerektiren sebebleri  ortaya koydu. Ayrıca seminerde şu andaki  Mısır anayasasına da eleştiride bulundu.

Seminer 3 Zilhicce 1433 Hicri, 17 Ekim 2012 Miladi günü gerçekleşti.

Allah Subhanehu ve Teala amellerimizi kabul etsin.

 

Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Marzuki'ye Kesin ve Açık Bir Davet: Ya Üzengi Kayışına Yapış Yada Çeneni Kapat

Sözde ülkenin Devlet Başkanı olan Munsif Marzuki'nin, Amerika'da yabancı medya organlarına yapmış olduğu utanç verici en son açıklamaları, kınamayı ve muhasebe etmeyi gerektirmektedir:

1-Marzuki'nin, (ister İslamcılar ister selefiler isterse de diğerleri olsun) halkının ve ülkesinin evlatları hakkında bir hasım ve düşman gibi bu iğrenç yöntemle konuşması utanç verici ve rezilliktir. Zira ülkelerine saygı duyan Devlet Başkanları, ne mal nede siyasî ganimetler karşılığında davalarını ve sorunlarını yabancılara satmazlar. Özellikle kendilerini ajanlar dairesine koyanların bunu yaptıkları da bilinmektedir!

2-Marzuki'nin, İslam'a düşmanlık yapan alternatif bir sorumlu gibi kendisini Batı'ya takdim etmesi ve ülkenin anayasası ve kanunları noktasında İslam şeriatını kabul etmeyeceğini garantilemesi, bunun da ötesinde en azından genetik olarak ait olduğu hadaratın ölçüsünü bir küfür veya fısk veya zulüm olarak sınıflandırması, en iyi haliyle onu geçmişte ülkeyi yöneten Ruveybidalar gibi kılan utanç verici ve rezil bir tutumdur! Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ne kadar da doğru söylemiştir:

سَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ سَنَوَاتٌ خَدَّاعَاتُ يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الأَمِينُ وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ قِيلَ وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ قَالَ الرَّجُلُ التَّافِهُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ "İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman ruveybida konuşacaktır." Denildi ki: "Ruveybida da nedir?" Buyurdu ki: "Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) müptezel adamdır!"

Ey Marzuki, gökteki yalancı hava boşluğu gibi olma... Haddini bil, Allah'a ve bu ümmete düşman olma!

Biz seni daha önce fotoğrafla belgeli açık bir tartışmaya davet etmiş ancak sen icabet etmemiştin!

إِنَّ الَّذِينَ يُحَآدُّونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـٰئِكَ فِى ٱلاٌّذَلِّينَ "Allah ve resulüne düşman olanlar var ya işte onlar en alçaklar arasındadırlar." [Mücadele 20]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Mısır Anayasası, İslamî Anayasa Olmalıdır

Kurucu Meclis Taslak Komisyonu 23.09.2012 Pazar günü, anayasanın yazılması için anayasanın ikinci maddesi hakkında yeniden geniş bir tartışmaya tanıklık etmiştir. Zira bazıları, "şeriatın ilkeleri" kelimesinin yorumlanmasındaki mevcut çelişkinin sorumluluğunu el-Ezher'e yüklemişlerdir. Buda kelimenin yorumunda; şeriatta sübutu ve delaleti kati olan hususların yorumunun, ilkeler de aynen şeriat anlamına gelmektedir şeklindeki yoruma aykırı olmasından dolayı olmuştur.

Anayasa Kurucu Meclis Komisyonu, 18.09 Salı günü, aynı şekilde yeni anayasadaki İslam şeriatıyla hükmedilmesinin yorumlanması hakkındaki tartışmaya da tanıklık etmiştir. Zira komisyonun bazı üyeleri, İslam şeriatı yada onun ilkeleriyle hükmedilmesi metninin yorumlanması bağlamında 1971 anayasasına yada 1980 anayasasına dönmeyi önermiştir. Nitekim el-Ezher, komisyonun genel kurul oturumunda, komisyonun temel bileşenleri içerisinde buna dair bir konsensüsün olmasının ardında referans olmayı reddetmiştir.

İster ikinci madde ilkeler yada şeriat hükümleri demiş olsun ister ilkeler kelimesi aynen şeriat anlamına gelmektedir yada kati olarak yorumlanmış olsun ister el-Ezher şeriat yada 71 anayasası ile hükmedilmesi manasının yorumuna referans olmuş olsun tüm bu tartışmalar şüphe götürmez bir şekilde kanıtlamaktadır ki şuan hazırlanan anayasa, hiçbir şekilde bu ümmetin akidesinden fışkıran İslamî bir anayasa olamaz. Zira ikinci madde, yasa koymak için İslamî olmayan diğer kaynakları onaylamakta olup bu şekilde de muhakeme olma noktasında Allah'a eş ve şirk koşulduğunu kanıtlamaktadır. Buda Allah Azze ve Celle'nin kabul etmediği bir durum olup bir Müslümanın da bunu kabul etmesi caiz değildir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُواْ لَهُمْ مِّنَ ٱلدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ ٱللَّهُ وَلَوْلاَ كَلِمَةُ ٱلْفَصْلِ لَقُضِىَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ ٱلظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ "Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini şeriat kılan ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için elim bir azap vardır." [Şura 21]

Aynı şekilde birinci madde de Mısır'daki yönetim sisteminin, cumhuriyet sistemi olduğunu açıklamaktadır. Halbuki İslam'daki yönetim sistemi, Hilafet Nizamı'dır. Beşinci madde ise yasa koyma yetkisi de dahil halkı otoritelerin kaynağı kılmaktadır. Halbuki İslam'da yasa koyma Allah'a aittir.

Bizler de tüm gücümüzle deriz ki; insanların ilişkilerinin düzenlenmesi için hükümler koymada insanlara bir yer yoktur. Zira onlar, şeri hükümlerle mukayyettirler. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ "Hüküm sadece Allah'a aittir." [Yûsuf 40]

Ve şöyle buyurmaktadır: وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet!" [el-Mâide 49]

Bundan dolayı anayasanın, Allah'ın kitabından, Resulünün sünnetinden ve bu ikisinin irşat ettiği sahabe icması ile şeri kıyastan alınması gerekmektedir. Dolayısıyla bu hususta ne insanların görüşünün ne çoğunluğun nede azınlığın bir etkisi vardır.

Müslüman Mısır halkının toplamının, nüfusun %90'nını temsil ettikleri bilindi gibi Mısır'ın İslam ile yönetilip onun İslam ülkelerinin anası olduğu da bilinmektedir. Dolayısıyla Mısır halkının üzerinde yürümesi gereken anayasanın, inanmış oldukları İslam akidesinden fışkıran İslamî anayasa olması gerektiği gibi bundan başkası üzerinde yürümeleri de caiz değildir. Dahası devletin organlarının da aynı şekilde akidelerinden fışkırması gerekmektedir.

Gerek Müslümanlar gerekse gayrimüslimler için adaleti, refahı ve onurlu bir yaşamı garantileyecek olan, Mısır halkının kendisiyle hükmedilmesi gereken bu İslamî anayasadır. Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir, Müslümanların önüne İslam Devleti'nin Anayasa Tasarısı'nı koymuştur ki böylece onu etüt etsinler, onun hakkında tartışsınlar ve onun, gelecek olan Hilafet Devleti altında tatbik konumuna getirilmesi için hizib ile birlikte çalışsınlar. Bu maddelerin en önemli olanlarından bir bölüm aşağıdaki şekildedir:

Madde-1: İslamî akide, devletin esasıdır. Öyle ki devletin yapısında, cihazında veya muhasebesinde yahut devlet ile ilgili herhangi bir şeyde, İslamî akideyi esas kılmaktan başka bir şey var olamaz. İslamî akide aynı zamanda anayasa ve şeri kanunların da esasıdır. Öyle ki bunlardan herhangi biriyle ilgili herhangi bir şeyin İslamî akideden fışkırması haricinde var olmasına izin verilmez.

Madde-6: Devletin, yönetimde, yargıda, işlerin yürütülmesinde ya da benzeri konularda tebaları arasında ayrım yapması caiz değildir. Irk, din, renk ve benzeri özelliklere bakmadan herkese tek bir bakışla bakmalıdır.

Madde-13: Asıl olan, berat-i zimmettir. Bir kimse ancak mahkeme kararıyla cezalandırılır. Kim olursa olsun, herhangi bir kimseye işkence yapmak kesinlikle caiz değildir. Her kim bunu yaparsa cezalandırılır.

Madde-25: Hilafet, rıza ve seçime dayalı bir akittir. Hiç kimse bunu kabule zorlanamaz. Hiç kimse, Hilafet görevini üstlenecek kişiyi seçmeye de zorlanamaz.

Madde-97: Maslahatlar, daireler ve idareler bölümlerinin idare etme siyaseti; nizamda basitlik, işlerin infazında çabukluk ve idarecilerde kifayet bulunması üzerine kuruludur.

Madde-98: İster erkek ister kadın olsun, ister Müslüman ister gayrimüslim olsun, tabiyet taşıyan ve kifayeti olan herkesin; bir maslahata veya bir daireye veya bir idareye müdür olarak tayin edilme hakkı bulunduğu gibi buralarda memur olma hakkı da vardır.

Madde-105: Müslümanları görüş bakımından temsil eden ve Halife'nin kendilerine danıştığı şahıslar, Ümmet Meclisi'dir. Vilayetlerin ahalisini temsil eden şahıslar ise Vilayet Meclisleri'dir. Yöneticilerin zulmünü veya İslamî hükümlerin kötü tatbik edilmesini şikayet amacıyla gayrimüslimlerin de Ümmet Meclisi'nde bulunmaları caizdir.

Madde-119: Her erkek ve kadın, ahlakî tehlike içeren veya toplumu ifsat edici iş yapmaktan men edilir.

Madde-125: Fert fert tüm fertlerin bütün temel ihtiyaçlarının tam bir şekilde doyurulması garanti edilmelidir. Her ferdin, lüks ihtiyaçlarını mümkün mertebe en yüksek seviyede karşılamasına imkan verilmesi garanti edilmelidir.

Madde-153: Devlet, tabiyetini taşıyan herkes için iş bulmayı garanti eder.

Madde-164: Devlet bütün sağlık hizmetlerini herkes için ücretsiz temin eder. Fakat ücretle doktor tutmak ve ilaç satmak yasaklanmaz.

Madde-170: Öğretim müfredatının üzerine dayalı olduğu esas, İslam akidesi olmalıdır. Dolayısıyla eğitim materyalleri ile öğretim yöntemlerinin tamamı, öğretimde bu temelden hiçbir çıkış meydana gelmeyecek şekilde konulur.

Madde-186: Ümmetin Siyasî Meselesi; devletinin şahsiyetinin kuvvetinde, hükümlerinin güzel tatbikinde ve davetini dünyaya taşımayı sürdürmekte ifadesini bulan İslam'dır.

Madde-188: Daveti taşımak, dış siyasetin etrafında döndüğü eksen olmalıdır ve devletin tüm devletlerle olan ilişkisi de bu esas üzerine bina edilmelidir.

Hizb-ut Tahrir'in, aslında şerhleri ve tafsilî delilleriyle birlikte hazırlamış olduğu 191 maddelik anayasa maddelerinden bazıları işte bunlardır. Bu maddelerin tamamı, İslam akidesinden çıkarılmış olup içerisinde İslamî olmayan hiçbir şey bulunmadığı gibi bunlar, derhal tatbik edilmesi için hazırlanmıştır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, İslam akidesi esası üzere olmayan bir anayasa koymak için çalışan herkesi uyardığımız gibi onları, Allah'ın dünya ve ahiretteki öfkesi noktasında da uyarırız. Dolayısıyla Batılı laik demokrasi esası üzere konulan tüm anayasalar, "İslam referanslı" olsalar bile İslam ile savaşan küfür sistemleridirler.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İnanan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren mi vardır?" [el-Maide 50]


Hizb-ut Tahrir
Mısır Vilâyeti
Medya Bürosu Başkanı
Şerif Zâyid

Devamını oku...

Hizbullah'a: Suriye'deki Müslüman Çocuklara, Kadınlara ve Yaşlılara Karşı En İğrenç Cürümleri İşlemek Cihadî Bir Vacip midir?

  • Kategori Suriye
  •   |  

02.10.2012'de Hizbullah, üç savaşçısının cenazesine eşlik etmiştir. Bunu da mücrim Beşar'ın medyasını destekleyen bir kanal olan "el-Manar Kanalı" aktarmıştır. Nitekim Hizbullah, kendi web sitesindeki açıklamasında şöyle demiştir: "Cihadî vacibi yerine getirdiği sırada şehit olan komutan Ali Hüseyin Nasıf Ebu Abbas'ın bedenini, Bodai ve civar beldenin sakinleri uğurlamışlardır." Haberler sık sık mezkur komutanın, ayaklanmacıların sekiz günü aşkındır muhasara altına aldıkları el-Kasır şehri yakınlarındaki tarım bariyerlerine giden yola koydukları mayının patlamasından dolayı öldüğünü vurgulamışlardır. Buda Hizbullah unsurlarının bariyerlerdeki varlıkları ile onların gizli niyetlerini bilmelerinden dolayı olmuştur. Dolayısıyla bu, Hizbullah'ın, Esad ordusunun albaylarından birinin de ölüp pusuya düştükleri muhasarayı kaldırmak için askerî komutanlarından birini Esad'ın şebbihalarından olan destek kuvvetleriyle birlikte göndermesinden dolayı mecbur bıraktığı bir durumdur.

Hizbullah'tan sadır olan açıklama gerçekten ama gerçekten çok tehlikeli olup bizleri, örgütün çatışma temelindeki mefhumlarını yeniden gözden geçirmeye yöneltmiştir. Zira hizbin çatışma noktasının aynı düzeyde olmadığı şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya çıkmıştır. Nitekim o, bir taraftan kendisinin cihadî bir hizib ve ilahî bir destekçi olduğunu açıklarken aynı zamanda da şebbihaların yanında Suriye topraklarındaki Müslümanlarla savaşırken ölen birinin "cihadî vacibini yerine getirdiği sırada" "şehit" olduğunu açıklamaktadır. Gerçekten bu durum dehşet saçmaktadır! Yoksa Müslümanlarla savaşmak ve onları öldürmek cihat mı olmaktadır?! Yoksa Suriye'deki Müslüman çocuklara kadınlara ve yaşlılara karşı vahşî insanların yaptığı şekilde en iğrenç cürümleri işlemeye katılmak cihat mı olmaktadır?! İslam dinine düşman olan laik Suriye rejimin desteklemek ve onun devrilmesini engellemek cihadî bir vacip mi olmaktadır?! Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ  "Size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz?" [Yûnus 36]

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Mübarek ülkemizde meydana gelenler, Allah'ın güzeli çirkinden ve sadıkları da münafıklardan ayırdığı büyük bir imtihan ve musibettir. Nitekim ahir zaman hakkında bize gelen hadislerde geçen fitnelerin bir benzerine bugün tanık olmaktayız. Dolayısıyla bizleri bu fitnenin içerisinden ancak Allahu Subhânehu'nun yanı sıra O'nun şeriatına bağlanmak, Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetini takip etmek ve onun sireti üzere yürümek çıkaracaktır. Nitekim Ebu Davud, sahih bir hadiste Irbâd İbn-u Sâriye'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: صَلَّى بِنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَاتَ يَوْمٍ، ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْنَا فَوَعَظَنَا مَوْعِظَةً بَلِيغَةً ذَرَفَتْ مِنْهَا الْعُيُونُ وَوَجِلَتْ مِنْهَا الْقُلُوبُ، فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ كَأَنَّ هَذِهِ مَوْعِظَةُ مُوَدِّعٍ، فَمَاذَا تَعْهَدُ إِلَيْنَا؟ فَقَالَ: أُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللَّهِ وَالسَّمْعِ وَالطَّاعَةِ وَإِنْ عَبْدًا حَبَشِيًّا، فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ بَعْدِي فَسَيَرَى اخْتِلَافًا كَثِيرًا فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الْمَهْدِيِّينَ الرَّاشِدِينَ تَمَسَّكُوا بِهَا وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ، وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الْأُمُورِ فَإِنَّ كُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ "Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] bir gün bize namaz kıldırdı ve sonra bize dönerek öyle bir vaaz verdi ki gözler yaşardı ve kalpler tir tir titredi. Bunun üzerine bir adam şöyle dedi: Sanki bu, bir veda vaazı gibidir. O halde bize ne tavsiye edersin?" Dedi ki: "Sizlere Allah'a karşı takvayı ve (başınızda emir olarak) Habeşli bir köle dahi olsa işitip itaat etmeyi tavsiye ederim. (Benden) sonra sizden hayatta kalanlar, nice ihtilaflar görecektir. Sizin yapmanız gereken benim sünnetime ve hidayete eren raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılıp ona azı dişleri ile yapışmaktır. Sonradan ortaya çıkan işlerden sakınınız. Zira sonradan ortaya çıkan her şey bidattır ve bidat da dalalettir."

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Bizler bugün, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in buyurduğu gibi insanların sığınıklarının olacağı bir fitne içerisinde yaşamaktayız: فسطاط إيمان لا نفاق فيه، وفسطاط نفاق لا إيمان فيه "Bir sığınak vardır içerisinde nifak yok iman vardır. Bir sığınak vardır içerisinde iman yok nifak vardır." [Hakim sahihledi]

Aynı şekilde şöyle buyurmaktadır: إن فسطاط المسلمين يوم الملحمة بالغوطة، إلى جانب مدينة يقال لها: دمشق، من خير مدائن الشام "Guta'daki katliam günü, Müslümanların sığınağı, Şam şehirlerinin en hayırlısı olan Dımeşk'tir." [Ebu Davud]

O halde Ey Müslümanlar! İman sığınağında olan kardeşlerinizle birlikte olunuz ve Resulün sizlere tavsiye ettiği gibi Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünneti ile hidayete eren raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılarak daha öncekilerin siretini tekar ediniz. Buda ancak Ahmed'in rivayet ettiği hadiste Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in buyurduğu Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla olacaktır.

ثُمَّ تَكُونُ خِلاَفَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Suriye'deki Müslümanlar: Müslümanların Kanları ve İşkence Görmeleri Erdoğan'ı Harekete Geçirmemekte Ancak Sadece Amerika'nın Emirleri Onu Harekete Geçirmektedir

Türkiye Başbakanı Recep Tayyib Erdoğan, 03.10.2012 Çarşamba günü ülkesinin, sınır köyündeki beş sivilin ölümüne yol açan Suriye menşeli top mermilerinin topraklarına düşmesine bir yanıt olarak Suriye toprakları içerisinde bulunan hedefleri bombaladığını açıklamıştır. Erdoğan, açıklamasında şöyle demiştir: "Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından anında gereken karşılık verilmiş... radarla tespit edilen noktalara top atışı yapılarak hedefler vurulmuştur." Türkiye Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da, Suriye hükümetinin meydana gelenlerden dolayı özür dilediğini ve bu olanların tekrarlanmaması sözü verdiğini söylemiştir. Bu sırada 04.10.2012 günü, Birleşmiş Milletler Suriye Temsilcisi'nin, sınırların bombalanmasından dolayı ülkesinin Ankara'dan özür dilediğini kesinlikle yalanladığı şeklindeki haberler geçmiştir.

Erdoğan, hak bir nusret ve arzulanan bir yardım için çıkış yaparak Suriye'deki Müslümanları kurtarmak amacıyla hiçbir müdahalede bulunmayacaktır. Şayet mesele bu şekilde olsaydı, bunu daha önce yapardı. Ancak o, Amerika'nın emrini beklemekte olup bu emir gelmedikçe de kesinlikle bunu yapmayacaktır. Dolayısıyla o, kendi nezdinde Suriye'deki bir Müslümanla Türkiye'deki bir Müslümanın eşit olduğu şeklindeki iddiası gibi İslamî çıkışlar yapmış olsa da onun da Müslümanların diğer yöneticilerinden hiçbir farkı yoktur.


Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Erdoğan, ayaklanmacıların rejimi değiştirmeye imkan bulacakları güce sahip olmalarını engellemesinin yanı sıra onlara uçaksavarlar ve zırhlı kalkanlar temin etmediği gibi onların bunlara sahip olmasına da izin vermemektedir. Şayet bunu bile yapmış olsaydı rejim, ayaklanmadan kısa bir zaman sonra düşer ve Suriye'deki Müslümanlar da onun gözü ve kulağı önünde tattıkları tüm bu trajedilerden ve işkencelerden kurtulurlardı. İşte Suriye halkına isabet eden tüm bunlar bile onu harekete geçirmemekte ancak sadece Amerika'nın emirleri onu harekete geçirmektedir. Dolayısıyla onun desteğinin boyutu ve sınırı işte budur: Yani o, esip gürlemekte ancak bir türlü yağmamaktadır.


Ey Nusret Şam'ındaki Müslümanlar!

Bizler sizleri, daha önce defalarca uyardığımız gibi Erdoğan'ın ülkemiz hakkındaki rolü noktasında tekrar uyarırız. Zira onun beklenen rolünün, kendisi ve Beşar gibi bir Amerikan ajanı olan alternatifin gelmesi için Amerika'nın planlarını uygulamak olduğu artık açık bir hale gelmiştir. Nitekim Amerika, Fransa, İngiltere ve bölgedeki araçları olan yöneticilerin utanç verici siyasî oyunları artık ifşa olmuştur. Dolayısıyla sıcak olayların artırılması sadece Suriye'nin tutumunu açığa çıkarmak içindir. Zira rejimin, Suriye'de egemen olduğu birkaç uçakları ve bir kaç dağınık mahalleleri kalmış olsa da artık sonu gelmiştir. Bu sırada Şam halkı, bereketli ve mübarek Şam'ın dört bir tarafına Hilafet'i geri getirmek ve kurbanlar ne dereceye ulaşırsa ulaşsın ya Hilafet'in gölgesindeki bir hayat yada Allah yolunda şehit olmak için azmetmektedir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER