Salı, 03 Recep 1447 | 2025/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Addis Ababa Anlaşması, Başarısız Güney Devleti İçin Bir Hayat Ve Batı'nın Sudan'ı Parçalama Hayallerinin Gerçekleşmesidir

Sudan ve Güney Sudan, Güvenlik Konseyi'nin, aralarındaki anlaşmazlığı çözmeleri için her iki tarafa üç aylık zaman verdiği aksi taktirde 22 Eylül 2012'de sona erecek olan Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin yedinci faslı uyarınca yaptırımlara tabi tutacağı (2046) sayılı kararı kılıcı altında bir anlaşma imzalamıştır. Nitekim Amerika ve Avrupa, petrol, ekonomi ve iki ülke arasında askerden arındırılmış bir tampon bölge oluşturmakla ilgili düzenlemeleri kapsayan bu anlaşmayı memnuniyetle karşılamışlardır. Ancak bu, (Ebiyi ve sınırlar) gibi ihtilaf mahalli olan en önemli sorunları çözmemektedir.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, bu imza bağlamında aşağıdaki hakikatleri vurgularız:

Birincisi: Etiyopya'nın başkenti Addis Abada'da  Sudan devleti ile Güney devleti arasında imzalanan anlaşma, bütün standartlarıyla başarısız Güney devletinin tam bir çöküşten kurtarılması ve hayat nedenlerinin uzatılması sayıldığı gibi Sudan'ı parçalama ve koparma hususunda kafir Batı'nın emellerinin gerçekleşmesi sayılır. Böylece Güney devleti, hayatta kalmayı başarmış olacağı gibi diğer bölgeler için de bir model olacaktır. Batı'nın, bu anlaşmayı memnuniyetle karşılaması, bize ve ülkemize karşı bir kötülük alametidir. وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ "Yahudiler de, Nasraniler de, sen onların dinine tabi olmadıkça asla senden razı olmayacaklardır." [el-Bakara 120]

İkincisi: Sudan, bu anlaşma sayesinde kayda değer hiçbir şey kazanamayacaktır. Hatta tamamlanması için desteklenen ülke ve siyasal güçler tarafından bu düzeydeki gibi bir kutlama ve anma olacaktır. Dahası petrol meselesinde Sudan, petrol varillerinin kendi toprakları üzerinden geçmesi için (36 dolardan sadece on dolara çekilmesi gibi) büyük bir indirim sağlamıştır.

Üçüncüsü: Madem ki Güney halkına, (ikamet, iş, taşıma ve mülkiyet) gibi sözde dört özgürlük verilecekti o halde neden Güney aslından ayrılmıştır?! Peki bu ayrılma, kimin çıkarı içindir?!! Kuzey olmaksızın Güney Sudan için hiçbir hayat olmadığını ancak bunun (böl-yönet) şeklinde sömürgeciliğin çıkarına olduğunu  kesinlikle Amerika ve genel olarak da kafir Batı bilmektedir.

Dördüncüsü: Ebiyi ve sınırlar meselesinde, hükümetin tavizler verdiği gayet açıktır. Zira referandum için meseleye Afrika Birliği'nin el koymasını kabul etmiş ve Amerika da temsilcileri, elçileri ve bölgedeki ajanları aracılığıyla bu meselenin ana oyuncusu ve temel motoru olarak kalmaya devam etmiştir. Zira o, Ebiyi'nin Güney Sudan'a dahi olması için referandumun yapılması istemektedir.

Sözde Güney Sudan ile Kuzeyi arasında askıda kalan, özellikle de Ebiyi ile sınırlar meseleleri, geçmişte olduğu gibi Sudan'ın her iki yarısı birleşmedikçe, ülkeyi ikiye bölen ve geriye kalan bölgeleri de bölmek ve parçalamak için hazırlanan bütün anlaşmalar ilga edilmedikçe, işlerin gözetimi için İslam hükümleri indirilmedikçe ve ırkçı, bölgesel, etnik ve dînî ayırım yapılmaksızın herkesin İslam'ın adaletiyle nimetlenmesi için vakıa zeminindeki haklara, yönetime, siyasete ve ekonomiye tepki verilmedikçe çözülmeyecektir. Dolayısıyla bunu yapmaya yegane muktedir olan Hilafet Devleti, Allah'ın izniyle çok yakında geri dönecektir. O halde haydi bütün herkes, Nübüvvet Mincacı Üzere Raşidi Hilafet'i kurmak için çalışsın ki insanlar arasında onunla adaleti sağlayalım ve ülkemiz ve servetlerimiz hususunda açgözlü olan kafirlerin köklerini kazıyalım. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا "Kesinlikle Allah emrine galiptir. Allah, her şey için bir kader koymuştur." [et-Talâk 3]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sizdeki Medya Böyle midir? Uydurma, Yalan ve Kışkırtma!

Mısır "el-Eyyem" Gazetesi, 27 Eylül tarihli web sitesinde yalan ve iftira kokan başlıklı bir rapor yayınlamıştır. Raporda şu iddia edilmektedir: "Hizb-ut Tahrir, Üstad Fehmi Huveydî'yi tekfir etmektedir." (Muhammed Celal) adlı kişinin gazeteye yazdığı raporun içeriğinin, "Muhît" web sitesinde yayınlanan rapor ile kelimesi kelimesine ve harfi harfine aynı rapor olması garip olan bir şeydir. Ancak buradaki yazar, raporu aynı gün içerisinde yazan Amr Abdulmunim adlı bir başka kişidir. Ancak o, el-Eyyem Gazetesi'ndeki arkadaşıyla yaklaşık bir saat yarışmıştır. Dolayısıyla bizler, iki farklı isimle yazan bu kişilerin aynı kişiler midir yoksa iki farklı kişiler midir yada birisi diğerinden çalarak sadece başlığı mı değiştirmiştir bilmiyoruz? Nitekim "Muhît" sitesindeki başlık biraz farklı olsa da ancak aynı yalanı içermektedir. Zira başlıkta şöyle geçmektedir: "İslamî Hizb-ut Tahrir", Fehmi Huveydî'ye saldırmakta ve onu, Hilafet'i inkar etmesinden dolayı "küfür" ve "fasıklıkla" itham etmektedir."

Hizbin Medya Bürosu Başkanı Şerif Zâyid'in makalesi, yazar Fehmi Huveydî'yi tekfir eden herhangi bir içerik taşımamaktadır. Dolayısıyla bizler, raporun yazarının, Hizb-ut Tahrir'in Üstad Fehmi Huveydî'yi tekfir ettiğini makalenin içerdiği hangi ibarelerden çıkardığını bilmiyoruz. Halbuki makale yazara, Hilafet Devleti'nin bu asırda kabul edilemez dinî bir devlet olduğu ve Hilafet ile iştigal etmenin de [yalan bir amaç] için iştigal etmek olduğu iddialarını çürüten fikrî bir cevap vermiş ve Huveydî'ye, bugün ümmet içerisinde, şeriatın bu ümmet için belirlediği sistem yoluyla İslamî yönetimi talep eden yüksek sesli katılımın ilk olduğunu söylemiştir. Dikkat edin! Bu, Hilafet Sistemi'dir.

Son olarak bize bu yalan iftirayı atanlara deriz ki; önce Allah'tan korkun. İkinci olarak da size düşen, uydurma, yalan ve kışkırtma olmaksızın haber aktarma güvenilirliğine bağlı kalmanızdır. Yoksa siz, medya okullarında, sadece gerçekleri ajite etmek için yalancılık, hilekarlık ve sahtekarlık mı öğrendiniz? Allah'tan korkun ve doğru sözlü olun! Zira Hizb-ut Tahrir, Müslümanlardan hiç kimseyi tekfir etmez. Çünkü bu onun işi değildir. Dolayısıyla raporun yazarına, bizim kesin olarak İslam'ı inkar edenlerin dışında Fehmi Huveydî'yi yada başka herhangi birini tekfir ettiğimizi ispatlaması hususunda meydan okuyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ  "Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse, (doğruluğunu) etraflıca araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." [Hucurât 6]

Devamını oku...

وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ "Oysa izzet Allah'ın, Resulünün ve müminlerindir." [Münafikun 8]

  • Kategori Kuveyt
  •   |  

"NATO [Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü]'nün Amerika Birleşik Devletleri Misyonu Başkan Yardımcısı Joseph Manso dün Brüksel'de, Amerika'nın Kuveyt'te bir NATO merkezi inşa edilmesi yönünde olumlu bir bakış açısının olduğunu ve örgütün tüm dünyadaki ortaklarıyla olan ilişkilerini geliştirmeyi arzu ettiğini söylemiştir." [Vatan Gazetesi / 20.09.2012]

Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Kuveyt ve Körfez'deki diğer ülkelerle olan ortaklık çok değerlidir."

Bu açıklama, bölgenin bir takım değişimler taşıyan Arap Baharı adlı ayaklanmalardan geçtiği ve ümmetin de Hilafet'in fecrini ortaya çıkaran bu değişimlere liderlik etmeyi arzuladığı bir sırada gelmiştir.

Amerika, bölgede meydana gelebilecek bütün olasılıkları hesap etmektedir. Dolayısıyla onun, Irak'tan çekilmesinin ardından Kuveyt'te konuşlanan askerî güçleri olduğu gibi şimdi de bütün olasılıklara hazır olmak amacıyla Kuveyt'te NATO'ya bağlı askerî güçlerin konuşlanacağı bir NATO merkezi inşa etmek için çalışmaktadır! Buda onların, Hilafet Devleti'nin kurulmasını gözlemlediklerini ve bu ittifaklar ve askerî merkezler yoluyla da bunun kurulmasının karşısında durduklarını göstermektedir.

Ey Müslümanlar!

Kafirlerin İslam ülkeleri üzerindeki hegemonyası, herhangi münker gibi bir münkerdir! Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Ayrıca İslam ülkelerinde, kafir devletlerin İslam ülkelerini vurmak için harekete geçtiği üslerin olması, herhangi cürüm gibi bir cürümdür! Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ "Birr (iyilik) ve takva üzerine yardımlaşın! Günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın!" [el-Mâide 2]

Yine topraklarımızda, bölgede Hilafet Devleti'nin kurulmasını önlemek için bir üssün olması da büyük bir cürümdür! Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları, dost edinmeyin!" [el-Mumtehine 1]

Bugün ümmet, Hilafet Devleti'nin kurulmasını arzuladığı gibi Allah'ın indirdikleriyle hükmedilmesini, kafir devletlere olan bağlılığın sona ermesini ve onun emanının Müslümanların emanıyla gerçekleşmesini istemektedir. Zira Hilafet Devleti'nin kurulmasını ve herhangi bir isim altında ümmetin kalkınmasını engellemek için kafir devletlerle ortaklık yapmak yada onların herhangi bir gerekçe altında İslam ülkelerini vurmalarını beklemek caiz değildir!

Ey Müslümanlar!

İzzetin tamamı Allah'a aittir. Dolayısıyla her kim Allah'tan başkasında izzet ararsa, Allah onu zelil kılar. Zira izzetli ve hak olan İslam olup insanları, zillet düzeyinden izzet düzeyine yükseltecek olan da bizzat İslam'dır. Dolayısıyla Amerika ile yapılan güvenlik anlaşmasının ilga edilip inkar edilmesi gerektiği gibi NATO merkezinin inşa edilmesi yada ona ortak olmanın reddedilmesin yanı sıra yabancı güçlere imkanlar sağlamanın reddedilip inkar edilmesi ve izzetiniz ve savunucunuz olmasının yanı sıra Rabbinizi razı edecek olan Hilafet'i kurmak için çalışan muhlislerle birlikte çalışmamız gerekmektedir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!" [Ankebût 41]

Ve şöyle buyurmaktadır:

الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا "Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Oysa izzetin tamamı şüphesiz Allah'a aittir." [en-Nîsa 139]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Lahey'de Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e Yönelik Hakareti Protesto Etmek İçin Başarılı Bir Gösteri Düzenlemiştir

30.09.2012 tarihinde Pazar günü, Hizb-ut Tahrir / Hollanda, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik hakareti protesto etmek içim bir gösteri düzenlemiştir. Gösteri, Fransa ve Amerika Büyükelçiliklerinin önünde gerçekleşmiştir. Nitekim yüzlerce Müslüman, Nebileri [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e olan sevgilerini göstermek ve seneler boyunca İslam'a karşı uygulanan bu şerre karşı seslerini yükseltmek için bu protestoya iştirak etmişlerdir. Bu gösteride Müslümanlar, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik hakarete karşı olduklarını açık bir şekilde ilan etmişlerdir. Ayrıca bu gösteri, sistemli bir şekilde yürümüş ve selametle sona ermiştir.

Hollandaca, Fransızca ve İngilizce olmak üzere üç dilde konuşulmuş ve Hizb-ut Tahrir'in bu gösterideki mesajı aşağıdaki hususlar olmuştur:

"Hizb-ut Tahrir, iğrenç karikatürleri ve Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik hakaretlerin tüm şekillerini reddeder."

Bu hakaretler, bireysel bir amel olmayıp Batılı hükümetlerin, onlarca yıldır İslam'a ve İslam'ın değerlerin karşı takip ettikleri politikalarının bir sonucudur. Nitekim bu, bu düşmancıl atmosferi oluşturan Batı'daki karar alıcıların bir politikasıdır. Zira İslam, onlar için meşru bir hedef haline gelmiştir. Dolayısıyla bu film ve karikatür, İslam'a hakarete yönelik uzun bir silsilenin halkasından öte bir şey değildir.

Batılı hükümetler, Müslümanların etkileri yada mukavemetleri olmadığından dolayı İslam'a dönük hakaretlerini sürdürebildiklerini düşünmemektedirler.

Hizb-ut Tahrir, Batılı ülkelerin, İslam ülkelerine müdahalede bulunmalarını reddeder. Ayrıca İslam ülkelerinin de Batılı ülkelerle olan ekonomik ve siyasî ilişkilerini derhal kesmelerini ve Büyükelçilerini, özellikle de Amerikan Büyükelçilerini kovmalarını talep eder."

Bunların ardından Hizb-ut Tahrir, bütün Müslümanların İslam dünyasında ümmetin akidesini koruyacak olan Hilafet Devleti'ni geri getirmek için çalışmalarını talep etmiştir.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Abbas'ın Konuşması, Filistin Kurtuluş Örgütü İle Filistin Otoritesinin İnşasının Tek Hedefinin, Yahudi Varlığının Bölgedeki Varlığını Pekiştirmek ve Onu Meşrulaştırmak Olduğunu Teyit Etmektedir

Filistin otoritesinin başkanı Mahmud Abbas, 27.09.2012'de Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı'nda işgal devletinin gayrimeşru olmadığını vurgulayan bir konuşma yapmış ve şöyle demiştir: "Bizler çalışmalarımızda, İsrail'in olduğu mevcut devletin gayri meşru olduğunu göstermeyi hedeflememekteyiz. Bilakis tesis edilmesi gereken bir Filistin devleti kurmayı hedeflemekteyiz."

Abbas bu konuşmasında, dinî çatışma hususunda uyarıda bulunmuş, kendisinin ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün iki devletli çözüme, barışçıl hedefe, uluslar arası meşruiyet ile onun anlaşmaları ve kararlarına bağlı kaldıklarını vurguladığı gibi bu hedefin gerçekleşmesi için "barışçıl halk direnişinin sürdüğünü" de vurgulamıştır.

Abbas konuşmasında, İşgalci ile yerleşimcilerinin Filistin halkına, onların mukaddesatlarına, mülkiyetlerine ve topraklarına karşı katliam, yıkım, tahribat ve her türlü saldırıları uyguladıklarını ikrar ettiği bir vakitte o, katliam ve yıkıma dönük barışçıl eylemlere meydan okuma, işgalci Yahudi varlığının gayri meşru olmadığı, bu mücrim işgalci ile birlikte hain anlaşmaların tamamına bağlı kaldığı, kıytırık, dahası ölü bir varlık karşılığında, ancak Abbas'ın nitelemesine göre "yaşayabilir" bir varlık karşılığında Filistin'in büyük bir bölümünü Yahudilere veren iki devletli Amerikan çözümü üzerinde ısrarcı olmaktadır!

Aynı zamanda zalim kuruluşlar, işgalciye hizmet etmekten başka yeryüzünde hiçbir varlığı olmayan ve Filistin halkının omuzlarına vergiler ve benzerlerini yükleyen sahte bir devlet için üyelik dilenmektedirler. Dolayısıyla Yahudi varlığının, çöküşün eşiğinde olduğu bir sırada geçenlerde kendisini kurtarmak için harekete geçmesi hiç şaşırtıcı değildir.

Nitekim Abbas, Müslümanların yağmalanan Sultanlarını geri getirmeye ve onu, İkinci Raşidi Hilafet Devleti altında Allah'ın kitabı ve Resulünün sünnetiyle hükmetmesi ve ülkeyi ve kulları helak eden Yahudi varlığını ve otoritesini ortadan kaldıracak büyük bir ordu içerisinde Müslümanlarla birlikte yürümesi için biat edecekleri bir yöneticiye vermeye hazır olduklarının farkında olduğu için Arap ülkelerinde meydana gelen değişkenliklere ve dini çatışmaya işaret etmiştir.

Dinî çatışma, sadece Abbas ile onun kafir destekçilerinin hayal dünyalarında vardır. Çünkü bu çatışma, asırlardır kesilmiş olup İslam'ın maslahatı için son bulmuştur. Zira dünyadaki insanlar, İslam'ın hak bir din olduğunu bildikleri gibi insanlar da fevc fevc Allah'ın dinine girmektedirler. Bugünkü İslam çatışmasına gelince; bu, bir ideoloji olan İslam ile diğer ideolojiler arasındadır. Zira çökmüş ve kaybolup gitmiş olan komünizm ile fikrî düzeyde bir çatışma olduğu gibi bugün de Nasranilik dini ile bazen de diğer dinleri çatışmanın araçları kabul eden - ki o, üzerine dayalı olduğu esaslara aykırı olsa bile her şeyi kullanan Makyavelizm'dir- laik kapitaliz ile olmaktadır. Dolayısıyla bu çatışmanın sonucu, Allah'ın izniyle İslam'ın lehine çözümlenecek ve insanlık, felaketler ve acılar getiren kapitalist sistemi kaldırıp tarihin çöplüğüne fırlatacaktır.

Filistin ve halkına gelince; onlar, otorite ile Filistin Kurtuluş Örgütü'nden beridirler. Nitekim Filistin halkı bunu, çeşitli vesilelerle, özellikle son aylarda vurguladıkları gibi sabah akşam otoriteye, kendilerini felaketlere sürüklediğini ve Filistin ile mukaddesatlarını suistimal ettiğini ilan etmektedirler.

Filistin halkı, teslimiyetçi çözümleri kabul etmeyeceği gibi Yahudilerin hayatı sevdiği gibi şehadeti seven ve tekbir ve tehlil getiren ordular olmadıkça Filistin'in tamamen kurtarılamayacağının farkına varmalarından dolayı Abbas ile Feyyaz'ın bahsettikleri barışçıl halkçı direnişe de tutunmayacaklardır. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir, Allah'ın izniyle bunun yakın bir zamanda gerçekleşmesi için ümmet içerisinde ümmetle birlikte çalışmaktadır. İşte o gün müminler, Allah'ın nusretiyle ferahlayacaklardır.

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ "Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir: Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir." [es-Saffât 171-173]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Obama'nın Birleşmiş Milletleri'ndeki Konuşması, Birleşmiş Milletleri'nden Bir Hayır Umanların Yüzlerine Vurulmuş Bir Şamar Olup Müslümanlar, İfade Özgürlüğünü ve Sevgili Nebileri [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'a Yönelik İftirayı Kesi

Obama'nın Birleşmiş Milletleri'ndeki konuşması, sevgili Nebimiz [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'a yönelik iftira meselesini çözmek için Birleşmiş Milletleri'nin forumlarının kullanılmasında bir hayır umanların yüzlerine vurulmuş bir şamar olarak gelmiştir. Zira Obama, konuşmasında Amerikan anayasasını ve ifade özgürlüğünü koruyacağını, bunun gerçekten kutsal olduğunu, bunun kendisinin bir görevi olduğunu, iftira filminin yasaklanmasına imkan vermeyeceğini vurgulamış, dahası Müslümanları, kafirlerin ifade özgürlüğü fikrini benimsemeye ve Nebileri [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik iftiraya öfkelenmemeye teşvik etmiştir!

Hizb-ut Tahrir de Obama'ya, Müslümanların yöneticilerinin utanmadan uzan zamandan beridir kendi nasihatini kabul ettiklerini, bunun nedenin ise ister Zerdâri olsun isterse de Mursî olsun büyük sevinç ve zevk ile Batılı liderle bir araya gelmeleri olduğunu, onların iftiracı hergelelere tam bir koruma sağladıklarını, ancak Müslümanların bu kafir Batılı hadaratı kesinlikle kabul etmeyeceklerini vurgular. Zira insanlığın bildiği en büyük adama iftira atmayı ifade özgürlüğü sayan bizzat bu hadarattır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir, Obama'nın Libya'daki Amerikan Büyükelçisi'nin katillerini yakalamak için hiçbir çabadan kaçınmadığını ve aynı şekilde Müslümanların, efendimiz Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e yönelik iftirayı ve bunu yapanları asla kabul etmeyeceklerini yada göz ardı etmeyeceklerini de vurgular.

Amerika'nın bu filmi kınaması ise Müslümanların yöneticilerine, ümmetin öfkesini dindirmek için kullanabilecekleri bir gerekçe vermekten öte bir şey değildir. Aynı zamanda kibirli Amerika, daha fazla güvenlik personeli sağlamanın diplomatik elçilerini korumak için yeterli olmadığını, dahası bu protestoların derhal durdurulması gerektiğini söylemek istemektedir. Nitekim Amerika, ironik bir şekilde Müslümanların ifade özgürlüğünü kucaklamalarını talep ederken ancak aynı zamanda o, Müslümanlara kendi görüşlerini ifade etme hakkı vermeye ve Nebileri (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e yönelik iftiraya öfkelenmelerine hiçte hazır değildir.

Nitekim Obama, şöyle demiştir: Bugün dünyada, şiddete ve ölüme yer yoktur. Ancak geçmişe ve şu ana bakıldığında Amerika ile Batı'nın, Kızıldereliler, Hiroşima ve Nagasaki kurbanları gibi elleriyle katlettikleri milyonlarca masumun kanlarıyla dolu olduklarını yada Afganistan, Irak ve Pakistan'daki Kabileler Bölgesi'nde hala öldürmeye devam ettiklerini görmekteyiz.

Hizb-ut Tahrir ümmete, bu tür meseleleri Birleşmiş Milletleri'ne dayandırmanın haram olduğunu söylemek istemektedir. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmaktadır:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا "Sana ve Senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkar etmekle emrolundukları halde tağuta muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." [en-Nisâ 60]

Bu meselenin tek çözümü, Hilafet'i kurmaktır. Zira Hilafet'in kurulmasının ardından bir milyar küsur Müslüman ile altı milyon olan orduları birleşeceği gibi Hilafet Devleti, Müslümanlara karşı savaş açan Amerika ile Batılı ülkelerin Büyükelçilerini kaldırıp atacak olmasının yanı sıra onların Büyükelçiliklerini kapatacak, NATO'nun ikmal hatlarını kesecek ve Nebileri Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in intikamını almak için altı milyon askeri harekete geçirecektir.


Şeyh Şehzad
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Dr. Gulam el-Mevlâ'nın Cezaevinin Kapısından Kaçırılması ve Ardından da Hasina Hükümeti Tarafından Atılan Fabrikasyon Bir Suçlamayla Barbarca Davranılması, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Şu Kavline İntibak Etmektedir: إِذَا

Hizb-ut Tahrir'in bariz bir üyesi olan Üstad Dr. Sayın Gulam Mevlâ'nın, 19 Eylül 2012'de cezaevinin kapısından kaçırılmasının ve 6 gün boyunca bilinmeyen bir yerde gözaltında tutulmasının ardından hükümet, 25 Eylül'de onun gözaltında tutulma kararını yayınlayarak kaçırılmadan bir gün önce Dakka'da bulunan Gulshan bölgesindeki tutukluluğunun tamamlandığını iddia etmiştir. Zira yalancı hükümet, Dr. Gulam el-Mevlâ'nın Hizb-ut Tahrir'in 24 Eylül'de Nebi [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'ı aşağılayıcı Amerikan filmine karşı düzenlediği gösterinin planlayıcısı olduğunu iddia etmiştir. Nitekim Dr. Gulam el-Mevlâ, hükümete Müslümanların ve Amerika'nın Nebi [Aleyhi's Salatu ve's Selam]'a yönelik ihanetine karşı gösteri yapan Hizb-ut Tahrir üyelerinin takip edilmesine dönük emirler dikte eden Amerikan Büyükelçisi'nin, İçişleri Bakanı ile görüştüğü aynı gün içerisinde bu uydurma davadan dolayı mahkemeye sevkedilmiştir.

Bu, filmi kınadığını ve barışçıl gösterilere karşı çıkmadığını iddia eden Amerika'nın yalanlarına ve çifte standartlarına dair en son örnektir. Hasina hükümeti ile onun davranışları açısında olana gelince; nitekim buna, Nebi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavli intibak etmektedir. إِذَا لَمْ تَسْتَحي فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ "Haya etmiyorsan, dilediğini yap." Zira hükümet, Dr. Gulam el-Mevlâ Yüksek Mahkeme'nin kararına aykırı olarak kaçırıldığında kendisine dayandığını iddia ettiği yasayla alay ettiği gibi kendisine inanıp dayandığını iddia ettiği insan hakları standartlarına da saygı göstermemiştir. Zira o, Dr. Gulam el-Mevlâ kaçırıldığında ailesine haber vermeksizin ve 24 saat içerisinde mahkemeye sevketmeksizin onu bilinmeyen bir yerde tutmuştur. Şimdi de tüm bunlardan sonra utanmadan bu hükümet, günahları boyunu aşmış olmasına rağmen diyabet ve omurga yarasının acısını çeken bu yetenekli üniversite hocaları gibi ümmetin muhlis evlatlarına karşı yalan fabrikasyon suçlamalar yoluyla bu büyük günahı işlemektedir.

Hizb-ut Tahrir hükümete, şayet Dr. Gulam el-Mevlâ'yı sıkıştırmak yoluyla hizbi, mücadelesinden caydıracağına inanıyorsa bunun boş hayaller olduğunu ve asla gerçekleşmeyeceğini vurgular. Zira Hizb-ut Tahrir, Avami Birlik Partisi gibi sadece bir adamın partisi değildir. Bilakis o, adamların maharetlerinin aciz bırakamayacağı ideolojik bir parti olduğu gibi hizbin kuvvetinin kaynağı da İslamî fikrî liderliği ve Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın hükümleridir. O halde Allah sizleri, aziz ve muktedir olan yakalamasıyla yakalamadan önce Dr. Gulam el-Mevlâ'yı derhal serbest bırakın. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama onu bir de yakaladı mı bir daha bırakmaz."

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor." [İbrahim 42-43]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sadece Guantanamo Tutukluları Hakkında 11 Yıl Geciken "Amerikan Adaleti"!

23.09.2012 pazar günü online web sitesi sayfasında, "Amerikan Adalet Bakanlığı, Guantanamo'dan Serbest Bırakılması Onaylanan Yemenli 25 Tutuklunun Kimliğini İfşa Etmiştir" başlığı altında özel olarak tercüme edilmiş bir makale yayınlanmıştır. Bu makalede, Amerikan Adalet Bakanlığı'nın, 21.09.2012 Cuma günü, suçsuz oldukları onaylanan ve 25 Yemenli tutukluda da dahil serbest bırakılmaları kararlaştırılan Guantanamo cezaevindeki 55 tutuklunun kimliklerinin ifşa edildiği ve diğer tutukluların da kimliklerinin gizlendiğiyle ilgili sadır olan kararı zikredilmiştir. Nitekim Amerikan hukukçularının online sitesi, Amerikan Adalet Bakanlığı'nın onların isimlerine ait listelerinden bir kopyasını elde etmiş ve Yemenlilerin isimlerini de yayınlamıştır.

Amerikan Adalet Bakanlığı'nın bu uygulaması, 11.09.2012 günü, kendisine herhangi bir suçlama yöneltilmeksizin veya mahkemeye gönderilmeksizin 11 yıl boyunca tutuklu kalmasının ardından ölüm şartları hakkında hiç bir açıklama yapılmayan tutuklu Adnan Ferhan Abdullatif eş-Şerabî'nin vefatının ilan edilmesinin ardından gerçekleşmiştir!

Guantanamo'daki tutukluluk şartlarının çok aşağılayıcı ve sert olduğunu herkes bildiği gibi aynı şekilde tutukluların maruz kaldıkları ve bu güne kadar da hala kalmaya devam ettikleri aşağılanmaları ve saldırıları da bilmektedirler. Oranın halkı şahittir ki; Amerika'daki Anayasal Haklar Merkezi (CCR) İcra Direktörü Vincent Warren şöyle demiştir: "Adalet Bakanlığı'nın kararı kapsamındaki masum 55 kişinin büyük bir bölümü, herhangi bir suçlama yada mahkeme olmaksızın belirsiz 11 yıl boyunca zulmün ve gözaltının acısını çekmişlerdir!"

Ne yazık ki aynı şekilde Yemen'deki iktidar rejim, geçmiş zamanda Guantanamo'daki tutukluların kabul edilmesini reddetmiş ve Amerikan hükümetinden, onların rehabilite edilmeleri amacıyla rehabilitasyon tesisleri inşa etmek için 10 milyon dolar talep ettiği gibi onların takip edilmeleri için de vücutlarının içerisine elektronik çip konulmasını kabul etmiştir!

Kapitalizmin dünyadaki liderliği ve onun adaleti işte budur! Nitekim Obama, yönetime geldiği ilk yıl içerisinde Küba'daki Guantanamo cezaevini kapatacağı sözü vermesine rağmen ilk başkanlık dönemi sona erdiği halde hala Guantanamo cezaevinde insanlık dışı ölçülere göre tutukluluk uygulanmaktadır! Amerika, Guantanamo tutuklularını, Afganistan'a dönük zalim savaşının akabinde tutuklamasına rağmen onlara, kendi fikirlerinde ve kanunlarında bulunan savaş esiri gibi muamele etmeyi reddetmiş ve dünyaya, kapitalizm ideolojisinin çöktüğünün açık bir delili olan Guantanamo cezaevinin bir yenilikçilik olduğunu belirtmiştir.

Senin lehine ve aleyhine olan dengenin tamamen adil olabilmesi için, kendi nefsin için tarttığını bir başkası için de tartacaksın. Dolayısıyla Guantanamo cezaevi, Amerikalı kapitalistlerin itiraf etmek istemedikleri kapitalizm hadaratının çöktüğünün bir kanıtıdır ve bu denge, küresel siyasî arenadan yeniden geri dönmesi için kaybolan İslam hadaratı zuhur etmedikçe asla düzelmeyecektir. Aynen dünyanın fasit hadaratının çığlıklarıyla dolmasından sonra 11 yıl geciken "kapitalist Amerikan adaletinin" ortaya çıkmasının ardından adalet dengelerini yeniden koymak için Hilafet Devleti kurulup İslamî hayatın yeniden başlamasıyla birlikte olacağı gibi!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ "Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutanlardan olunuz." [Nisa 135]

وَلا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآَنُ قَوْمٍ عَلَى أَلَّا تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى "Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi ona karşı adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun ki bu, takvaya daha yakındır." [el-Maîde 8]


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER