Salı, 03 Recep 1447 | 2025/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Hakaret Eden Amerikalı Alçakların Filmini Protesto Etmek İçin Amerikan Konsolosluğuna Yönelik Yürüyüşte Yüzlerce Müslümana Liderlik Etti

Yaklaşık 500 Müslüman, 24.09.2012 Pazartesi günü Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden Amerikalı alçakların çıkardığı tahrik edici filmi protesto etmek üzere Hizb-ut Tahrir'in liderliği altında Dakka'daki Amerikan konsolosluğuna doğru yürüdü. Yürüyüş, Başkent'teki ikinci daireden başladı. Zira Müslümanlar, Amerikan bayrağını yaktılar, el-Ukab ve Liva rayelerini açtılar. Katılımcılar, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e olan sevgilerini yansıtan bir görüntü altında Amerikan konsolosluğunun bulunduğu caddeye doğru ilerlediler ve şu sloganları attılar: "Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ İlâhe İllâ Allah Muhammedu'r Resulullah", "Amerika'ya Ölüm", "Bangladeş'te Amerikan Varlığına Hayır." Bunun aksine Hasina hükümeti, efendilerinin konsolosluk binasına olan düşkünlüğünü gösterdi. Zira polislere, konsolosluğun ön kapısına ulaştıklarında Müslümanlara saldırmalarını emretti ve bir kişiyi göz altına aldılar.

Bizler göstericilere yapılan bu saldırıyı kınıyor ve tutuklanan kişinin derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Ayrıca hükümetin ileriki günlerde sömürgeci efendileri tarafından kendisine tevdi edilen misyonu yerine getireceğini bildiğini teyit ederiz. Ancak Hizb-ut Tahrir, Allahu [Subhanehu ve Te'ala]'nın ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in sevgisi yolunda yürüyüşlerde Müslümanlara liderlik etme görevini yerine getirmeye kararlıdır. Zira Hizb-ut Tahrir, ümmeti temsil etmekte, ümmetin fikirlerine ve duygularına tercüman olmaktadır.

Hizb-ut Tahrir ve Bangladeş'teki 160 milyon Müslüman, haçlıların lideri Amerika'nın Nebimiz Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret etmesini şiddetle kınar. Zira Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] insanların en hayırlısıdır, nebilerin en üstünüdür, ona olan sevgimiz herhangi bir kişiye veya bu dünyadaki herhangi bir şeye olan sevgimizden daha büyüktür. Nebimiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret edilmesi karşısında asla sessiz kalmayacağız.

Hizb-ut Tahrir ve Bangladeşli Müslümanlar, hıyanetleri bir tarafa kendisini ve babasını eleştirenlere karşı en şiddetli tedbirleri takınmasına rağmen Hasina'nın film karşısındaki acziyetinden ve takındığı tutumdan iğrenmektedirler. Zira Hasina'nın ve babasının şerefi, kendisine Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şerefinden daha sevimlidir. Ayrıca her zaman olduğu gibi hükümetin Amerika ile olan tüm ilişkilerine devam etmesine ve onunla çalışmasına şahit olmaktan tiksiniyoruz. Bundan daha beteri ise Müslümanların Amerika'ya olan öfkelerini dile getirdikleri ve Amerika ile olan tüm alakaların kesilmesini istedikleri aynı haftada hükümetin daha da ileri giderek Amerikan kuvvetlerine bağlı yedinci filonun komutanını karşılaması ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Bangladeş'te askeri deniz tatbikatları yapmasına izin vermesidir. Bunun yanı sıra hükümet, Amerikalılar tarafından belirtilen zaman takvimine bağlı kalarak dışişleri bakanını stratejik diyalogda bulunması için Amerika'ya göndermiştir ki bu, İslam'a ve Bangladeş'teki Müslümanlara karşı planlar çizmeye dönük bir Amerikan vesilesidir. Ayrıca muhalefet lideri Halide Ziya'nın tutumundan da tiksindiğimizi ifade ederiz. Çünkü o da Amerika ile olan alakasına devam etti ve aynı hafta içerisinde Amerikan heyetleri ile görüşmeler yaptı.

Hizb-ut Tahrir ve Bangladeş'teki Müslümanlar, Amerikan hayat tarzını, yani demokratik sistemi reddetmektedirler. Demokratik sistemi Bangladeş'ten kökünden söküp atmaya ve bunu gerçekleştirinceye kadar asla durmayacağımıza kararlı olduğumuzu ilan ederiz. Zira İslam'a ve Müslümanlara karşı haçlı savaşlarını ilan eden demokratik sistemdir. Kardeşlerimizi katleden ve servetlerimizi yağmalayan demokratik sistemdir. Her şeyden önce sözde ifade özgürlüğü altında yasal kılıf hazırlayarak mukaddesatlarımıza saldırmıştır. Demokratik sistem, müminlere düşmanlık, sömürgeci kafirlere muhabbet besleyen Hasina gibi ajan yöneticileri çıkaran bir sistemdir.

Hizb-ut Tahrir ve Bangladeş'teki Müslümanlar, İslam beldesi olan Bangladeş üzerindeki Amerikan egemenliğine karşı aralıksız bir kampanya düzenleyecek ve aşağıdaki hususları talep edecektir:

1-Amerikan konsolosluğunun kapatılması ve Amerika ile tüm diplomatik ilişkilerin kesilmesi.

2-Amerika ile stratejik ve güvenlik diyalogun reddedilmesi.

3-Amerika ile olan ortak askeri ilişkilerin tamamına derhal son verilmesi, (ACSA) anlaşması gibi ilgili tüm anlaşmaları imzalamaktan ve Amerika'nın Bangladeş'teki askeri tatbikatlarını arttırmasından imtina edilmesi.

4-TİCFA anlaşmasını imzalama müzakerelerinin durdurulması.

5-Amerikan petrol ve gaz şirketlerinin Bangladeş'ten kovulması.

Bu talepleri gerçekleştirmek için Hizb-ut Tahrir ve Bangladeş'teki Müslümanlar, İslam davası, İslam ümmeti ve mukaddesatları uğrunda fedakarlıkta bulunacak yegane devlet olan Hilafet Devleti'ni yeniden kurmayı hedefleyen çabalarını yoğunlaştıracaklardır. Ayrıca ordudaki muhlis subayları, Allahu [Subhanehu ve Te'ala]'ya, Resulüne, İslam'a ve Müslümanlara karşı vecibelerine sadık kalmaları için bize nusret vermeye davet ediyoruz.

Ey Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i Seven Subaylar!

Sizler kesinlikle emrettiği üzere Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i seven kimselersiniz. Zira şöyle demiştir:  فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ "Nefsimi elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki sizden biriniz bana babasından ve çocuklarından daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz."

Kesinlikle sizlerin meslek hayatı, size Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den daha sevgili değildir. Zira gerçekte sizler onun ordusunuz ve kesinlikle sizler, onun şerefini savunmak için meslek hayatınızı feda etmeye hazırsınız. O halde nasıl olurda Amerikalı katillerin, subayların ve askerlerin sizlerin diyarlarına gelerek Sevgili Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e iğrenç bir şekilde hakaret etmesine izin verirsiniz? Sizler, felaketlerin nasıl idare edileceğini bilmiyor da Amerikalılardan eğitim almaya mı muhtaç mısınız? Yoksa hükümet içerisindeki hainler ve azınlıkta olan bazı generaller, Amerikan varlığının ortanızda bulunmasının kabul edilmesi için bu mazereti bir kılıf olarak mı kullanmaktadırlar? Kesinlikle cevap ikincisidir. Bundan dolayı hükümeti ve iktidar nizamını yok etmek üzere kıyama kalkın ve Hilafet Devleti'ni tekrar kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret verin.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hasina Hükümeti, Bağlı Kalmaya Çağırdığı Kanunları Çiğneyerek Üstad Doktor Seyyid Gulam Mevlâ'yı Kaçırdı

Hasina Hükümeti, Hizb-ut Tahrir üyesi Üstad Doktor Seyyid Gulam Mevlâ'yı hapishaneden çıktıktan sonra 19 Eylül 2012 akşamı Kashimbur hapishanesinin kapsından kaçırdı. Doktor Gulam Mevlâ, şu ana kadar mahkemeye çıkarılmadı. Bu günün öncesinde Yüksek Mahkeme, üstadın İstinaf Mahkemesi tarafından tutuklanmasını bozmuştu. Zira Yüksek Mahkeme, hükümetin Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerinin sözde terörle mücadele kanunun altına girdiği iddiasını reddetmişti. Ancak Yüksek Mahkemenin kararı, üstadı kaçırarak mahkemenin kararına saygı göstermeme kararı alan hükümeti hoşnut etmedi. Bu mahkeme, geçici hükümet meselesindeki hükmü gibi işine geldiğinde kararlarını uygulamaya hırs gösteren aynı hükümettir!

Ayrıca Şeyha Hasina'nın babasının katilinin intikamcı bir şekilde cezalandırılması, Hasina ve hükümetinin hukukun üstünlüğüne bağlı kaldığına dair başka bir örnektir. Şu anda aynı kanunlarla alay edilmesi bir ironidir. Bu da iktidar nizamının ve demokratik sisteminin çifte standardını göstermektedir.

Hizb-ut Tahrir, Hasina hükümetinin davranışlarını şiddetle kınar, Allahu Subhanehu'nun yardımı ile O'nun yolundaki mücadelesine devam edeceğini, nusreti elde ederek Hilafet Devleti'ni ikame edeceğini, Hasina'ya, baltacılarına ve muhlis davet taşıyıcılarına zulmeden herkese karşı gerekli tedbirleri alacağını teyit eder.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sayın Şari Gazetesi Editörü

Saygıdeğer gazeteniz "Şari", 16.09.2012 Pazar günü 321 sayılı baskısında Dr. Hasan Ali Mecli'nin kaleme aldığı "Türklerin Yemen'i İşgal Etmesinin Övülmesi" başlıklı uzun bir makale yayınladı. Yazar makalesinde Osmanlılar için Sana'da dikilen anıta değinerek Osmanlıların 1538-1635 ve 1849-1918 yılları olmak üzere iki defa Yemen'de bulunmasına şiddetle saldırdı. Osmanlıları Yemen'i işgal edenler olarak nitelendirdi ve onları Yemen'in Kuzeyini işgal eden İngilizlerle bir tuttu. Makalenin sonunda Osmanlıların bir kılıf olarak edindikleri Hilafet'in sadece bir hurafe olduğu sonucuna ulaştı ve "İslami Hilafet Yalanı" dedi! Bizler kurulduğu 1953 yılından beri Hilafet Devleti'ni kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışan Hizb-ut Tahrir olarak ve cevap hakkımızı kullanarak sizlere yazıyoruz. Cevabımızın, söz konusu makalenin yayınlandığı köşede gazetenizde yayınlamanızı ümit ediyoruz ki başka gazetelerde yayınlamak zorunda kalmayalım. Bu cevap vesilesi ile aşağıdaki hususları açıklarız:

1-Avrupa'da Balkanları fethetmelerinin ve Viyana surlarına dayanmalarının ardından Osmanlılara haksızlık eden ve siyasî hasım olarak çalışan Avrupalı yazarlardan yapılan alıntılar yüzünden Osmanlıların Yemen'deki varlıklarının maruz kaldığı çarpıtmalar açıktır. Lahj ve Aden krallarının haberleri hakkındaki Zamanın Hediyesi kitabının yazarı Kumandan gibi Osmanlılara şiddetle saldıran ve işgalci İngilizleri öven yazarların olduğunu unutmayalım.

Osmanlılar, Yemen'e Yemen halkının kendilerini "Burci" Hanedanlığının yönetiminden kurtarmaları çağrısı üzerine gelmiştir. Müslümanlar, Osmanlılardan Kralları Alfonso d'Albuquerque'nin Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in kabrini çalmakla tehdit ettiği Portekizli misyonerlerin kampanyalarına karşı kendilerinin yardımcıları olması vasfı ile yardım istemiştir. Osmanlılar, 1517 yılında Kahire'ye girip Memlukların yönetimine son verdikten sonra 1538 yılında Yemen'e gelmişlerdir. Hatta vilayetlerinin sayısı faklı İslam beldelerinde 32 vilayeti bulmuştur.

Osmanlıların başarılarından biri de Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bize fethedileceğini haber verdiği Konstantiniyye'yi fethetmeleridir. Zira el-Hakim, Mustedrik'inde hangi şehrin daha önce fethedileceği sorulunca Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediğini zikretmiştir: مدينة هرقل تفتح أولا "Herakl'in şehri önce fethedilecek." Yani Osmanlılı Fatih Muhammed'in 1453'te fethettiği Konstantiniyye demektir. Yine Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] onu fethedeni övmüştür: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَلَنِعْمَ الأَمِيرُ أَمِيرُهَا وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ "Muhakkak ki Kostantaniyye fethedilecektir, onun komutanı ne güzel bir komutandır ve onun ordusu ne güzel bir ordudur." Konstantiniyye ise bugünkü İstanbul'dur ve onun fethedilmesini işgal olarak isimlendirmek akıl işi değildir.

Ayrıca Müslümanlar, kendisinden Filistin'i isteyen Yahudilere verdiği cevaptan dolayı adı altın harflerle tarihe kazınan Halife İkinci Abdulhamit'i unutmamışlardır. Zira onlara şöyle demiştir: "Doktor Hertzl'e bu konuda ciddi adımlar atmamasını nasihat ediniz. Zira ben Filistin toprağının tek bir karışından dahi vazgeçemem!.. Orası benim şahsi mülküm değildir... Bilakis İslam Ümmeti'nin mülküdür. Halkım bu topraklar uğrunda cihat etti ve orayı kanlarıyla suladı... Yahudilerin milyonları kendilerine kalsın!.. Eğer bir gün Hilafet Devleti parçalanacak olursa işte o gün, onlar Filistin'i bedelsiz alabilirler. Ancak ben hayatta olduğum müddetçe, Filistin'in Hilafet Devleti'nden koparıldığını görmektense bedenimin lime lime koparılmasını tercih ederim ki bu olmayacak bir iştir. Biz hayatta kaldığımız müddetçe, cesetlerimize neşter vurulmasına asla razı olmam." [Muvaffak Beni el-Merce/Hasta Adamın Uyanışı] Yahudiler 1909 yılında bu taleplerini veya yönetimden azledilmesini yinelediğinde ise o azledilmeyi seçmiştir. Yahudiler fiilen İngilizlere sığındılar ve birinci dünya savaşının sona ermesi, Osmanlı Hilafeti'nin hezimete uğraması ve arından yıkılmasından bir sene önce onlardan Balfour Deklarasyonu sözünü aldılar. Böylece Yahudiler, Osmanlı Hilafet Devleti yıkıldıktan 24 sene sonra Filistin toprakları üzerinde varlıklarını ikame etmeyi gerçekleştirdiler.

Yemen'e gelince: Osmanlılar Portekiz gemilerinin Yemen'e yaklaşmasını engelledikleri gibi Doğu Hindistan Şirketini kurduktan sonra İngiliz gemilerinin de Arap Yarımadasına yaklaşmasını engellediler. İngilizler, ancak Osmanlıların ayrılmasından sonra 1839 yılında Yemen'i ve Yemenlilerin ihmal ettiği ve İngilizlerle savaşlarında kullanmadıkları Sayra Kalesini işgal ettiler.

Osmanlıların Yemen'de ikinci kez bulunduğu dönemde bir grup Yemenli hacı, Sa'de'den Mekke'ye demir yolu ile yolculuk etme imkanı buldular. Bu demir yolunu "petrol arayan İngilizlerin rakibi" Almanlar inşa etmişti. Bu demir yolu ile Irak, Körfez ve Yemen üzerinden İstanbul'u Mekke'ye bağlayacaklardı. Sonra bu demir yolunu, Arabistanlı Lawrence "1916" yılında Osmanlılara karşı başlatılan büyük Arap ayaklanmasında imha etti. Bir Fransız şirketi, el-Hadide ve Sana arasında bir demir yolu inşa etme sürecine girdi ve bunun karşılığında Osmanlılardan altın dinarlar aldı. Ancak Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması demir yolunun inşa edilmesini engelledi.

Ayrıca bizler, 1860 yılında Paris'te gizlice kurulan İttihat ve Terakki partisinin kurulması ve üyelerini Yemen de dahil farklı beldelere dağıtması gibi sonunda Osmanlı Hilafet Devleti'nin yıkılmasına neden olan zafiyet faktörlerinin de farkındayız. Ancak insaflı olmak hataları onaylamak demek değildir. Osmanlılara isabet eden şeyleri kabul etmemize rağmen işledikleri hataları kabul etmemekteyiz.

2-Hilafet, ne bir yalandır ne de bir hurafedir. Bilakis Hilafet, İslam'ın yönetim nizamının şekli olup kendisinden önceki ve sonraki diğer yönetim şeklinden tamamen farklıdır. Nitekim Hilafet hakkında deliller varit olmuştur. El-Buhari ve Muslim, Ebu Hazım'dan şöyle dediğini rivayet ettiler: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الأوَّلِ فَالأوَّلِ أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ "İsrail oğulları, nebiler tarafından siyâset ediliyordu (yönetiliyordu). Bir nebi vefat edince, bir diğer nebi ona halef oluyordu. Artık benden sonra nebi yoktur. Halifeler olacak da çoğalacaklardır." Dediler ki: "Öyleyse bize ne emredersiniz?" Dedi ki: "İlk olana, ilk olana biatinize sadâkat gösterin. Muhakkak ki Allah size karşı görevlerini yerine getirip getirmediklerini onlardan soracaktır." Yine İbn-u Hıbban, Sahihinde Ebu Seleme'den o da Ebu Hurayra'dan Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: سيكون بعدي خلفاء يعملون بما يعلمون ويفعلون ما يؤمرون ثم يكون من بعد خلفاء يعملون بما لا يعلمون ويفعلون مالا يؤمرون فمن أنكر عليهم فقد بريء ولكن من رضي وتابع "Benden sonra Halifeler olacak. Bildikleri ile amel edecekler ve emrettikleri şeyleri yapacaklar. Sonra yine Halifeler olacak. Bilmedikleri şeylerle amel edecekler ve emrettikleri şeyleri yapmayacaklar. Kim onlara karşı çıkarsa beri olur. Ama kim razı ve tabi olursa o başka!" Sahabe, Ebu Bekir'in Müslümanların Halifesi görevini üstlendikten sonra ihtilaf etmemişler ve Hilafet, 88 yıl önce yıkılıncaya kadar 1300 küsur yıl baki kalmıştır. Hilafet, "dinin bekçiliği ve dünyayı dinle siyaset etmek üzere tüm Müslümanların genel başkanlığı" olarak tarif edilmiştir. Dolayısıyla Hilafet, dahilde ve hariçte işlerini İslam ile yürütmek üzere Müslümanları tek bir devlet altında toplayan siyasi varlıklarıdır. Zira siyasî, iktisadî, içtimaî, eğitim, haricî siyaset ve hayatın diğer tüm alanlarında İslam'la hükmetmek ancak Hilafet Devleti'nin gölgesi altında mümkündür ki şeri kaide şudur: "Vacibin kendisi ile tamamlandığı şeyde vaciptir". Ayrıca İngilizlerin ve Fransızların kendileri dışındaki diğer Batılıların desteğini alıp "Sykes-Picot"  anlaşması ile sınırlar inşa ederek parçaladıkları İslam ümmetinin bugünkü durumu, Allah'ın indirdikleri ile yönetimi uzaklaştırdıktan sonra Batı'nın sistemlerine ve fikirlerine mahkum edilmiş hali Hilafet'i kurarak içerisinde bulunduğu durumdan çıkaracak tek köklü çözümü gerektirmektedir.

Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in İmam-ı Ahmed'in Musnedinde geçen şu hadisi ile bitiriyoruz:

تكون النبوة فيكم ما شاء الله أن تكون ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعَها، ثم تكونُ خلافةٌ على منهاج النبوة فتكون ما شاء الله أن تكون ثم يرفعُها إذا شاء اللّه أن يرفعَها، ثم تكون ملكا عاضا فيكون ما شاء الله أن يكون ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها، ثم تكون ملكًا جبريّة فتكون ما شاء الله أن تكون ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها، ثم تكون خلافة على مِنهاج النبوة ثم سَكتَ  "Allah'ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı Hanedanlık olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır." Sonra sustu.


Dr. Muhammed Et-Taşî
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Bürosu Başkanı
Yemen Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Milletvekili Mişel Avn'ın Hizb-ut Tahrir İle 14 Martçılar Arasında İttifak Olduğu Sözü Sırf Yalandır

El-Ahbar gaztesinin 22.09.2012 Cumartesi günü yayınladığı röportajda, Mişel Avn'ın 14 Martçı güçleri ile Hizb-ut Tahrir arasında ittifak olduğunu söyledi. Lübnan Kuvvetleri Partisi ile alakalı soruya cevap verirken şöyle dedi: "Hizb-ut Tahrir ile yaptığınız görüşmelerin ortak hedefini öğrenmek istiyorum!"

Sayın milletvekiline bu bilgi nereden geldi bilmiyoruz! Muhtemelen bu bilgi, kendisine Allah ona rahmet eylesin Faziletli Şeyh el-Magdur Ahmed Abdulvahid'in arabasında şarap şişelerinin olduğunu habere veren, kendisinin de bu haberi doğruladığı ve dillendirdiği yalancı ve kindar (kaynaklardan) gelmiştir. Veya hayaller içinde yüzen evhamından uydurmuştur!

Sayın Milletvekili: Lübnan kuvvetleri ile bizim aramızda kesinlikle hiç bir görüşme olmamıştır. Biz ne 14 Martçı güçlerle ne Lübnanlı kuvvetlerinden birisi ile ne de başka birileri ile ittifak kurmadık ve hiç bir gün de böyle bir şey yapmadık. Bu bizim ilkesel tutumumuzdur. Zira ülke hatta bölge sınırlarını aşan ilkesel İslami bir proje ile yerel laik bir projenin bir araya gelmesi imkansızdır. Bizler müttefiklerinin seni alıştırdığı gibi dar ufuklu ittifaklar için kendi ilkelerine, fikri ve şeri kriterlerine hıyanet eden ve şiarları ile çelişen kimselerden değiliz.

Bu münasebetle sayın milletvekili: "Hizb-ut Tahrir'in" sırtında yük olmaktan vazgeçsen de sende bizde rahatlasak! Zira artık sana cevap vermekten yorulduk.

Devamını oku...

Nasihat ve Uyarı Avustralya Hükümeti, Cumartesi Günü Yaşananları Müslüman Nesle ve Gençlere Karşı Eskiden Beri Süregelen Planlarını Gerçekleştirmek İçin Kullanıyor

  • Kategori Avustralya
  •   |  

Batılı devletler, bir taraftan askeri işgal, tagut yöneticilere desteklemek, servetleri yağmalamak ve Müslümanlara tam bir egemenlik dayatmak yoluyla pençesini İslam dünyasına geçirmeye devam ederken diğer taraftan Batı'daki Müslüman gençleri, kendi kültürüne ve yaşam tarzına entegre etmek, ümmetlerinden ve meselelerinden koparmak, İslam dünyasındaki Batılı politikaları ve politikacıları sorgulamaktan uzaklaştırmak için politikalar ve projeler belirliyorlar.

Peş peşe gelen Avustralya hükümetleri, bu hedefleri gerçekleştirmek için yoğun bir şekilde çalışıyorlar, çaba ve para harcıyorlar ve ilişkiler kuruyorlar. Ancak onlar bunu asla başaramayacaklardır. Zira gençler samimi ve güçlü bir şekilde düzenledikleri kampanyalarla, dinlerinin, değerlerinin ve ümmetlerinin yanında yer almaktadırlar.


Ey Müslümanlar!

Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hedef alınmasından dolayı Müslümanların damarlarındaki kanlarının kaynaması ve İslam düşmanlarına mesaj vermeleri gerçekten tabi olan bir durumdur. Hatta onlar, özellikle Şam olmak üzere kendilerine binlerce şehide mal olan tagutlara karşı ayaklanma ile meşgullerdir. Onlar mukaddesatlarının ve Resullerinin hedef alınmasına asla razı olmayacaklardır. Dolayısıyla dünyanın dört bir tarafını gösteriler ve protestolar sarmıştır.

Düşmanlarına misli ile cevap verecek ve Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i savunacak Müslümanların bir devletlerinin ve imamlarının olmadığı bir ortamda öfkeli kitlesel gösterilerde gerek şiddetli öfke gerekse bu eylemlere girişmeleri nedeni ile olsun birtakım meşru olmayan eylemlerin ve davranışların meydana gelmesi normaldir.

İşte Sidney'de Cumartesi günü yapılan gösteri böyle bir ortamda gerçekleşmiştir. Zira öfkeli gençler tarafından yapılan düzensiz bir gösteri olmuştur ve kızmak onların hakkıdır. Gerek bu öfke ve duygunun gerek kasıtlı eylemlerin gerek bazı polislerin göstericilere karşı ileri gitmesi gerekse tüm bunların sonucunda meşru olmayan sürtüşmeler yaşanmıştır. Nitekim farklı medya raporları bunu göstermektedir.

Avustralya hükümeti ve hükümetin karar organları, bu olayda dengesini kaybetmiştir. Dünyanın herhangi bir yerinde ve organize olmayan herhangi bir gösteride bir olay yaşandığında farklı birimleri ile İslami nesilleri bastırdılar, doğrudan olmasa da yaşananlardan onları sorumlu tuttular, korku saldılar ve kendisinin belirlediği tutumların alınmasını talep ettiler. Bu olayların şişirilmesindeki etkin araç ise medya olmuştur.


Ey Müslümanlar!

Avustralya hükümeti, Müslüman nesillerin arasına korku salmaya, onları birbirine kırdırmaya, gençleri tecrit etmeye ve onları hedef almaya çalışmaktadır.

Genç neslin duyguları, hatalı olsa ve onlar açıkta bırakılmış olsa dahi bu gerçekten tehlikeli bir durumdur ve vahim sonuçları vardır.


Ey Müslümanlar!

Muhlis alimlerin ve liderlerin görevi, Müslümanlara özellikle gençlere nasihat etmek, onları bilinçlendirmek, hatalarını düzeltmek, aralarında uyanıklığı ve ilmi yaymak, meşru olmayan eylemlerden veya tepkilerden sakındırmaktır. Tüm bunlar ise ancak karşılıklı güven ve saygı ortamında gerçekleşebilir.

Müslüman gençler, ümmetin en değerli varlığıdır, onlar dinlerinin ve ümmetlerinin sadık kahramanlarıdır, nusreti, devrimi ve değişimi gerçekleştirecek olanlar da onlardır. Dolayısıyla bu gençler göz bebeği gibi korunmalıdırlar. Zira onlar en değerli varlıktır, sermayedir.


Ey Müslümanlar!

Kafirler Mekke'de Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e fiil ve söylemle hakaret ettiler. Sahabe-i Kiram, güçlü imanlarına ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i çok sevmelerine rağmen ona eziyet edilmesine mani olamadılar. Ta ki Allah, Müslümanları kafirlere şeytanın vesvesesini unutturacak güçlü bir devletle şereflendirinceye kadar. İşte Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin geri döneceğine dair müjdesinin gerçekleşmesi günden güne yakınlaşmaktadır. Allah'ın size farz kıldığı Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i savunma görevini yerine getirirken sizleri bu Hilafet'i kurmak için çalışanlarla birlikte çalışmaya çağırıyoruz.

وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ "Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir.Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır." [Asr 1-3]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Hakaret Edilmesine Karşı Ülkede Genişç Çaplı Gösteriler Düzenledi Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Şerefinin İntikamını Ancak Hilafet Alır

Hizb-ut Tahrir, Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret edilmesine ve Müslüman yöneticilerin yerine getirdiği iğrenç role karşı ülkede geniş çaplı gösteriler düzenlemiştir. Gösterilere büyük oranda katılım olmuştur. Göstericiler, üzerinde "Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Yapılan Hakarete Verilecek Cevap Amerikan Konsolosluklarının ve Askeri Üslerinin Kapatılması İle Olur" ve "Pakistan Halkı Resulullah'ın Sevenlerdendir, Pakistan Yöneticileri İse Melunları Koruyanlardandır" gibi sloganların yazılı olduğu pankartlar açmışlardır.

Gösterilerde konuşmacılar, birer konuşma yaparak Batı'nın ve Batı'nın lideri Amerika'nın sürekli olarak İslam'a, Kur'an'a ve Resulullah'a saldırdığını, İslam beldelerindeki Müslümanların başlarına zorla dayatılan ajan Müslüman yöneticilerin beceriksizliği yüzünden buna cesaret ettiklerini söylediler. Konuşmacılar, Müslüman yöneticilerin Amerika'yı kınamak için tek bir kelime dahi etmediklerini, gerçekte casusların yuvası olan Amerikan konsolosluğuna ulaşmalarını engellemek için Müslümanlara ateş açmaları ve onları öldürmeleri amacıyla hükümetin güvenlik birimlerini kullanmaktan geri kalmadıklarını vurguladılar. Ardından konuşmacılar, yöneticilerin utanç verici tutumlarının, gerek demokrat olsun gerekse diktatör olsun sürekli olarak Amerikalı efendilerine boyun bükmeye hazır olduklarını ifade ettiler. Ardından Müslümanların Halifesi'nin, iki milyar Müslümanı birleştireceğini, altı milyonun üzerindeki Müslüman ordularına Hilafet Devleti'nin gölgesinde liderlik edeceğini ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in intikamını almaları için onları savaş meydanına sürükleyeceğini ifade ederek Nebi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlini dillendirdiler: الإمام جنّة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."

Bundan dolayı Müslümanlar, dinlerini, Nebileri [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i, Kur'an-il Kerim'i ve ümmetlerini savunmak istiyorlarsa demokrasi ve diktatörlüğü reddetmelidirler. Zira bunların her ikisi de küfrü tatbik etmek için kullanılmaktadır. Ayrıca demokrasi ve diktatörlükle bağlantısı olan liderliği kaldırıp atmalılar ve onun yerine İslami Hilafeti ikame etmelidirler.

Son olarak göstericiler şu sloganları atmaya devam ettiler: "İftiraya Verilecek Cevap Amerikan Büyükelçisini Kovmaktır", "Amerikan Egemenliğine Son Verin", "Raşidi Hilafet'i Kurun Ey Müslümanlar."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Ülkenin Dört Bir Tarafındaki Mescitlerde Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e Hakaret Eden Amerikan Filmini Protesto Eden Gösteriler Düzenledi

Hizb-ut Tahrir, bugün Cuma namazından sonra ülkenin dört bir tarafındaki mescitlerde Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden filmi protesto eden gösteriler düzenledi. Hizb-ut Tahrirli konuşmacılar, tahrik eden filmi kınadılar ve Müslümanları Amerika aleyhinde daha fazla gösteri düzenlemeye çağırdılar. Ayrıca konuşmacılar, Müslümanlara bunun Avrupalı ve Amerikalı İslam düşmanlarının Müslümanların mukaddesatlarına yaptıkları ilk saldırı olmadığını, bu kafir devletlerin ümmete ve mukaddesatlarına saldırmak için hiç bir fırsatı kaçırmadıklarını, İslam'dan, Allahuteala'dan ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'den nefret eden herkese kapıları araladıklarını, bazen aleni bazen de gizli şekilde farklı isimler altında onlara zemin hazırladıklarını, İslam'a saldırmalarına izin veren kanunlar çıkardıklarını, dolayısıyla bu unsurların İslam'a ve tüm mukaddesatlarına karşı düşmancıl eylemlerde bulunmalarına imkan verdiklerini hatırlattılar. Bu nedenle onlar, alemlerin Rabbine, Kur'an-il Kerim'e, İslam akidesine ve bu ümmetin nebisi olan Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e karşı sürekli fiili bir savaşın içindedirler.

Konuşmacılar, eğer Hilafet Devleti olsaydı Müslümanların bu musibetlere maruz kalmayacağını, zaman zaman bu hakaretlere uğramayacaklarını ve Allahu [Subhanehu ve Te'ala]'nın düşmanlarının bu ümmetin nebisine saldırmaya cüret edemeyeceklerini ifade ettiler. Zira Hilafet Devleti, İslam'ın ve Müslümanların hamisidir. Dahası o, Müslümanların zırhı, koruyucu ve engelleyici kalesidir. Zira 1890 yılında Fransız yazar "De Marche", Fransız komedi tiyatrosunda sahnelemek için bir tiyatro çıkartmış ve bu tiyatro, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ile alay etmekteydi. Halife İkinci Abdulhamit, bunu öğrenir öğrenmez Fransa'yı bu tiyatronun bütün Fransız tiyatrolarında oynatılmasını yasaklamak zorunda bırakmıştır. Fransa, buna uygun olarak bir karar almış ve Halifeye bir mesaj göndermiştir ki bu mesajda şu ifade geçmiştir: "Sultan Ekselanslarının arzusu doğrultusunda aldığımız bu kararın dostluk ilişkilerimizi güçlendireceğine inanıyoruz..." Bunun üzerine Tiyatro yazarı, tiyatrosunu İngiltere'de sahnelemek istemiş ve Sultan Abdulhamit bunu öğrenince aynı şekilde yasaklanmasını emretmiş ve fiilen yasaklanmıştır. Ayrıca tiyatronun sahnelenmesi için yapılan hazırlıktan dolayı o zaman büyük kuvveti olan İngiltere özür dilemiş ve bu özür daha tiyatro oynatılmadan gelmiştir!

Konuşmacılar, Batının birçok haçlı savaşı ilan ettiğini ve Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için ciddi çalışmadan uzak durarak mevcut haçlı savaşına karşı koymanın imkansız olduğunu ifade ederek Müslümanları, ümmete veya ümmetin herhangi bir mukaddesatına saldıranları hesaba çekecek Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışanlarla birlikte çalışmaya davet ettiler.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ölüm İlanı كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ "Her nefis ölümü tadacaktır." [Ankebut 57]

Hizb-ut Tahrir/Yemen Vilayeti'nin önde gelen şebablarından biri olan Tayyib Mutahhar Şetab, geçirdiği üzücü bir trafik kazası sonucu 20.09.2012 Perşembe günü öğle vakti Yemen'in Umran ili Rayde şehrinde vefat etmiştir. Umran ve Rayde şehirlerine yakın olan el-Gula bölgesinde ikamet eden Şeyh Tayyib, Hilafet Devleti'ni ikame ederek İslamî hayatı yeniden başlatma çalışmasında kalıcı izleri olan Hizb-ut Tahrir üyelerinden ve davet taşıyıcılarından birisi idi. Yaşlı ve kronik kalp hastası olmasına rağmen genç ve sıhhatli olanlardan daha aktifti. Şeyh Tayyib Mutahhar, kendi bölgesi, mücavir bölgeler ve köylerdeki insanların saygınlığını kazanmıştı. Zira Yemen'deki topluma sonradan giren Batılı fikirlere karşı fikri mücadele etmek, insanların İslam fikirlerine tekrar güvenmesini sağlamak, Hilafet Devleti'ni ikame edip İslamî hayatı yeniden başlatarak Allah'ın indirdikleri ile hükmetme metodu üzerine İslamî fikirleri varlık sahasına döndürmek için sabırla çalışmıştır.

Bu üzücü kazadan ve musibetten dolayı bizler Hizb-ut Tahrir/Yemen Vilayeti olarak Allah'tan ailesine başsağlığı, sabır ve selamet diliyoruz. Ayrıca Allah nusretini ve Hilafet Devleti'ni ikame ederek desteğini lütfetmesinden önce İslam ümmeti için "Tayyib'in" kaybedilen son kişi olmasını temenni ediyoruz. Şüphesiz Allah buna muktedirdir.

Allah'tan Şeyh Tayyib Mutahhar Şetab'a gani gani merhamet eylemesini, engin cennetine sokmasını ve en hayırlı mekana yerleştirmesini niyaz ediyoruz.

 

إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ

"Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz." [el-Bakara 156]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER