Salı, 03 Recep 1447 | 2025/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Filozof Beşar'ın Deliliklerinden Biri de: Büyük Şam Şehrinin, Evlerin Sahiplerinin Başlarına Yıkılması Yoluyla "Yeniden İmarı" İçin Bir Kararname Çıkarmasıdır

Büyük mücrim Beşar, tamamı Batılı efendilerinin yolu üzere olan Müslümanların yöneticileriyle işbirliği yaparak daha önce dünyada hiç kimsenin yapmadığı katliam, doğrama, yıkma, yakma, yerinden etme, tutuklama ve işkence gibi yapmış olduğu bütün cürümlerle yetinmeyen, evet Suriye'nin baştan aşağı her tarafında yapmış olduğu alçaklığını ve kana susamışlığını kelimelerin bile ifade etmekten aciz kaldığı bu durumlarla yetinmeyen daha önceki yalancı Müseyleme'den daha yalancı olan Şam'daki bu iğrenç yalancı [Allah her ikisine de layık gördüğü en kötü azabı versin], bugün bizim karşımıza çıkıp adeti olduğu üzere bir filozof gibi yıkmayıp imar ettiğini, ezmeyip ayağa kaldırdığını ve bombalamayıp yeni caddeler açtığını iddia etmektedir! Nitekim çetelerinden, kendisine hamd edip tespih getirmelerini ve aslında "sözde Büyük Şam'ı inşa etmek için uygulanan eski plan" olduğunu iddia ettiği "Yeniden İmarın" uygulanmasını takip etmelerini talep ettiği kendisi gibi facir kararnameler çıkarmaktadır. Bunu da milyonlarca evi ve binlerce binaları sahiplerinin başlarına yıkmak yoluyla yapmaktadır. Çünkü onlar, senin karşında duran her şeyi yok et ve sana secde eden ve Allah'tan başka seni ilah edinenlerin dışında hiç kimseyi bırakma diyen helak olmuş babasından miras aldığı şaytanî planının kapsamına girmektedirler.

Nitekim bu yalancı, ülkenin tüm alt yapısını yıkmakta ve Şam'da geri kalan her şeyi yıkmak için de azmetmektedir. Zira onun ve babasının Müslümanlara olan kindarlığı, babanın onların gaflet içerisinde olduğu bir zamanda iktidara gelmesinden ve sindirme ve gözdağı yoluyla onları iktidarına boyun büktürmesinden bu yana bilinmektedir. Dolayısıyla babası, daha önce ahlaksızlıklar ve cürümlerle dolu iktidarı oğluna miras bırakmıştır. Şimdi de o, geçmişi ışık saçan Şam şehrine bağlı her şeyi yıkmaya devam etmektedir. Halbuki Ebu Davud'un rivayet ettiği hadiste Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, إن فسطاط المسلمين يوم الملحمة بالغوطة، إلى جانب مدينة يقال لها: دمشق، من خير مدائن الشام "Guta'daki katliam günü, Müslümanların sığınağı, Şam şehirlerinin en hayırlısı olan Dımeşk'tir" şeklinde buyurarak övdüğü, asırlar boyunca büyük İslam mirasının ve İslam tarihinin azametini gösteren ve onun merkezi ve hadaratı olan şehir, işte bu şehirdir. Bunu da tarihi Abbasi Hilafeti'ne uzanan eski camiler ile büyük bir bölümü Sultan Abdulhamid [Rahımehullah]'ın inşa ettiği Hamidiye çarşısı gibi Osmanlı Hilafet Devleti'nin azametiyle bağlantılı olan çarşı ve tarihî binaları yıkan ölmüş babasının yaptığı yöntemle yapmaktadır. Dolayısıyla şayet o zaman UNESCO'nun müdahalesi olmamış olsaydı baba, çarşının girişinin yıkılmasına imkan verdiği bu iğrenç eylemlerini durdurmayacaktı. Bu katil Beşar, tüm bunları yapmasına rağmen Güvenlik Konseyi'ndeki herkes ve onlarlar birlikte Müslümanların yöneticileri, mücrim Beşar'ın cürümlerini örtmekteler, onun için güvenli bir kılıf sağlamaya dönük konuşmalara devam etmekteler ve Şam halkının kanları üzerindeki sahte konuşmalar yüzenden de timsah gözyaşları dökmektedirler. Allah onları katletsin, nasıl da döndürülüyorlar!

Şam halkının, dahası bütün Müslümanların, Müslümanların dinlerini, ırzlarını ve nefislerini savunmak, tagut Beşar'ı ve rejimini devirmek ve vaat edilmiş İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için kesinlikle Mustafa [Alehi's Selatu ve's Selam]'ın sevgilileri güç ve nusret ehlinden olan evlatlarını aramalıdırlar. Zira bize karşı kurulan bütün komplolara verilecek en doğru tepki bu olacaktır... Dolayısıyla hak ve doğru olan bu daveti, bu davet için yarışsınlar diye kuvvet ehlinden olan evlatlarımıza yöneltiyoruz.

وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ "Yarışanlar işte bunun için yarışsınlar!" [el-Mutaffifîn 26]

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti, bu Ruvaybidaların tutumları ve kendileri de Beşar gibi olduklarından dolayı hala onunla bir savaş mücrimi gibi değil de bir devlet başkanı gibi muamele etmeye devam ettikleri Beşar ile askerlerinin cürümlerine yönelik iğrenç sessizlikleri nedeniyle Şam halkının acısını kendi ailesinin acısı gibi hissetmekte ve halkına, Rabbimizin rızasına ulaşmak ve adam kılıklı yöneticiler ile onların arkasında duran Doğu ve Batı'daki efendilerini öfkelendirmek amacıyla ayaklanmamızın devam etmesi için daha çok ısrarcı olmamız gerektiğini hatırlattığı gibi onlara, geri gelecek Raşidi Hilafet'in sadece taşları ve ağaçları inşa etmeyeceğini bilakis içerisinde adam kılıklı kişilere ve Beşar'ın şebbihalarına yer verilmeyip bilakis içerisinde Allah'ın izniyle hayrın, adaletin ve güvenin olacağı azim bir devlete dayalı İslamî bir toplum inşa edeceğini hatırlatmaktadır. O halde ey Şam halkı, sakın Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ "Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır." [Âraf 56]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bakan Ümran Zuabi'ye: Sen ve Beşar Gibi Facirlere Allah'tan Gelecek Nusret, Nasıl Bir Nusrettir!?

Yalan, dolan ve hile bakanı Ümran Züabi, düzenlediği basın toplantıları silsilesinden biri olan 24.09.2012 Pazartesi günkü yeni basın toplantısında Şam'da gazetecilere, "Zafer zamanı" ve "Nusretin Allah katından olduğunu" açıkladı. Bu iğrenç mahluk devamla, "Suriye nizamının bu krizi birkaç saat içerisinde bitirebileceğini, ancak bunun Suriye ve halkına ek maliyetleri olacağını, bu nedenle silahlı guruplara karşı özel operasyonlar yaptıklarını" söyledi. Bu açıklama mücrim nizamın çetelerinin, Esad'ın paralı milisleri "şebbihaların", onları destekleyen civar ülkelerdeki milislere bağlı unsurların düzenlediği mücrim askeri saldırıların devam etmesi ile birlikte geldi. Bu mücrim askeri saldırılarda hiçbir güce sahip olmayan zayıfları, kadınları, erkekleri, çocukları acımasızca katletmekteler, işkence etmekteler, sürgün etmekteler, şehirleri tahrip etmekteler ve muhasara altına almaktalar. Belki de bu iğrenç bakan, özel operasyonlarla kontrolsüz şekilde öldüren ve yaralayan patlatılan fıçıların kullanıldığı iğrenç operasyonlarını tanımlamaktadır ve kötü fiiline Kur'an-il Kerim'den ayetin mefhumunu şahit kılması açık bir şekilde bu iğrenç bakanın ikiyüzlülüğü alışkanlık ettiğini göstermekte ve Allahuteala'nın şu kavli ona intibak etmektedir:

لَهُمْ قُلُوبٌ لا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آَذَانٌ لا يَسْمَعُونَ بِهَا أُولَئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ "Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır." [Araf 179]

Bakanın bu açıklamasında daha önce efendisi çetebaşı Beşar'ın kullandığı gizli bir tehdit var. Zira kimyasal silahtan başka hangi silah birkaç saat içinde krizi bitirecek? Suriye'de Esad'ın çeteleri ve Washington ve başka yerlerde Beyaz Sarayın çeteleri arasında kimyasal silahlardan söz etmekten maksat, mücrim Suriye nizamı için bir uyarı olmaktan daha çok boyun bükmeleri ve teslim olmaları için Suriye'deki Müslümanları korkutmaktır. Oysa bu kişiler, tagutlara karşı ayaklanan sadık Müslümanların lisan-ı hallerinin Allahu Subhanehu'nun şöyle dediği gibi olduğunu görmemektedirler:

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيل "Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler." [Âl-i İmran 173]

Ey Suriye'de Ayaklanan Müslümanlar!

Eğer cürümlerinden dolayı tüm devletlerarası sorgulamalara mani olan efendisi Amerika'nın planları, emirleri ve himayesi olmasaydı mücrim Beşar ve suç çeteleri, size karşı bu cürümleri işlemeye cüret edemezlerdi. Size karşı açılan bu savaşta baş düşmanınız Amerika'dır. Beşar ise Amerika'nın alternatif çıkarmak için bölgede Müslümanlar karşı girdiği birleşik oyunda piyondan başka bir şey değildir. Amerika'dan ve bu alternatiften aman sakının. Çünkü Beşar, hak ettiği yere gidecek. Fakat Amerika, alternatifi çıkarmayı başaramadı. Bilakis onun tuzağını başına geçirin, kapıları suratına kapatın ve Allah'ın sizin için izzet kıldığı Büyük Hilafet Projesine kucak açın. Bunun dışında izzet ararsanız Allah sizleri zelil kılacaktır.  Allahuteala şöyle buyurmuştur:

أَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا "Onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir." [Nisa 139]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Üstad Osman Bahaş'ın Suriye Vilayetini Ziyareti, Ayaklanmanın Durumunu ve Hizb-ut Tahrir Şebabının Yaptığı Şeyleri Takip Etmesi

Başlarında Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Hişam el-Baba olmak üzere Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti şebabı, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Üstaz Osman Bahaş'ı Suriye'nin kuzeyinde karşıladılar. Zira kendisi ile 14-15.09.2012 Cuma ve Cumartesi günleri boyunca görüşüldü. Kendisine eşlik edilerek ilk gün Suriye'nin kuzeyindeki Halep ili kırsalını ziyaret etti. Hişam el-Baba, bir konuşma yaparak Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti adına Osman Bahaş'ın ziyaretinden ve mübarek Şam topraklarında bulunmasından dolayı memnuniyet duyduğunu ifade etti. Ayrıca Osman Bahaş, bir konuşma yaptı, konuşmasında Şam topraklarına ulaşmasının yolda çektiği bütün sıkıntıları unutturduğunu ifade ederek bu ayaklanmayı nusretle şereflendirmesi için Allah'a dua etti ve konuşmasını Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadisi ile süsledi: عقر دار الإسلام الشام "Dâr-ul İslam'ın merkezi Şam'dır." Konuşmasının devamında Şam tagutunun cürümünün, kendisinden önceki tagut babasının devamı olduğunu ifade ederek bu haydudun dünyanın gözü önünde Avrupa ve Amerika'nın desteği ile alenen katliam, zulüm ve işkence yaptığını vurguladı. Daha sonra mücrim Beşar için güvenli bir sığınağı güvence altına almakla birlikte Cenevre sözleşmesini pazarlamaya ve siyaseten kazanmaya çalıştığı Ahdar İbrahimi'nin komplosuna değindi. Ayrıca Şam'daki ayaklanmanın bitmediğini ve Şam halkı düşmanın kim olduğunun farkına varmadıkça asla bitmeyeceğini, düşmanlarının sadece Beşar'la sınırlı olmadığını, bilakis onu getiren ve Beşar'ın yerine kendisine bağlı bir alternatif hazırlamaya çalışan Amerika olduğunu söyledi. Ardından geçmişte Müslümanların kanını emen Suriye ordusundan ayrılan kişileri ön plana çıkarma girişimleri ile Suriye halkının iradesini kırmaya dönük müteakip teşebbüslere dikkat çekti. Ardından nusret için Allah'a sadık olmanın, dinine yardım etmenin, ipine sarılmanın, küfrün ve küfür halkının tüm komplolarını reddetmenin şart olduğuna değindi. Ardından dinimiz hususunda aşağılanmaya ve orta çözümlere asla razı olmayacağımızı ve Allah'ın izniyle nusret elde edinceye kadar devam edeceğimizi ifade etti. Ardından nusret ve temkin vermesi ve Müslümanların beldelerini İslam Devleti rayesinin altında birleştirmesi için Allah'a dua ederek konuşmasını bitirdi. Ardından katılımcıların birtakım müdahaleleri ve soruları oldu. Ardından tekbir çığlıkları yükseldi ve orada bulunanlar, bütün içtenlikleri ile "Ümmet Tekrar Hilafet'i İstiyor" sloganları attılar.

Ertesi gün Üstaz Osman Bahaş, "Ayaklanma ve Ayaklanmayı Kuşatan Komplolar" başlıklı bir ders vererek ince detaylara ve kafir Batılı devletlerin mutfağında pişirilen ve ajan yöneticiler yoluyla Müslümanların beldelerinde pazarlanan birçok şaibeli hareketlere ve komplolara dikkat çekti. Ardından Suudi Arabistan, Katar gibi birçok devletin ve bazı örgütlerin dostlukları satın alarak Allah'a olan dostluktan saptırmak maksadı ile verilen şaibeli paralardan sakındırdı. Ayrıca Allah yolunda samimi şekilde savaşan mücahitlerin silah kaynaklarını kısarak bu silahları Batı'nın kafilesinde ve komplocu projesinde hareket edenlere armağan etmek suretiyle onlara karşı düzenlenen habis komploya dikkat çekti. Ardından muhlis birliklerin Allah'ın kelimesini yüceltmek, İslam'ın rayesini ve izzetinin simgesini yükseltmek için tek bir rayenin altında birleştiklerini görünce "Suriye Ulusal Ordusu" denen şeyi ortaya çıkaran Hatay konferansı komplosuna karşı uyardı. Ardından Mısır, Tunus, Libya ve Yemen'de yaşananların "tam bir devrim" olarak isimlendirilemeyeceğine, çünkü bunların hedefe ulaşmayan veya içerideki ve dışarıdaki İslam düşmanları tarafından çizgisinden saptırılan veya yarı yolda durdurulan "ayaklanmalar" olduğunu vurguladı. Ardından bu ayaklanmanın, sadece Şam halkının ayaklanması olmayıp İslam ümmetinin ayaklanması olduğunu, bu nedenle şahadet kelimesi getiren her Müslümanın var gücü ile bu ayaklanmaya yardım etmesi gerektiğine, Allah'ın izniyle bu ayaklanmanın muzaffer olacağına ve Suriye'deki Müslümanların ancak nusrete ehil olanların hak edeceği nusretin sebeplerine sarılmaktan başka çarelerinin olmadığına vurgu yaptı. Ayrıca dersten önce başlarında Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Üstaz Mühendis Osman Bahaş, Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mühendis Hişam el-Baba ve bazı şebab olmak üzere hizibten bir heyet, bölgedeki bazı insanları ve ileri gelenleri ziyaret etti. Zira Kefra köyünü ziyaret eden heyeti, yaklaşık kırk kişi son derece sıcak bir şekilde karşıladı. Üstaz Osman Bahaş, orada bulunan herkese, Hizb-ut Tahrir'in Emiri Celil Alim Ata Ebu Raşta'nın [Allah onu korusun] selamını iletti ve mübarek Şam ayaklanmasını Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulması ile taçlandırması için Allah'a dua etti. Ardından Hizb-ut Tahrir'in metodu, ümmete liderlikteki rolü, Mısır, Tunus, Libya ve Yemen'de çalınan ayaklanmalar gibi olmak yerine Allah'ın, Resulünün ve mübarek Şam topraklarındaki müminlerin razı olduğu muhlis İslami bir ayaklanma olması için ayaklanmanın gidişatını düzeltmesi hakkında güzel bir konuşma yaşandı, sorular soruldu ve tartışma oldu.

Üstaz Osman Bahaş, ayrılmadan önce Hizb-ut Tahrir/Suriye Vilayeti Medya Bürosu ile görüşmeler yaptı. Zira Hişam el-Baba, kurulduğu 1953'ten bu yana Hizb-ut Tahrir'in Suriye'deki rolüne, köklü varlığına ve etkin rolüne değindiği gibi Suriye'deki nesillerin Müslüman olmaları gereğince hizbin fikrine kucak açmalarına da değindi. Ardından hizbin şebabının senelerce hapishane ve tutukevlerinin zindanlarında maruz kaldığı zorluklara, sıkıntılara ve tutuklamalara dikkat çektiği gibi Suriye'deki ayaklanmanın başlamasında ve ilerlemesinde hizbin beyanlarının etkin rolüne de dikkat çekti. Ardından şeri hükmü, Müslümanların İslam Devleti'ni kurma görevini ve orta çözümün kabul edilmesinin haramlılığını özetleyen siyasi gündeme ve "Şam ayaklanmasının yol haritasına" değindi ve daha önceki ayaklanmaları hırsızladığı gibi ayaklanmayı çalacak orta çözümlerin kabul edilmesine karşı uyarıda bulundu. Ardından Şam halkının, liderliğini kulları hakkında Allah'tan korkan ve Hilafet Devleti'nin gölgesinde şeriatını tatbik etmek için çalışan muhlis bir kimseden başka hiçbir kimseye vermemesi gerektiğini değinerek el-Ukab rayesini taşıyan birliklere değinerek Batının ve bölgedeki ajanlarının, savaşan birlikleri kendi kanadı altında toplama ve yönlendirme girişimlerine karşı uyardı. Ardından ne kadar bitirme girişimi olursa olsun ayaklanmanın ilerleyeceğini ve Allah'ın izniyle muzaffer olacağını ifade ederek sözlerine son verdi. Ardından Osman Bahaş, ziyaretin maksadına, şebabın ayaklanma durumuna vakıf olunmasına, azimlerini bilemek için vakıalarını görmenin ve Şam topraklarındaki halkımıza yaptıkları yardımlara değindi. Ayrıca ümmetin içerisinden geçtiği zorluklara, sıkıntılara ve verdiği zahmetli emeklere değindi. Son olarak Şam topraklarındaki ayaklanan halkımıza bir hitapta bulunarak şöyle dedi: "Sabredin, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, sabır olmadıkça nusret yoktur. Sizler bu dine yardım etme uğrunda tüm ümmetin yerine mücadele etmenin bedelini ödüyorsunuz, sizlerin azimlerini biliyoruz ve sizleri, önceki ayaklanmalardan faydalanmaya çağırıyoruz. Batı'nın ve yerli kuklalarının tuzağından sakının. Allah'ın nusreti ile nimetlenmek için sizleri Şam tagutunu devirmek üzere el birliği yapmaya çağırıyoruz."


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Suriye Vilayeti
Medya Bürosu Başkanı
Mühendis: Hişam el-Baba

Devamını oku...

Mısır anayasası  İslami anayasa olmak zorundadır.

  • Kategori Foto
  •   |  

Hizb-ut Tahrir Mısır vilayetinin sürdürdüğü Hilafet Devletinin Anayasa Projesini tanıtım amaçlı "Mısır'ın anayasası İslami anayasa olmak zorundadır" sloganıyla düzenlediği  kampanyanın devamı  olarak, Hizb-ut Tahrir gençleri 24 zilkade 1433 Hicri, 10 Ekim 2012 Miladi Çarşamba günü Kahire üniversitesi önüne seyyar enformasyon çadırlarını kurdular. Çok sayıda öğrenci katılımda bulunarak çok yapıcı  görüşmeler gerçekleştirdiler.

Allah Subhanehu ve Teala  amellerimizi kabul buyursun.


Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

Resulullah Bizim Şerefimizdir... Onurumuzdur

  • Kategori Amerika
  •   |  

Bazı alçaklar ve ucubeler, "Müslümanların masumiyeti" adında aşağılık bir film çıkararak Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret ettiler. Bunun sonucunda İslam dünyasını bir öfke seli sarmıştır. Geçen günler içerisinde yaşanan olaylar bağlamında aşağıdaki hususları açıklamak isteriz:

Birincisi: Bu tür hakaretlere verilecek cevap, Mü'minlerin Emiri veya Halifeleri kanalı ile olur. Zira Halife, Müslümanlara hakaret edenlerin devletlerine kesin tavır koyarak ve bu tür eylemlere girişecek olanların karşılaşacakları riskleri açıklayarak onlara engel olur. Halife, Allah'ın hükümleri ve Müslümanlar için gayret ve samimiyet göstererek Allah'ın dini ve Resulü ile alay etmeye veya Müslümanlara saldırmaya tevessül edecek herkesin karşısında engelleyici bir set olarak durur. Nitekim Fransız bir yazar olan "Marche de Bourez" Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden bir tiyatro yaptığında Halife İkinci Abdulhamit'in 1880 yılında verdiği tepkide kesinlikle bizim için ibret vardır. Zira Abdulhamit, bu tiyatronun bütün Fransız tiyatrolarında oynanmasını engellemesi için Fransa devletine haber göndermiş ve Fransa da buna icabet ederek tiyatronun sahnelenmesini engellemiştir. Ardından tiyatronun yazarı, İngiltere'de sahneleme girişiminde bulununca Halife onlara da engellenmesi haberini göndermiş ve engellenmiştir. Dolayısıyla Müslümanlar, sonsuza dek engellenmesi için yeterli olan Halifenin kesin tutumu sayesinde tiyatronun sahnelenmesini engellemek amacıyla gösteri düzenlemek için dışarı çıkma gereği duymamışlardır. Eğer bugünkü yöneticilerde en ufak bir gayret veya gurur olsaydı Allah'ın sevgili Nebisi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret karşısında sessiz kalmazlardı.

İkincisi: Gerek hükümetleri gerekse medya kurumları ile Batı, kutsal bir hak olarak gördükleri ifade özgürlüğü gerekçesi ile İslam'a veya Resulüne saldıranların engellenmesini ve cezalandırılmasını sürekli olarak reddetmektedir. Ancak bu kutsama, onların ölçülerine ve çıkarlarına göre olmaktadır. Ancak neden anti-semitizm bir suç sayılırken özellikle Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile olmak üzere resullerle alay etmek suç sayılmamaktadır? Neden anti-semitizm gerekçesi ile "Can" filim festivalinde bazı filimler ve medya malzemeleri yasaklanmaktadır? Bazı insanların ve kavimlerin duyguları, Müslümanların duygularından daha mı hassas? Yoksa bu, Batının bu tür kanunlardan ve yasalardan elde ettiği bir çıkar ve menfaat mi? Neden Batı, ifade özgürlüğü gibi kendi değerlerini ve fikirlerini Müslümanlara dayatmak istiyor da Müslümanların değerleri ve fikirleri bu tür ifadeleri ve hakaretleri reddetmesine rağmen Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile alay edildiğinde onlardan öfkelenmelerini istemiyor? Neden Batı, Müslümanlar bu tür ayıpları reddederken ifade özgürlüğünü kabul etmiyor? Neden Batı, Müslümanların dinlerine bağlanmalarını ifade özgürlüğü değil de aşırıcılık ve terör olarak görüyor? Şüphesiz bu, insanları kendilerini zülumattan nura çıkaracak olan doğru dinden uzaklaştırmak için Batının İslam'ı çarpıtmadaki bir çıkarıdır.

Üçüncüsü: Müslümanların Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] için öfkelenmeleri, iyilik mizanlarında yer almakta ve Müslümanların Resulleri ile Allah Azze ve Celle katından getirdiği hükümleri ne kadar çok sevdiklerini göstermektedir. Zira hiç bir Müslüman, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile alay edilmesine asla razı olmayacağı ve sessiz kalmayacağı gibi Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e itaat edilmemesine ve Allah Azze ve Celle'nin şeriatından başkasına muhakeme olunmasına da asla razı olmaz ve sessiz kalmaz. Dolayısıyla Müslümanlar, Müslümanların şerefini koruyacak, kendilerini savunacak, kendileri ve dinleri ile alay edilmesini engelleyecek Hilafet Devleti'ni ortaya çıkararak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmaya odaklanmalılar ve Allah Azze ve Celle'nin hükümlerini tatbik etmede acele etmelidirler. Yine Batı'daki Müslümanların da derdi İslam'ı taşımak olmalıdır. Zira İslam dünyasında İslami hayatı yeniden başlatmak isteyen Müslümanların seyrine destek olmalılar ve gayrimüslimlerle güzel şekilde tartışarak onları İslam'a davet etmelidirler. Tüm insanlar için bir rahmet olmasından dolayı İslam'ın azametini açıklamak amacıyla medya malzemeleri üretmek, Batılı düşünürler ve alimleri ile genel ve açık tartışmalar ve konferanslar düzenlemek gibi enerjilerini ve mallarını gayrimüslimleri İslam'a davet etmeye yoğunlaştırmalıdırlar.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُهِيناً "Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir a

Kendilerine "göçmen Kıptiler" denilen kimselerin, Amerikalı fanatik rahip "Terry Jones ile" çıkardığı roman filmi, Müslümanların öfkesini ve nefretini çekti. Zira Mısır ve Yemen'de dinleri ve Rableri için öfkelenen bir gurup Müslüman Amerikan konsolosluğunu bastı ve Amerikan bayrağını indirdiler. Yine Tunus'ta insan toplulukları sokaklara dökülerek Amerikan büyükelçisinin kovulması, İslam'a ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yardım edilmesi çağrısında bulundular. Libya'da ise Bingazi'deki Amerikan konsolosluğuna füze saldırısında bulundular, Amerika büyükelçisi ile birlikte üç görevli öldü.

Bu olaylar karşısında aşağıdaki hususların açıklanması gerekir :

1-Göçmen Kıptiler gibi bu tür dernekler, Amerikan istihbaratı ile bağlantısı olan şaibeli derneklerdir. Amerika bu tür dernekleri, Müslümanların hükümetlerine ve kamuoyuna baskı yapmak, siyasi şantaj ve sömürgecilik planlarının bir aracı olarak kullanmak üzere Müslümanların iç işlerine müdahale etmek için bir gerekçe olarak kullanmaktadır.

2-Bu husustaki gerekçe ifade özgürlüğüdür. Nitekim Kahire'deki Amerikan konsolosluğunun siyasi bağlantı sorumlusu, "Amerikan hükümeti, tüm dinlere özellikle de İslam dinine yönelik her türlü hakareti reddeder ve bu hakaretleri yapanlar devlet politikasını değil kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Ancak Amerikan yasası, onların ifade özgürlüğünü garanti altın almaktadır" diyerek bu hususa vurgu yapmıştır. Bu tür bir ifade, kafir kapitalizm demokratik sistemi -ki ifade özgürlüğü kapitalizmin temel direklerindendir- kabul eden ve inanan bir kimseye insanlara küfür etme ve namuslarına dil uzatma izni verdiğini göstermektedir. Hatta aynen savaş araçlarına kanlarını, hurumatlarını, mallarını ve topraklarını mubah kıldığı gibi liderlerinin ve nebilerinin ırzlarına dil uzatmasına da izin vermektedir. Amerika'nın Irak, Afganistan ve Pakistan'da işlediği korkunç olaylar bunun en çarpıcı kanıtıdır.

3-Tunus, Mısır ve Libya'daki ayaklanmalardan sonra yöneticiler, aşağılık ve zelil bir tutum içinde Müslümanların baş düşmanı Amerika'ya özür dilemek için koşuştular. İslam'a ve Kerim Resulüne saldırı karşısında silik ve utanç verici açıklamalar dışında bir şey yapmadılar. Böylece sömürgecilerle gizli ittifak kurma, onlara ülkelerimizde zemin hazırlama ve tepemize binme hususunda Bin Ali, Mübarek ve Kaddafi'nin değişik bir kopyasından başka bir şey olmadıklarını gösterdiler. Hatta bugün Tunus'ta olduğu gibi Batı'dan özür dileme katliamına binaen gerektiğinde bizi katlettiler. Zira hükümet güçleri silahlarını, dinleri için öfkelenen ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret edilmesini protesto eden Müslümanların göğüslerine doğrultarak iki kişiyi öldürdüler ve onlarca kişiyi yaraladılar.

4-Bu, önceki ve sonraki saldırı, ümmetin gerek heybeti gerekse eylemleri ile geçitleri himaye eden, dini koruyan ve hakları güvence altına alan Hilafet Devleti'ne olan ihtiyacının boyutunu bir kez daha göstermektedir. Yaşanan kitlesel halk hareketi, ümmetin vicdanının diri olduğunu, hayati meselelerinin net olduğunu, her türlü saldırı veya komployu boş çıkaracak bir güce sahip olduğunu teyit etmektedir. Ancak herkes sadece tepki vermenin yeterli olmadığını göstermekteyiz. Bilakis İslam'ın değişim metoduna bağlanmak ve sonunda sadık bir varlığı ikame etmek gerekir ki o, Müslümanların işinin çokluğunu ve parçalanmayı kabul etmez bir tek unsur haline getiren Hilafet Devleti'dir.

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ "Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti." [Enam 153]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Haçlılar ve Yahudiler Hakarete Devam Ediyorlar, Ümmet Hakaret Edenlerden İntikam Almak İçin Kükrüyor, Yöneticiler Dalkavukluk Ediyor Ne Kadar da Kötü Hüküm Veriyorlar

İslam ümmeti, Kerim Resulüne, Kur'an'ına ve mukaddesatlarına yönelik tekerrür eden hakaretler -ki sonuncusu Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e hakaret eden iğrenç Amerikan filmidir- karşısında öfkeyle kükreyerek hakaret edenlere cevap verilmesini ve intikam alınmasını talep ederken yöneticiler, hakaret edenlerin karşısında utanç duyarak ümmetin vermiş olduğu öfkeli tepkilere karşı çıkmaktalar, İslam'ın ve Müslümanların düşmanı olan, Kerim Resule ve Kur'an-il Mecide yönelik saldırılarda ve hakaretlerde çıban başı olan Amerika'dan özür dilemekteler.

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak ümmetin otoritesini geri alması ve aynen geçmişteki Halifelerden selef-i salihlerin yaptığı gibi hakaret edenleri uslandıracak ve saldırganları cezalandıracak bir Halifeye biat etmesi için gece gündüz çalışıyoruz. Bu bağlamda aşağıdaki hususları vurgularız:

İslamî Hilafet'in yıkılmasından sonra Müslümanların mukaddesatlarına yönelik saldırılar, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e ve Kur'an-il Kerim'e yönelik hakaretler son asırlarda tekerrür etmektedir. Ancak Amerika ve Batılı devletlerin, kendilerini Müslümanların başına yönetici olarak diken kimselerin aşağılık durumunu gördükten sonra bu hakaretlerin hızı azgın bir şekilde arttı.

İslam'a, İslam'ın Nebisi Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e, Kur'an-il Azime ve Müslümanlar nezdinde mukaddes olan her şeye yönelik hakaret kampanyalarının tırmanmasının nedeni, Amerika, Fransa, İngiltere ve tüm Batı devletlerinin İslam'a karşı yürüttüğü sistematik kampanya olup İslam'ı şeytani bir terör dini, şiddetin ve gericiliğin sebebi ve nefret dini gibi göstermesidir. Oysa sömürgeciliği çıkaran, kadınları ve çocukları katleden bizzat kendileri olup utanç verici engizisyon mahkemelerinin kurulduğu yer kendi ülkeleridir. Bu azgın kampanyanın amacı, Batılı halkları İslam'a ve ehline karşı seferber etmektir. Bu, Batılı liderlerin halklarını komünizmden sonra kaçınılmaz düşman olan İslam'a karşı harekete geçirmek için kullandığı bir savunma aracıdır. Yine bu, kapitalizm fikrinin İslam dini karşısındaki çöküşünü engelleme girişimidir. Tüm bu hakaretlerin sorumlusu, bizzat Batılı devletler ve liderler olup sadece bu cürümleri ve alçaklıkları işleyen kişiler değildir.

Şayet Amerika ve diğer Batılı devletler, ayaklarını yerden kesecek ve dengesini sarsacak şiddetli bir tepki görseydi İslam'a ve Müslümanlara saldırmaya cüret edemez veya vatandaşlarının Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e ve Kur'an-il Mecid'e hakaret etmesine izin vermezdi. Ancak düşmanlar karşısında zilleti ve aşağılanmayı alışkanlık edinmiş olan zırar yöneticileri nerde Allah'ın ve Resulünün razı olacağı, ümmete izzetini ve onurunu iade edecek bir tutum sergilemeleri nerde! Bu kişiler, halkın öfkesinden korkarak kınayan kimselerin en idealleridir.

Özellikle Arap Baharı'nın yaşandığı ülkeler olmak üzere İslam beldelerindeki zırar yöneticilerinin utanç verici tepkileri, bölgedeki nüfuzunu arttırmak, egemenliğini pekiştirmek ve bölgenin kaynaklarını yağmalamak üzere Amerika'ya savaş gemileri ve asker gönderme cesareti vermiştir. Derhal büyükelçileri kovmak, konsoloslukları ve casusların yuvalarını kapatmak, Amerika ve diğer hakaret eden saldırgan devletlerle olan tüm alakaları kesmek yerine zırar yöneticilerinin halklarının öfkeli tepkilerine karşı çıkan aşağılık durumunu gören Amerika nasıl cesaretlenmesin ki!

Hakaret eden saldırgan devletlere şunu demek isteriz ki size ve ajan yöneticilerinize isyan eden kızgın İslam ümmeti, gasp edilen otoritesini sizden ve başlarına zorla diktiğiniz yöneticilerden geri almak için büyük adımlar atmıştır. İslam ümmeti, kucak açtığı ve bağrına bastığı Hizb-ut Tahrir ile birlikte hızlı bir şekilde sizlerle birlikte komplocu yöneticilerin hepsini söküp atmaya doğru ilerlemektedir. İşte o zaman Raşid bir Halifeye biat edecek ki verilecek cevabın ne olduğunu göreceksiniz. Selefleriniz geçmişteki Halifelerin verdiği cevapları çok iyi bilirler! O saldırganlar iyi bilsinler ki bu kişilerin kara listesi İslam ümmetinin zihninin bir köşesinde durmakta, gelmekte olan Hilafet Devleti İslam'a hakaret eden, mukaddesatlarını ve simgelerini çiğneyen herkesi hesaba çekecek, onları adalete teslim edecek ve Hilafet Devleti'nin gücünden onları koruyacak yeryüzünde sığınacakları bir çatı bulamayacaklar.

وَلَقَدْ اُسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلك فَأَمْلَيْت لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتهمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَاب "Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görseydin ki) azabım nasılmış!" [Ra'd 32]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] İçin Öfke

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Resulullah Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e karşı tekrarlanan hakaretlerin üzerine ve yöneticiler ile rejimler tarafından da Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e destek vermeye ve onun onurunu savunmaya yönelik gösterilen malum zayıflık karşısında "Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] İçin Öfke" başlığı altında düzenleyeceği öfke gösterisine katılmaya davet eder.

Gösteri; 17.09.2012 pazartesi günü, Kamu Taşımacılığı Şirketi karşısında bulunan iş hanları yanındaki Tabarbor bölgesinde akşam saat tam 17:30'da olacaktır.

Enes [Radıyallahu Anh]'den, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

 

لا يؤمن أحدكم حتى أكون أحب إليه من والده وولده والناس أجمعين

"Ben kendisine, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça sizden biriniz iman etmiş olmaz." [Buhari tahric etti]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER