Cumartesi, 29 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hilafet'in Yıkılışının Doksan Birinci Yıldönümünde Hizb-ut Tahrir / Filistin'den, El-Halil ve Gazze'deki Faaliyetlerine Katılıp Kapak Yapmaları için Medya Organlarına Bir Davet

Hizb-ut Tahrir / Filistin, 17.06.2012 Pazar günü akşam saat 17:00'de el-Halil'deki İbn-u Rüşd Okulu'nun meydanlarında kalabalık bir konferans düzenleyecektir. Kadınlar için özel bir alan olduğu da bilinmelidir.

Aynı şekilde 18.06.2012 pazartesi günü öğle saat 13:30'da Gazze'de, es-Sâmir kavşağından Meçhul Asker Meydanı'na kadar büyük bir yürüyüş olacaktır.

Bu ise; Hilafet'in yıkılışının doksan birinci yıldönümü münasebetiyle, "Ey Ayaklanan Müslümanlar! Hilafet, Rabbinizin Bir Farzı, Vahdetinizin Adresi ve Topraklarınızın Kurtuluşu İken Sivil Devlet ise Düşmanlarınızın Bir Projesi Olup Rabbinizin Şeriatının Askıya Alınmasıdır" sloganı altında olacaktır.

Hizbin Filistin Medya Bürosu, ümmetin meselelerine destek vermek amacıyla bu faaliyetlere katılıp kapak yapmanız için sizleri davet etmekten şeref duyar.

"Katılımınız, hasenat mizanınıza yazılacağı gibi ümmetin meselelerine de hizmet etmiş olacaktır."

Devamını oku...

Köklü Değişim Dergisi 30 Haziran 2012 Cumartesi Günü Şanlıurfa'da "Şeyh Said Ve Hilâfet" Başlığında Bir Panel Düzenledi

  • Kategori Video
  •   |  

Şeyh Said'in (Rahimullah) Şehadetinin 87. Yıldönümünde Şanlıurfa Hadarat Kitabevi'nde Düzenlenen "Şeyh Said ve Hilâfet" Paneliyle Anıldı

Hilâfet'in ilga edilmesine karşı verdiği mücadelenin bedelini 29 Haziran 1925'te İstiklâl Mahkemesi'nin verdiği kararla idam edilerek ödeyen Şeyh Said-i Kurdî, Şanlıurfalılar tarafından şehadetinin 87. yıldönümünde Hadarat Yayıncılık'ın organize ettiği panel ile anıldı.

M.Taha Yılmaz Hoca'nın Ahzab Suresi'nden işlenen konuya muvafık ayetleri okuduğu Kur'an tilavetiyle başlayan panel, Köklü Değişim Dergisi yazarlarından Cevher Kara'nın Şeyh Said ve Kıyamı hakkında yapmış olduğu sunum ile devam etti. Konuşmasında Şeyh Said'in asıl gayesinin Hilâfet olduğuna vurgu yapan Cevher Kara, bugün Şeyh Said'i Kürtçülük davasını gütmekle itham edenlerin veya onu bir İngiliz ajanı olarak göstermek isteyenlerin meseleyi çarpıtma gayesinde olduklarını ifade etti. Kürtçülük iddialarının bizzat Şeyh Said'in mahkemedeki ifadeleri tarafından boşa çıkarıldığını belirten Kara, İngilizcilik iftirası hakkında ise; bu iftiranın bizzat iddia sahiplerinin beyanatları tarafından tekzip edildiğini ifade etti.

Ardı sıra söz alan Köklü Değişim yazarlarından Mahmut Kar, Şeyh Said kıyamına şer'i açıdan nasıl bakılması gerektiği konusu üzerinde durdu ve Şeyh Said'in ‘Hilâfet'in kaldırılması neticesinde Ümmet'in başına gelecek olan bela ve musibetleri bildiği için, şer'i bir yükümlülük olarak baktığı kıyamını gerçekleştirdiğine' vurgu yaptı.

Cevher Kara'nın "Zulme Karşı Yürümek: Şeyh Said ve Hilâfet" adlı kitabının 29 Temmuzda çıkacağı duyurusunun da yapıldığı panel Mahmut Kar'ın yaptığı konuşmadan sonra sona erdi.

Kaynak: Köklü Değişim Dergisi

 

 

Konuşmacı: M.Taha Yılmaz

 

 

 

Konuşmacı: Mahmut KAR

 

 

Devamını oku...

Köklü Değişim Dergisi 27 Haziran 2012 Pazar Günü Van'da "Suriye'yi Ne Unuttuk, Ne De Unutturacağız!" Başlığında Bir Konferans Düzenledi

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Sessiz mi kalacağız Suriye? Unutmadık! Unutturmayacağız! sloganı ile Türkiye'nin bir çok şehrinde Suriye deki direnişe destek vermek ve katliamlara dur demek için Konferanslar düzenleyen Köklü Değişim Van'da da "Suriye'yi Ne Unuttuk, Ne De Unutturacağız!" Konferansını gerçekleştirdi.

Depremin yaralarını sarmaya çalışan Van halkının katılımı ile gerçekleşen Konferans Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Suriye de yaşananlar hakkında ve Suriye deki katliama sessiz kalan yönetici ve âlimler hakkında iki ayrı sinevizyonun seyrettirildiği programda katılımcılar duygulu anlar yaşadılar. Programda ilk olarak M. Hanifi ERGİN Konuştu. ERGİN konuşmasına Van depreminin yaralarını yeni yeni sarmaya başlayan bizlerin her ne olursa olsun, Suriye deki zulme ve katliama da sessiz kalmamamız gerektiğini hatırlatarak konuşmasına başladı ve şöyle dedi: Van'ı deprem yıktı, ve Allah'tan gelen afete bizler sabredip teslim olduk. Katil Beşşar Esed Suriye'nin şehirlerini tek tek yıkıyor. Zalim zalimliğini, tağut tağutluğunu yapıyor. Ancak bu yıkıma dünya sessiz kalıyor, insanlık sessiz kalıyor, bizler sessiz kalmayacağız. Suriyeli Müslümanların garip Müslümanlar olduğunu belirten ERGİN "İslam garip başladı ve yine garip olarak geri dönecektir, gariplere müjdeler olsun." Hadisini okuyarak İslam'ın yeniden tatbik edilmesini sağlayacak Hilafet'in gariplerin diyarı Şam beldesinde ikame edilmesi için Rabbimizden dua ve niyazda bulunuyoruz diyerek konuşmasını tamamladı.

Programda ikinci konuşmacı olarak yazarlarımızdan Mahmut KAR sunum konuşması yaptı. Konuşmasına Şam beldesine ve Şam ehline selam ve müjdeler göndererek başlayan KAR, Şam ehlinin yalnız Rabbimiz Allah dedikleri için öldürüldüğünü, Kuran ve Sünnete bağlı oldukları için katledildiklerini ve bunun için Allah'ın Şam'ı ve Şam ehlini sevdiğini söyledi. Allah Rasülü (s.a.v)'in "Şam'a ne mutlu, Şam'a ne mutlu, Şam'a ne mutlu. Çünkü Rahmanın melekleri Onun üzerinde kanatlarını geriyorlar" hadisini okuyarak konuşmasına devam eden KAR, Şam beldesinin Müslümanlarının bu İslami direnişini Allah'ın zaferle sonuçlandırmasını niyaz etti. Mahmut KAR, zalim Beşşar Esed'in katillerinin Müslüman gençlere ve çocuklara yaptığı eziyet ve işkencelerden bir iki yaşanmış olayı anlatırken katılımcıların duygulu anlar yaşadıkları görüldü. KAR, Konuşmasının son bölümlerinde bu katliam karşısında Müslümanların, Yöneticilerin ve Alimlerin imtihanına değindi. Özellikle Suriye deki direnişte Katil Baas rejiminin yanında yer alan İran yönetimine ve Müslümanların güçlerinin zayıflaması için sürecin uzatılması siyasetinde ABD ve Batının yanında yer alan Türkiye yönetimine yüklenen KAR, Allah'ın Şam ehlinin beklediği yardımı göndereceğini, Onları yardımsız bırakmayacağını, ancak Onları yardımsız bırakan yönetici ve âlimlerden de hesap gününde ihanetlerinin intikamını alacağını ifade etti. Mahmut KAR konuşmasının sonunda katılımcıları duaya davet etti. Güçlü bir atmosferle yapılan dua ile program son buldu.

Kaynak: Köklü Değişim Dergisi

 

Konuşmacı: Mehmet Hanifi ERGİN

 

 

 

Konferans Reklamı

 

 

Devamını oku...

Başbakan Daima Gürlediği Halde Bir Damla Bile Yağmıyor

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Türkiye'ye ait F4 tipi savaş uçağının uluslararası hava sahasında Suriye tarafından kasıtlı olarak düşürülmesi sonucunda Türkiye'nin yapacağı açıklama herkes tarafından merakla beklenirken, olaydan kırksekiz saat sonra ilk açıklamayı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yaptı. Katıldığı televizyon programında Davutoğlu, olayın detayları hakkında bilgi verirken, Türkiye'nin vereceği cevabı, partisinin Salı günkü grup toplantısında Başbakan Erdoğan'ın açıklayacağını söyledi. Bu nedenle herkes, Erdoğan'ın yapacağı açıklamaya kilitlenmiş ve Suriye'nin bu hamlesine karşı Türkiye'nin ne cevap vereceğini merakla bekler olmuştu. Ancak yine olan oldu ve her zamanki gibi dağ fare doğurdu!

Başbakan konuşmasında yine söylemden öte gidemedi, somut bir adım ortaya koyamadı, bu saldırıdan doğan hakların uluslararası hukuk çerçevesinde aranacağını ve Suriye'ye yönelik askeri angajman kurallarının değişeceğini söylemekle yetindi. Türkiye devleti, acizliğini itidalli ve soğukkanlı olmakla, zaafiyetini olayı NATO'ya havale etmekle, güçsüzlüğünü de hamasi sözlerle gizlemeye çalışmıştır.

Bugüne kadar Müslümanların hakları söz konusu olduğunda, hep gürleyen ama hiç yağmayan, duyguları coşturan kuru sözlerden öteye geçmeyen, Müslüman kardeşlerimize karşı bu zulümleri işleyenlerle işbirliği içerisinde olan ve kendi vatandaşlarının bile can güvenliğini sağlamaktan aciz kalan Türkiye Cumhuriyeti devleti, Hilafet'in ilga edildiği günden bugüne kadar hangi sorunda ciddiyet gösterebilmiş ve hangi meseleyi çözebilmiştir?

Gazze halkı için bırakın somut bir adım atmayı, Mavi Marmara gemisinde saldırıya uğrayan vatandaşlarının hakkını aramayı, Yahudi varlığına kuru bir özür dahi diletememiştir. Bilakis tüm ilişkilerini askıya almaksızın sürdürmüş ve ticaret hacmi yaklaşık %30 oranında artmıştır. Yine Yahudi varlığı 2006'da Lübnan'a saldırdığı zaman da, Müslüman halkı korumak için değil, tam aksine Yahudi varlığının güvenliğini sağlamak için meclisten tezkere çıkararak BM kontrolünde asker göndermiştir. Çeçenistan'da meşru hakları gereği katil Ruslara karşı direnen Müslümanları terörist saymış ve Türkiye'ye sığınan Çeçen komutanların Rus ajanlar tarafından teker teker öldürülmelerine seyirci kalmış, hatta bazılarını kendi elleriyle teslim etmiştir. Doğu Türkistan'da, Müslüman kardeşlerimizi alenen katleden Çin ile ticari ilişkilerini, hem de o katliamların gölgesinde artırmaya devam etmiştir. Binlerce Müslüman'ın katledildiği Afganistan'da, ABD ve NATO'nun komutası altında, işgalin ve işbirlikçi hükümetin kalıcılaşması uğrunda çaba göstermiştir. "Milli menfaatler" bahanesiyle dost, müttefik ve stratejik ortak ilan edilen Amerika'nın Irak'ta insanın kanını donduran katliamlarına ve zulümlerine ortak olmuştur.

Tamamen İslami şiarlar ve taleplerle öne çıkan Suriye direnişi karşısında, başlangıçta Esed'i yumuşatmaya yönelik bir taktik izlenmiş, bir süre sonra bu taktik Birleşmiş Milletler, NATO ve Arap Birliği'nin izlediği ve Annan Planı ile somutlaşan "Esed'e zaman kazandırma" politikasına dönüşmüş, kimi zaman verilen sert tepkiler, bilhassa Obama, Biden ve Clinton ile yapılan görüşmelerin akabinde durdurulmuş, mazlum Suriye halkı sokaklarda vahşice ölüme mahkûm edilirken, başımızdaki yöneticiler üzerlerine ölü toprağı atılmışçasına hareketsiz kalmışlardır. İşte Başbakan Erdoğan'ın grup toplantısındaki konuşması, tam da bunu doğrular nitelikte olmuştur.

Şurası kesindir: Bugün Müslüman Türkiye halkının başındaki bu devlet, sömürgeci devletlere bağımlı, onların yörüngesinde hareket eden, onların izin ve çerçeveleri haricine çıkamayan, bu sebeple bırakın diğer katliam, işgal, işkence ve zulüm altındaki Müslümanlara sahip çıkmayı, hiçbir yasal dayanağı olmaksızın katledilen kendi vatandaşlarına, düşürülen uçaklarına ve yağmalanan servetlerine dahi sahip çıkamayacak kadar güçsüz, aciz ve basiretsizdir. Başbakanın bugün övgüyle bahsettiği tarihi şahsiyetlerin hepsi, bu Ümmetin gerçek gücü ve koruyucusu olan Hilâfet'in liderleri idi. Bugün o şahsiyetlerle övünmek, onları o hale getiren Hilâfet Devleti'nin övülmesini ve yeniden kurulması için çalışılmasını da gerektirmez mi? Oysa bugün Türkiye'de Hilâfet'in yeniden kurulması mecliste "teklif dahi edilemez" maddelerden biridir ve Hilâfet'e çağrıda bulunan samimi Müslümanlar, bu devletin karanlık zindanlarına mahkûm edilmektedir. Bu bile tek başına bu devletin gerçek yüzünü görmek için yeterlidir.

أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ

"İçinizde hiç dosdoğru bir adam yok mu?" [Hûd 78]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un Eşinin, 14 Haziran 2012'deki Açıklaması

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Esselemu Aleykum;

Büyük bir üzüntü ile bir kez daha sizlere, hükümetin birimlerinin mahkemenin emirlerini yerine getirmediğini ve Navit Butt'u mahkemeye göndermediğini bildiririz. Zira bu birimler ile hükümetin kurumları, her zaman olduğu gibi bu davayı öldürmek için erteleme üsluplarını kullanmaktadırlar. Çünkü bu birimler, kendileri tarafından kaçırılan Hizb-ut Tahrir üyelerine dönük yedi davada yemin ederek onların kendi gözetimlerinde olmadığını iddia etmişlerdir. Ancak işkence hücrelerinde bu birimler tarafından birkaç ay uygulanan ağır işkencenin ardından Hizb-ut Tahrir üyeleri, onlara bağlı hücrelerden serbest bırakılmışlar ve bu üyeler, daha sonraki bir zamanda mahkemedeki ifadelerini, istihbarat birimlerine karşı kaydetmişlerdir.

Pakistan halkı, kesinlikle bu birimlerin yalan söylediklerinin farkındadırlar. Zira onlar, Amerika'nın çıkarlarını garanti altına almak için kendi halklarına hıyanetler ve düşmanlıklar işlemektedirler. Dolayısıyla Amerikalılar ve Blackwater çalışanları gibi Pakistan'daki Müslümanların gerçek düşmanlarına karşı casusluk yapıp onları tutuklamak yerine bu birimler, İslam ümmetinin evlatlarından olan muhlis siyasîleri kaçırıp sıkıştırmaktadırlar.

Bu kurumlara çok açık bir şekilde şunu ifade etmek isteriz ki; bu uygulamalar yoluyla sizler, ülkenize hizmet etmemektesiniz. Bilakis Müslümanlara ve bu İslamî beldeye büyük bir zarar vermektesiniz. Aynı şekilde Müslümanlar olarak vacibinizin, Müslümanların yaşamını ve mülkiyetlerini korumak olduğunu hatırlayınız. Ancak ne üzücüdür ki sizler, Müslümanların düşmanları oldunuz. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ اللَّهَ يُعَذِّبُ الَّذِينَ يُعَذِّبُونَ النَّاسَ فِي الدُّنْيَا "Şüphesiz Allah, dünyada insanlara işkence edenlere azap edecektir."

Ve şöyle buyurmaktadır:

المسلم أخو المسلم لا يظلمه ولا يسلمه "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu (düşmana) teslim etmez"

Buna rağmen hala sırf Rabbimiz Allah dedikleri ve Hilafet'in olduğu İslam Nizamı'nı kurmaya davet ettikleri için Hizb-ut Tahrir üyelerine işkence ediyorsunuz.

Bizler, Navit Butt'un selameti ve güvenliği noktasında çok endişeliyiz. Çünkü bu birimler, bize tehdit mektupları göndermeye devam etmektedirler. Pakistan halkı ile birlikte bizler de bu güvenlik birimlerinin Navit Butt'u derhal serbest bırakmalarını talep ediyoruz.

Yöneticiler ve istihbarat birimlerinin saflarında yer alan hainler çok iyi bilsinler ki hayatlarını efendilerinin çıkarlarını korumak için adasalar bile asla başarılı olamayacaklardır. Çünkü Allahu [Subhânuhu ve Te'âla], kafirler hoşlanmasalar bile dinini üstün kılacak ve bu mücrimler, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndüremeyeceklerdir.

يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلاَّ أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ "Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez." [et-Tevbe 32]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER