Cumartesi, 12 Zilkâde 1446 | 2025/05/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Suriye ve Gerçek Sorunu!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Suriye ve Gerçek Sorunu!

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, 25 Nisan 2025'te Güvenlik Konseyi'nde bir konuşma yaptı ve bu, tiran Beşar Esad'ın firar etmesinin ardından Suriye adına ilk katılım olmuştu; zira konuşmada şöyle dedi: “Yeni Suriye'yi temsil etmek üzere Güvenlik Konseyi'ndeyim.” Şöyle devam etti: “Sayın konseyinizi, “İsrail'in” Suriye'den çekilmesi yönünde baskı yapmaya çağırıyoruz.” “İsrail'in” Suriye'ye karşı devam eden saldırısı, gerçekleştirmeye çalıştığımız barış ve güvenliği zedeliyor.” Ve şöyle dedi: “Suriye'nin “İsrail” de dâhil olmak üzere bölgedeki ve dünyadaki hiçbir ülke için tehdit oluşturmayacağına dair taahhüdümüzü defalarca beyan ettik.” Şu sözleriyle Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması talebinde bulunduğu sırada yeni Suriye yönetiminin Yahudi varlığıyla ilişkileri normalleştirmeye hazır olduğunu vurguladı: “Yaptırımların kaldırılması, Suriye’nin karanlık geçmişiyle bilinen bir ülkeden uluslararası barış, refah ve ekonomide aktif ve güçlü bir ortağa dönüşmesinde belirleyici bir adım olabilir.”

Yakın Doğu İşleri'nden Sorumlu ABD Dışişleri eski Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, 25 Nisan 2025 tarihinde İbrani Kanal 12'ye şu açıklamayı yapmıştı: “Suriye'nin gelecekte “İsrail'i” tehdit etmeyeceğini açıkça taahhüt ettiği gibi hiçbir odağın ya da ülkenin Suriye toprakları üzerinde "İsrail" için tehdit teşkil etmesine izin vermeyeceğini de taahhüt etti."Barbara Leaf, ABD yönetimindeki görevinden ayrılmadan önce yani 19 Aralık 2024 tarihinde Şam'da kendisiyle bir araya gelmiş ve şöyle demişti: “Eş-Şara ile görüşmem sırasında güvenilirliğinden etkilendim ve pragmatizmiyle eski ABD yönetimi yetkililerini etkiliyordu; yaklaşımını gerçekten değiştirip değiştirmediğini sadece zaman gösterecektir.”

Burada yeni Suriye yöneticilerinin yaptıkları açıklamalar ve düşmanın onlara tanıklık ettiği şey onların, iktidara geldiklerinde ilk vaatleri Yahudi varlığını tehdit etmemek ya da yönetecekleri ülkeden Yahudi varlığının kesinlikle tehdit edilmesine izin vermeyeceklerini söyleyen Mahmud Abbas ve Filistin otoritesinden ve tüm Müslümanların başındaki yöneticilerden farklı olmadıklarını teyit etmektedir; çünkü bu, ABD'nin bölgedeki çıkarlarının önceliklerinden biridir.Nitekim onlar, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Güvenlik Konseyi ve uluslararası sisteme yalvarmayı, dış politikalarının temel taşı haline getirmişlerdir; zira Filistin'den vazgeçme ve Yahudilerin gasbını tanıma pahasına bu güçlere, sorunlarını çözmeleri veya işgal ettikleri toprakları savaşmadan kendilerine iade etmeleri için yalvarıyorlar.Çünkü onlar, fedakârlığa ve meydana okumaya hazır değiller, ölümden korkuyorlar ve hayatı Yahudilerin sevdiği gibi seviyorlar; bu yüzden onlar, mevkilere, unvanlara, şöhretin cazibesine ve ikiyüzlülerin, çıkarcıların ve sıradan basit insanların kendilerine yönelik övgülerine aldandılar ve kendilerine nasihat edenlerden de yüz çevirdiler.

Sorun sadece Filistin'i ve ülkenin sömürgecinin yapay olarak parçalamasına rağmen bölünmez bir ülke olan Suriye ve Lübnan'ın bazı kısımlarını gasp eden düşman ile ilgili bir mesele değildir; aksine sorun, tüm siyasi, ekonomik ve toplumsal meseleleri ele alırken, büyük devletlerden, onlara bağlı bölgesel ülkelerden ve uluslararası kuruluşlardan çözümler aramaları ve kendi ideolojilerini ve şeriatlarının kaynaklarını unutmalarıdır.

Çetrefilli olan sorun, devrimlerden sonra iktidara gelenlerin, ayaklanan insanların özlem ve taleplerini yerine getirmek için yetenekleri ve potansiyelleri de dahil olmak üzere ümmetin kendi gücüne güvenmemeleri ve bunları yerine getireceklerine dair onları kandırmaları veya insanların böyle düşünmesi, dahası bu yöneticilerin çok geçmeden çeşitli bahanelerle sömürgeci ülkelerin ve bölgedeki yandaşlarının taleplerini yerine getirmek için dışarıya yönelmeleridir!Dolayısıyla onlar, bir devlet adamı olarak nitelendirilmezler, bilakis onlar, siyasi eylemde akide ve ideolojiden yoksundurlar; zira vakıaya sarılmak dışında her şeyi reddettiler ve vakıayı ideoloji, ölçüt ve düşüncenin kaynağı olarak kabul ettiler ve aleni bir şekilde vakıacı ve pragmatik olmamız ve statükoya teslim olmamız gerekir dediler;dolayısıyla vakıayı dayatanların peşinden gittiler ve vakıayı/gerçekliği değiştirmeye ve kendi fikirlerine göre yeni bir gerçeklik oluşturmaya hazır değillerdi, ki böylece başkalarının da buna boyun eğmesini sağladılar.Böylece de Amerikalılar, Batı ve onların bölgedeki yandaşları onları övdüler.

Evet, egemen güç, bugün Amerika'da olduğu gibi gerçekliği dayatmaya çalışıp başkalarının da buna teslim olmasını, eylem ve hareketlerini buna göre uyarlamasını ve egemen gücün hegemonyası altında bu gerçekliğin izin verdiği ölçüde hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmalarını sağlamaya çalışıyor. Böylece başka bir güç ortaya çıkıp onun karşısında durduğunda ve ona meydan okuduğunda, ikisi arasında çatışma başlayacaktır.

Bu normal bir şeydir; bu yüzden akidevi İslami bir gücün, şayet henüz bir devlet yoksa o zaman ideolojik parti olarak bir varlığın, bu gerçekliğe meydan okuması ve kendi ideolojisine göre yeni bir gerçeklik dayatması gerekir;bu da ancak akidevi İslami gücün, ideolojik devletini kurana, dünya ülkelerini kendi ideolojisine göre dayattığı gerçekliğe teslim edene, onunla muamele etmesini ve onun kapsamında hareket etmelerini sağlayana kadar şiddetli siyasi bir mücadele etmesiyle ve güçlü bir fikri çatışma yapmasıyla olacaktır.Zira yüzünü âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim eden bir Müslüman, ideolojisiyle güçlü olup akidesi sayesinde tüm akidelere ve ideolojilere galip gelecektir.

İşte bu yüzden Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Sahabelerden (Allah onlardan razı olsun) oluşan partisiyle, gerçekliğe meydan okumuş ve ona boyun eğmemiştir;zira Kureyş liderlerine meydan okumuş, onların akidelerine ve fikirlerine saldırmış, akıllarını, gelenek ve göreneklerini hafife almış, fikirlerini yaymak ve onlar için bir kamuoyu oluşturmak amacıyla çalışmış ve devletini, sıra dağlar gibi kök salmış ideolojik temeller üzerine kurmak için nusret aramaya başlamıştır.İşte bu metot sayesinde devleti kurabilmiş, içeride ve dışarıda yeni bir gerçeklik empoze etmiş ve İslam ideolojisi ve İslam Devleti egemen oluncaya kadar en küçük olanaklarla bile savaşma konusunda asla tereddüt etmemiştir; böylece on yıl içinde Arap Yarımadası'nı şirk ve küfürden kurtarabilmiş ve o zamanlar dünyanın en büyük devleti olan Roma devletiyle çatışmaya başlayarak İslam Devleti’ni büyük bir devlet haline getirmiştir.

Evet, sorunun çözümü işte budur; bu çözüm sayesinde Suriye ve diğer İslam beldeleri güçlü, kudretli ve büyük bir küresel güç haline geleceklerdir; bu da ancak yönetimi ve ülkenin liderliğinin teslim alanların Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in izinden gitmeleriyle gerçekleşecektir.Aksi takdirde insanlar boğucu bir sarmalın ve içinden çıkamayacakları bir kısır döngünün içinde dönmeye devam edecekler, başladıkları noktaya geri dönecekler, umutsuzluğa ve hayal kırıklığına kapılacaklar ve böylece de teslim olacaklardır.

Hayat, Allah'ın insanlığı yarattığı zamandan, yeryüzü ve üzerindeki her şeye varis olacağı zamana kadar, hak ile batıl, iman ile küfür, hayır ile şer arasındaki çatışmadan ibarettir. Hak üzere olan, hayra davet eden, iman ve takva ehli olan ve Allah’ın kendilerini, daha ehil ve layık olmalarından dolayı takva kelimesiyle yükümlü kıldığı Müslümanların, bu çatışmaya girmeleri, yeryüzünün verasetini ve bununla birlikte cenneti hak etmeleri için ideolojilerinin egemenliği yolunda en değerli ve kıymetli şeylerini, yani canlarını, çocuklarını, ana ve babalarını feda etmeye hazır olmaları, kalplerine cahiliye taassubunu yerleştiren kâfirlere ve şer davetçilerine teslim olmamaları farz olduğu gibi bilakis onların, Rablerinin kendilerine emrettiği ve ona muhalefet etme konusunda kendilerini uyardığı Peygamberleri ve ebedi liderleri Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i önek almaları da farzdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Esad Mansur

Devamını oku...

Unutulan Sudan!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Unutulan Sudan!

Haber:

Sudan Dışişleri Bakanlığı 04/05/2025 Pazar günü yaptığı açıklamada, Hızlı Destek Güçleri tarafından (güneyindeki) Batı Kordofan eyaletinin en-Nuhud şehrindeki sivillere yönelik gerçekleştirilen katliamda hayatını kaybedenlerin sayısının 21'i çocuk ve 15'i kadın olmak üzere 300'e yükseldiğini ve insansız hava aracının da Sudan'ın doğusundaki Eritre sınırında bulunan Kassala şehrini hedef aldığını duyurdu. (El Arabiya)

Yorum:

Hızlı Destek Güçleri suçlarında ısrar etmekte, dahası işlemiş olduğu her katliamda daha da vahşileşmekte, kasıtlı olarak doğrudan sivilleri hedef almakta ve onları hiç acımadan öldürmektedir.Nitekim Kordofan ve Darfur'u birbirine bağlayan bir kavşak noktası olmasının yanı sıra bölgede önemli bir ekonomik, ticari ve hizmet arteri olan en-Nuhud şehrinin hedef alınması, bir yandan en temel yaşam ihtiyaçlarının yokluğu nedeniyle sivil hayatın felç olmasına neden olacak ve böylece şehir, sakinlerinin kitlesel yerinden edilme dalgalarına tanık olacak, diğer yandan ise kuzeyin güneyden ayrılması gibi Darfur bölgesinin de Sudan'dan ayrılması hedefine doğru ilerlemek için bir zemin hazırlayacaktır.

Ey muhlis alimler, askerler, subaylar, liderler ve ey Sudan'daki halkımız:Bu çatışma topraklarınızı yakıp yıkmış, (Uluslararası Kurtarma Komitesi tahminlerine göre) yaklaşık 150.000 kişiyi öldürmüş, yerinden edilmişler ve mülteciler arasından 12 milyondan fazla kişiyi yerinden etmiş ve 18 milyon kişiyi de gıda güvencesinden yoksun bırakmıştır;o halde bu vekalet savaşının yakıtları olmayın, ülkenin ve insanların birleşmesinden başka bir çözüm olmadığını ve Amerika, İngiltere ve onların etrafında toplananların, Sudan'daki nüfuzlarını daha da sıkılaştırmadıkça tatmin olmayacak olan kana susamış vampirlerden başka bir şey olmadıklarını bilin, Mevlanız olan Allah’a tevekkül edin ve Peygamberiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i örnek alın. Zira kâfirlerin ellerini koparacak ve onları topraklarınızdan söküp atacak bir devlet olmadan sizin için bir egemenlik olmayacaktır; işte bu devlet, sizin izzetinizi tesis edecek, sizleri tevhid sancağı altında birleştirecek, aranızda Allah’ın şeriatıyla hükmedecek ve çalınmış olan haklarınızı size geri iade edecek olan bir devlettir.

وَلَا تَرْكَنُوٓاْ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنْ أَوْلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Zalimlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.” [Hud 113]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Durra El-Bakuş

Devamını oku...

Mısır’daki Yeni İmamlar, Ordunun Bir Türetmesidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Mısır’daki Yeni İmamlar, Ordunun Bir Türetmesidir!

Haber:

Mısır'da bir ilk yaşandı; zira Vakıflar Bakanlığı'na bağlı yeni imamlar, Askeri Akademi'de düzenlenen resmi törenle Cumhurbaşkanı Sisi'nin önünde bağlılık yemini ettiler.İmamlar Bölümü, mezun olan imam ve vaizler için yeni bir program olup mezunlara Vakıflar Bakanlığı Teknik Ofisi üyesi Dr. Ahmed Nebevi tarafından eğitim verilmiştir. Mezun ve yeterlilik sahibi olan imamlar kadrosunda 550 imam yer alırken hazırlık süreci 24 hafta sürmüştür. "İmam Muhammed Abduh" adı verilen kadro, Mısır Askeri Akademisi de dahil olmak üzere ilgili devlet kurumlarıyla koordinasyon halinde, çeşitli seviyelerdeki imamların kapasitelerini güçlendirmeyi hedefleyen kapsamlı bir eğitim programının geliştirilmesi için Sisi’nin Vakıflar Bakanlığı'na gönderdiği direktifin bir parçası olarak gelmiştir; bu da dini söylemin ilerletilmesine, özellikle de aşırılık düşüncesiyle mücadele ve onları çürütmek amacıyla iletişim mekanizmalarının geliştirilmesinin yanı sıra çeşitli fikri meseleler ve güncel zorluklar hakkında bilincin, bilginin ve anlayışın güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır. (El Kuds El Arabi, 23 Nisan 2025)

Yorum:

Bunlar, hain politikacıların kendilerine dikte ettiği doğrultuda kürsülerden vaaz vermek için askeri kışlalarda türetilen ve Sisi'nin talimatları doğrultusunda eğitilen imamlardır; dolayısıyla onlar, kendilerine itaat edenlerin cehenneme atan cehennem kapılarının davetçileridir! Zira onlar, az bir pahaya şereflerini satmışlardır!

Sisi konuşmasında, İslam'ın sabitelerini değiştirmeye yönelik habis niyetlerini ilan ederek bunları, “yüzlerce yıldır kutsallaştırılmış ve kendisinden çıkılması çok zor bir hale gelmiş metinler ve fikirlerdir ki bunlar tüm dünyaya düşmandır” olarak nitelendirmiştir. Onun için dünya Yahudi varlığıdır ve artık düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmenin zamanı gelmiştir;zira bir imam ancak onun kampında, kendisi ve onun gibilerin istediği aydınlanma düşüncesiyle yetiştirilirse bir imam olabilecektir.

Bu imamlar bilmelidir ki, Hilafeti kurmak için çalışmayan, tiran yöneticileri devirmek için çaba göstermeyen ve değişim meydanlarında hiçbir payı olmayan bir âlim, Rabbani bir âlim olarak kabul edilmez ve ondan bir şey alınmaz!

Sisi sadece kendi imamlarını ve cami hatiplerini türetmekle yetinmemekte, aksine kendi öğretmenlerini ve yargıçlarını da türetmeye hazırlanmaktadır; zira “El Kuds El-Arabi’de” şöyle geçmiştir: “…Son yıllarda Mısır rejimi, devlet memurluklarına atama yapılması için Askeri Akademi'de sınav yapma geleneğini pekiştirmektedir.Nitekim mesele, askeri akademi tarafından denetlenen 30.000 öğretmenin yarışmak için başvuranların girdiği sınavlarla başlamış ve tüm devlet kadrolarına kadar yayılmıştır. Hatta iş yargıya kadar ulaşmıştır; nitekim geçtiğimiz temmuz ayında, yeni atanan yargı mensuplarından oluşan bir grubun Mısır Askeri Akademisi Müdür Yardımcısı Tümgeneral Muhammed Salah el-Türki ile birlikte çekilmiş fotoğrafı geniş çaplı bir tartışmaya yol açmıştı.”

Sisi ve benzerlerini bu saçmalıklarından caydıracak olan sadece Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafettir. Onların saçmalıkları, tuzakları ve kindarlıkları ne kadar uzarsa uzasın, Allah'ın yardımı kaçınılmaz olarak gelecektir. وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللهُ وَاللهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” [Enfal 30]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müne Semih (Ümmü Meryem)

Devamını oku...

İslam Ümmeti, Çaresizliği ve Alimlerinin Yüzüstü Bırakması ile Amerika'nın ve Yahudilerin Kendisine Karşı Açık Savaşı Arasında

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İslam Ümmeti, Çaresizliği ve Alimlerinin Yüzüstü Bırakması ile Amerika'nın ve Yahudilerin Kendisine Karşı Açık Savaşı Arasında

Lübnan ile Yahudi varlığı arasındaki savaşın 27 Kasım 2024'te durdurulması anlaşmasından ve 8 Aralık'ta Esad rejiminin düşmesinden sonra, Yahudi varlığının Müslüman ülkelere yönelik saldırıları büyük ve çarpıcı bir şekilde arttı ve bölgedeki hiçbir ülkeden herhangi bir yanıt gelmeden istediği gibi öldürdü ve yok etti.Tüm Müslümanları ve ülkelerini, kendisini tehdit eden herkese karşı sert bir şekilde saldırmaya yönelik tehdidinin artırdı ve elinin istediği her yere ulaştığını ve zorla Ortadoğu'nun çehresini değiştirdiğini söyleyerek kibirlendi.Müslümanlar tüm bunlara maruz kaldıkları halde herhangi bir yüzleşme veya tepki göstermediler!

Lübnan ile Yahudi varlığı arasındaki savaşın durdurulması anlaşması Amerikan iradesiyle yapılmış olup Esad'ın devrilmesine yol açan saldırının, savaşın durdurulduğu gün, yani 27 Kasım 2024'te başlaması da dikkat çekiciydi.Çatışmanın tarafları ile Suriye'de nüfuz sahibi olanlarla önceden planlar yapılmamış olsaydı bu hızlı çöküş gerçekleşemezdi; bu da tüm bu olayların arkasında Amerika'nın olduğunu göstermektedir.

Yahudi varlığının saldırıları yeni değildir, ancak yeni olan, saldırıların kapsam ve yoğunluğunun günlük hale gelecek kadar genişlemesidir. Zira tıpkı Yemen'de olduğu gibi Lübnan ve Suriye'de de gözetimsiz ve hesapsız bir şekilde öldürüp yok ediyor.Bu varlık Suriye'de sınırlarını, herhangi bir kontrol ve caydırıcı olmaksızın genişletmekte, İran'ı tehdit etmekte, Suriye'de Türkiye'ye kendi politikalarını dayatmakta, Ortadoğu'yu değiştireceğini ve Hilafetin varlığını kabul etmeyeceğini ilan etmektedir ki bu da Türkiye'ye yönelik tehditkâr bir mesajdır.Bir buçuk yılı aşkın bir süredir Gazze'ye ve halkına karşı gece gündüz sürdürülen vahşi katliamlardan, insanların açlıktan öldürülmesinden ve tüm uluslararası yasaları ihlal ederek sivillerin bombalanmasından bahsetmiyorum bile.Tüm bunlar tüm Müslümanların ve dünya ülkelerinin gözü ve kulağı önünde ve ABD'nin açık yardımı ve desteğiyle gerçekleşiyor.

Bu gerçekliğin herhangi biri için bir sır olmadığı gibi bunu isteyenin, destekleyenin ve engelleyenin de Amerika olduğu bir sır değildir. Zira Amerika, kendi politika ve çıkarlarına hizmet ettiği sürece bu desteği durdurmayacak ya da bu saldırıları hiçbir şekilde engellemeyecektir.Ancak yeni olan, bu saldırı ve katliamların artması, Yahudilerin bölgeye açıkça müdahale etmesi ve Amerika'nın Yahudi varlığına mutlak koruma sözü vermesidir. Bu da Amerika'nın, onun her zamanki rolünden daha büyük bir rol oynamasını istediği anlamına gelmektedir.ABD ve araçlarının, terörizmle mücadele adı altında tek rolleri halkları ezmek, onların haklarını gasp etmek ve onları her türlü güçten yoksun bırakmak olan rejimlerin silahları hariç, bölgedeki tüm silahları etkisiz hale getirmekte ısrar ettikleri gözlemlenmektedir.Bundan sonra bu rejimlere fikir, ahlak, davranış ve ilişkiler konusunda her şey dayatılabilir.Buna mukabil Yahudi varlığının gücü artırılmakta, tampon ve güvenlik bölgeleri adı altında kendisine yetkiler ve güvenlik rolleri verilmekte, böylece Yahudi varlığı, güvenlik ve rejimlerin rollerini yerine getirmediği bahanesiyle ister sınırlarda ister demografik yapıda olsun öldürmek, yok etmek ve istediği değişiklikleri veya koşulları dayatmak için ordusu ve uçaklarıyla müdahale etmektedir.Bakın işte Gazze'yi yıkmakta ve sakinlerini de ABD desteği ve yardımıyla yerlerinden etmekte ya da yok etmekte ısrar etmektedir.Ortadoğu'nun çehresini değiştirdiğini ve güvenliğini savunma bahanesiyle elinin istediği her yere uzandığını defalarca beyan etmesinin anlamı işte budur; bu da ister Biden ister Trump döneminde olsun ABD'nin açık askeri ve siyasi desteğini teyit etmektedir.

Bu, çatışma kurallarının değiştirilmesinden öte bir şeydir; zira bu, bölgedeki güç dengesinde büyük bir değişiklik içeren yeni bir siyasi, askeri ve jeopolitik gerçekliğin dayatılmasıdır.Bunun, Amerika'nın İran'a yönelik yaptıklarını ve kollarını kesmek, etkisini sınırlamak ve askeri güç unsurlarını tasfiye etmek gibi İran için yapmak istedikleriyle bütünleşen bir planın parçası olmaktan hiç de uzak değildir.Bu ise demokratik dönüşümü sağlamayı amaçlayan ve ümmet içinde yayılan İslami siyasi düşünceyi ortadan kaldırmayı hedefleyen Batı'nın bölgeye yönelik fikri, siyasi ve kültürel istila stratejilerinin art arda başarısızlığa uğramasının yanı sıra George W. Bush'tan Obama'ya, Trump'tan Biden'a kadar tüm bu ciddi ve çelişkili stratejilerin başarısızlığa uğramasının ardından gelen bölgeye yönelik plan ya da stratejinin bir parçasıdır.Şimdi ise Trump, her türlü diplomasi, ahlak ya da hukuktan yoksun bir güç ve kanlı dayatma stratejisiyle gelmiştir.Amerika'nın, tüm Batı'nın, Yahudi varlığının ve Arap varlıklarının yöneticilerinin lisanı halleri şöyle demektedir; dünyadaki, özellikle de dünyanın kalbi olan bu bölgedeki, yani Ortadoğu, Kuzey Afrika ve bu ikisinin civarındaki Müslümanlar, ister yumuşak, ister askeri isterse her ikisi arasında olsun, ister Filistin'de, ister Irak'ta, ister Afganistan'da olsun, Batı'nın tüm değişim girişimlerine direndiler ve ehlileştirilmek ve boyun eğdirilmek yerine, demokrasi ve kamu özgürlükleri fikirleriyle, ılımlı İslam dedikleri sapkınlıkla ve modernite dedikleri küfürle savaşmaya başladılar.Bunun da ötesinde bu bölgelerde İslam'la yönetilmeyi talep eden İslami siyasi eğilimler ortaya çıkmış ve siyasi birliği, ümmetin ve İslam ülkelerinin birliğini ve Hilafetin yeniden tesis edilmesini arzulayacak kadar da büyümüştür.Dolayısıyla Amerika, bu sert ve şiddetli yaklaşımdan başka bir şey bulamamıştır. Bu nedenle Müslümanların denizlerinde askeri uçaklar ve taşıyıcıları ve Müslüman ülkelerdeki askeri üslere çok sayıda Amerikan uçakları, füzeleri ve silahlarının yığıldığını gördük. Bu stratejinin altında, Amerika'nın Yahudi varlığına hiçbir yasayı dikkate almadan verdiği yetkiler ve nüfuz yatmaktadır.

Buna bir de Gazze'de yaşanan katliam ve yıkım ve ABD'nin Güvenlik Konseyi'nde Yahudi varlığının kınanmasını engellemesi ve katliamlarını meşru müdafaa olarak göstermesi de dâhil edilmiştir ki böylece suç her türlü sınırı ve hayal gücünü aşmıştır. Burada Müslüman ister istemez düşünmekten ve soru sormaktan kendini alamıyor ve daha birçok sorular da onu daha birçok düşünceye yöneltiyor ki bunlardan biri de şudur: Dünyanın tüm ülkeleri Gazze'yi yüzüstü bıraktı ve birçoğu Gazze'yi ortadan kaldırma girişimlerine katkıda bulunduğu gibi dünya düzeni ve uluslararası hukuk da Gazze'yi yüzüstü bıraktı ancak:Müslümanlar Gazze'yi yüzüstü bıraktı mı?Cevap: Hayır, onu yüzüstü bırakmadılar; çünkü onlar da onun gibi yüzüstü bırakılmışlardır; dolayısıyla Müslümanlar, Gazze'ye destek vermek için yanıp tutuşuyorlar ama çaresizler, hiçbir şey yapamıyorlar ve bir çıkış yolu da bulamıyorlar.O halde Gazze'yi ve İslam ümmetini yüzüstü bırakan kim?Cihat ve kurtuluş için yola çıkmak üzere ümmetin ordularını harekete geçirmeye ve seferber etmeye muktedir olan herkes; bunların başında da fıkhî, fikrî ve uzman olarak ümmetin âlimleri geliyor; zira alimlerin, ümmete ve kendisine yönelik olanlara önem vermeleri ve bedeli pahalıya mal olsa bile vacibi ve çözümü açıklamak için her toplantıya, safa ve minbere koşmaları gerekiyor.Çünkü Gazze ve İslam ümmeti bugün, bir yandan çaresizlikleri ve âlimlerinin yüzüstü bırakmaları, diğer yandan da Amerika ve Yahudilerin yıkıcı savaşı arasında kalmışlardır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: مَّا كَانَ اللهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ حَتَّى يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَمَا كَانَ اللهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِAllah, müminleri (şu) bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir.” [Al-i İmran 179]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Mahmud Abdulhâdi

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER