Pazartesi, 10 Ramazan 1446 | 2025/03/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Trump ve Zelenski... Paha Biçilmez Bir Sahne!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Trump ve Zelenski... Paha Biçilmez Bir Sahne!

ABD Başkanı Donald Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski arasında yaşanan sözlü tartışma, başta Avrupa ve Amerika olmak üzere küresel siyasi çevreleri şoke etti; kimileri bunu Amerika'ya, başkanına ve başkan yardımcısına saygı ve takdir eksikliği olarak nitelendirirken, kimileri de Trump'ın Zelenski'ye kurduğu bir tuzak ve bu tür toplantılar için alışılagelmiş diplomatik nezaketten büyük bir sapma olarak nitelendirdi ve siyaset ve medya çevrelerini dolduran daha birçok yorumlar yapıldı. Ancak yaşananlarda birçok ders ve ibretler vardır ki aşağıda bunlardan bazılarının altını çizelim:

Öncelikle Trump'ın aşırı açık sözlülüğünün, nezaket ve incelikten yoksunluğunun, ABD'nin dünyadaki politikasının gerçek yüzünü ifşa etmek için büyük bir fırsat olduğunu vurgulamak gerekir; zira Trump, Amerika'nın Ukrayna ve Rusya arasındaki çatışmayı doğru ve yanlış ya da değerler ve ahlak çatışması olarak değil, aksine çıkarlar, kazanımlar ve sömürgeleştirme çatışması olarak gördüğünü teyit etmiştir.

Amerika özgürlük ve demokrasiyi desteklemek, diktatörlüğe, gericiliğe ve demokrasi düşmanlarına karşı övünüp dururken Trump bunların Amerika'nın kamusunda yeri olmayan sadece sahte sloganlardan ibaret olduklarını ortaya koymuştur; zira her iki taraftan yüz binlerce ölümün ve iki ülkenin karşılaştığı büyük yıkımın ve Amerika'nın her iki ülkeyi yaş kuru demeden öğüten ve yakan bir savaşın içine atmasının ardından kendileri için hiçbir faydası olmayan savaşın yakıtları olan kurbanlara üzülüp acımayan Amerika, kendisinin patlak vermesine neden olduğu savaşın meyvelerini toplamak için acele etmeye başladı. Çünkü Trump şimdi meseleyi ticari bir anlaşma olarak ele alıyor ve Ukrayna'ya şantaj yaparak Amerika'nın Ukrayna'yı 500 milyar Dolar değerinde değerli ve stratejik madenleri yağmalamasına yönelik bir anlaşma imzalamasını istiyor.

Trump'ın Ukrayna'ya yönelik şantajı açık ve densiz bir şekilde gerçekleşti; zira Ukrayna'yı, askeri desteğini durdurmak yoluyla Rusya'ya karşı savaşı kaybettirmekle tehdit ettiği gibi Ukrayna başkanını da, Amerika onu ve ülkesini terk ettiğinde konumunu kaybetmekle tehdit etti; böylece medyanın, kameraların ve mikrofonların önünde onu, ya Ukrayna'nın servetinin Amerika'ya teslim edilmesini imzalamak ve Rusya'ya karşı güvenlik garantileri bile olmadan Ukrayna'nın bir Amerikan sömürgesi haline gelmesini kabul etmek ya da Amerika'nın onu, kendisini (Zelenski) yiyip bitirmesi ve kendisinden sonrakiler için bir ders olması için sırtı ve karnı açıkta olan Rus ayısının önüne terk etmesi arasında bıraktı.

Bu basit küstahça davranışıyla Trump, ABD'nin dünya politikasına yönelik gerçek yüzünü tüm dünyaya göstermiştir. Böylece Amerika'nın sömürgeci hırslarını ve maddi çıkarlarını gerçekleştirmek için binlerce, hatta milyonlarca insanı öldürmeye ve halkları, milletleri ve devletleri ölümcül ve vahşi savaşlara sürüklemeye nasıl da istekli olduğu ortaya çıkmıştır; bu yüzden Amerika'nın arkasından giden veya onun iplerine sarılan kimse ne kadar da zavallı ve bedbahttır.

Bakın işte -Amerika ve Avrupa'nın olduğu- Batı, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için Ukrayna halkıyla birlikte Rusya'ya karşı savaştı; ama buna rağmen Ukrayna’nın çıkarlarının Batı’nın hesaplarında bir yeri olmadığı gibi hatta Ukrayna onların en son kaygı duydukları şeydir; hatta savaşın nedeni olan NATO ve Avrupa Birliği'ne katılma isteği bile, (Batı) adına Rusya ile savaşmak için ödediği bedele rağmen Ukrayna'ya verilmemiştir.

Ukrayna Devlet Başkanı'nın aptallığının da her takipçi için açık bir ders olduğu da kesin olan bir şeydir; zira onun aptallığı, Amerikan tilkisine güvendiği gibi durumu Amerika'dan daha iyi olmayan Avrupalılara da güvenmesidir;eğer onlar (Avrupalılar), Rusya'ya yönelik düşmanlık ve onun tehditlerinden korkma konusunda Ukrayna ile bir araya gelmemiş olsalardı, Zelenski Trump'tan bulduklarının aynısını ya da daha kötüsünü onlardan da bulabilirdi; dolayısıyla Zelenski, aptallığı yüzünden ülkesini ve halkını mahvetmiştir. Zira Zelenski, Amerika'nın Avrasya'daki çıkarlarını gerçekleştirmek için Rusya'nın önüne attığı bir yem olmadan önce, ülkesini mahvetmiş, yüz binlerce askerinin ve halkının ölümüne sebep olmuş, Amerikan-Avrupa-Rus savaşının yakıtı olmuş, sonunda hem kendi hem de halkının boynu kan emicilerin eline geçmiş, böylece Amerikalı ve Avrupalının olduğu iki vahşinin ya da Rus ayısının çenesinin arasında kalmıştır. Bu nasıl bir dar görüşlülük ve halkını felakete sürüklemektir Allah aşkına. Bu yüzden bu, layık olmadığı halde yönetimi üstlenen herkes için bir ders olmalıdır; zira insanların ve halkların liderliği, amatör ve dar görüşlü insanlara değil, ideolojik liderliğe sahip şahsiyetlere ihtiyaç duymaktadır.

Zelenski açısından hesaba katılması gereken tek şey ise, Beyaz Saray'daki son tavrıdır; zira içinde bulunduğu zayıflığa ve ulaşmış olduğu aşırı ihtiyaç haline rağmen Trump'ın yüzüne bir kova su dökmesiyle komadan uyandı ve Trump'a itaat ederek ve onun istediklerine boyun eğerek, kendi kendini öldüren ve kendi ayaklarıyla ölüme giden biri gibi olacağını fark etti. Bu yüzden Ürdün Kralı gibi ajan yöneticilerimizle yaşadığımız sefaletin boyutunu hissettiren cesur bir tavırla bunu reddetti; zira Ürdün Kralı da haftalar önce aynı koltuğa oturmuştu ama onun oturuşu, aşağılanmış, boyun eğmiş ve öğretmen karşısında başarısız bir öğrencinin oturuşuydu. Zira Trump'ın yüzüne döktüğü su şelalesine rağmen zilletinden ve aşağılanmışlığından uyanmadı. Bu yüzden yürek acımız kat be kat arttı ve dedik ki; yazıklar olsun, bizim yöneticilerimiz bir Zelenski gibi bile olmaktan aciz kaldılar?!

Dünyanın ve özellikle de Müslümanların, Trump ve yönetiminin kibrine son verecek, insanları ve dünyayı kapitalizmin zulmünden, fesadından ve ifsadından kurtaracak değerlere ve ilkelere sahip liderlere şiddetle ihtiyacı vardır.

Amerika’nın karşısında duracak olan sadece gelmekte olan Hilafet Devleti’dir; zira ne helak olmuş Avrupa ne yozlaşmış Rusya ne de içe dönük Çin, Amerika ve onun kibrine karşı koymaya muktedir değillerdir; bunu yapmaya ehil olan sadece İslam ve Müslümanların Halifesidir. Bu nedenle ümmetimize diyoruz ki; artık Hilafetin konumunu, izzetini ve liderliğini yeniden tesis etmenin zamanı gelmiştir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Bahir Salih

Devamını oku...

Rejimin Kalıntılarının Geri Dönüşü Yeni Bir Hegemonya ve Despotluk Aşamasının Bir Başlangıcı mıdır?

Haber-Yorum

Rejimin Kalıntılarının Geri Dönüşü Yeni Bir Hegemonya ve Despotluk Aşamasının Bir Başlangıcı mıdır?

Haber:

Saha kaynaklarının bildirdiğine göre Beşar Esad'ın devrilmesinden aylar sonra, Suriye rejiminin kalıntılarından oluşan gruplar tarafından, Lazkiye ve Tartus kırsalları başta olmak üzere Suriye kıyılarının çeşitli bölgelerinde askeri hareketlilikler başladı. Bu girişimler, ülkedeki siyasi kargaşa ve tam bir istikrarsızlık ortamında gerçekleşmektedir; zira eski rejimle bağlantılı bazı gruplar kendilerini yeniden konumlandırmaya ve etki alanlarını yeniden kazanmaya çalışıyorlar.

Gözlemciler bu hareketlenmelerin, başta Hmeymim hava üssü ve Tartus limanı olmak üzere bölgede stratejik çıkarları olan Rusya olmak üzere bölgesel ve uluslararası aktörler tarafından desteklenebileceğine işaret ettiler.

Öte yandan geçiş hükümetinden kaynaklar, rejimin kalıntılarının yeniden oluşturulmasına yönelik her türlü girişime sert bir şekilde karşı konulacağını ve eski rejimin herhangi bir siyasi ya da askeri kılıf altında yeniden üretilmesine izin verilmeyeceğini vurguladı. (El Cezire Net)

Yorum:

Suriye rejiminin kalıntılarının sahilin kontrolünü yeniden ele geçirme girişimi sadece bireysel bir hamle olmayıp, bölgedeki stratejik konumlarından kolay kolay vazgeçmeyecek olan Rusya'nın başını çektiği uluslararası güçlerin çıkarlarını yansıtmaktadır. Bu ise özellikle Hmeymim ve Tartus limanı gibi büyük askeri üslerin varlığının gölgesinde Rusya'nın nüfuzunun geleceği hakkında soru işaretleri gündeme getirmektedir.

Öte yandan bazıları bu hareketlenmelerin, rejimin Şam'ın kontrolünü kaybetmesi halinde uzun zamandır bir seçenek olarak ortaya atılan “Alevi devletçiği” projesinin yeniden canlanmasının bir başlangıcı olduğunu düşünüyor. Demografik yapısı ve rejimle olan tarihi bağlarıyla Suriye sahili, rejimin kalıntıları için önemli bir odak noktası oluşturmaktadır.

Bir başka açıdan bakıldığında ise bu gelişmeler, Batı'nın rejimi yeni yüzlerle değiştirerek Suriye'nin uluslararası hegemonya altında kalmasını sağlamaya yönelik komplolarının devamını yansıtmaktadır. Bu yüzden Beşar Esad düşse bile, onun yerine sömürgeci güçler tarafından desteklenen bir hükümetin geçmesi, bağımlılık gerçekliğini değiştirmeyecek, aksine rejimi başka bir şekilde yeniden üretecektir.

Bizler tek çözümün ne geçiş hükümetlerinde ne de dış destekli siyasi projelerde değil de Allah'ın şeriatıyla hükmedecek, Müslümanları tek bir liderlik altında birleştirecek ve sonsuza dek yabancı müdahalenin elini koparacak Hilafet Devleti'nin kurulmasında yattığını vurguluyoruz.

Nihayetinde geriye şu soru kalıyor: Uluslararası güçler rejim kalıntılarını destekleyerek kendi siyasi düzenlemelerini dayatmayı başarabilecekler mi? Yoksa Suriye halkı bu planları bozmaya ve kendi iradesini dayatmaya muktedir midir?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Lina Nasır

Devamını oku...

Gazze Halkı Ne Zaman Allah Yolunda Ölümden Korktu Ki! Bilakis Onlar Arkalarını Dönmeden Karşılıyorlar!

Haber-Yorum

Gazze Halkı Ne Zaman Allah Yolunda Ölümden Korktu Ki! Bilakis Onlar Arkalarını Dönmeden Karşılıyorlar!

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump, Hamas'ı “son uyarı” olarak nitelendirdiği bir açıklamayla, tüm Yahudi savaş esirlerini derhal serbest bırakmaması ve ölüleri iade etmemesi halinde hareketin sonunun geleceği konusunda uyardı.Nitekim Truth Social üzerinden şunları yazdı: “Bu son uyarınızdır! Liderlik için, şimdi Gazze'yi terk etme zamanıdır, hala bir şansınız varken. Ayrıca Gazze halkına: Güzel bir gelecek sizi bekliyor, ancak eğer esirleri tutarsanız, siz öleceksiniz! Akıllı bir karar verin.” Dedi. Ayrıca “mahkumların serbest bırakılmaması halinde bir cehennem olacağını” söyledi. (El Cezire Net, 06/03/2025)

Yorum:

Trump'ın, alnında külle çizilmiş bir haçla ortaya çıkan Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Hamas'a yönelik tehditkâr açıklamalarıyla örtüşen küstah tehditleri, Kül Çarşambası'na (Batı kiliselerinde oruç dönemi veya Büyük Perhiz ilk günü) denk gelse bile, açık bir akidevi savaşı ilan etmektir. Öte yandan zulmeden Müslümanların başındaki yöneticiler, sonuncusu 04/03/2025 tarihindeki Kahire Zirvesi olmak üzere zirveler düzenliyorlar ve bu zirveleri “barışın iki devletli vizyona dayalı stratejik bir Arap tercihi olduğu ve Güvenlik Konseyi'ne Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ne uluslararası barış gücü konuşlandırması çağrısında bulunulması” gibi haince tavsiyelerle taçlandırıyorlar. Dolayısıyla bu zirve, kâfirlerin yok etmeye kararlı olduğu ve Müslümanların başındaki yöneticilerin de utanç verici tutumlarıyla onlara destek verdiği mübarek Filistin topraklarının, özellikle de Gazze'nin halkına yönelik yüzüstü bırakmalarına ve alçaklıklarına başka fasıllar eklemek için gerçekleşmiştir.

Ey Müslüman orduları; El-Hak Subhanehu şöyle buyurmuştur: بَلْ إِن يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُم بَعْضاً إِلَّا غُرُوراًHayır; zalimler, birbirlerine sadece aldatıcı söz söylerler.” [Fatır 40] Yöneticilerinizle birlikte kardeşlerinize karşı küfür ehlinin saflarında yer almaya, onların projelerini hayata geçirmeye ve barış bahanesiyle iki devletli çözümü benimsemeye razı mı olacaksınız? Yahudi varlığının güvenliğini korumak için Güvenlik Konseyi'nden yardım dilenerek ve onların cellat ve gardiyanlarını artırarak Filistin’deki halkımıza çifte bir işgal eklenmesine razı mı olacaksınız?! Onlara güvenmeyin; çünkü çıkarları değiştiğinde ve vaatleri buharlaştığında sizi ilk terk edecek olan onlardır. Allah'ı zalimlerin yaptıklarından gafil olduğunu sanmayın, şüphesiz Allah onları yok edecektir. Zulmün ve zalimin despotluğunun devam etmesi, onun yok oluşunun ve kökünden sökülüp atılacağının bir habercisidir. فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلهِ رَبِّ الْعَالَمِينَBöylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. (Allah’ın verdiği nimete şükredecekleri yerde nankörlük ettiler, böylece kendilerine zulmettiler. Yüce Allah da yeryüzünü onların zulüm ve küfürlerinden temizlemek için onları helâk etti.)” [En’am 45] Ebu Musa Radıyallahu Anh’dan, Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: إِنَّ الله لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ فَإِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ “Allah zalime mühlet verir, onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez. Sonra şu ayeti okudu: وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌRabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir! (Hud 102)” [Müttefekun Aleyh]

Gazze halkına gelince; onların son cevapları, kendilerinin ölümle tehdit edilmesinin bir faydası olmayacağı yönündedir; çünkü onlar Allah yolunda ölmeyi arzuluyorlar, kefenlerini sırtlarında taşıyorlar, dolayısıyla ölümden kaçmıyorlar, bilakis karşılıyorlar ve sırtlarını dönmüyorlar. Bu yüzden düşmanların tehdidi onları korkutamaz; çünkü onların dostu Allah'tır, O ne güzel bir dost ve ne güzel bir yardımcıdır.

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Durra El-Bakuş

Devamını oku...

Tiranlar, İkinci Raşidi Hilafet Devleti Kuruluncaya Kadar Müslüman Ülkeleri Yönetmeye Devam Edeceklerdir

Haber-Yorum

Tiranlar, İkinci Raşidi Hilafet Devleti Kuruluncaya Kadar Müslüman Ülkeleri Yönetmeye Devam Edeceklerdir

Haber:

Sana'da yayınlanan es-Sevra Gazetesi 04 Mart Salı günü Abdülmelik Bedreddin el-Husi'nin “Kur'an Kıssalarında Tiran Yöneticilerin Modelleri” başlıklı bir konferans verdiğini ifade etti; “konferansında, ister Allah Subhanehu ve Teala'ya davet etme üslubu olsun, ister hayatın sorunlarıyla başa çıkmada ve çeşitli koşul ve durumlarla muamele etmede olsun, pratik vakıadaki hidayet konusundan bahsetti. Hayat yolculuğunda ve insanın karşılaştığı zorluk ve tehlikelerde insanın bilincini, imanını, hikmetini ve Allah Subhanehu ve Teala ile olan ilişkilerini yükseltmek için Kur'an'ın kıssalarından ilham alınması çağrısında bulundu.Allah'ın peygamberleri ve rasullerinin siretlerinden ibret ve derslerle dolu olan Kur'an'daki kıssalardan faydalanmanın önemini vurguladı.”

Yorum:

Bugün Müslüman ülkelerin başındaki tüm yöneticiler Batı kültürüyle sırtlanlaşmış tiranlar olup Allah'ın indirdikleriyle hükmetmiyorlar, tağutları Allah'ın indirdiği hükümlerle değiştiriyorlar ve bu yöneticilerin ellerinin arasında kendi elleriyle yazdıkları anayasalar ve kanunlar vardır ve bunlarda Allah'ın hükmünden hiçbir şey de yoktur!Ayrıca bu yöneticilerin hepsi yüzlerini sömürgeci kafir Batı'ya çevirmişler ve onların referansı Allah'ın Kitabı değil de Birleşmiş Milletler olmuştur.Yine onlar, Müslüman ülkelerin parçalanmasına ve Allah'ın hakkında hiçbir sultan indirmediği halde sömürgeci kâfirin kendilerine dikte ettiği cumhuriyetçi ve krallık rejimlerin gölgesindeki ulusal sınırlar içine hapsedilmeye rıza gösteriyorlar; sanki Allah Kur'an-ı Kerim'de şu ayeti indirmemiş gibi:وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعاً وَلا تَفَرَّقُواHep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” [Al-i İmran 103]

Müslüman ülkelerin başındaki tiranlarının siyasi, ekonomik ve diğer hayat sistemleri, tevhit akidesi üzerine dayanmayıp dini hayattan ayırma akidesine dayanan kapitalist hayat sistemleri haline gelmiştir.

İşin tuhaf tarafı, Abdülmelik el-Husi'nin tabiilerine, sanki bu konu onları ilgilendirmiyormuş gibi hitap etmesidir!Sanki onlar, diğer Müslüman ülkelerdeki sistemlerden istisnaymışlar gibi! Nasıl bu şekilde olabilirler ki; zira 11 yıldır iktidarda oldukları halde davranışlarında o sistemlerden farklı değillerdir!Dolayısıyla onun konuşması genellikle, devletle ilgili hükümlerden ve onun gözetim görevlerinden uzak şerî hükümlere göre bireylerin görevleriyle ilgilidir. Oysa Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde şöyle geçmektedir: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِHepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden-tebaanızdan sorumlusunuz.

H. 28 Recep 1342 – M. 03 Mart 1924 tarihinde Hilafetin yıkılmasından sonra Müslümanların durumu, akıllarını başlarına alıp Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurana kadar olduğu gibi kalmaya devam edecek ve tiranların zorba yönetimleri altında oraya buraya savrulacaklardır. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Geleneksel İslam Kimin Çıkarına Hizmet Ediyor?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Geleneksel İslam Kimin Çıkarına Hizmet Ediyor?

Haber:

Dini Komite ve Dini İdare, geleneksel İslam'a bağlılık doğrultusunda geçtiğimiz hafta Kırgızistan'da bir dizi etkinlikler düzenlerken, aynı zamanda “Din Özgürlüğü ve Dini Kurumlar" Kanununu açıklamak üzere farklı bölgelerde toplantılar düzenledi.Toplantıların ana konusu, aşırıcılık ve terörizme karşı koymak için Hanefi mezhebine ve Maturidi akidesine tabi olmanın gerekliliğini vurgulamaktı.

Yorum:

Bu nedenle “geleneksel İslam” terimine ve hükümet tarafından teşvik edilen mezhepçilik konusuna değinmek gerekir.

“Geleneksel İslam” terimi, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Kırgızistan da dahil olmak üzere Orta Asya'da İslam'ın hükümlerini ve değerlerini bazı geleneklere entegre etmek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır.“Geleneksel İslam” Sovyet döneminde de var olmasına rağmen, örneğin nikah ve cenaze gibi bazı bireysel şerî hükümler de vardı. Ama bu hükümler, hakkında özel kitaplar yazılana kadar, “Nişanlı kızı kaçırmak” ve “Ölü için kırkıncı yas günü” gibi gelenek ve göreneklerle birlikte öğretiliyordu.

Ancak Orta Asya'da kapitalizmin ortaya çıkmasından sonra “laik bir devlet olma” bahanesiyle şerî hükümler kısıtlanmıştır; çünkü laik bir devlette din siyasete karışmaz ve hayatın kanunları, şeriat tarafından değil, tüm kanunlar parlamento üyeleri tarafından çıkarılmaktadır.Dolayısıyla laik bir devlette, dinin sadece nikah, cenaze, namaz ve oruç gibi kişisel konularda kullanılması caizdir. Dinin sadece siyasete karışmayan kısımlarının uygulanmasına ve parlamentonun çıkardığı yasaları destekleyerek yaşamaya rıza göstermek “geleneksel İslam” olarak adlandırılmaktadır. Bu yüzden parlamento tarafından çıkarılan yasalara göre değil de şeriatın hükümlerine göre yaşamamız gerektiğini söyleyen Müslümanlar “aşırılık yanlısı” olarak etiketleniyorlar. Dolayısıyla “geleneksel İslam'ın”, İslam'ı sadece kişisel meseleler için kullanmaya ve hükümet tarafından çizilen hatlara tabi olmaya uyarlanmış bir proje olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.

Aslında “geleneksel İslam'ı” Hanefi mezhebiyle ilişkilendirmek büyük bir hatadır. Zira Ebu Hanife fıkhını, Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin sünneti, icma, kıyas ve İstihsan'ın yanı sıra İslam ile örtüşen örfe dayandırmıştır. Dolayısıyla bu, müçtehitlere mahsus bir konu olup Ebu Hanife’nin görüşüne göre örfün, şeriattan daha iyi olduğu anlamına gelmez. Bilakis bunun aksine şayet şeriata uygun olursa Ebu Hanife için şerî hükümlerin kaynağı olacaktır.

Burada Hanefi mezhebini benimseyen alimler ve devlet çalışanları için bir soru gündeme gelmektedir;neden Hanefi mezhebine göre namaz kılmayı talep ettiğiniz gibi ekonomik konularda da Hanefi mezhebini takip etmeyi talep etmiyorsunuz?Örneğin Ebu Hanife'nin öğrencisi olan Ebu Yusuf, İslam'daki ekonomik konuları "El-Harac" adlı kitabında kapsamlı bir şekilde açıklamıştır.Ancak sizler bunun yerine, kapitalist ekonomik sistemi, faize dayalı parlamento tarafından kabul edilen yasaları ve halkın sırtında ağır bir yük olan vergi sistemini takip ediyorsunuz!Hanefiler nezdinde hırsızlık ve zina gibi ciddi suçların cezası nedir? Yoksa Hanefi nezdinde eğitim siyaseti, Batı kültürüne ve karma eğitime mi dayanıyor? Peki Ebu Hanife’ye göre yönetim sistemi, İslam esasına göre mi yoksa demokratik cumhuriyet sistemi esasına göre mi olması gerekir?

Dolayısıyla “geleneksel İslam” terimi, ideolojik İslam'a karşı küresel küfür sisteminin bir projesidir.İslam, fikir ve metottan oluşan akli akidedir.İslami fikir, akide ve hayatımızda karşılaştığımız tüm sorunlar için Allah tarafından verilen çözümlerdir.Metot ise fikrin hayatımızda var olmasını sağlayan şerî hükümlerin beyanıdır.Diğer bir ifadeyle Allah'ın toplumdaki tüm suçları ortadan kaldırmak için koyduğu çözümlerin nasıl uygulanacağının ve akidenin nasıl korunacağının bir beyanıdır ve aynı zamanda İslam'ı hayata geri döndürmenin metodunu belirleyen şerî hükümlerin bir beyanıdır. Dolayısıyla fikir veya metoda ayrı ayrı davet etmek caiz değildir. Çünkü her bir hükmün kendi metoduna bağlanması gerekir; örneğin hırsızlık gibi insanlar arasında bir suç işlendiğinde, hırsızın eli İslam'ın metoduna göre kesilir. Bu, insanların yaşam için helal rızık aramalarını ve hırsızlıktan uzaklaşmalarını sağlamaktadır.Şu anda teşvik edilen “geleneksel İslam'da”, bir hırsızın alması gereken cezanın bir türü yoktur.Bu da bu suçun cezalandırılması için küfür yasasına başvurmaya teşvik etmektedir.Küfrü "geleneksel İslam'ı" geliştirmeye iten sebep işte budur.Bunun amacı, İslam ümmetinin kafirlere boyun eğme durumunu sürdürmek, dolayısıyla herhangi bir köklü değişimi önlemektir.Bu projenin temel görevlerinden biri de, ümmetin küfre boyun eğmesini sabır olarak nitelendirmek ve küfrün bozgunculuğuna aldırış etmeyen zayıf ve çaresiz Müslümanların çemberini genişletmektir.Bu nedenle böyle bir projeye sessiz kalmamız caiz değildir ve davetimizi ve çabalarımızı, İslam'a bir bütün olarak bağlı kalmaya odaklamalıyız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Tasfiye Etme Zirvesi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tasfiye Etme Zirvesi!

Haber:

İşgalci varlığın Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya yönelik devam eden saldırıları ve ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ni ele geçirme, onun sakinlerini yerinden etme ve burayı “Ortadoğu'nun Rivierası” haline getirme önerisini dayattığı bölgedeki büyük zorlukların gölgesinde, Arap liderler Kahire'de “Filistin Zirvesi” başlığı altında olağanüstü bir zirve düzenleyerek zirve sırasında Mısır'ın Filistin halkının hak ve onurunun korunması ve iki devletli çözüm temelinde Gazze'nin yeniden inşasına yönelik planı sunuldu. (El-Kabas, 04/03/2025)

Yorum:

Arap rejimleri, kuruluşundan bu yana adetleri olduğu üzere Filistin davasını tasfiye etmek için toplanmışlardır.

Arap ve Müslümanların başındaki yöneticiler, Filistin meselesinin tek bir çözümü olduğunu ve bunun da Filistin'i kurtarmak ve onu Yahudilerin pisliğinden temizlemek olduğunu biliyorlar. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْOnları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” [Bakara 191] Ama onlar, Amerika'nın başını çektiği kafir Batı'yı hoşnut etmek amacıyla Allah yolunda cihat etmek ve gaspçı varlığı ortadan kaldırmak için orduları harekete geçirmiyorlar.

Örneğin Mısır'ın yöneticisi, iki devletli çözüm çağrısında bulunuyor, Camp David Anlaşmasını destekliyor ve Filistin meselesini Trump'ın ellerine bırakıyor; zira şöyle diyor: "Filistin devleti kurulmadan gerçek barış olmaz, barış güçle gelmez ve zorla dayatılmaz." Ve şöyle dedi: “Mısır ile “İsrail” arasındaki barış anlaşması, savaş durumunu barış ve refaha dönüştürmek için bir rol modeldir.” Ve şöyle ekledi: “ABD Başkanı Donald Trump Orta Doğu'daki gerilim ve saldırılara son verebilir.”

Bunu, onların kırılgan varlıklarını yok edebilecek güçlü bir orduya sahip olduğu halde söylüyor; nitekim işgal ordusunun görevden ayrılan Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Mısır'ın askeri kapasitesiyle ilgili endişelerini dile getirdi ve Mısır’la ilgili güvenlik tehdidi olarak tanımladığı şeyin bir anda değişebileceği uyarısında bulundu.” (İbrani Kanal 14)

Halevi, Yazur kentindeki subaylık kursu mezunlarına yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Mısır'ın büyük bir ordusu var. Gelişmiş silahları, gelişmiş uçakları, gelişmiş denizaltıları ve füze gemileri var. Çok sayıda gelişmiş tankları ve kara kuvvetleri birlikleri var.” Ve şunu ekledi: “Bu konuda (Mısır tehdidi) oldukça endişeliyiz. Bu, bizim önceliklerimizin başında değil. Ancak bunu söylemeliyiz.” Tel Aviv'in Mısır'ın güvenlik tehdidi olarak nitelendirdiği durumdan dolayı rahatsız olduğuna dikkat çekti ancak aynı zamanda şunu da ifade etti: “Bunun şu anda bir tehdit olmadığına inanıyoruz, ancak bu durum bir anda değişebilir.”

Sözlerimi Şeyh Takiyüddin en-Nebhani'nin (Allah ona rahmet etsin) ümmetin Filistin konusunda çektiği acıları özetleyen şu sözüyle bitiriyorum: “Yahudi varlığı Arap rejimlerin gölgesidir, o rejimleri kaldırdığın an gölge de gider.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulaziz Munîs - Kuveyt

Devamını oku...

Hilalin Görülmesi Meselesi, Tüm Ümmet İçin Birdir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Hilalin Görülmesi Meselesi, Tüm Ümmet İçin Birdir!

Hilalin görülmesi, ihtilaflı bir konudur; zira Hanefi, Maliki ve Hanbeli âlimleri, herhangi bir ülke veya bölgede güneşin batmasının (matlaa/hilalin doğuşunun) bir defa görülmesinin bütün bölgeler için yeterli olduğunu ileri sürerlerken bazı Şafii alimleri ise doğuşlardaki farklılık konusunda bu görüşe muhalefet etmişlerdir ancak tüm Şafii alimleri onlara muhalefet etmemiştir; Allah bütün âlimlerin söylediklerini kabul etsin.

Kayda değerdir ki eski âlimlerden hiçbiri, bu meselede, milliyetçilik, kavmiyetçilik veya ırkçı sınırlara itibar etmemiştir; zira İslam ümmeti, ırkların ve dillerin ayıramadığı tek bir ümmet olup bizleri bölen ve bizleri düşmanlarımız karşısında zayıflatan sömürgeci sınırları da umursamaz.

1- Ramazan ayının girişine ve Şevval ayının ilk günü olan Ramazan Bayramı gününe gelince; Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ فَإِنْ غُبِّيَ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا عِدَّةَ شَعْبَانَ ثَلَاثِينَ “(Ramazan ayının) hilalini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilalini gördüğünüz zaman da bayram edin. Eğer size hava kapalı olursa Şaban’ın sayısını otuza tamamlayın.” [Buhari ve Müslim rivayet etti.]

Tahkiku’l menat (hükmün kendisine bağlandığı vasıf), herhangi bir meselenin şerî hükmünü bilmenin temelidir. Gerçek şu ki herhangi bir Hicri ayın başlangıcı, oruç, hac, fıtır sadakası, bayram ve benzeri ibadetlerin yapılmasına yol açan şerî bir sebep olan hilalin doğuşundan sonra olur. Yine gerçek şu ki hilalin, tüm dünya için tek bir olay gibi tek bir doğuşu vardır, sonra da biz onu gözlerimizle görmeye çalışırız.

Lügatte hadis-i şerif, nerede olurlarsa olsunlar bütün Müslümanlara delalet etmekte olup (oruç tutunuz) emri de geneldir ve yeryüzünün her yerindeki bütün Müslümanları kapsamaktadır ve aynı şekilde (hilali görmek) de geneldir, dolayısıyla her görme, belli bir ülkede belli bir kavmin görmesi değildir.

Riyazu's-Salihin’in şerhinde şöyle geçmektedir; (yani Müslümanların Ramazan hilali olan hilali gördüklerinde oruç tutmaları gerekir ve görmedikleri takdirde oruç tutmaları gerekmez).

2- “Fıkhu alel-Mezâhibil-Erbaa” kitabında şöyle geçmektedir: (Hilalin ülkelerin birinde görüldüğü sabit olursa, diğer bütün ülkelere oruç tutmak farz olur; kendilerine orucu gerektiren bir yolla ulaşması hâlinde, hilalin tespit edilmesi bakımından ülkenin yakın olması ile uzak olması arasında bir fark yoktur. Üç imama göre, hilalin doğuşundaki farklılık kesinlikle önemli değildir).

“Mevsuatü'l-Fıkhiyye’de” şöyle geçmektedir: (Hanefiler, Malikiler, Hanbeliler -ki bu, Şafiilerin de görüşüdür- Ramazan ayının tespiti için (hilalin) doğuşundaki farkın dikkate alınmayacağı görüşünü benimsemişlerdir; bu yüzden bir ülkede Ramazan hilali görüldüğünde, tüm ülkelerdeki tüm Müslümanların oruç tutması gerekir; bu da Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in “صوموا لرؤيته “(Ramazan hilalini görünce oruç tutunuz” kavlinin tüm ümmete yönelik bir hitap olmasından dolayıdır. Şafii mezhebinde en doğru olan görüş, hilalin doğuşlarındaki farklılığın dikkate alınmasıdır).

Şafiilere gelince; “Fıkhu alel-Mezâhibil-Erbaa” kitabında şöyle geçmektedir: (Şafiiler ise şöyle dediler: Eğer bir bölgede hilalin görüldüğü tespit edilirse, her yönden ona yakın olan bölge halkının bu tespite dayalı olarak oruç tutmaları gerekir ve yakınlık ise, hilalin doğuşu birliğinin, özellikle aralarında yirmi dört fersahtan daha az olmasıyla elde edilir; uzak bölge halkının ise, hilalin doğuşu farklılığından dolayı bu görmeyle oruç tutmaları gerekmez. Yirmi dört fersah, 120 kilometreye eşittir).

4- Hanefiler, Malikiler ve Hanbeliler'den oluşan üç görüşle aynı fikirde olan Şafiiler de vardır. Nitekim İmam Nevevi, "El-Minhac Şerhu Sahihi Müslim bin El-Haccac” adlı eserinde şöyle demiştir: (Bazı ashabımız, (hilali) görmenin yeryüzünün tüm yerlerindeki halk için genel olduğunu söylediler).

İmam Şevkani “Neylu’l Evtâr” adlı kitabında şöyle demiştir: (Kureyb’in konuşmasındaki delil, İbn Abbas Radıyallahu Anhuma’nın, “Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize böyle emretti” şeklindeki kavlidir ki o, onun (Kureyb) sözünü kastetmiyor; İbn Abbas’ın “Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize böyle emretti” şeklinde Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den bu meseleyle ilgili oruç olmadığına delalet eden özel bir hadis olmasına gelince; bilakis bu hadislerle kastedilen, hilal görüldüğünde orucun tutulması emridir. Tıpkı Şeyhan’ın tahric ettiği şu hadiste geçtiği gibi: لا تصوموا حتى تروا الهلال، ولا تفطروا حتى تروه، فإن غُمّ عليكم فاقدروا له(Ramazan ayının) hilalini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilalini gördüğünüz zaman da iftar-bayram edin. Eğer size hava kapalı olursa Şaban’ın sayısını otuza tamamlayın.” Daha önce de belirttiğim gibi, bu hadis belirli bir bölge halkına özel değildir, bilakis buna uygun olan bütün Müslümanlara hitap etmektedir. Dolayısıyla bu, şayet bir içtihatsa, bir Sahabenin içtihadıdır).

Hilalin görülmesi meselesinin bir tartışma konusu haline gelmesi üzücü olup bu da yüzyıllardır güçlü bir İslami eğitim sistemi kuran Hilafetin yokluğunun bir sonucu olarak dinimizin zayıf anlaşılmasının belirtilerinden biridir.

Bu konu, İslam ümmetini bölmek için çalışan mevcut yöneticiler arasında da bir tartışma konusu haline gelmiştir. Zira bu yöneticiler, Batı'daki efendilerinin en büyük korkusu olan İslam ümmetinin vahdetini engellemek istiyorlar. Bu nedenle onlar, ümmeti birleştiren bir görüşü baltalamak için en ufak bir delili dahi olmayan konuları gündeme getirmektedirler. Ayrıca onlar, Müslümanlar arasında milliyetçilik ve bölünme oluşturmak için gerekçeler bulmaya çalışıyorlar. Ne yazık ki dinlerini ucuz bir pahaya satan bazı âlimler de bu konuda bu yöneticileri desteklemektedirler. Ayrıca bu âlimler, fikri gerilemenin neden olduğu ve aynı zamanda fıkıh bilgisi zayıfladığında ortaya çıkan yozlaşmış ulus-devletlerin gerçekliğinden etkilenmişlerdir.

Çözüm, İslam toplumunun temel direklerinden biri olan alimlerden vazgeçmek değildir, aksine oğullarımızın ve kızlarımızın en yeteneklilerini dinimiz hakkında ilim talep etmek için çaba göstermeye teşvik ederek onları güçlendirmektir. Çağımızda önemli olan şey, dinimizin yenilenmesidir. Yenilenme ise reform değildir. Zira İslam'ın imajı kamil bir imaj olup reforme edilmeye ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla talep edilen şey, İslam'a yönelik anlayışımızın yenilenmesidir. Bu da dinimizin dili olan Arapça dilimizi geliştirmemize bağlıdır. Ayrıca bizim, Kur'an-ı Kerim'i ve nebevi sünneti incelememize bağlıdır. Bu da asırların en hayırlısı olan Sahabelerin (Allah onlardan razı olsun) anladığı anlamları anlamak için onlarca yıllarını harcayan eski alimlere saygı duymak anlamına gelmektedir. Ayrıca omuzlarında durduğumuz devler olan en iyi âlimlerinyetiştiği ortamı oluşturan Hilafet Devleti'nin yeniden kurulmasını gerektirmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Musab Umeyr – Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER