Eko Vizyon I "Trump, Amerika'yı Yeniden 'Büyük' Yapabilir mi?
- Kategori Seçkiler
- |
Haber-Yorum
Laiklik ve Vatancı Kervanın İçinde Yürüyen Bir Suriye!
Haber:
Suriye X platformu hesabında yayınlanan açıklamada, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın şöyle dediğini belirtti: “Bugün yaptığım ziyaret sırasında bana gösterdiği sıcak karşılama, cömert misafirperverlik ve samimi kardeşlik duyguları için kardeşim Şeyh Muhammed bin Zayed El Nahyan'a tüm takdir ve şükranlarımla teşekkürlerimi sunuyorum.
Çeşitli alanlarda ilişkilerimizin güçlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik gördüğüm büyük ilgiden dolayı derin takdirlerimi sunuyorum.Allah'a, BAE'ye, liderliğine ve halkına güvenlik, emniyet ve başarı nimetleri vermesi ve daha fazla refah ve ilerleme yönünde ilerlemesi için dua ediyorum.”(X, 14 Nisan 2025)
Yorum:
Ne yazık ki Suriye'de, ülke ve rejim olarak pek bir şey değişmedi!
Özü, temeli ve hedefi itibarıyla devlet, hala uluslararası sisteme tabi ve bölgesel sistemin parçası olan laik ulusal bir devlettir.
Yüzbinlerce insanın kanıyla sulanan ve milyonlarca insanın yerinden edildiği karanlık üstüne karanlar devam etmektedir; biz Allah'a aitiz ve kuşkusuz O'na döneceğiz.
Eski ve yeni sahnenin karanlığına gelince; nitekim ümmet daha Erdoğan modelini tüm çıplaklığıyla görmemişken, aynı modelle ama yeni bir Arap kılıfıyla karşımıza çıkmıştır! Bununla birlikte meşrulaştırma makinesi, kakofonik sesleriyle yeniden işlemeye başlamıştır; belki de bu, iddia edilen zorunluluk ve zorlama ipliklerinden yeni bir cübbe dokumak ve laik devleti İslami bir perde ile örtmek içindir; biz Allah'a aitiz ve kuşkusuz O'na döneceğiz.
Yorum için materyal hazırladığım sırada Şeyh Takiyyuddîn en-Nebhani'nin (Allah rahmet eylesin), İslam Devleti kitabının girişinde yazdığı sözler aklıma geldi ve bunu aktarmanın gerekli olduğunu düşündüm; zira orada şöyle diyor: “Ne istiyorlar? Onlar, İslâmî olmayan esas üzerine kurulmuş bir devlet mi? Yoksa İslâm beldelerinde çeşitli devletler mi istiyorlar? Nitekim Batı, işler onun eline düşeli, ipler onun eline geçtiğinden beri İslam’ı yönetimden uzaklaştırmak, Müslümanların topraklarını parçalamak ve Müslümanları basit iktidarcıklarıyla uyuşturmak için hazırladığı planını gerçekleştirmek maksadıyla onlara birçok devletçikler verdi. Nitekim çok geçmeden onları daha da saptırmak ve parçalamak için zamanla öylesi devletçiklerin sayısını artırdı. Onlar, onun ideolojisini ve mefhumlarını taşımaya devam ettikçe o, onlara daha fazlasını vermeye hazırdır. Çünkü böylece onlar ona tabi olmuş durumdadırlar.
Muhakkak ki asıl mesele, çeşitli devletler kurmak değildir. Fakat asıl mesele, İslam âleminin tamamında bir tek devlet kurmaktır. Asıl mesele, herhangi bir devlet ya da Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen fakat ismi İslam olan bir devlet de kurmak değildir. Hatta asıl mesele, İslâm’ı fikri liderlik olarak taşımaksızın sadece İslami kanunlarla hükmeden ve “İslam” olarak isimlendirilen bir devlet kurmak da değildir. Evet, muhakkak ki asıl mesele, böylesi bir devlet kurmak değildir. İslâm akidesinden fışkıran İslami hayatı yeniden başlatacak, İslâm’ı topluma tamamen tatbik edecek ve İslâm’ı nefislere ve akıllara işledikten sonra İslam davetini âleme taşıyacak olan bir devlet kurmaktır asıl mesele.
Sonra şöyle diyor: “İslam Devleti, heva ve hevesten kaynaklanan bir arzu değildir. Bilakis o, Müslümanlar üzerine Allah’ın kıldığı bir farzdır. Allah, Müslümanlara onu kurmalarını emretti. Eğer onlar muktedir oldukları halde, bu farzın edasını geciktirirlerse, Allah Azze ve Celle onlara azabının var olduğunu bildirdi. Müslümanlar, izzetin; Allah, Rasulü ve müminlere ait olmadığı beldelerde yaşamakla Rablerini nasıl razı edebilirler? Onlar; ordular teçhiz edecek, İslam’ın surlarını koruyacak, Allah Azze ve Celle’nin koyduğu hadleri uygulayacak, Allah Azze ve Celle’nin indirdikleriyle hükmedecek bir devlet kurmadıkları halde, Allah Azze ve Celle’nin azabından nasıl kurtulabilirler?!”
Bunun için, Müslümanların İslam Devleti’ni kurmaları katiyetle zaruridir. Zira devlet olmadıkça İslam’ın etkin varlığı yok demektir. Çünkü Müslümanların beldeleri, oralarda İslam Devleti hakim olmadıkça “Dâr-ul İslâm” yani “İslam Ülkesi” olarak itibar edilmezler.
Bununla beraber; İslam Devleti’ne ulaşmanın yolu öyle kolay değildir. Şöyle ki; fert ya da partilerin başkanlar tayin edilmesi, bakanlıkların oluşturulması ve devletin başına o bakanların getirilmesi ile öyle kolayca kurulu verilebilecek bir devlet değildir, İslam Devleti… Zira onun yolu dikenlerle örtülü, tehlikelerle çevrili, engellerle ve zorluklarla doludur. Kültürün gayri İslami oluşunun getirdiği zorlukları, sathi düşünmenin, fikri seviyenin düşüklüğünün getirdiği engelleri, Batıya boyun büken hükümetlerin oluşturduğu tehlikeleri anmak yeterlidir.
İslam Devleti’ni kurmak için İslam Daveti yolunda yürüyenler, İslam beldelerinde yeniden İslami hayatı başlatmanın yolunu açmak ve İslam davetini âleme taşımak için iktidara ulaşmaya çalışıyorlar. Onun için her ne kadar güzel, cazip rütbe ve makamlar da olsa onların kısmi iktidarı kabul etmediklerini, İslam’ı tamamen tatbik etme imkanı vermedikçe, onların kamil iktidarı da kabul etmediklerini görürsün.”
Özür dilerim aktarım biraz uzun oldu ama Ebu İbrahim Rahımehullah'ın duyarlılığını, geniş ufkunu ve hey şeyden önce ideolojik titizliğini paylaşmak istedim; bunu da belki de takvalı ve ihlas sahibi olduğunu düşündüğümüz kardeşlerimizin damarlarında da aynı ihsas, ufuk ve ideoloji dolaşır diye aktardım ki böylece onlar, Müslüman kamuoyunun, şurada gerekçe gösterilerek ya da burada yanlış bilgilendirilerek ifsat olmamasına hırs göstersinler ve Müslümanların elinden tutarak İslami hayatı, İslam hadaratını ve olması gereken İslam Devleti'ni tasavvur etmelerini sağlasınlar.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Usame Es-Suveynî - Kuveyt
Haber-Yorum
İran ve Amerika ile Müzakereler!
Haber:
İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney Salı günü ABD ile yapılan son görüşmelerden duyduğu memnuniyeti dile getirerek İran'ın pozisyonuna güven duyduğunu ancak ABD'nin niyetleri konusunda şüphe uyandırdığını vurguladı.
Yorum:
Birincisi: İran, Amerika için büyük bir hayati çıkardır; nasıl olmasın ki; zira İran, Amerika'nın Afganistan ve Irak'ı işgal etmesine, Şam'daki ajanını korumasına imkan sağlamış, ümmetin karşısında durmuş ve ona yönelik hizmette kan ve onuru ihlal etmiştir;bu ise İran'a yönelik bir suçlama değildir, bilakis eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani başta olmak üzere kendi liderlerinin itiraflarıdır.
İkincisi: Amerika'nın İran'a olan ihtiyacı, bölgesel güçlerin yükselişinden sonra -yani Amerika'nın Arap Baharı'nda İran'a büyük bir rol vermesinden sonra- azalmış ve bu da İran'ı önemli ölçüde sınırlandırmayı ve nükleer dosya, kollarını bırakması ve aynı şekilde Gazze savaşındaki utanç verici tutumu gibi çeşitli dosyalar ve önemli konularda İran'a güçlü bir şekilde baskı yapmayı düşünmesine neden olmuştur.Ayrıca İran üzerindeki yaptırımların etkisini istismar edip İran'ı aşırı derecede zayıflatarak Amerika'nın bütün şartlarını kabul etmeye meyleder hale getirmesinin yanı sıra Ruhani ve Cevad Zarif akımı da İran'ın içinde bulunduğu kötü durumu istismar ederek dışarıyla ilişki kurulmadığı takdirde İran'ın “kalıcı bir gerilemeyle karşı karşıya kalacağını” söylemiştir; bu nedenle kültürel dönüşümü, akılcılığın yayılmasını ve uluslararası sistemin doğasına ilişkin ortak bir anlayışa ulaşılmasını gerektiren ulusal bir stratejiye ihtiyaç duymuştur.
Ruhani akımının ideologlarının, yabancı yatırımı ilerlemenin bir şartı olarak ortaya koydukları ve yaptırımların İran halkı üzerindeki etkilerinin göz ardı edilemeyeceği de açıktır.Tahran Üniversitesi'nde Azam Rajabi tarafından yürütülen "Yaptırımların İnsanların Sosyal Refahı Üzerindeki Etkisi" başlıklı yüksek lisans araştırmasının temel amacı, ekonomik yaptırımların insanların refahı üzerindeki etkisinin incelenmesi olup çalışmanın konusu da Tahran’da yaşayan aileler olmuş ve bu ailenin geçimini sağlayan kişi hedef alınmıştır. Nitekim sonuçlar, yaptırımlar sonrasında insanların yaşam koşullarının kötüleştiğini, satın alma güçlerinin ve gelirlerinin azaldığını, bazı mallara erişim miktarının zorlaştığını, sağlık ve tıbbi durumlarının yanı sıra kalitesinin de yaptırımlar öncesine göre daha da gerilediğini ortaya çıkarmıştır.
Üçüncüsü: Trump, Yahudi varlığının Amerika adına askeri eylemde bulunabileceği tehdidi altında, İran'a "Koşulsuz olarak müzakere edelim" şeklinde birçok mesajlar göndermiştir; bu yüzden İranlı liderlerin uyumsuzluk açıklamalarına rağmen Umman'daki müzakerelere büyük tavizlerle geldiler ki Trump bunun tamamen farkında olduğu gibi aynı şekilde İran’ın, izolasyondan çıkmaya ve yaptırımların kaldırılmasına ihtiyaç duyduğunun ve İran’a yönelik askeri eylemlerin tehlikesinin de farkındadır. Nitekim İran'ın son olaylardan sonra Lübnan'daki partisini terk etmesinin ne kadar aşağılık bir davranış olduğu herkes tarafından açıkça görülmüştür.
Dolayısıyla İran, her ne pahasına olursa olsun içine düştüğü çıkmazdan kurtulmak isteyerek müzakerelere gelmiştir; nitekim daha önce Barak Obama döneminde nükleer anlaşma konusunda da aşağılayıcı tavizler vermişti; hatta dini lider şöyle bir fetva bile yayınlamıştı; (Ülkem, nükleer teknolojiye sahip olmasına rağmen İslam şeriatının haram kıldığı nükleer silahları üretmeye veya kullanmaya kesinlikle teşebbüs etmemiştir; ayrıca İran'ın nükleer silah geliştirme adımını atabileceğini ancak bunların kullanımının haram olması nedeniyle bunu yapmayacağını vurgulamıştır).
Görünen o ki İran, önümüzdeki müzakerelerde Trump'a aşağılayıcı ve tehlikeli tavizler sunacaktır; Trump ise hem kendi propagandası ve partisinin amaçları doğrultusunda İran dosyasında zafer elde edebilmek, hem de ülkesinde Yahudilerle akidevi olarak aynı fikirleri paylaşan ve bu nedenle onları siyasi düşüncelerden daha güçlü kılan geniş tabanını yanına çekebilmek için ilk anlaşmayı askıya almıştır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hasan Hamdan
Haber-Yorum
İdlib Cezaevlerinde... Onlarca Mazlum Gençler, Peki Daha Ne Zamana Kadar?!
Haber:
Suriye Adalet Bakanı Mazhar el-Veys, Kuzey Suriyeli hâkimlerden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmede, eski rejim döneminde terör mahkemelerinde ve sahra mahkemelerinde görev yapan hâkimler de dâhil olmak üzere Suriye halkına karşı suç işleyen herkesten hesap sorulması konusunda hükümetin kararlılığını bir kez daha teyit ederek, yargıda yolsuzlukla mücadelenin, halka hizmet eden ve adaleti sağlayan bağımsız bir yargının inşası bağlamında müsamaha gösterilemeyecek bir öncelik olduğunu vurguladı.
Yorum:
Belki de haberde geçtiği gibi kuzeydeki hakimlerle yapılan bu görüşme, Halepli avukatların, yolsuzluklarına, usulsüzlüklerine, adaletsizliklerine ve insanlara karşı haksız kararlar verdiklerine tanık oldukları mahkeme kürsüsündeki hakimlere karşı ayaklanmaları sonucunda meydana gelmiştir; bu yüzden Adalet Bakanı çok yüksek ve hassas bir tepki göstermiştir.
Nitekim bizler, on yıllar boyunca Suriye'deki yargıçların ve verdikleri kararların adaletsizliğinin acısını yaşadık ve Adalet Bakanı da buna tanık olmuştur; zira Habib Necme ile Deyr ez-Zorlu Fayez el-Nuri aynı dönemde yaşamış olup Adalet Bakanı da Fayez El Nuri'den bir karar almış, içerisinde Fayez El Nuri'nin en ağır bir şekilde sorumlu tutulacağına dair bir çağrıda bulunmuş ve çağrının sebebi ve temeli ise, Adalet Bakanı'nın Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanı tarafından temsil edilen otorite tarafından maruz bırakıldığı adaletsizliktir.Fayez El Nuri'nin huzuruna çıktığında Adalet Bakanı ile birlikte -burada aynı mahkeme zincirinde olduklarını söylemiyorum, bilakis aralıklarla olduğunu söylemek istiyorum- bugün maalesef İdlib cezaevlerinde bulunan ve hepsi de Adalet Bakanı'nın mahkeme başkanı tarafından temsil edilen devlet tarafından uğradığı aynı adaletsizliğe maruz kalan gençler de vardı; bilakis devletin bu gençlere yönelik zulmü, onların geçim kaynaklarıyla savaşmanın ötesine geçmişti!
Zulme ve mazluma en duyarlı insanlar zulme uğramıştır ve Adalet Bakanı bugün İdlib cezaevlerinde olan gençlerle birlikteydi;şimdi onların aileleri, namuslara tecavüz edenlerin, öldürenlerin, varil bombası atanların, bizi yerlerimizden edenlerin, bize zulmedenlerin nasıl görmezden gelindiğini izledikleri gibi bir yandan muhafazakar bir suratla avazı çıktığı kadar bağıran çıplak bir kadını, bir yandan da elde etmek için hiçbir girişimde bulunmadığı konularda bile istediği şeyler hakkında tüm küstahlığı ile konuşan bir kadını izliyorlar. Tüm bunlara ve daha fazlasına İdlib'deki tutukluların aileleri tanıklık ediyor ve konuştuklarında, kendilerine yönelik söylenenleri anlatırken geciktirilip uyuşturuluyorlar ve İdlib'deki kayıp olanların aileleri ise şöyle diyorlar: Çocuklarımızın, bugün dışarı çıkanlarda ve çığlık atanlarda gördüğümüz aynı muameleyi göreceğimizi umuyorduk; çocuklarımızı Esad'ın hapishanelerinden ve Fayez al-Nuri ve diğerlerinin zulmünden kurtardığı için Allah'a çok hamdedip şükrettik ancak çocuklarımızın durumunun bugünkü hale geleceğini hiç beklemiyorduk.Ey Adalet Bakanı, zulüm karanlıklardır. İdlib cezaevlerinde kaybedilenlerin aileleri işte böyle diyor.
Örneğin “Sopayı yiyenle, sopayı sayan bir olmaz” denilir; ey Adalet Bakanı, siz de Sednaya'da sopa yiyenlerden biriydiniz ve Sednaya burada, farklı bir yeri, zamanı ve muamelesi olan bir hapishaneden kinayedir; belki de İdlib cezaevlerinde sizinle aynı dolapta, aynı karşılama yerinde, belki de aynı katta, aynı koğuşta, aynı yatakhanede olanlar vardır; o halde makamınızda ilk yaptığınız işin zulüm olması konusunda çok ama çok dikkatli olun; zira rejimin yargıçları konusunda şikayetçi olmalarının sonucunda Halep yargıçlar heyetini kabul etmek için inisiyatif aldığınız gibi adaletsizliği ortadan kaldırmak için de inisiyatif alın ve aynı duyarlılığınız İdlib hapishanelerindeki kayıplar için de olsun.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye
Hayır Ey Müftü: Bilakis Hilafet, Allah'ın Ümmete Farz Kıldığı İslam'daki Yönetim Sistemidir
Başkalarının dünyası için ahiretlerini satan ve kendilerinden asla razı olmayan ümmetin düşmanlarını razı etmeye çalışan o şeyhlerin maskesi düşmüştür. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]Bu şeyhler, kendilerini yaratan, onlara İslam nimetini bahşeden ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan hak sözü söylemeleri için kendilerine azim bir emanet yükleyen alemlerin Rabbini öfkelendirdiler.Oysa Allah onları peygamberlerin varisleri kılmıştı ama onlar Allah'ın kendileri için istediği bu büyük konuma ulaşmayı reddettiler, bu yüzden de İsrailoğullarının hahamları gibi oldular...Böylece onları devirmek için kendilerine karşı ayaklanan ümmetlerini Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla yöneten yöneticilerin yanında yer alan, bilakis onların (Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla yönetenlerin) meşru yöneticiler olduklarını iddia ettikten sonra ümmetin evlatlarını soğukkanlılıkla öldürmelerini caiz kılan ve ümmetin ayaklanan evlatlarını da gözlerini dahi kırpmadan öldürülmeleri gereken Hariciler olmakla suçlayan bu şeyhlerin -saray mollalarının- maskesi ifşa olmuştur!
Mısır Başmüftüsü Dr. Nazir Ayyad, 25 Mart Salı günü Nas TV'de yayınlanan “Müftünün Sohbeti” programına katılarak şunları iddia etti: “Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, vefatından sonra belirli bir yönetim sistemi belirlememiş, aksine meseleyi maslahata göre ümmetin içtihadına bırakmıştır ki bu, Raşid Halifelerinin farklı şekillerde seçilmesinde açıkça görülmektedir; bu da yönetim şeklinin sabit olmadığına, bilakis ümmetin lehine gerçekleşecek şekilde değiştiğine delalet etmektedir.”
Ve şunu da iddia etti : “Kur'an ve sünnette belirli bir yönetim şeklini vacip kılan kesin nâsslar yoktur ve İslam, donuk siyasi bir model dayatmamış, aksine adalet, emanetlerin eda edilmesi ve insanların maslahatları gibi temel değerler ortaya koymuştur.”
Oysa müftünün, İmam Müslim'in Sahih'inde Nâfi kanalıyla rivayet ettiği şu hadisi görmesi yeterli değil midir ki Nâfi şöyle demiştir: İbn Ömer bana, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini işittiğini söyledi: مَنْ خَلَعَ يَداً مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا حُجَّةَ لَهُ، وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً “Her kim itaatten elini çekerse, kıyamet gününde Allah'a hiçbir hücceti olmadığı halde kavuşur. Ve her kim de boynunda bir biat halkası olmadığı halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüş olur.” Veya Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediği hadisi: إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam bir kalkandır. Onun ardında savaşılır, onunla (tehlikelerden) korunulur.” Ya da Müslim, Ebu Hazim’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ebu Hureyre'nin yanında beş yıl kaldım ve ondan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittiği hadisi: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الْأَنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لَا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ “İsrail oğullarını nebiler siyase ederlerdi (yönetirlerdi). Bir nebi öldüğünde onu başka bir nebi takip ederdi. Benden sonra nebi yoktur, fakat birçok halife olacaktır.” Oradakiler dediler ki: Bu halde bize ne yapmamızı emredersiniz? Dedi ki: فُوا بِبَيْعَةِ الْأَوَّلِ فَالْأَوَّلِ أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ “İlk biat edilene vefakâr olun ve onlara haklarını veriniz. Çünkü Allah onlara da yönettikleri insanlara da haklarını soracaktır” Ya da İbn Abbas'ın Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini rivayet ettiği şu hadisi:مَنْ كَرِهَ مِنْ أَمِيرِهِ شَيْئًا فَلْيَصْبِرْ عَلَيْهِ فَإِنَّهُ لَيْسَ أَحَدٌ مِنَ النَّاسِ خَرَجَ مِنَ السُّلْطَانِ شِبْرًا فَمَاتَ عَلَيْهِ إِلا مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً “Kim emirinde hoşlanmadığı bir şey görürse, ona sabretsin. Zira insanlardan, yönetimden bir karış da olsa dışarı çıkan bir kişi yoktur ki, onun o hal üzere ölümü cahiliye ölümü olmasın”
Eğer tüm bunlar yeterli değilse, o zaman El-Ezher'in âlimler zümresinden çıkardığı selefi Şeyh Ali Abdu'l-Razık'a itibar etsin; çünkü o da, kendisinin dinin ikame edilmesi ve tüm dünya ve ahiret işlerinde şeriatın hükümlerinin uygulanmasının bağlı olduğu Hilafet meselesi gibi büyük bir meseleyi inkar ettiği gibi inkar etmiş olup müftünün şu meşhur kaideyi bilmemesi düşünülemez: (Vacibin Ancak Kendisi ile Tamamlandığı Husus da Vacibtir). Nitekim el-Ezher Kıdemli Alimler Konseyi, Ali Abdül Razık'ı yargılamış, onu alimler zümresinden çıkarmış ve Şerî Kadılık gibi görevinden azletmiş ve ona, "El-İslâm ve Usulu'l-Hükm" kitabı ve sapkın yazarı da dahil altı suçlama yöneltmiş olup kitabın şunlara neden olduğunu söylemiştir:
1- Din, Peygamber'in cihadının, sadece din ya da daveti dünyaya tebliğ etme yolunda değil, kralın yolunda olmasını da engellemez.
2- Peygamber dönemindeki yönetim sisteminin, belirsiz, muğlak, karışık, eksik ve kafa karıştırıcı olarak kabul edilmesi.
3- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in misyonunun, şeriatı, yönetim ve uygulamadan soyutlanmış bir şekilde tebliğ etmek olarak kabul edilmesi.
4- Sahabenin, bir imam tayin etmenin vacip olduğu ve ümmetin din ve dünya işlerini yürütecek birine sahip olması gerektiği yönündeki icmaını inkar etmek.
5- Yargının, şerî bir görev olduğunu inkar etmek.
6- Ebu Bekir ve ondan sonraki Raşid Halifelerin hükümetinin, dîni olmayan bir hükümet olarak kabul edilmesi.
Peki Dr. Nazir Ayyad'ın söyledikleri, Şeyh Ali Abdu'l-Razık'ın içine düştüğü durumdan farklı mıdır?!Şeyet el-Ezher dün olduğu gibi bugün de aynı olsaydı, o ve onun gibiler bu sözleri söylemez, Allah'tan korktukları gibi O'na yaraşır şekilde korkarlar ve O’nun dinini, yönetim gibi büyük bir meseleyi ihmal etmekle, onu terk etmekle ve sanki yönetimin İslam'ın hayattaki varlığının bağlı olmadığı marjinal bir meseleymiş gibi ümmete açıklamamakla suçlamazlardı!
Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sadece insan ile Rabbi arasındaki ilişkiyi ve akideler ve ibadetler gibi bunu kapsayan şeyleri açıklamanın yanı sıra güzel ahlak ve faziletlerine davet etmek için gönderildiğini ve aynı zamanda onun ümmetini gözeten bir yönetici ve gözetici (çoban) olmadığını iddia eden kimse kibirli kimsedir. Bilakis Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlığın tanıdığı en büyük bir siyasetçidir. Zira o, bir devlet kurmuş olup bu herhangi bir devlet değildir. Aksine kelimenin tam anlamıyla bir devlettir, anayasasını Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnetinden alan bir devlettir,devlet başkanlığı ve yöneticiliğini, valiler ve işçiler tayin eder, insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözen kâdılar atayan, İslam risaletini taşımak için ordulara liderlik eden, tümenlere ve bölüklere komutanlar atayan, gazvelerden herhangi bir gazveye çıktığında kendi adına insanların işlerini üstlenecek birini tayin eden, para zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın diye paraları insanlar arasında hakkıyla dağıtan, krallara ve emirlere mektuplar gönderen ve onlardan mektuplar alan Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in temsil ettiği siyasi varlığa sahip olan bir devlettir.Eğer bunlar bir devletin amellerinden değil de o zaman nedir ey laikler?
Hidayet üzere olan Raşid Halifeler, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ardından insanları saptıran cahillerin istedikleri gibi bir devlet kurmadılar ve kendi nefislerinden de hiçbir şey icat etmediler, aksine Kerim Rasulleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından kurulan ve onlara gecesi gündüzü gibi apaçık olan bir yol bırakan mütekamil bir şekilde inşa edilmiş sağlam temelleri olan bir devlet teslim aldılar; yani tüm mesele, onların teslim aldıkları devletin, nübüvvet devleti olmasıdır. Sahabelerin devletlerine gelince; peygamberleri onu Hilafet olarak adlandırmış, ilk döneminde Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi olmuş ve bunun ardından da ısırıcı meliklere dönüşmüştür;bu ise onun sisteminde bir kusur olduğu için değil, ancak onun beşeri doğasından dolayıdır. Zira Hilafet, ilahi ve meleksi bir devlet değildir, bilakis yanlış ve hatadan masum olmayan insanlar tarafından yönetilen beşeri bir devlet olup devlette meydana gelen kusurları düzeltme imkanı, devletin cihazlarında, muhasebe yöntemlerinde, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma yöntemlerinde, Kur'an okulundan mezun olan adamlarda ve İslam ideolojine dayalı siyasi partilerde mevcuttur.Dolayısıyla şayet nefisler ıslah olur ve azimler de güçlü olursa Raşid yönetim sisteminin, yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Nübüvvet Minhacı üzere Reşidi Hilafetin geri dönüşüyle ilgili müjdesinin geri dönüşü kolay bir iştir.
Mısır Başmüftüsü'nün iddia ettiği gibi “modern ulusal devlet, şeriatın maksatlarını gerçekleştirdiği ve hak ve özgürlükleri koruduğu sürece İslami yönetim sistemlerinin meşru bir uzantısı” nasıl olabilir? Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zorba krallık olarak nitelendirdiği bir devlet, nasıl olur da İslami yönetimin meşru bir uzantısı olabilir? Bu insan yapımı sistemlerin getirmiş olduğu hangi maksatlar, hangi haklar ve hangi iyilikler vardır Allah aşkına?
Hilafet sistemi, Allah'ın ümmetin üzerine farz kıldığı şerî bir hüküm olup ümmet onun gölgesinde asırlarca yaşamış, ümmet ondan başkasını bilmemiş ve Hilafet Devleti, asırlarca dünyanın ilk devleti ve dünyanın çiçeği olarak kalmıştır.Nitekim küfür devletleri ümmetin üzerine üşüşüp onun devletini yıkınca ümmet, Allah'ın hakkında bir sultan indirmediği sistemlerle, yani yöneticileri kötü ve doğunun ve batının ajanları olan yöneticilerin olduğu necis insan yapımı sistemlerle sınanmış ve ümmet bunların gölgesinde tek bir mutlu gün görmediği gibi gerçek bir yardım günü ve yenilgi üstüne yenilgiden başka bir şey de görmemiştir.Ayrıca bu insan yapımı rejimlerin altında ümmetin heybeti kaybolmuş, servetleri yağmalanmış, onurları çiğnenmiş ve Müslümanlar, alçakların sofrasında gözeticisi ve koruyucusu olmayan yetimler gibi olmuştur.Nitekim bu insan yapımı rejimlerin, Filistin'de ümmetin evlatlarını öldürmesine, yerinden edip tehcir etmesine rağmen maymun ve domuzların kardeşleriyle nasıl iş birliği yaptıklarını ve Müslümanların onurunun ve hurumatlarının ihlal edildiğini gördükleri halde kıllarını bile kıpırdatmadıklarını bizzat kendi gözlerimizle gördük.Peki şayet Hilafet Devleti bugün mevcut olsaydı, Yahudiler Gazze'deki halkımıza saldırmaya cesaret edebilirler miydi?!Temiz ve necaset arasında bir karşılaştırma nasıl da doğru bir şekilde yapılırdı; o halde ne oluyor size, ne biçim hüküm veriyorsunuz?!
Şüphesiz Hilafetin, dini bir makam ve şeriatın sahibi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e niyabeten olmadığını iddia etmek, tahtlarını ve çarpık koltuklarını korumak için dini ve onun bazı sapkın alimlerini kalkan olarak kullanan ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurarak Allah'ın indirdikleriyle yönetecek olan bir yönetimi yeniden tesis etmek için çalışan her muttaki ve saf Müslümanı korkutan ve onları bazen Harici, bazen fitneci ve fesatçı olan bir davetçi, bazen de yargılanmadan öldürülmeyi hak eden bir terörist şeklinde en iğrenç vasıflarla tasvir eden mevcut yöneticilerin çıkarınadır. Ancak tüm bu karşıt ve saptırıcı iddialar, kendilerini hak davete adamış bu adamları, Allah kendilerine ve ümmetlerine Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmayı bahşedinceye kadar ilerlemekten ve Allah'ın rızasına nail olmak için acele etmekten vazgeçiremeyecektir.
Sık sık tekrarlanan, Halife'nin seçilmesi için belirlenmiş sabit metodun olmadığı dair argümanına gelince; bu, ümmeti, İslam'a yönelişinden ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurarak şeriatının iktidar olmasından saptırmaya yönelik başarısız bir girişimden başka bir şey değildir.Zira Halife'yi seçmenin metodu bilinmekte olup meçhul değildir; bu metot ise Hilafet makamı için adaylardan çoğunluğu alan kişiye biat etmektir.Peki bunlar ve benzerleri, Ebu Bekir Radıyallahu Anh'ın Sakife'de nasıl seçildiğini bilmiyorlar mı?Sa'd bin Ubade, Ebu Ubeyde ve Ömer (Allah hepsinden razı olsun) de dahil olmak üzere dört adaydan biri olup mesele Ebu Bekir için istikrar bulmasının ardından sonra ertesi gün Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ona itaat biati yapılmadı mı; şayet Sakife'de yaşananları anlamakta sorun yaşamışlarsa, o zaman Osman Radıyallahu Anh'ın altı aday arasından nasıl seçildiğini anlamakta sorun yaşamazlar;zira Abdurrahman bin Avf, Ali ile Osman arasında dönen terazinin kefesi, mescitte Kitap, Sünnet ve Ebu Bekir ile Ömer Radıyallahu Anhuma'nın ve Allah Rasulü'nün tüm ashabının üzerinde ittifak ettiği şey üzerine Osman'a biat etme yönünde ağır basıncaya kadar iki gece boyunca kadın erkek Medine halkının görüşünü almıştır.
Hilafet farz olup İslam düşünürü ya da saray mollalarının iddiaları bizi bundan caydıramayacaktır; dolayısıyla bizim istediğimiz Hilafet, ısırıcı bir krallık ya da IŞİD'in Hilafeti gibi deforme olmuş ve çarpıtılmış bir Hilafet değil, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafettir.Zira ümmeti içine düştüğü yoksulluk, yoksunluk, kaos ve birbirini takip eden krizler bataklığından kurtaracak olan sadece Raşidi Hilafet olduğu gibi aynı zaman o, ümmetin kesinlikle etrafında toplanacağı büyük bir projedir; çünkü bu, onların görmezden geldiği ümmetin hadaratını ve tarihini oluşturmasının yanı sıra uyulması vacip olan ve gerçekleşmesi uğruna en değerli şeylerin feda edilmesi gereken şerî bir hükümdür.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hamid Abdulaziz
Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Haber Yorum - 9 Nisan 2025
Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu'nun Haber Yorumu.
Gerçek Değişim İçin... Demokrasiyi reddedin... Hilafeti kurun.
Allah'ım, Nübüvvet yolunda kalkanımız olan Raşidi Hilafeti yeniden tesis et... Allahumme Âmin.
#BringBackKhilafah
Çarşamba, 11 Şevval 1446 - 9 Nisan 2024
«مَا تَرَكَ قَوْمٌ الْجِهَادَ إلاّ ذُلّوا» “Hiçbir kavim cihadı terk etmez ki, zelil olmasın.” [Ahmed rivayet etti]
1 Nisan 2025'te Hindu Devleti, Pakistan Ordusu tarafından Kontrol Hattı (LoC) boyunca açılan ateş üzerine yaygara kopardı. Ey Pakistan Ordusu Subayları! Bu, küçük bir ateş değişiminden sonra Hindu Devletinin acınası durumudur. Bir Halife Raşid, Hind'in fethinin başlangıcı olarak Keşmir'in kurtarılması için size önderlik ettiğinde nasıl olacaklar? Cihatta gerçekten de onur ve cihadı terk etmekte de umutsuzluk vardır. Gazze, Suriye ve Afganistan'ın savaşçıları çağımızda bu gerçeği doğrulamıştır. Yolunuza çıkan her komutanı bir kenara atın. Bir Raşid Halife atayın ve Allah'ın desteği ve kahramanlarını bekleyen iki milyarlık bir İslam Ümmeti ile Allah yolunda Cihada seferber olun.
Perşembe, 05 Şevval 1446 Hicri, 03 Nisan 2025 Miladi
Ey Müslümanların Orduları, Sizin Sadakatiniz Allah'adır, Sömürgeciliğin Ajanlarına Değil
2 Nisan 2025 tarihinde Yahudi varlığının savunma bakanı Gazze'ye yönelik kara saldırısının büyük ölçüde genişletildiğini duyurdu. Gazze'deki Müslümanların katlanacağı ve ümmetin geri kalanının şahit olacağı ne kaldı? Açlık, elektrik kesintileri, susuzluk, zorunlu göçler, tanklar, füzeler, insansız hava araçları, tecavüzler ve soykırım. Ey Müslümanların subayları! Korkak komutanlarınıza itaatiniz sizi kurtarmayacaktır. Allah ﷻ buyurdu ki:
[وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا * رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا]
"Ve diyecekler ki: Rabbimiz! Doğrusu biz reislerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle lanetle!" [Ahzab Suresi 67-68]. Hainlerin kökünü kazıyın ve harekete geçin!
Cuma, 06 Şevval 1446 Hicri, 04 Nisan 2025 Miladi
Trump'ın Gümrük Vergileri Raşidi Hilafet Altında Tek Bir İslami Ekonomiye Acil İhtiyaç Olduğunu Doğruluyor
The Wall Street Journal 2 Nisan 2025'te, “Trump Gümrük Vergileri ile Küreselleşme Çağında Perdeyi İndirmeyi Hedefliyor” başlığıyla Pakistan'a %29 gümrük vergisi getirdiğini duyurdu. Pakistan, ihracata dayalı bir ekonominin sömürgeci politikası yüzünden şimdi acı çekecek. Tek kurtuluşumuz İslam Dünyası ekonomilerinin Raşidi Hilafet altında birleşmesidir. Biz iki milyarlık bir ümmetiz. Ortak Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız (GSYİH) 8,7 trilyon dolardır. Ortak Satın Alma Gücü Paritemiz (PPP) 26,4 trilyon dolardır. Dünyanın en büyük enerji ve maden rezervlerine sahibiz. Büyük, genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Denklemin eksik kalan kısmı ise Raşidi Hilafet'in siyasi liderliğidir. Geriye kalan tek soru şu: Hakikat Dinini bir devlet olarak kurmak için mücadele etmeye ve çaba göstermeye hazır mıyız?
Cumartesi, 07 Şevval 1446 Hicri, 05 Nisan 2025 Miladi
Dış Düşmanlarla Mücadele İç Güvenliği Sağlar
4 Nisan 2025 tarihinde Pakistan ordusunun medya kanadı “Hiç kimsenin Belucistan'ın huzurunu bozmasına izin verilmeyecektir” açıklamasında bulundu. Ancak 2003 yılından bu yana Belucistan'da devam eden silahlı isyan görünürde sona ermiş değil. Dış düşmanlarla savaşmadan iç güvenliği sağlamak mümkün değildir. Bedir Savaşı'nda puta tapanların yenilgiye uğratılması Medine İslam Devleti içindeki münafıklara boyun eğdirmiştir. Hayber'de Yahudi varlığının yenilgiye uğratılması, Şam'a giden tehlikeli kuzey koridorunu istikrara kavuşturdu. Müslümanların ordusunun büyük bir seferberliği ile Romalıları Tebük'ten çekilmeye zorladıktan sonra, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem münafıkların karargâhı olan Avan'daki Mescid-i Dırar'ı kolayca yıktı. İnşaAllah yakında Raşidi Hilafet, Hindu Devleti, Yahudi varlığı ve Amerika Birleşik Devletleri ile savaşacaktır.
Pazar, 8 Şevval 1446, 6 Nisan 2025
Çağrı İnsanları Askeri Kışlalara Yönlendirmeli ve Yöneticilerin Görevden Alınmasını İstemelidir
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 3 Nisan 2025 tarihinde “İsrail'in süregelen ve giderek artan saldırganlığını şiddetle kınadı.” İİT kendisini “Müslüman Dünyanın Ortak Sesi” olarak tanımlamaktadır. Gazze'deki Müslümanların ihtiyacı olan şey sözler değildir. Müslümanların orduları tarafından gerçekleştirilen eylemlerdir. Dahası, Müslümanların yöneticileri sadece Yahudi varlığını güçlendirmek için hareket etmektedir. İbn Selman yakıt sağlıyor ve kara köprüsünü güvence altına alıyor. Abdullah hava köprüsünü güvence altına alıyor. Erdoğan ticaret gemileri gönderiyor. General Sisi Gazze'ye acımasız bir kuşatma uyguluyor. General Asım Münir dünyanın yedinci büyük ordusunu dizginliyor. Ümmetin ve ordularının baharının vakti geldi. Kalkın ey Muhammed'in (sav) Ümmeti ve Halid bin Velid'in (ra) evlatları! Yöneticileri uzaklaştırın, Raşidi Hilafeti kurun ve Mescid-i Aksa'yı özgürleştirin.
Pazartesi, 09 Şevval 1446 Hicri, 07 Nisan 2025 Miladi
Ordular, Yöneticileri Ortadan Kaldırarak ve Gazze'ye Destek İçin Seferber Olarak Ümmete Cevap Vermelidir
6 Nisan 2025 tarihinde Documenting Oppression Against Muslims (DOAM), “Cezayir'de ordularının Gazze halkını özgürleştirmek için seferber olmasını talep eden büyük protestolar düzenlendi ve halk Gazze için cihat istiyor" sloganları atıldığını rapor etti. Beklendiği gibi hükümetlerin medyası mezarlar kadar sessizdi. Ancak sosyal medya aktivistleri Tunus, Cezayir, Fas, Ürdün, Suriye, Türkiye, Moritanya ve Pakistan'da orduların seferber edilmesi çağrısında bulunan büyük protestoların videolarını paylaştı. Ey Müslümanların orduları! İslam ümmeti ölmemiştir ve ölmeyecektir. Sizin seferberliğinize tam destek verdiğini ilan etmiştir. Ümmetin taleplerinin önündeki tek engel Müslümanların yöneticileridir. Onları ortadan kaldırın ve Selahaddin'in izinde yürümek ve Mescid-i Aksa'nın kurtuluşunu (tahrir) sağlamak için seferber olun.
Salı, 10 Şevval 1446 Hicri, 08 Nisan 2025 Miladi
Protestolar Askeri Tesislerde Yapılmalı ve Orduların Gazze'ye Destek İçin Seferber Edilmesi Talep Edilmeli
7 Nisan 2025 tarihinde Pakistan iktidar partisi üyesi Hawaja Saad Refik, “Siyonist teröristlere karşı mazlum Gazze halkının etkili sesi olamadık” dedi. Ümmetin ayaklandığı bir dönemde Müslümanların siyasi ve askeri liderleri büyük bir baskı altında. Aslında Gazze'nin etkili bir sese ihtiyacı yok, gayrimüslimler bile seslerini yükseltiyor. Müslümanların üzerindeki şeriat yükümlülüğü bundan çok daha fazlasıdır. Silahlı kuvvetleriyle cihat etmeleridir. Bu nedenle protestolar kâfirlerin elçilikleri önünde değil, ordu karargâhları ve askeri tesisler önünde yapılmalıdır. Bunu yapacak kadar cesur olan ilk Müslümanlar ümmeti sömürgecilikten kurtuluşa (tahrir) götürecektir.
Çarşamba, 11 Şevval 1446 Hicri, 09 Nisan 2025 Miladi
İlgili Bağlantılar:
E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. WhatsApp: +967 713 645 449
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
- 4. Antalya Diplomasi Formu
- Alimlerin Çağrıları Karşılık Bekliyor
- Gazze Standı Açan Müslümanlar 6 Aydır Tutuklu
- ABD'nin Yeni Vergi Politikası
H. 17 Şevval 1446 El-Muvafık M. 15 Nisan 2025
İlgili Bağlantılar: