Salı, 03 Recep 1447 | 2025/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hollanda'nın Den Haag kenti merkezinde (Rasulullah'a Nusret) gösterisi

  • Kategori Foto
  •   |  

14 Zulkade 1433 Hicri, 30 Eylül 2012 Miladi pazar günü Hizb-ut Tahrir Rasul (SAV)'e nusret amacıyla Hollanda'nın Den Haag kentinde büyük bir kalabalığın katılımıyla  Amerikan ve Fransız elçiliklerinin önünde gösteri düzenledi.

Katılımcılara Fransızca, Hollandaca ve İngilizce olmak üzere üç ayrı dilde son derece tesirli ve beliğ konuşma yapıldı ve son konuşmayı da Hizb-ut Tahrir Merkezi  Medya Sorumlusu Ebu Zeyn İngilizce olarak yaptı.

Gösteriye Kuran'ı Kerim okunmasıyla başlandı ve Allah (SVT)'ya yakarış duasıyla son buldu.

Konuşma esnasında çeşitli aralıklarla erkek, kadın ve çocuklardan oluşan  göstericiler Den Haag'ın merkezini çınlatırcasına tekbir getirdiler. Katılımcılar batının sürekli Rasul (SAV)‘in şahsına, İslam'a ve yüce değerlerine hakarette bulunduğunu vurgulayarak bu durum karşısında Müslümanların neler yapması gerektiği hususunda açıklamada bulundular. Allah (SVT)'ya hamdu senalar olsun.

Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

Şikago'da ‘Peygamberimiz Bizim Onurumuz' gösterisi

  • Kategori Video
  •   |  

Hicri 6 Zulkade 1433, Miladi 22/09/2012 Cumartesi günü Rasul (SAV)‘e nusret amacıyla Hizb-ut Tahrir Amerika Şikago kentinin merkezinde (Peygamberimiz Bizim Onurumuz) başlıklı gosterisi Allah (SVT)'ya hamdu senalar olsun ki tamamlanmış bulunmaktadır. Gösteride iki konuşmacı Rasul (SAV)'in sıfatları ve ahlakı olmak üzere iki konuda açıklamalarda bulundular. Gösteriye Şikago'nun uzak yakın her bölgesinden yaşlı, genç, bayan erkek ve çocuklardan olmak üzere birçok kişi katıldı. Allah (SVT) onlardan razı olsun, bizlere ve onlara hayırlar ihsan etsin

Bölüm 1:

Bölüm 2:

 

fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

Suriye'de Sıkıntı Giderek Büyüyüp Pekişmekte Ve Sabredip Sebat Gösteren Ayaklanmacılar Raşidi Hilafet Devleti'ni Kurmak İçin Azmetmektedirler

  • Kategori Suriye
  •   |  

Ödlek Beşar rejiminin, tüm standartları yanıp kül olmasına, ölümü ve defnedilmesini beklemesine rağmen ancak o, hala yıkıcı lav borularını muhasara altına alınmış şehirlere akıtmaktadır. Dolayısıyla tüm bu cürümleri o, tüm dünyanın gözü ve kulağı önünde işlemektedir. Çünkü kendisi, başta Amerika olmak üzere kafir Batı'nın bu gururlu Müslüman halka yönelik düşmanlık boyutunu çok iyi bilmektedir. İşte bu yüzden bu Beşar, ülkeyi yıkmasının ve Amerika'nın kendilerine sunduğu her türlü çözüme rıza göstersinler diye ayaklanan halkını yiyip bitirmesinin bir mükafatı olarak Beyaz Saray'daki efendisinden rahat bir emeklilik elde etmeyi arzulamaktadır. Ancak ona, efendisine ve ümmetin bütün düşmanlarına heyhatlar olsun! Zira her ne zaman başlarına bir bela gelse ve rejimin zulmü ile Batı'nın oyalaması ve komploları artış gösterse Allah'a sığınan hayırlı Şam halkından olan mümin kahramanlarımız, O'nun ayaklanmalarını gözettiğini ve ayaklanmanın başlamasından günümüze kadar ayaklanma fasıllarını takip eden herhangi bir gözlemcinin beklemekten aciz kaldığı açık ve gizli hayrı ayaklanmaları için idare ettiğini görmüşlerdir. Dolayısıyla sanki bu ayaklanma, Allahuteala'nın şu kavlinin tercümanı olmuştur: وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ  فَلا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ مُخْلِفَ وَعْدِهِ رُسُلَهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ "Hakikatte, onlar (Resullere karşı) bir takım tuzaklar kurmuşlardı. Halbuki onların tuzaklarından dağlar yerinden oynayıp gitmiş olsa bile Allah katında onlara ait (nice nice) cezalar vardır. O halde, sakın Allah'ın Resullerine verdiği sözden cayacağını sanma! Çünkü Allah Aziz'dir ve intikam sahibidir."[İbrahim 46 47]

Evet, bu ayaklanma, küfür ile iman arasındaki sürekli çatışmanın doğasından, hedefinden, şiddetinden, sonuçlarından, meşguliyetinden, örnekliğinden ve acılarından bahseden Kur'an-il Kerim ve Sünnet-i Müşerrafe'nin naslarından dolayı Suriye ve Suriye dışındaki bütün Müslümanların nefislerine hayat vermiştir. Şöyle ki; başlangıçta kafirler, dedikodu, öldürme, katletme, işkence etme ve sürgün etmek yoluyla Müslümanlara karşı üstünlük sağlamışlardı... Ancak sonunda Allah onlara, nusret, iktidar ve Halifelik verecek ve düşmanlarından intikam alacaklardır... Nitekim Allahu [Subhânehu ve Te'âla] bizlere, Nuh, Âd, Semûd ve Firavun'un kavimleri ile Ashab-ı Uhdûd gibi geçmiş kavimlerin durumlarından bahsetmiştir... Bugün Suriye'de gördüklerimiz de aynen bunlara benzemektedir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ  النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُود ٌوَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı. Onlardan sırf Azîz-ul Hamîd olan Allah'a iman etmelerinden dolayı intikam aldılar." [Buruc 4 5 6 7 8]

Ve Allahuteala, şöyle buyurmaktadır: أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ إِرَمَ ذَاتِ ٱلْعِمَادِ ٱلَّتِى لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِى ٱلْبِلاَدِ وَثَمُودَ ٱلَّذِينَ جَابُواْ ٱلصَّخْرَ بِٱلْوَادِ وَفِرْعَوْنَ ذِى ٱلأَوْتَادِ ٱلَّذِينَ طَغَوْاْ فِى ٱلْبِلاَدِ فَأَكْثَرُواْ فِيهَا ٱلْفَسَادَ فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ إِنَّ رَبَّكَ لَبِٱلْمِرْصَادِ "Rabbinin Âd kavmine ne yaptığını görmedin mi? Direkleri (yüksek binaları) olan, İrem şehrine?  Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı. O vadide kayaları yontan Semûd kavmine? Kazıklar (çadırlar, ordular) sahibi Firavun'a? Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda fesadı çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı. Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir." [Fecr 6-14]

Ve şöyle buyurmaktadır: فَكُلا أَخَذْنَا بِذَنبِهِ فَمِنْهُم مَّنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُم مَّنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُم مَّنْ خَسَفْنَا بِهِ الأَرْضَ وَمِنْهُم مَّنْ أَغْرَقْنَا وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ "Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı." [Ankebut 40]

Ve şöyle buyurmuştur:وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى ٱلَّذِينَ ٱسْتُضْعِفُواْ فِى ٱلأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ ٱلْوَارِثِينَ وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِى ٱلأَرْضِ وَنُرِىَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَّا كَانُواْ يَحْذَرونَ "Biz istiyorduk ki mustazaflara yeryüzünde lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve (ülkelere) varis kılalım. Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun ile Hâmân'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk)." [el-Kasas 5 6]

İşte bu, Beşar'a, onunla birlikte olanlara ve onun benzerlerine intibak etmektedir.

Aynı şekilde Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] de bizlere, çatışmanın doğası ve şiddeti ile güzel akıbeti ortaya çıkaran olaylardan bahsetmiştir. Nitekim Habbab Bin Eret [Radıyallahu Anh]'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:شكونا إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم وهو يومئذ متوسد بردة في ظل الكعبة، فقلنا: ألا تستنصر لنا؟ ألا تدعوَ لنا؟ فقال: قد كان الرجل فيمن كان قبلكم يؤخذ فيحفر له في الأرض، فيجاء بالمنشار على رأسه فيجعل بنصفين فما يصده ذلك عن دينه، ويمشط بأمشاط الحديد ما دون عظمه من لحم وعصب فما يصده ذلك، والله ليتمنَّ الله عز وجل هذا الأمر حتى يسير الراكب من صنعاء إلى حضرموت لا يخاف إلا الله تعالى، والذئب على غنمه، ولكنكم تستعجلون "Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e Kâbe'nin gölgesinde kaftanını yastık ederek dayandığı bir sırada (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden) şikayet etmiştik: "(Ey Allah'ın Resulü!) Bizim için yardım isteyemez misin? Bizim için dua edemez misin?" demiştik.: O da şöyle buyurmuştur: "Sizden önceki (ümmetler) içinde öyle (zulme uğrayan) kişi bulunmuştur ki, onun için yerde bir çukur kazılıp (o çukura gömülürdü.) Sonra bir testere getirilir. Başı üstüne konularak ikiye bölünürdü de bu onu dininden döndüremezdi. Demir taraklarla etinin altındaki kemik ve sinir taranılırdı da, bu onu dininden döndüremezdi. Vallahi Allah Azze ve Celle, bu dini kemale erdirecektir. Hatta bir atlı San'a'dan Hadramut'a kadar gidecek, Allahuteala'dan başka yahut koyunun üzerine kurdun saldırması dışında hiç bir şeyden korkmayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz!" [Ahmed rivayet etti]

Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], ashabına şöyle demiştir:كونوا كحواريي عيسى بن مريم، رفعوا على الخشب وسمروا بالمسامير وطبخوا في القدور، وقطعت أيديهم وأرجلهم وسُمِّرت أعينهم، فكان ذلك البلاء والقتل في طاعة الله أحب إليهم من الحياة في معصية الله "Meryem İbn-u İsa'nın havarileri gibi olun. Zira onları odunlar üzerinde yükseltmişler, çivilerle çivilemişler, kazanlar içerisinde kaynatmışlar ve elleri ve ayakları da kesilmiştir. İşte Allah'a itaat yolundaki bu bela ve ölüm onlara, Allah'a masiyet içerisinde yaşamaktan daha sevimli gelmiştir."

Hakeza Suriye'deki Müslümanların hali de daha önceki iman ehlinin haline benzediği gibi onların Firavunlarının hali de bu asrın Firavunlarının haline benzemektedir. Nitekim Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın sünneti devam etmektedir. Ancak geçmişte de olduğu gibi "(güzel) akıbet muttakilerindir."

Ey Ayaklanan Özgür Müslümanlar!

Gösterdiğiniz ve göstermeye de devam ettiğini ciddi fedakarlıklar, İslam'ı ve ehlini izzetlendirecek ve küfrü ve ehlini de zelil kılacak nusretin yanında çok hafif kaldığı gibi sarfetmiş olduğunuz can ve mal da Allah'ın değerli metası Cennet'in yanında çok ucuz kalmaktadır. Dolayısıyla İslam'ın ve Müslümanların nusreti, onların izzeti ve muhkem kaleleri, Rabbimizin farzı, izzetimizin kaynağı ve düşmanımızın kahredicisi İslamî Hilafet Devleti kurulduğunda olacaktır. Öyle ki onun dört bir tarafında hak ve adalet ile hükmedilecek, onun gölgesinde insanlar kerim bir hayat yaşayacak ve onun içerisinde insanî değerlerin en üstünü gerçekleşecektir. Dolayısıyla onun kurulması yolunda, mal ve can çok hafif kalmaktadır. Yoksa bu olmaksızın düşmanlarımızın çağrıda bulunduğu sivil demokratik laikliğin yıkım ve sefaleti, Allah katında bu günahkar rejimin katlettiği bir çocuğun zaferine denk düşmeyecektir. O halde ey Müslümanlar! size isabet edenlere karşı sabredin ve sıkıntının şiddetlenmesi sizleri, "Allah'tan Başkasının Önünde Eğilmeyeceğiz" şeklinde ilan ettiğiniz hedefinizden döndürmesin. Zira Allah'ın şeriatından başkasıyla hükmedilmesi, Allah'tan başkasının önünde eğilmek olup Vallahi O, Kendisine itiraz edilmesine ve herhangi birinin yönetimde Kendisine ortak olmasına asla razı olmayacaktır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Hüküm ancak Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." [Yusuf 40]

Ey Hayırlı Şam'daki Müslümanlar!

Allahu [Subhânehu ve Te'âla], sizlere ikramda bulunmak ve sizlerden şehitler edinmek istemektedir. Nitekim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Şam halkına özel hadislerindeki sizlere dönük müjdeleri, ne kadar güzel müjdelerdendir. Bu müjdelerden ilki Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlidir: عُقْرُ دَارِ الإِسْلامِ بِالشَّامِ "İslam Dârı'nın merkezi Şam olacaktır."

Dolayısıyla bu hadiste, Allah'ın Şam halkını destekleyeceği, onlara nusret vereceği ve düşmanlarını hezimete uğratacağı geçmektedir. İkinci müjdeye gelince; bu ise Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlidir: ثُمَّ تَكُونُ خِلافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "... Sonra da Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır."

Bugün, Suriye'de cereyan eden vakıaya bakan bir kimse durumların, Allah'ın izniyle vaadedilen İkinci Raşidi Hilafet'in kurulması yönünde ilerlediğini görecektir. Nitekim bu iki müjdeyi de otomatik olarak Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şu üçüncü müjdesi takip etmektedir. Zira o, şöyle buyurmaktadır: تقاتلكم يهود فتقتلونهم "Yahudilerle savaşacak ve onları öldüreceksiniz."

Bu hadiste ise Yahudilere imkan veren, onları koruyan ve varlıklarını tehdit eden bütün muhlis çalışmaları engelleyen diktatör yönetimin ortadan kalkacağına işaret edilmektedir. İşte bu üç müjdeyi de Allah'ın izniyle diğer müjdeler takip edecektir ki bunlar da Nasranilerin kalesi Roma'nın fethedilmesi ve İslam'ın yeryüzünün Doğusu'na ve Batısı'na yayılması olacaktır... O halde ey Şam ülkesinin halkı, kendisine tutunduğunuz şeyler karşılığında ödediğiniz şeylerin ne kadar değersiz olduğunu görün. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:  فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ "O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur." [Tevbe 111]

Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Allah'ın nusretini ve yakın bir fethi müjdeleriz. Aha işte nusretin müjdeleri ve Allah'ın Kendi yolunda sabredenlere olan vaadi ufukta belirmiştir. Dolayısıyla bizler de Allahuteala'dan, Şam ülkesinin onun dârının merkezi olmasını niyaz ediyoruz.

Ey Allah'ım! Bizler, Müslümanlar ve tüm dünya için bu dinin dışında bir hayır görmüyoruz. Ey Allah'ım! Müslümanlara olan nusretini çabuklaştır. Şüphesiz buna malik ve muktedir olan Sensin.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fransız hükümeti en yüksek değerlere ve hürriyetlere bağlanmakla övünürken, bir yandan da Müslüman kadının takvalı kıyafetine hakaret edilmesine ve suç sayılmasına izin veriyor

19 Eylül Çarşamba günü, "Charlie Hebdo" adlı dergi Peygamber Efendimiz Muhammed (sav) hakkında sapıkça karikatürler yayınladı. Geçen yıl, bu dergi Rasulullah (sav)'e hakaret edici karikatürler yayınladığı bir sayıda, alaycı bir tavırla Peygamber (sav)'i konuk editör olarak gösterdi. Bu haftanın başında, Ukraynalı feminist grup Femen, Paris'te şehrin çoğunlukla Müslümanlardan oluşan bir mahallesinden yarı çıplak vaziyette geçerek şubelerinin açılışını kutlarken, İslam'a ve kendi cahil görüşlerince İslam'ın kadına bakışına karşı olduklarını ifade etmek için vücutlarına "Şeriata hayır" gibi cümleler yazmışlardı. Fransız otoriteler tarafından hiç bir müdahale veya tutuklama olmadı. Bütün bunlar hakareti ve iffetsizliği ifade hakkını ve hakaret etmeyi anayasasının bir parçası olarak kutsallaştıran Fransız hükümeti ve hukuk sistemi tarafından tamamen kabul görmüştü. Gerçekten de Fransız Başbakanı Jean-Marc Ayrault, bu bozuk idealini pekiştirmek için Charlie Hebdo'nun Peygamber (sav)'in karikatürlerine cevaben şu sözleri söylemişti: "biz ifade hürriyetinin garanti edildiği bir ülkede yaşıyoruz, buna karikatürize etme hürriyeti de dahildir." Femen aktivistleri dünyanın bir çok yerinde buna benzer protestolarda vücutlarını sergileyerek kötü nam salmışlar; fakat buna rağmen Fransız devleti onların bir genel merkez açıp ülke içinde faal olmalarına izin vermekten hiç bir sıkıntı duymuyor.

Ve tüm bunlar aslında; sadece kız çocuklarının faziletli inançlarını ifade ettikleri için iyi bir eğitimden mahrum bırakıldıkları Fransız okullarında hala devam eden başörtüsü yasağı ve bununla birlikte kendi toplumuna peçe yasağını diretmesiyle, peçe kullanan kadınları iffetlerinden dolayı suçlu konumuna getirip cezalandırırken oluyor!

Dr. Nazreen Nawaz, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi sözcüsü: "Bu nasıl ahlaken iflas etmiş bir ideolojidir ki; aşağılamayı, hakaret etmeyi ve sokaklarda çıplak yürüyüş yapmayı utanmadan bir hak olarak övebiliyor, ve aynı zamanda iffetin şerefli örneğini teşkil eden Müslüman kadını kınayabiliyor? Fransız Cumhuriyetinin temel bir prensibini oluşturan bu aşırı laikliğin ve fanatik liberalizmin uzun tarihsel geleneği hiç de gurur duyulacak bir şey değil! Bu uygar bir toplumun değil de; hiç bir zaman kadınların namusunu korumayı beceremeyecek, toplumlar arasında uyum sağlayamayacak ve de değişik inançlara sahip topluluklar arasında sağlıklı bir ilişki kurmak için uluslararası bir model olamayacak, ahlaksız, saygısız bir toplumun simgesidir."

"Kötüleme, öcüleştirme veya alay etme hürriyeti, olgun bir toplumun göstergesi değildir. Tartışma hakkını ve fikirleri açık bir şekilde konuşmayı, zulme karşı olduğunu ifade etmeyi veya yöneticileri muhasebe etmeyi - ki bunların tümü medeni bir toplumun sağlıklı olabilmesi için elzemdir - hakaret ve iftira dolu, yaramaz sokak çocuğu oyunu kültüründen ayırt edememek, hatalı, olgunlaşmamış bir ideolojinin özelliklerindendir. Peygamber Efendimiz (sav)'in böyle sapıkça tasvir edilmesi; kutsal kişilere ve insanların derin dini inançlarına hakaret ederek, fikri tartışmalara olumlu bir atmosfer oluşturacağına inanan, bu saçma laik liberal sistemin kendi sapık mantığının yansımalarıdır. İfade hürriyetine bu denli körü körüne tapmak, kalkınmanın yolu olmadığı gibi, kaosun da reçetesidir! İşte bu; bütün insanların, dindar olanlar da dahil olmak üzere, kendilerine özgü hassasiyetleri olduğunu kabul etmeyen mantıksız laiklikten kaynaklanmakta. Bunlara saygısızlık etmek veya bunları korumamak adaletsizliğe, öfkeye ve bazen şiddete yol açar."

"Ayrıca Fransız sisteminin ikiyüzlülüğü, bir yandan uygunsuz fotoğraflarını yayınlamasından dolayı, iffetinin zedelendiğini düşünen ve bir Fransız dergisi aleyhinde yasal işlemler başlatan Cambridge düşesini desteklerken, bir yandan da bu ikiyüzlü sistem Müslüman kadınları kendi görüşlerine uygun bir şekilde başlarını örtme hakkından mahrum ediyor. Sıra İslam'a ve Müslümanlara gelince, bu tür haklar açıkça kaybolup gidiyorlar.

"Bundan dolayı; Müslüman yönetimlerin, buna Arap Baharını tatmış olanlar dahil olmak üzere, fikren bozuk, ahlaken eksik olan liberal sistemi benimsemek için can atmaları utanç vericidir. Oysa kusursuz fikir, yüce ahlak ve insanlık için üstün idealler ve değerler sunan İslam Devleti ve Hilafettir. Onların ifade hürriyeti adı altında; hakareti, pornografiyi ve kadınları değersizleştirmeyi öven bir ideolojiye hayranlık duyarken; bir yandan da bu tarz ahlaksız değerleri reddeden bir sisteme, iffeti temsil eden, tevazuyu öven ve kadınların namusunu kutsal gören bir sisteme sırt çevirmeleri, bir rezalettir! Ey Müslüman Kadınlar! Sizleri bu yozlaşmış laik sistemi reddetmeye ve kadınları hak ettikleri yüksek mertebelerine kaldıracak tek devlet olan Hilafetin ikame edilmesi için acele etmeye çağırıyoruz. Biz Fransız hükümetine diyoruz ki, siz kendinizi sevgili Peygamberimize edilen hakaretlere korumacılık yapmakta veya kendi ülkenizde Müslüman kadınların haysiyetini zedelemekte hür zannedebilirsiniz, ama dikkat edin, bu uzun süre böyle devam etmeyecek. Nasıl da 19. yüzyılda Peygamberimiz (sav) ile alay eden bir tiyatroyu, zamanın uluslararası ağır gücünün - yani Hilafetin - baskısı karşısında boyun bükerek yasaklamıştınız! Pek yakında doğacak olan böyle bir devletin eşsiz gücüyle karşı karşıya kalacaksınız ve o zaman İslam'ı lekelemeye cüret edenler, onu sadece düşününce bile korkudan titreyecekler!"

((مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَكْرُ أُولَئِكَ هُوَ يَبُورُ))

Kim izzeti (şan, şöhret ve güç) istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. (ve bunlar sadece Allah'a itaat ve ibadet etmekle elde edilebilir.) Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli biz azab vardır.  Onların tasarladıkları 'boşa çıkıp bozulur'. [Fatır: 10]


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

İslam'da Yönetim Nizamı, Alemlerin Rabbinin Farz Kılmış Olduğu Hilafet Nizamı Olup O, Ne Cumhuriyet Ne Demokratik Ne Krallık Ne İmparatorluk Ne de Federal Bir Sistemdir

  • Kategori Suriye
  •   |  

Suriye'de bir buçuk küsur yıldır cereyan eden olayların tek bir adresi vardır ki oda; mücrim Baas rejimi ile dünyadaki büyük devletlerin Suriye egemenlikten çıkmasın, yani ajan tabi bir devlet olarak kalmaya ve Yahudi devletini korumaya devam etsin diye Suriye'deki halkımıza karşı komplo kurmaktır. Zira bu devletler, Esad sonrası Suriye için şartlar ve koşullar koymaya başlamışlar, kiralık uydu platformları ile beş yıldızlı otellerden mücadele eden muhalefet sözcüleri yoluyla Suriye'nin geleceğinin demokratik sivil bir devlet olacağını, Suriye'deki sorunun ise rejimin başının devrilmesi veya gitmesi yada hiç kimseye uzak olmayan bir hükümetin oluşturulması olduğunu beyan etmişler ve yalan söyleyip iftira atarak da bunun insanların talepleri olduğunu iddia etmişlerdir. Ancak ölüm ve yıkım makinelerine karşı sebat gösteren halkımız, Suriye'nin geleceği için İslam'dan ve Allah'ın indirdikleriyle olan yönetimden başkasını  görmemektedirler. Nitekim bunu, medya organlarının göz ardı ettikleri birçok gösterilerinde ifade ettikleri gibi aynı zamanda bu, tugay isimlerinde, bayraklarda ve sloganlarda çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Hizb-ut Tahrir olarak bizler de mesele, geri dönmesini arzuladıkları slogandan zihinlerinde netleşen ve düşüncelerinde belirginleşen bir vakıaya taşınsın diye Suriye ve tüm İslam ülkelerindeki Müslümanlara İslam'daki yönetim şeklini beyan ederiz ki böylece onun pekişmesi ve gerçekleşmesi için her türlü çabayı göstersinler. Binaenaleyh aşağıdaki hususları açıklamak kaçınılmazdır:

1- İslam'da Yönetim Nizamı, Hilafet Nizamı'dır: Şeran Hilafet, İslamî şeri hükümleri ikame etmek ve İslam davetini dünyaya taşımak için dünyadaki bütün Müslümanların genel başkanlığıdır ki imamette aynen bu şekildedir. Dolayısıyla Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in Medine-i Münevvera'da kurduğu ve onun ardından da sahabe-i kiramın üzerinde yürüdüdüğü gibi bir İslam Devleti olması için şeri hükümlerde varit olan şekli bizzat budur. Nitekim bu görüşle ilgili deliller, Kur'an, sünnet ve sahabe icmasında geçmekte olup Hilafet Devleti'ni yıkan ve İslam ülklerini parçalayan sömürgeci kafirin kültürüyle yetişenlerin dışında ümmet içerisinden hiç bir kimse buna muhalefet etmemiştir.

2- İslam'da Yönetim Nizamı, Ne Cumhuriyet Nede Demokrasidir : Demokratik cumhuriyet sistemi, beşerin koymuş olduğu bir sistem olup esası dini hayattan ayırmaya dayalı olduğu gibi egemenlik de halka aittir. Dolayısıyla yönetim ve yasama hakkına sahip olan bizzat halk olduğu gibi yöneticiyi getirme, onu azletme, anayasa ve kanunlar yapma hakkına sahip olan da odur. İslamî Yönetim Nizamı'nın temeli ise İslam akidesi ve şeri hükümlere dayalıdır. Dolayısıyla onda egemenlik halka değil şeriata ait olup gerek ümmet gerek Halife yasa yapma hakkına sahip değildir. Dolayısıyla da yasa koyan, bizzat Allahu Subhânehu'dur. Ancak İslam, sultanı ve yönetimi ümmete ait kılmıştır. Dolayısıyla ümmet, İslam ile hükmedecek birisini seçer, bunun üzerine ona biat eder ve Halife, şeriatla kayıtlı kalıp İslam hükümlerini tatbik ettiği sürece Hilafet süresi ne kadar uzarsa uzasın Halife olarak kalmaya devam eder. Ancak ne zaman İslam hükümlerini ihlal ederse bir gün yada bir ay bile olsa yönetim süresi sona erer ve azledilmesi gerekir. Bundan dolayı ortada, dayalı oldukları temel ve şekil bakımından her iki sistemin arasında büyük bir çelişkinin olduğunu görmekteyiz. Binaenaleyh İslam Nizamı'nın bir Cumhuriyet Nizamı olduğunun yada onun demokrasiyi onayladığının söylenilmesi kesinlikle caiz değildir.

3- İslam'da Yönetim Nizamı, Krallık Değildir : Krallık rejimini onaylamadığı gibi krallık rejimine de benzememektedir. Zira krallık rejiminde yönetim veraset olup evlatlar, babalarının terekelerini miras olarak aldıkları gibi onu da babalarından miras olarak almaktadırlar. Dolayısıyla krallık rejiminde kral, imtiyazlara ve özel haklara sahip olduğu gibi kendisine de dokunulmasını yasaklarken İslam Nizamı'nda ise Halife yada İmam, hiçbir şekildeki imtiyazlara veya özel haklara sahip olmadıkları gibi onlar da ümmetin fertlerinin herhangi bir ferdi gibidirler. Dolayısıyla da İslam'daki yönetim nizamında veraset olmadığı gibi Halife de bir kral değildir. Bilakis o, yönetim ve sultanda ümmetin vekilidir. Zira ümmet onu, üzerine Allah'ın şeriatını tatbik etmesi için kendi rızasıyla seçmiştir. Dolayısıyla Halife de bütün davranışlarında, hükümlerinde, ümmetin işlerini ve maslahatlarını gözetmede şeri hükümlerle mukayyettir.

4- İslam'da Yönetim Nizamı, (İmparatorluk) Değildir: (İmparatorluk) sistemi, her boyutuyla İslam'dan uzak bir sistemdir. Çünkü o, yönetim (imparatorluk) bölgelerindeki ırklarının arasını eşit tutmamaktadır. Bilakis yönetim, finans ve ekonomide (imparatorluk) merkezinin bir ayrıcalığı bulunmaktadır. İslam'ın yönetim metodu ise devletin tüm bölgelerindeki yönetilenler arasını eşit tutmakta, ırkçı asabiyetçiliği reddetmekte ve tabiiyet taşıyan gayrimüslimlere tabiiyet hakları ve görevlerini vermektedir. Dolayısıyla adalet ve hak talep etme hususunda Müslümanların lehine olanlar gayrimüslimlerin de lehine olduğu gibi Müslümanların aleyhine olanlar onların da aleyhine olmaktadır. Dolayısıyla da bu eşitlikten dolayı o, (imparatorluk) ile çelişmektedir. Ayrıca o, bu sistem yoluyla bölgeleri sömürgeleştirmediği gibi kaynakları da tek bir kişinin faydalanması için genel merkeze aktarmaz. Bilakis aralarındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun ve halkının ırkları ne kadar çeşitli olursa olsun bütün bölgeleri tek birim olarak gördüğü gibi tüm bölgelerine devletten bir parça olarak itibar eder. Dolayısıyla merkezin yada diğer herhangi bir bölgenin halkının sahip olduğu diğer haklara halkı da sahip olmasının yanı sıra yönetim otoritesi, nizamı ve yasalarının tamamının tüm bölgeler için aynı olmasını sağlar.

5- İslam'da Yönetim Nizamı, Federal de Değildir: Federal sistem, bölgeleri özerklik olarak ayırmakta ve genel yönetimi ise birleştirmektedir. Halbuki İslam'daki yönetim nizamı, vilayetlere tek bir devletin parçaları olarak itibar etmesinin yanı sıra tüm bölgelerin maliyesine tek bir maliye ve tek bir bütçe olarak itibar edip bunların tamamını tebaasının maslahatları için harcayan tek bir nizamdır. Dolayısıyla yönetim nizamı tamamen tek bir birim olup genel merkezdeki yüksek otoriteyi sınırlayarak ona, büyük yada küçük olsun devletin parçalarından her bir parçasının üzerinde egemenlik ve otorite vermekte ve devletin parçaları bölünmesin diye de onun herhangi bir parçasının bağımsızlığına izin vermemektedir.

Velhasıl İslam'da yönetim nizamı, Hilafet'tir. Nitekim Hilafet'in ve devletin tek olduğu ve tek bir Halife'den başkasını biat etmenin caiz olmadığı üzerinde icma hasıl olmuştur. Dolayısıyla imamlar, müçtehitler ve diğer fakihler bunun üzerinde ittifak etmişlerdir.

Ey Suriye'deki Mümin Müslümanlar:

Sizlere yaraşan, yolunda kurbanlar vermeyi bile hafife aldığınız bu azim gayeyi gerçekleştirmektir?! Zira tüm trajedi ve sorunlara son verecek olan bu Rabbanî hediyeye sizler daha layıksınız?! Nitekim Hizb-ut Tahrir olarak bizler, efendilerimiz Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (Radıyallahu Anhum Ecmaîn) gibi hidayet sahibi imamların kendisiyle yönettiği İslam'daki yönetim nizamını açık bir şekilde gözlerinizin önüne serdik. Dolayısıyla şifa verici bu beyanın ardından sizlere vacip olan, nusret ve izzetinizin sadece O'nun elinde olduğu Rabbinizin sizlere emretmiş olduğu hususlara bağlanmaktır. O halde ajan uydu kanalları tarafından yüzü makyajlanmış olsa bile sizler için ortaya atılan hiçbir sistemi kabul etmeyiniz. Aynı zamanda İslam'ın zikredilmesine müsamaha gösterilse bile şayet içeriğinde demokrasi ve İslam Nizamı'ndan başka bir yönetim olursa sizler için yükseltilen parlak sloganları da kabul etmeyiniz.

Ey Allah'ım! Sen'den, Suriye'deki halkımızın ayaklarını hak üzere sabit kılmanı, onlara nusret vermeni ve kendilerini İslamî Hilafet Devleti ile güçlendirmeni niyaz ediyoruz. Şüphesiz Sen, buna malik ve muktedirsin. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah içindir.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Mauritius Adası Rasul (SAV)'e Nusret yürüyüşü düzenledi.

  • Kategori Foto
  •   |  

Rasul (SAV)'e hakaret içeren filmi protesto için Hizb-ut Tahrir'in Mauritius Adasında düzenlediği  yürüyüşten kesitler. Yürüyüş adada yer alan Amerikan elçiliğine doğru giden güzergahta gerçekleşti ve yürüyüş sonunda da elçiliğe protesto mektubu teslim edildi.

Yüce Mevla amellerimizi kabul buyursun.

Fotoğraflar için tıklayınız...

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- İran Liderleri, Mücrim Beşar'a Destek Vermeleri Yoluyla Allah'a, Resulüne ve Müminlere Hıyanet Etmektedirler Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nden Bir Heyet, Lahor'daki İran Diplomatik Misyonuna İran Liderlerine Yönelik Açık Bir

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti'nden bir heyet bugün, Lahor'daki İran Diplomatik Misyonuna İran liderlerine yönelik açık bir mektup göndermiş ve mektupta hizib, İran liderlerinin Suriye halkıyla savaşmasının yanı sıra Allah'ın ve Resulünün düşmanı olan Beşar Esad'a destek vermelerini reddetmiş ve İran liderlerinin, Amerikan ajanı Beşar'a destek vermelerini, Suriye halkına karşı savaşmaları ve "şebbiha" milisleriyle yan yana Suriye Müslümanlarını katletmeleri için İranlı askerleri (Devrim Muhafızlarını) Suriye'ye göndermelerini kınamıştır. Ayrıca mektupta, İran liderleri nasıl İranlı Müslüman askerleri ailesi on yıllardır küfür rejimini tatbik etmekte ısrar eden Beşar'a destek vermeleri için gönderebilirler şeklinde İran liderlerine dönük bir muhasebe de geçmektedir?! Diğer taraftan Suriyeli Müslümanlar, Amerika'ya karşı savaşması için Müslümanları tek bir devlet altında birleştirecek olan İslam Nizamı'nın tatbik edilmesini talep ederek tagut yöneticiye karşı durmaktadırlar. Yoksa İran liderleri, Hilafet'in olduğu İslam Nizamı'nın kurulup Suriye'deki küfür rejiminin yok olmasını istemiyorlar mı?!

Ayrıca mektupta, İran liderlerinin Beşar'a destek vermeleri yoluyla İran rejiminin Allah'a, Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e, Tahir Ehl-i Beyti'ne ve müminlere dönük hıyanet listesine bir yenisini daha eklediği vurgulanmıştır. Zaten bu hıyanet listesine bir benzerini de İran rejimi, Irak ve Afganistan'daki Müslümanların katledilmelerinde ve topraklarının haçlı askerleri tarafından işgal edilmesinde Amerika'nın yanında yer aldığında eklemiştir.

Ayrıca mektupta, Allah'ın izniyle Hilafet'in çok yakında kurulacağı, kafir rejimleri yok edeceği ve hıyanetlerinden dolayı onları cezalandıracağı gibi Müslümanların hain yöneticilerini de cezalandıracağı geçmektedir. Yinede mektupta İran'daki Müslümanların, İran liderlerine olan öfkesinin, Arap Baharının olduğu ülkelerdeki kardeşlerinin tagutlarına olan öfkesinden daha az olmadığı gibi kardeşlerinin tagutlarının boğazlarından yakaladığı gibi onların boğazlarınızdan yakalayacakları da geçmektedir. En son olarak da mektup, "korksalar da korkmasalar da Allah'ın taktirinin mutlaka geleceğini" söyleyerek İran liderlerini dalaletlerinden geri dönmeleri hususunda uyarmıştır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fas'ta Meydana Gelen Korkunç Trafik Kazası Münasebetiyle Hizb-ut Tahrir / Fas'tan Taziye

Fas'ın tanık olduğu en korkunç trafik kazasında 42 kişi ölmüş ve bazılarının durumu ağır olmak üzere 20 küsur yolcu da yaralanmıştır. Nitekim kaza, bir yolcu otobüsünün Marakeş ve Varazazate arasına düşen "Tizan Tişika" yol kavşağında devrilmesi yüzünden meydana gelmiş olup bu kavşak, 2260 metreye varan yüksekliği ve aynı şekilde 146 km'ye kadar uzanan virajı göz önüne alındığında Fas'taki en tehlikeli yollardan birisi sayılmaktadır.

Bu elim münasebetle Hizb-ut Tahrir / Fas:

1-Faslı halkımız ile kurbanların ailelerine en sıcak taziyelerini sunar ve özellikle de Allah Azze ve Celle'den, ölüleri rahmetiyle kuşatmasını ve yaralılara da acil şifalar vermesini niyaz eder.

2-Tüm sorumluluğu devlete yükler ve olayın sorumluluğunu "daha henüz değişmeyen insan davranışlarına(!)" yükleyen Ulaştırma ve Ekipman Bakanı'nın açıklamasını gerek sorumluluktan gerekse soruşturma sonuçlarını beklemekten kaçmak olduğunu ifade eder.

3-Trafik kazaları; trafik kanunu, sistem ayrıcalıkları ve rüşvetle birlikte altyapı ve araç durumları gibi teknik durumların da dahil olduğu bir taşıt sorunu olup bunun çözümü ise  ancak Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Nizamı ile gerçekleşecektir: Böylece fesat tüm şekilleriyle yok olacak ve kendisi için istediği iyiliği diğerleri için de isteyecek ve bizim içimizden; "Vallahi, şayet Fırat'ın kenarında bir katırın ayağı sürçse neden onun için bir yol yapmadım diye Allah katında onun sorumlusu ben olurdum" diyen ikinci Halife Ömer İbn-u el-Hattab'da dahil Raşid Halifelerin sireti üzere Raşid bir yönetici sağlayacak olan İslam hükümleriyle kayıtlı uyanık İslamî şahsiyetler ortaya çıkacaktır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER