Pazar, 18 Muharrem 1447 | 2025/07/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Arap Yöneticileri, Tüm Küstahlıklarıyla Körfez'deki Amerikan Askeri Üslerinin Varlığını Savunuyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Arap Yöneticileri, Tüm Küstahlıklarıyla Körfez'deki Amerikan Askeri Üslerinin Varlığını Savunuyorlar!

Haber:

Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed El Nahyan, Katar'ın güvenliğini ve emniyetini tehdit eden her türlü saldırıyı reddettiklerini açıkladı. Bu açıklama, İran'ın el Udeyd Hava Üssü'nü hedef alan saldırının ardından Katar Emiri Tamim bin Hamad es-Sani ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında geldi.(BAE 71, 25/06/2025)

Yorum:

Müslümanların başındaki yöneticilerin Batı'daki efendilerini memnun etmek için gösterdiği çaresizlik insanın midesini bulandırıyor; zira bu yöneticiler, onların ülkemizdeki askeri varlıklarını (yani işgali) meşrulaştırıyorlar.

Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin, İngiltere'ye bağlı olmalarına rağmen Amerika'ya uyum sağlamaları ise, Hizb-ut Tahrir'e ait Siyasi Mefhumlar kitabında açıklanmıştır: zira Orta Doğu'da, bir yandan Amerika diğer yandan da Arap yöneticileri, Yahudi varlığı, İngiltere ve Fransa gibi diğer ülkeler arasındaki ilişkinin doğası açıklığa kavuşmuştur; nitekim kitapta şöyle geçmektedir:

“Amerika, İngiliz nüfuzunun yanı sıra yoğun şekilde nüfuzunu Körfez devletlerinin tamamına, Yemen'e ve Ürdün'e sokmayı başardığı gibi Kuzey Afrika veTürkiye'deki İngiliz ve Fransız nüfuzlarıyla rekabet etmeyi de başarmıştır. Böylece Amerika, yirmi dört devleti aşan Ortadoğu bölgesi devletleri üzerinde gerçek egemen olurken İngiltere ise birtakım kırıntılar elde etmek için Amerika'nın peşinden koşmak ve geçmiş durumunda olduğu gibi bölgedeki Amerika'nın projeleriyle yarışan kendisine has projelerini alenen sunmaya cesaret etmeksizin perde arkasından ona baş kaldırmak zorunda kalmıştır. Böylece iki devlet arasındaki aleni çatışmanın geçen asrın sonlarından bugüne kadar artık sona erdiğini ve ortaklık ile anlaşmalar üslubuna dönüştüğünü söylemek mümkündür. Bölgenin başkomutanı, yani anlaşmanın büyük sahibi olarak Amerika taç giyerken İngiltere ise aydınlıkta kalabilmek için hizmetçi rolünü oynamaktadır. Dolayısıyla şu andaki gücüyle İngiltere'nin dahası bir bütün olarak Avrupa Birliği gücünün bölgeye çözüm projeleri dayatması zayıftır. Bunun içindir ki İngiltere ve Avrupa Birliği ülkelerinin, Amerika'nın projelerini kapıştıklarını ve bunlara göre hareket ettiklerini görmekteyiz. Ne İngiltere ne de Avrupa Birliği, Amerika'nın aktif bir rolü olmadan hiçbir şeyi uygulamamaktadırlar. Bununla birlikte İngiltere'nin bölgedeki rolünün artık sona erdiğini söylemek mümkün değildir. Bilakis (büyüklük) ve büyük bir devlet olduğu hisleri halen mevcut olup siyasi dehası sönmemiştir. Aynı şekilde geride kalan ajanları da hala (nefes almaktalar), yani İngiltere'nin gücü hala zaman zaman hareket eden bir potansiyel olarak devam etmektedir,

Fransa ise Fas ve Moritanya'daki nüfuzunu tamamen kaybettikten sonra Cezayir, Tunus ve Lübnan'da Fransız kültürüyle kültürlenmiş bazı kimselerin varlığı sayesinde bir nebze de olsa bu ülkelerde nüfuzunun olması için mücadele etmektedir.

”İsrail” ise özellikle oğul Bush yönetimindeki yeni muhafazakarlar döneminde olmak üzere politikalarını Amerikan çıkarlarına göre düzenledi, tamamen bu çıkarlara entegre etti, ateşli ve hızlı bir şekilde bunları savunma dalgasına kapıldı. Dolayısıyla Amerika da bölgesel büyük bir devlet olarak onun bölgedeki konumunu korudu, “İsrail'in” varlığını savunmayı bizzat Amerika'yı savunma olarak addetti ve babasını kızdırmak istemeyen şımartılmış bir çocuk olarak kaldı.

Arap ülkelerinin yöneticileri ise kölelik boyutuna varacak şekilde Amerika'ya hizmet etmekte ısrar ettiler. Böylece halkları nezdinde geriye kalan inanılırlıklarını da yitirdiler. Efendileri onları hafife aldı, onları aşağılamada ve daha fazla tavizler vermelerini istemede haddi aştılar. Böylece Saddam Hüseyin'in başına geldiği ve muhtemelen diğerlerinin de başına geleceği gibi düşmanlarının ellerinde kolayca değiştirilen birer maşa haline geldiler, halklarının desteğini kaybettiler, efendilerinin desteği sayesinde ve bu efendilerin merhameti altında yönetim koltuğunda kaldılar. Böylelikle konumları öncekinden daha da zorlaştı. Çünkü onlar halklarının ateşi ve efendilerinin ateşi olmak üzere iki ateşin arasında kaldılar. Dolayısıyla da halklarının örsü ile efendilerinin çekici arasında kaldılar. Böylece Ortadoğu bölgesi, her an patlamaya hazır bir bölge olup artık doğum emarelerinin açık ve net şekilde görülmeye başladığı gerçek İslami bir devleti doğurmaya yönelik büyük bir kabiliyete sahiptir.” [Alıntı bitti]

Evet, Amerika'nın, İran da dahil olmak üzere Yahudilerle çeşitli taraflar arasındaki savaşı durdurmak veya alevlendirmek için tüm dosyaları ele geçirmeye yönelik tüm çabalarına rağmen bölge yeniden patlama riski taşımaktadır. Çünkü Yahudiler, bölgedeki Müslüman halkla kaynaşamamışlar ve böylece Yahudi varlığının, Batı ve Amerika'nın desteği olmadan kağıttan bir kaplan olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır.

Geriye şu asıl soru kalmıştır:Müslümanların, güzel isimlerle süslenmiş olsa da Batı'ya köleliğin zincirlerinden ve ülkelerimizi doğrudan işgal etmesinden kurtulmaları için ne yapmaları gerekir?Yine Müslümanların, gerçek bir İslam Devleti kurmaları için otoritelerini gasp eden yöneticilerden kurtulmaları için ne yapmaları gerekir?

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذِي بَنَوْا رِيبَةً فِي قُلُوبِهِمْ إِلَّا أَن تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْ وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌKurmuş oldukları binaları, (ölüp de) kalpleri paramparça olmadıkça yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” [Tevbe 110]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nizar Cemal

Devamını oku...

Amerika, İran'ın Nükleer Silah Sahibi Olması Hakkındaki Tartışmayı Sonlandırdı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Amerika, İran'ın Nükleer Silah Sahibi Olması Hakkındaki Tartışmayı Sonlandırdı!

21 Haziran 2025 Cumartesi günü şafak vakti, Amerika, İran'daki üç nükleer tesise yönelik hava ve füze saldırıları düzenledi ve 80 metre derinliğe kadar zırhlı betonları delebilen bombalar kullandı.Trump, nükleer tesislerin tamamen yok edildiğini açıkladı.

Doğrudan İran'a yönelik acımasız saldırısında olduğu gibi ve ister doğrudan olsun, ister gaspçı Yahudi varlığına verdiği tam ve sürekli destek yoluyla olsun, isterse de Müslüman ülkelerdeki zalim ve tiran yöneticilere verdiği sürekli destek yoluyla olsun Amerika'nın Müslüman ülkelere yönelik saldırgan eylemleri, evet tüm bu eylemler Amerika'yı, tüm İslam ümmetine karşı gerçek ve tehlikeli bir düşman konumuna sokmuştur. Bu saldırı, ümmetin hafızasının derinliklerinde canlı olarak kalmaya devam edecektir. Ayrıca İran ile diğer Müslüman ülkeler arasındaki mezhepsel veya etnik farklılıklar, Amerika'nın ve gaspçı varlığın İran'a yönelik saldırısını kabul etmek için asla bir gerekçe olamaz.

Bununla birlikte basiretli bir gözle ve siyasi açıdan bakan biri, açık bir şekilde Amerika'nın mevcut savaşa niteliksel bir müdahalede bulunduğunu, yani Yahudi varlığı ile İran arasında barış anlaşmasına yol açacak müzakereler için uygun koşulları oluşturmak amacıyla müdahale ettiğini görecektir.Buna benzer bir adım da daha önce İran'ın Lübnan'daki partisini ve kolunu terk etmesi ve Beşar Esad'ın koruması altında bulunan Suriye'deki varlığını terk etmesiyle atılmıştı.Nitekim Yahudi varlığı, İran'ın nükleer silaha sahip olmasına yol açacak nükleer endüstriyi temsil eden İran tehdidinin son şeklini de vurma ve İran'ın Ortadoğu'nun ikinci nükleer gücü olmasını engelleme konusunda ısrar edince, işte o zaman Amerika Yahudi varlığının bu argümanını ortadan kaldırmak için müdahale etti.

Trump tarafından yapılan tüm açıklamalar, İran ile Yahudi varlığı arasındaki savaşın devam etmesinin artık bir anlamı kalmadığını ortaya koymak için gelmiştir. Dolayısıyla ateşkesin olması ve müzakerelere gidilmesi gerekmektedir. Nitekim bu, 24/6/2025 Salı sabahı, yani ABD'nin İran'a yönelik saldırısından üç gün sonra ve İran'ın 23/6/2025 gecesi Katar'daki el-Udeyd hava üssünü vurmasından sonra duyurulmuştur ki zaten ABD, üsse zarar verebilecek hedeflerden dolayı burayı boşaltmıştı. Dolayısıyla el-Udeyd üssüne yönelik füze saldırısı, ağır bir darbe almasının ardından İran'ın, önce ateşkesi, ardından barış görüşmelerini kabul etmesi için onun yüzsuyunu koruma mesabesinde olmuştur.

Buna karşılık İran'dan ve nükleer tesislerinden gelen haberler, İran'ın reaktörleri ve zenginleştirilmiş uranyum stoklarını korumak için önemli adımlar attığına işaret etmektedir.Bu da İran'ın gerçek nükleer kapasitesinin tamamen ortadan kaldırılmadığı anlamına gelmektedir; en kötü durumda, nükleer bomba sahibi olma süreci bir süre ertelenmiş olabilir ve bazı teknik tahminlere göre de bu süre iki ila üç yıla kadar uzayabilir.

Bu olaylar, işgalci varlığın, nükleer silahlar da dahil olmak üzere bölgede stratejik silahlara sahip olan tek güç olarak kalmaya çalıştığını ve bu tür silahların Ortadoğu'da başka bir gücün elinde bulunmasının kendi varlığı için tehlike oluşturduğunu düşündüğünü teyit etmektedir.Ancak aynı zamanda Amerika'nın, bu varlığın sahip olduğu aynı eğilime sahip olduğu kesin değildir.Zira Amerika, 1952 yılından beri, yani Musaddık'ın İran başbakanı olarak göreve gelmesinden bu yana, İran üzerindeki siyasi nüfuzunu genişletmeye çalışmıştır.Nitekim bunu, 1979 yılındaki Humeyni devrimi sayesinde başarmıştır; zira bu devrim, Amerika'nın İran'daki İngiliz nüfuzunu ortadan kaldırma ve o dönemde Sovyetlerin İran'a yayılmasını engelleme imkanı vermiştir.Brookings Enstitüsü'nün Foreign Affairs dergisinde 7/1/2019 tarihinde yayınlanan “Orta Doğu'nun Yeni Jeopolitik Coğrafyası: Bölgeyi Değiştirmek İçin Amerika'nın Rolü” başlıklı ayrıntılı rapor şunlara işaret etmektedir:Amerika, Türkiye, İran, Yahudi varlığı ve Suudi Arabistan'ın yanı sıra Amerika ve Rusya'yı da içeren 4+2 denklemine dayalı olarak Orta Doğu'nun yeni coğrafi ve siyasi şeklini istikrara kavuşturmak için ciddi bir şekilde düşünüyor; nitekim bu denklem, Orta Doğu'nun güvenliğini ve istikrarını korumak için belirli bir tür ittifak oluşturmaktadır.Her halükârda Amerika’nın, bu yönde ya da başka bir yönde ilerlese de, İran'da güçlü bir nüfuz oluşturduktan sonra onu terk etmesi imkansızdır; zira Amerika, Afganistan, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de şimdiye kadar İran'a etkin bir şekilde itimat etmiş ve aynı zamanda, Yahudi varlığının varlığını tehdit etmesine de izin vermeyecektir.

Buradan Amerika'nın İran'da yaptığı askeri harekatın ve bunun öncesinde de İran ile Yahudi varlığı arasında alevlenen füze savaşının, savaş halini sona erdirip Amerika'nın Ortadoğu'daki eski-yeni projesini tamamlamak için uzun sürebilecek müzakerelere girmenin bir başlangıcı olarak anlaşılabilir; böylece Amerika, Ortadoğu'daki nüfuzunu ve kontrolünü sürdürebilecek ve Ortadoğu'da Amerikan çıkarlarını ve nüfuzunu tehdit eden başka herhangi bir projelerin ortaya çıkmasını engelleyebilecektir.

Amerika'nın Ortadoğu'daki istikrar hakkındaki konuşması, aslında istikrara yönelik gerçek tehdidin, bölgede hiçbir dış otoriteye boyun eğmeyecek ve boyun eğmeyi kabul etmeyecek olan yeni bir sistemin ortaya çıkması olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır.Bu da ancak bölgede, Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla mümkün olabilir.İşte onların ağızlarından dökülen, göğüslerinde gizledikleri ise daha büyük olan şey budur.Beşar’ın Suriye'den firar edip devrimciler İdlib'den Şam'a doğru ilerlediğinde, ABD eski Dışişleri Bakanı Blinken'ın “Hilafet hariç her şey kabul edilebilir” şeklinde bir açıklama yaptığını gördük ve işittik.Benzer şekilde bu varlığın başbakanı da birçok kez “İslami halifeliğin kurulmasına izin vermeyeceğiz” demiştir.

Amerika'nın nihai amacı, İngilizlerin nüfuzunu en düşük seviyeye indirdikten sonra Ortadoğu'yu yeniden düzenlemek, önümüzdeki uzun yıllar boyunca bölgenin yetenek ve kaynakları üzerindeki egemenliğini ve nüfuzunu güvence altına alacak şekilde yeniden düzenlemek ve özellikle İslam'a dayalı yeni bir sistemin ortaya çıkmamasını sağlamak için çalışmaktır.

Amerika ile onun ajanları ve yandaşlarının kendisi için çalıştığı şey işte budur.Ümmetin isteği ve arzuladığı şey ise, Hilafetin yeniden tesis edilmesi, vahdetinin gerçekleşmesi ve Rabbinin şeriatıyla hükmedilmesidir. Nitekim ümmet, yaşamış olduğu zulüm, zillet, yerinden edilme ve ölümün nedeninin, kendisini gerçekten gözetecek bir çobanı (yönetici) kaybetmesinin ve onun yerine, azabın en kötüsünü tattırmak için kurtları ağıllarına girdiren birinin gelmesinin doğal bir sonucu olduğunu idrak etmiştir. Nitekim ümmet,çeşitli sınıf, şekil ve bağlılıktaki kral, emir ve başkanların tam bir gücü ve iş birliği sayesinde düşmanları tarafından her türlü felaketi tatmıştır.

Amerika'nın kendisi için çalıştığı şey ile ümmetin istediği ve arzuladığı şey arasındaki nihai karar ve belirleyici unsur, asla geri çevrilmeyen iradesi, hiç kimsenin kudretine karşı koyamayacağı gücü ve kendisinden sonra hiçbir hükümdar olmayanın hükmü olan Aliy ve Kadir Allah’tır; zira O, dilediğini yapar ve kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir; bu yüzden akıllı ve mümin kişi, Allah'ın yanında ve safında olan ve O'na hakkıyla tevekkül edendir.

إِن يَنصُرْكُمُ اللهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” [Al-i İmran 160]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Muhammed Ceylani

Devamını oku...

El-Vakiye TV: “Devrimci ve Yozlaşmış Olanlarıyla Yöneticilerimiz, 'İbrahim Anlaşması' Kalkanı İçindedir”

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye TV:
“Devrimci ve Yozlaşmış Olanlarıyla Yöneticilerimiz, 'İbrahim Anlaşması' Kalkanı İçindedir”

Hizb-ut Tahrir Üyesi Faziletli Şeyh Yusuf Maharize’ye (Ebu Humam) Ait Bir Kesit - Mübarek Toprak (Filistin)

Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu

H. 02 Muharrem 1447 M. 27 Haziran 2025

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 01/07/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 01/07/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

- Hadsiz Leman Dergisi Kapatılsın
- 100 Yıllık Kıyam Bitmeyen Dava

6 Muharrem 1447 - 1 Temmuz 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Yetim Gazze’nin Kimi Var?!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Yetim Gazze’nin Kimi Var?!

24 Haziran 2025 tarihinde resmi medya organları, İran ile Yahudi varlığı arasında ateşkes anlaşması yapıldığını duyurdu ve anlaşma, büyük acılar çeken Gazze halkına yönelik herhangi bir şart içermemektedir; sanki Gazze İslam ümmetinin bir parçası değilmiş ve sanki onun kadınları bizim kadınlarımız ve çocukları da bizim çocuklarımız değilmiş gibi! Sanki İran, Arap ve Batı halklarından ve Batı'daki parlamenterlerden destekçiler bulmasının, hatta ümmetin sevinip moralinin yükselmesinin, gururunun kabarıp onurunun yükselmesinin ve böylece dünyaya eskisi gibi zillet ve aşağılanma merceğinden değil de izzet ve onur merceğinden bakmaya başlamasının ardından askeri ve siber gücünü ve bu varlığı yeryüzünden silme kabiliyetini göstererek tüm dünyaya Gazze'yi yüzüstü bıraktığını haber vermek istiyormuş gibi!

İnsanlar, Yahudilerin, Filistin'deki halkımıza içirdikleri kadehten kendilerinin de içmeye başladığını ve çarkın Yahudilerin aleyhine dönmeye başladığını sanmışlardır; zira Yahudiler de bizim halkımız gibi çeşitli ülkelere göç etmişler, zilleti ve aşağılanmayı tatmışlar, yeryüzü genişliğine rağmen onlara dar gelmiş ve kalplerine de korku hakim olmuştu. Nitekim bu güzel haberlerin ve bu büyük sevincin ortasında durum değişmiş ve şartsız ve yaslı Gazze'yi kapsamayan bir anlaşma gibi İran ile gaspçı varlık arasındaki barış umutları kesilmişti.

Bizleri Allah'ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnetiyle yönetecek bir çobanımız (yönetici) olmadığı, bir selin üzerindeki çerçöp ve sürüden ayrılmış koyunlar gibi olduğumuz sürece bu hiç de şaşırtıcı değildir; zira kurtlar, koyunları öldürme imkânı olduğu sürece ne zaman avlarının etinden vazgeçtiler ki! Uluslararası tiranların yasasını dikkate alan, Sykes-Picot sınırlarına razı olan ve bu hayali sınırlara inanmayıp dini ve ırzı korumak için Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metodunu takip eden İslam Devleti'nin şerefine layık olmayan bir devletten bu tür bir tavır gelmesi şaşırtıcı değildir; eğer İran da böyle (İslami devlet) olsaydı, öncelikle Gazze’deki halkımıza olmak üzere maymun ve domuzların kardeşleri böyle zorbalık yapamaz ve İran da Yahudilerin kendilerine saldırıp liderlerini ve bilim adamlarını öldürmelerini beklemezdi. Eğer İran bir İslami devlet olsaydı, bizler egemen ve lider bir ümmet olacağımızdan dolayı kendisine böyle bir şeyin yapılmasına razı olmazdı. Eğer İran gerçekten İslami olsaydı, Gazze kan ağlayıp tecrit edilmişken, hatta Yahudi Genelkurmay Başkanı “Şimdi Gazze'ye ve esirlerin geri alınmasına odaklanacağız” demişken bir ateşkesin olmasına razı olmazdı.

Ayrıca 27 Kasım 2024 tarihinde İran'ın Lübnan'daki partisi de, sanki ümmetin bedeninden ayrı bir parçaymış gibi yaslı Gazze'yi hiç dikkate almayarak gaspçı varlıkla ateşkes anlaşması imzalamıştı!

Hayal kırıklıkları birbirini izledi; bakın işte Mısır'ın firavunu Gazze halkına yiyecek ve ilaç vermeyi engelliyor, onların çığlıklarına kulaklarını tıkıyor ve acılarını görmezden geliyor; aynı şekilde küçük Ürdün, özel olarak Körfez yöneticileri ve genel olarak da Müslümanların başındaki yöneticilerin tamamı, Gazze halkını yüzüstü bıraktılar, dinlerini ve Müslümanların kanlarını ucuza sattılar. Ancak onların da utanç verici bir açık artırmada satılacakları gün mutlaka gelecek ama kim satın alacak ki? Zira korkakları, ajanları ve pislikleri kim satın alacak ki? Zamanın bile haya ettiği bir utancı kim satın alacak ki?

Ey Muhammed'in ümmeti; Şam bir girdabın içinde olup oradaki savaş bir akide savaşıdır, yani ümmetin savaşıdır; bu savaşta sadece Şam savunulmuyor, aksine tüm ümmetin kimliği savunuluyor; çünkü ümmet, dinin en şiddetli düşmanları olan Yahudilerin başını çektiği bir küfür ittifakıyla karşı karşıya olup Yahudilerin projesi başarılı olursa ümmet asla güvende olmayacaktır. İşte Şam, bir milyar ümmetine şöyle haykırıyor; zalim ordular bizim tufanımızı gördü; o halde tüm bu hayal kırıklığı ve uyuşukluk neden?!

Ey izzetli ümmet: Uluslararası ateşkes anlaşmalarına ve diğer anlaşmalara teslim olmak, şeriata aykırı olup yaratılmışların Rabbinden başkasının kölesi olmak ve Batı'nın durgun ve iğrenç bataklıklarının kopyalanması demektir. Ey basiret sahipleri; doktor, ilaç bardağına zehir doldurduğu halde şifa mı bekliyorsunuz?! Ey özgür ve kıskanç kişiler; Kitap’ın döndürdüğü yere dönün; zira kıskançlık olmayan kişide bir hayır yoktur; dolayısıyla onlarca yıldır kendilerini köleleştiren rejimlere karşı ayaklanan halklar, namuslarını ihlal etmeye ve onurunu zedelemeye çalışan uluslararası kuruluşların kölesi olmayı reddetmeye layıktırlar. Bu nedenle sebat edin; çünkü eğer diz çökerseniz, binlerce yıl diz çökmüş olarak kalmaya devam edeceksiniz; o halde Allah ve Rasulü'ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, küfür rejimlerini kaldırıp atın ve Müslümanların devleti olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurun.

Sonuç olarak dostlarım; Gazze yetimdir, dahası tüm Şam yetimdir ve Müslümanların beldeleri ihlal edilmektedir; çünkü onlar, parçalanmış insan yapımı rejimlerin altında olup ümmet, sancağı dalgalandıracak, ümmeti ve kelimeyi birleştirecek ve gücünü genişletecek bir imamın üzerinde birleşinceye kadar bu rejimler ortadan kalkmayacaktır; işte o zaman mustazafların, kendileri için savaşacak ve kendisiyle korunacak bir kalkanı olacaktır. Ey mülkün gerçek sahibi, ey bir şey emrettiğinde hemen oluveren ve ey kainatın ilahı olan Allah’ım; Musa’ya Harun’u bahşettiğin gibi bize de bir Muta’sım bahşetmen için Sana yalvarıyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Adem Bekrî Muhammed Mekkî – Sudan

Devamını oku...

İran'ın Basiretini Bağlayan Bu Körlük Nedir?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İran'ın Basiretini Bağlayan Bu Körlük Nedir?!

Haber:

İran Dışişleri Bakanı, Birleşmiş Milletlerden Yahudi varlığı ve Amerika'yı kendisine yönelik saldırıdan sorumlu tutmasını ve tazminat talep etti; Arakçi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek Güvenlik Konseyi'nden “İsrail ve ABD'yi saldırının başlatıcıları olarak tanımasını ve onlara, tazminatların ödenmesi ve ortaya çıkan zararları telafi etmek de dahil olmak üzere tüm sorumluluğu yüklemesini” talep etti. (RT, 29/6/2025)

Yorum:

Eğer İran liderleri, Amerika'nın tamamen kontrolü altında olduğunu bildikleri Birleşmiş Milletler'e bu mektubu gönderip ondan Amerika ve Yahudi varlığını İran'a yönelik saldırı girişiminden dolayı kınamasını talep ediyorlarsa, yani Amerika'dan kendisini kınamasını talep ediyorlar ve bunun da mümkün olduğunu düşünüyorlarsa, bu körlüğün de ötesinde bir körlüktür ve biz onların böyle düşündüklerini sanmıyoruz.

Eğer İran'ın maruz kaldığı şiddetli saldırının ve İran'ın önde gelen liderleri ve bilim adamlarının ve nükleer programının önemli bir kısmının kurban olduğu bir saldırının ardından halklarının önünde bir şey yaptıklarını sanıyorlarsa bu, siyasi bir aldatmadır; eğer bu siyasi aldatma halka yönelikse bu da ihanet olarak adlandırılır, yani aldatmadan daha da büyüktür. 

İran kendini daha iyi bir şekilde savunabilirdi! Zira tüm raporlar, Yahudi varlığının hava savunma mühimmatının tükenmek üzere olduğundan, yani tıpkı İran'ın hava sahasının Yahudi varlığının uçakları önünde savunmasız kalması gibi Yahudi varlığının hava sahasının da İran'ın füzeleri önünde açık olması nedeniyle Yahudi varlığının tehdit altında olduğundan bahsediyordu. Amerika'nın Suriye, Irak ve Ürdün'deki askeri üslerinin yakınından geçmelerine izin vermek, yakıt tedarik etmek ve istihbarat bilgilerini paylaşmak gibi her türlü başarıyı gerçekleştirecek nedenleri sağlayan bu uçaklara rağmen, İran sabırlı davranıp özellikle Yahudi varlığı kayıplara karşı çok hassas olduğundan dolayı ateşkesi kabul etmeyebilirdi ancak bunu yapmadı!

İran, Amerika'nın ekipmanlarını ve askerlerini çıkarıp savaşa açıkça katılmaya hazırlanmadan önce Körfez'deki Amerikan askeri üslerini yerle bir edebilirdi ancak bunu da yapmadı. İran, kara kuvvetlerini devreye sokarak Irak'a saldırabilir, Amerika'nın ajan hükümetini devirip Amerikan çıkarlarına darbe indirebilir ve Yahudi varlığına yaklaşabilir, böylece kısa menzilli füzeleri bu varlığa ulaşabilirdi. Dahası deniz kuvvetlerini de devreye sokarak Amerika ile iş birliği yapan, onun politikasını uygulayan ve bünyesinde Amerika'nın askeri üslerini barındıran Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Katar'daki rejimleri devirip böylece savaşı genişleterek onu Amerika'nın aleyhine döndürebilir ve petrolü kesmek ve Batı'nın ekonomik çarklarını bozmak yoluyla Amerika ve Avrupa, savaşı durdurun diye bağırana kadar durumu tüm Batı'nın aleyhine çevirebilirdi.

Eğer İran bu büyük hamlelerden herhangi birini yapmış olsaydı, Amerika ve Yahudi varlığına sorumluluk yükleyip şartlar talep edebilirdi ancak bunlardan herhangi birini yapmadı ve rejimin başını kurtarmakla yetindi!

Bugün sorumluluk ve tazminat yüklenmesini talep ediyorlar; daha da kötüsü perde arkasında, hatta açıkça Amerika ile müzakere ediyorlar! Sizler böyle işlere cesaret edemediğiniz ve düşmanınızın sizinle müzakereler başlatmasını beklediğiniz sürece zafer nasıl sizin müttefikiniz olabilir ki?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

Yahudilerin, Kuneytra Kırsalındaki Ruveyhina’ya Baskın Düzenlemesi Ve Sağır Edici Bir Sessizlik!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudilerin, Kuneytra Kırsalındaki Ruveyhina’ya Baskın Düzenlemesi Ve Sağır Edici Bir Sessizlik!

Haber:

El Cezire kanalı, Suriye'nin güneyindeki Kuneytra vilayetindeki kaynaklara dayanarak, Yahudi güçlerinin vilayetin kırsalındaki Ruveyhina köyünün eteklerine kadar sızdıklarını ifade etti.

Daha önce Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, yeni Suriye yönetiminin yetkililerinin, ülkenin güneybatısındaki Kuneytra vilayetindeki güvenli bölgelere yönelik devam eden Yahudilerin saldırılarını durdurmak için çalıştığını açıklamıştı. Ve eş-Şara, uluslararası arabulucular aracılığıyla gerçekleşen dolaylı müzakereler yoluyla Yahudilerin saldırılarını durdurmaya çalıştığını vurgulamıştı.

Yorum:

El-Hak Subhanehu ve Teala, aziz Kitabı’nda şöyle buyurmaktadır: الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ فَمَنِ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُواْ عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْ وَاتَّقُواْ اللهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَHaram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. Kim size saldırırsa siz de onun size saldırısının misli ile ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.” [Bakara 194]

İşte Allah bize böyle öğretti ve bizim için başarı ve kurtuluşun yolunu çizdi. Bu ayetten ben, bir Müslümanın bir Müslümana saldırması durumuyla ilgili olduğunu anlıyorum; peki ya ona ülkesini gasp eden bir düşman saldırırsa ne olur acaba?

Bir kişi şöyle diyebilir: Bugün bizler, kendimizi inşa etmemizi ve istikrara kavuşmamızı gerektiren bir durumdayız; zaman, savaşların ve cephelerin açılmasının zamanı değildir; zira savaş bizi yorgun düşürdü ve yıprattı; zaten Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bunu yaptı ve Hudeybiye Antlaşması'nı imzaladı. Buna cevabım şöyledir; Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Mekke kâfirlerinin ve müttefiklerinin, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müttefiklerine saldırmasının ardından Hudeybiye Antlaşması'nın feshetmiştir.

Ahitler, hakkında düşünebileceğiniz diğer şeylerden daha evla olup, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendi ittifakına girenleri hayal kırıklığına uğratmıştır denilmez.

Bizim bugünkü durumumuz, her an her yerde saldırıya uğramak olup bu saldırılar müttefiklerimize değil, aksine bizzat kendimize, namusumuza, çocuklarımıza, bizi destekleyenlere ve yıllar boyunca devrimde bizim yanımızda olanlara yöneliktir: Gazze senin gözlerinin önünde katlediliyor ve aynı şekilde kardeşlerimiz Yahudilerin bölgelerimize yönelik bombardımanın altında ölüyorlar ey tacir!

“Hazırlık tamamlanmamıştır” diyenlere ben de derim ki: Riyad Nasan Ağa'nın, rejimin kırıntılarıyla olan savaştan bahsettiğindeki sözlerine bir müracaat edin ve birkaç saat içinde milyonlarca savaşçı topladığımızı söylediği sözlerini hatırlayın. Peki hedef, Allah'ın kendileriyle savaşanları mübarek kıldığı Yahudiler olduğunda neler olur acaba? Zira Allah, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: فَإِذَا جَاء وَعْدُ أُولاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَّنَا أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُواْ خِلاَلَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْداً مَّفْعُولاًBunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.” [İsra 5]

Seyirci olarak kalmaya devam etmek, heybeti yok eder, düşmanlarımızın gözünde itibarımızı düşürür ve bundan daha da önemlisi, bize destek veren halkımızın bize olan güvenini yitirir.

“Zaman, savaş zamanı değildir” diyenler, sizler kendi nefisinize şöyle demiştiniz: “Bizler hazırlık ve donanım aşamasındayız ve imkânlara sahip değiliz" ve Kuneytra vurulduğunda, sizler savaşın nasıl sonuçlandığını gördünüz.

“Bizler bitkin düştük” diyenler, sizler nefsinize bu ifadeleri tekrarlayıp durdunuz; ama gençler cephelerin açılmasını ve yeniden askeri kararın alınmasını talep ettiklerinde, düşman ve onun kuluçka merkezinin sonu geldi dediğinde, siz onlara alaycı gözlerle bakıyordunuz! Nitekim savaş meydana geldiğinde, onların sözlerinin doğruluğunu ve sizin ne kadar yanıldığınızı gördünüz.

“Cephelerin açılmasını istemiyoruz” diyenlere ise diyoruz ki: Cepheler, siyasi, askeri, ekonomik ve fikri tüm düzeyde 2011 yılından beri açıktır… Allah'a hamd olsun hak kanıtlandı ve bizler zafer kazandık ve biz bugün sizin hangi vadide dolaştığınızı bilmiyoruz?!

“Donanımdan” bahsedenlere gelince; Allah Subhanehu, şu muhkem ayetiyle sizleri susturmaktadır: وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدْوَّ اللهِ وَعَدُوَّكُمْOnlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı korkutursunuz.” [Enfal 60]

Her zaman bize saldırılması ve suçlu Esad'ın tekrarladığında alay konusu yaptığımız “kendine hakim ol” sözüne bağlı kalmamız içimizi acıtıyor. Bizimle zafer arasında sadece birkaç adım ve bizimle izzet arasında bir kıl kadar mesafe kalmasına rağmen bu durum ve sahneden faydalanamamak bizleri üzüyor.

O halde Allah'ın kulları olun, güçlü kuvvetli bir şekilde hareket edin ve acele edin; çünkü fırsatlar tekrarlanmaz, hayal kırıklığı acı ve zordur ve sonucu vahamettir; nitekim sizden öncekilerde, sizin için ibret ve ayetler vardır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER