- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
Batılı ülkeler, Müslüman Ülkeler Üzerinde Egemen Olmak İçin Küçük Etnik Gruplar Meselesini Gündeme Getiriyor!
Esad'ın devrilmesinden sonra Batılı ülkelerin heyetleri yeni Suriye yönetimine akın ederek, devletin laikleşmesi, kadın hakları, küçük etnik grupların hakları, Yahudi varlığına karşı saldırmazlık ve onun güvenliğinin korunması gibi Batı'nın siyasi bakış açısını dikte ve empoze ediyorlar.
ABD eski Dışişleri Bakanı Anthony Blinken 10/12/2024 tarihinde yeni Suriye hükümetinin tanınması için dört temel ilkeye bağlı kalınmasını şart koşmuş ve açıklamasında şöyle demiştir: “Bu geçiş sürecinin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararında yer alan ilkelere uygun, uluslararası şeffaflık ve hesap verebilirlik standartlarını göre güvenilir, kapsayıcı ve mezhepçi olmayan bir yönetime yol açması gerekir. Ayrıca azınlık haklarına saygı gösterilmesi, Suriye’nin terörizm için bir üs olarak kullanılmasının ve komşularını tehdit etmesinin önlenmesi, kimyasal veya biyolojik silah stoklarının güvenli şekilde imha edilmesi konusundaki taahhütlere sadık kalması çağrısında bulundu.”
3/1/2025 tarihinde Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Berbock ve Fransız mevkidaşı Jean-Noel Barrot Şam'a ortak bir ziyarette bulunmuş ve görüşmenin ardından Berbock şunları söylemiştir: “Yeni Suriye yönetiminin liderine Avrupa'nın yeni İslamcı yapılara fon sağlamayacağını ilettim.” Ve şöyle ekledi: “Tüm toplulukların yeniden inşa sürecine dahil edilmesi gerekir.” Kürtler için güvenilir emniyet garantilerine duyulan ihtiyacı ve yaptırımların kaldırılmasının siyasi sürecin ilerlemesine bağlı olduğunu vurguladı ve “yargıyı ya da eğitim sistemini İslamlaştırmaya yönelik her türlü girişimden kaçınılmasını” talep etti.
Bu heyetler, bu ve diğer konuları onlara, çıkarlarına ve istikrarlarına hırs gösterdikleri için mi gündeme getiriyorlar yoksa bu, Müslüman ülkelere açıkça müdahale edip hem çoğunluğu hem azınlığı istikrarsızlaştırmak için kullanmayı amaçladığı boş bir argüman mıdır?
Fransa'nın eski Başbakanı Clemenceau anılarında şöyle demiştir: “İngiliz dostlarımız Arap-Şam ülkesindeki mezhepsel ve etnik azınlıklar konusunu bizden daha önce fark etmişlerdir ve ikimizin de bu konudaki görüşleri tamamen örtüşmektedir.”
Dünya Yahudi Örgütü Başkanı Nahum Goldman, Yahudi Entelektüeler Kongresi'nde yaptığı konuşmasında şunları söyledi: “Eğer "İsrail'in" hayatta kalmasını ve Ortadoğu'da istikrarın sağlanmasını istiyorsak, Suriye'de bir Alevi devleti, Lübnan'da bir Maruni devleti ve Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasını teşvik ederek, "İsrail'in" öncü bir rol oynayacağı şekilde çevredeki halkları karşıt-rakip azınlıklara bölmeliyiz.”
Tarihin biraz gerisine dönersek, Osmanlı Hilafetinin yıkılmasından önce, Batılı ülkelerin sömürgeci çıkarlarını gerçekleştirmek için küçük etnik gruplar ortaya çıkarma, onların haklarını savunduklarını iddia etme ve onları destekleme kartını kullandıklarını göreceğiz.
“Hasta Adamın Uyanışı” kitabında, küçük etnik gruplar kartının oynandığının özeti geçmektedir; zira orada şöyle geçiyor: “Avrupa politikası, dini ve eğitim misyonlarının yardımıyla mezhepler arasında nifak tohumları ekmek yoluyla bölgedeki ayağını pekiştirmeye çalışmaktadır.”
Hilafetin yıkılmasından ve onun milliyetçi ya da mezhepsel temelde zayıf devletçiklere bölünmesinden sonra, sömürgeci Batılı ülkeler bu mesele üzerinde oynamaya devam ettiler; Sudan'daki Güney halkı sorununu gündeme getirerek Güney Sudan'ın ayrılması için çalıştılar, orada Hıristiyan karakterli bir devlet kurdular, etnik ve kimlik çatışmalarını kışkırttılar, Darfur, Güney Kordofan ve diğer bölgelerdeki ayrılıkçıları desteklediler ve Kuzey Irak, Türkiye, İran ve Suriye'de Kürt sorununu ortaya çıkardılar!
Batı bu kartı, müdahale etmek, egemen olmak, bölmek ve parçalamak için kullanmakta olup Batı sadece kan şelaleleri, halkların vücut parçaları, kemiklerinin ve cesetlerinin ezilmesi yoluyla gerçekleştirdiği sömürgeci çıkarlarını önemsemektedir.
Kongre tarafından 1975 yılında oluşturulan (Pica) Komitesi'nin raporunda şu karara varılmıştır: “Kürtlere yönelik politikamız ahlaksızca olmuştur; zira biz ne onlara yardım ettik ne de sorunlarını Irak hükümetiyle müzakere yoluyla çözmelerine izin verdik; onları kışkırttık ve sonra da terk ettik!”
William Safire bu durumu 2004 tarihli bir makalesinde şöyle anlatmaktadır: “1991'deki İkinci Körfez Savaşı'ndan sonra bizim kışkırtmamızla ayaklanan Kürt güçleri, eski Irak rejiminin ordusunun Kürt isyanını bastırmak için kullandığı helikopter bombardıman uçakları tarafından ağır bir şekilde vurulduğunda Kürtleri yine yüzüstü bıraktık; tüm bunlara rağmen Kürtler, on yıldan fazla bir süre Saddam Hüseyin rejimiyle bizim yanımızda savaştılar.”
Evet, Batı politikasının Müslüman ülkelerdeki gerçekliği işte budur;bu ise Batı'nın kendi sistemlerini Müslüman ülkelere dayatmasının ve aynı şekilde yöneticileri ve onların halkları üzerindeki iktidarlarını dayatmasının, onlara zillet ve aşağılanmayı tattırmalarının bir sonucu olup Batı, kendi çıkarı gerektirdiğinde ezilenlerin ve mazlumların kurtarıcısı olarak gelmiştir!
Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti Merkezi Temas Lecnesi üç yıl önce Kuzey-Güney Birlik Örgütü'nün liderlerinden biri ve örgütün başkanı olan Atim Akva ile temas kurmuş ve komite kendisine Hizb-ut Tahrir'in Güney'in bölünmesini engellemek ve Batılı ülkelerin bu konudaki komplolarını ifşa etmek için yaptığı çalışmaların boyutları hakkında bilgi verdiğinde şaşırmış ve şöyle demiştir: “Biz de Güney ile Kuzey'i yeniden birleştirmeye çalışıyoruz.” Ve şöyle demiştir: “Batılı ülkeler, Kuzey'in adaletsizliği bahanesiyle bizi ayrılmaya zorladıklarında bizi aldattılar, sonuçta Güney Sudan'ın bileşenleri arasında savaş patlak verdi, başarısız bir devlet haline geldik ve Güney Sudan devletinin sakinlerinin çoğu Kuzey Sudan'a göç ettiler... Yabancılar bizi kandırdılar, bize yalan söylediler ve bizleri istikrarsızlık durumundan çıkarmadılar.”
Dolayısıyla Müslüman ülkelerdeki küçük etnik gruplar sorununun çözümü, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde İslam Nizamını uygulamak olup bu iki açıdan tecelli eder:
Birincisi: Yönetim ve işlerin gözetilmesi.
İkincisi: İslam’ın hükümlerinin ve şerî kanunların uygulanması.
Yönetim ve işlerin gözetilmesine gelince; devletin, tebaası arasında ayrımcılık yapması caiz değildir; bilakis ırk, renk, cinsiyet ya da din nedeniyle herhangi bir ayrım gözetmeksizin hepsine aynı şekilde muamele etmesi gerekir. Nitekim Hizb-ut Tahrir’in Hilafet Devleti’nin anayasası olması için ümmete sunmuş olduğu Allah Subhanehu’nun Kitabı’ndan, Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetinden, Sahabenin icmasından ve şerî kıyastan istinbat edilmiş anayasa tasarısının beşinci ve altıncı maddelerinde aşağıdaki ifadeler geçmektedir:
“Madde-5: İslami tâbiyeti (uyruğu) taşıyan herkes, şerî haklara sahiptir ve şerî yükümlülüklerle sorumludur.”
“Madde-6: Devletin yönetimde, yargıda, işlerin güdülmesinde ya da benzeri konularda tebaanın fertleri arasında herhangi bir ayrım yapması caiz değildir. Bilakis ırk, din, renk ve benzeri özelliklere bakmadan herkese tek bir bakışla bakmalıdır.”
Şerî nâsslar, azınlıkların haklarının adalet ve hakkaniyetle gözetilmesi gerektiğine delalet etmektedir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ إِنَّ اللهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللهَ كَانَ سَمِيعاً بَصِيراً “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” [Nisa 58] Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: أَلَا مَنْ ظَلَمَ مُعَاهِداً أَوْ انْتَقَصَهُ أَوْ كَلَّفَهُ فَوْقَ طَاقَتِهِ أَوْ أَخَذَ مِنْهُ شَيْئًا بِغَيْرِ طِيبِ نَفْسٍ فَأَنَا حَجِيجُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ “Dikkatli olun. Kim bir zimmiye zulmederse yahut onu(n hakkını) kısarsa, veya ona gücünün yetmeyeceği bir vergi yüklerse, ya da gönülsüz olarak ondan bir şey alırsa, kıyamet gününde onun hasmı benim.”
Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan Hilafet, tüm çeşitliliğiyle tebaasının tüm fertleri arasında adaleti ve hakkaniyeti tesis edecektir; zira Hilafet, tüm sorunları İslam’ın hükümleriyle çözmeye muktedir olup dahası İslam ülkelerinde ve dünyanın diğer ülkelerinde krizler, sorunlar ve istikrarsızlık yaratmak için Batılı ülkeler tarafından ortaya çıkarılan “azınlık ve çoğunluk” terimleri ile diğer terimleri de ortadan kalkacaktır.
Haydi ey İslam ümmeti, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet projesi etrafında toplanıp İslam'ın iktidara ulaşması için güç ve kuvvet ehlinin Hizb-ut Tahrir'e nusret vermesi yoluyla İslam'ın yüce binasını ikame ederek dünyanın ve ahiretin izzetine kavuşun.
Ebu Hureyre’den Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: إنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ فَإِنْ أَمَرَ بِتَقْوَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَعَدَلَ كَانَ لَهُ بِذَلِكَ أَجْرٌ وَإِنْ يَأْمُرْ بِغَيْرِهِ كَانَ عَلَيْهِ مِنْهُ “İmam bir kalkandır. Onun ardında savaşılır, onunla (tehlikelerden) korunulur. Şayet o, Yüce Allah'a karşı takvayı emreder ve adaletle hükmederse bundan dolayı sevap kazanır. Bunun dışında bir şey emrederse o zaman yaptıkları kendi aleyhine olur.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hüseyin (Ebu Muhammed Fatih) - Sudan