Pazar, 18 Muharrem 1447 | 2025/07/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yüksek Mahkeme Kararı, Zinayı Evlilikle Bir Tuttu

Kenya Yüksek Mahkemesi, Müslüman babalardan evlilik dışı dünyaya gelen çocukların, babalarının mirasından yasal olarak hak talep edebileceğine karar verdi. Bu karar, Kenya’da İslami kişisel hukukun yorumlanmasında önemli bir gelişmeye işaret ediyor. 30 Haziran’daki kararla, Fatuma Athman Abud Faraj’ın, vefat eden eşi Salim Juma Hakeem Kitendo’nun gayriresmî ilişkilerinden doğan çocukların mirastan mahrum bırakılması yönündeki temyiz talebi oy birliğiyle reddedildi.

Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir / Kenya, bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki hususları kamuoyunun dikkatine sunar:

Kenya seküler bir devlettir dolayısıyla Yüksek Mahkeme’nin bu kararı hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü sekülerizm, Batılı bir ideolojidir. Din ile devleti birbirinden ayırır ve bu nedenle egemenliği mutlak olarak insana verir. Bu bağlamda Yüksek Mahkeme, ahlaki bir kurum olmaktan çok, seküler ve liberal değerleri savunan bir yapı olarak hareket etmektedir. Evlilik dışı doğan çocukları ödüllendirmek, bir başka deyişle zinayı evlilik kurumuyla eşdeğer tutmak, kişisel özgürlükleri ahlakın önüne koyan seküler anlayışın doğal bir yansımasıdır.

Evlilik dışı çocukların ‘haklarının’ güvence altına alınması ve korunması, büyük Batılı güçlerin İslam’a karşı yürüttüğü yoğun kampanyanın sadece bir parçasıdır. Toplumun her kesiminde, zinayı normalleştirmek amacıyla yasal düzenlemeler ve propaganda faaliyetleri yürütülmektedir. Bu ahlaki çöküş, şehir sokaklarında kaderine terk edilen çocukların sayısının ürkütücü biçimde artmasına yol açtı. Sokaklar, özgürlük adı altında yitirilen nesillerin sessiz feryadıyla dolu! Kenya’daki sokak çocukları yoksulluk, temel ihtiyaçlara erişim eksikliği, sağlık sorunları ve her türlü istismar ile sömürüye karşı savunmasızlık gibi çok sayıda ciddi zorlukla karşı karşıyadır. Ne yazık ki, ailelerin çocuklarına sahip çıkamaması ve devletin bu konudaki duyarsızlığı, bu krizi daha da derinleştirmektedir.

İslam’ın bu konudaki yaklaşımı ise tam tersidir. İslam’a göre, çocukların bakımı ve refahı hem ailenin hem de devletin ortak sorumluluğundadır. Miras konusuna gelince, İslam mirası yalnızca meşru evlilikten doğan çocuklara tanır. Zina yoluyla dünyaya gelen veya kimsesiz kalan çocukların bakım ve sorumluluğu ise tamamen devlete aittir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

أَنَا أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ، مَنْ تَرَكَ مَالاً فَلِأَهْلِهِ، وَمَنْ تَرَكَ دَيْناً أَوْ ضِيَاعاً، فَإِلَيَّ، وَعَلَيَّ“Ben her mümin için canından daha değerliyim. Her kim bir mal bırakırsa ailesinindir. Borç veya çoluk çocuk bırakırsa banadır ve benim üzerimedir.”

Son olarak, Müslümanları bu meseleyi hafife almamaya çağırıyoruz. Zira bu konu, İslam’a karşı yürütülen küresel savaşın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu hüküm, İslam’ın miras hukukunu baltalamak için diğer ülkelerdeki yargı kurumları tarafından bir “hukuki örnek” olarak kullanılacaktır. Bu nedenle, âlimler ve siyasetçiler dâhil olmak üzere Kenya’daki etkili konumda bulunan tüm Müslümanlara İslam’ı savunmak üzere harekete geçmeleri çağrısında bulunuyoruz.

Devamını oku...

Trump ve Netanyahu Göğüslerini Gere Gere Övünüp Böbürlenirken Bizim Yöneticilerimiz İse Ölüm Sessizliğini Bürünmüş Durumda!

İran ile Yahudi varlığı arasındaki çatışma sona erdi. Ancak Gazze’deki Yahudi vahşeti savaş boyunca sürdü, hâlâ da sürüyor. Amerika, tiyatral bir hamleyle sahneye çıkarak İran’ın nükleer kapasitesini yok ettiğini iddia etti. Bu hamle, İran dışişleri bakanının, Trump döneminde ABD’nin çekildiği nükleer anlaşmanın Avrupalı taraflarıyla sözde Troyka gerçekleştirdiği görüşmeden hemen sonra geldi. İran, Amerika’yı önceden bilgilendirerek göstermelik bir hamleyle Katar’daki Amerikan el-Udeyd üssüne birkaç füze fırlattı. Bu gelişmeler yaşanırken Müslüman ülkelerin yöneticilerinden Yahudi varlığı ve Amerika’nın İran’ın, İran’ın da Katar’ın egemenliğini ihlal etmesine karşı art arda kınama mesajları geldi. Ama aynı yöneticilerin bazıları, İran’ı vurabilmeleri için Yahudi varlığı ve Amerikan uçaklarına kendi hava sahalarını açmış, hatta bazıları Yahudi varlığına giden İran füzelerini ve SİHA’larını vurmuştur!

Analistlerin ‘senaryolaştırılmış bir gösteri’ olarak nitelendirdiği, hatta sıradan insanların bile kolayca anlayabildiği bu olayların sonrasında Trump sahneye çıkıp İran nükleer dosyasındaki sözde başarılarını ballandıra ballandıra anlatmakla bitiremedi. Hemen arkasından da Netanyahu, bir karga gibi gaklayarak İran’ı nükleer silahtan men etme yalanını kustu ve ona karşı kazandığı hayali zaferle övündü.

Oysa İran ve diğer İslam beldelerinde yönetenlerin umurunda bile değildir tüm bu olup bitenler. Onların asıl derdi bambaşka!

İran’daki yöneticiler savaşın geleceğini bile bile hazırlıksız yakalandı! Öncesinden yapılan açık tehditlere, gerilimin her geçen gün tırmanmasına rağmen, saldırı karşısında âdeta şaşkına döndüler. Hiçbir hazırlık yapmadılar. Bu hazırlıksızlık, Yahudi hava kuvvetlerinin İran hava sahasında operasyon yapmasına ve hedefleri vurmasına olanak tanıdı. Bu saldırıya karşı hiçbir hazırlık yapmadıkları gibi, Yahudi uçakların İran semalarında cirit atmasına, istedikleri gibi öldürüp yıkmasına adeta göz yumdular. Savunma sistemlerinin saldırılar sonrasında devreye girmesi ise operasyonel zafiyetleri gözler önüne serdi. Yaptıkları şey gerçekten de ne kötü! Sonra kendilerine saldırılmasına rağmen savaşı sonlandırmaya razı oldular. Şimdi ise Trump ve Netanyahu’nun küstahça açıklamaları karşısında dut yemiş bülbüle dönmüş durumdalar. Yiğitliğin, mertliğin esamesi bile okunmuyor bu yöneticilerde!

Müslüman beldelerin diğer yöneticileri de bunlardan pek farksız. İhanet ve entrika gibi her türlü desise var! Ümmetin azılı düşmanlarının topraklarımızda at koşturmasına, kan döküp dilediğince zulmetmesine müsaade ediyorlar. Yahudi varlığının Gazze’yi yerle bir etmesine, toplu katliamlar işlemesine, insanları yerinden etmesine ve aç bırakmasına izin verdiler. Tek yaptıkları şey, göstermelik kınama açıklamaları! İçlerinden en akıllı olanları ise, meseleyi İslam düşmanlığı ile meşhur uluslararası kuruluşlara taşımayı öneriyorlar. Yazıklar olsun! Yaptıkları şey ne kötü!

Bu yöneticilerde hiç mi erkeklik namına bir şey kalmadı?! Hiç mi onur, şeref, haysiyet yok?! Onların sözlüğünde kınama ve ayıplamadan başka bir şey yok mu? Sözlüklerinde Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Kimse Beni Kurayza’ya varmadan ikindi namazını kılmasın” buyruğu yok mu? Sözlüklerinde “Harun Reşid’den Bizans köpeği Nikiforos’a” diye başlayan o izzet dolu mektup yok mu? Sözlüklerinde “Yetiş ya Mu’tasım!” diye haykıran bir bacımızın namusu için orduları sefere çıkaran Halife Mu’tasım’ın şanlı hamiyeti yok mu? Sözlüklerinde Kudüs’ü haçlı pisliğinden temizleyen Selahaddin’in kahramanlığı yok mu? Sözlüklerinde, “Bir karış dahi olsa toprak satmam!” diyen Sultan Abdülhamid Han’ın tavizsiz duruşu yok mu?

Ey Müslümanlar! İşte yöneticilerinizin gerçek yüzü artık tamamen ortaya çıkmış ve maskeleri düşmüş durumda. Sizin değil, düşmanlarınızın çıkarlarına hizmet ettikleri artık açıkça anlaşılmıştır. Çürük koltuklarını korumak uğruna sizleri düşmanlarınıza kurban etmekten asla çekinmezler. Bunu daha önce defalarca yaptılar; Gazze bunun en net kanıtı. İran olayı gözler önünde. Somali, Irak, Yemen, Libya, Suriye ne çabuk unutuldu?! Bir deyiş vardır ya: “Halka çekildikçe sıradaki gelir.” Peki siz ne yapıyorsunuz? Daha ne kadar susup seyirci kalacaksınız?!

Artık kararınızı vermenin, iradenizi ortaya koymanın, bu hain yöneticileri devirmenin ve Hizb-ut Tahrir ile çalışmanın zamanı gelmiştir. Hizb, size asla yalan söylemeyen bir liderdir, gerçek kalkınmanızın tek adresidir. İzzetinizi, şerefinizi geri almak ve ümmeti yeniden dünya sahnesine taşımak sizin elinizdedir!

Devamını oku...

Omurgasız Yöneticilerin Becerisizliklerinin ve Umursamazlıklarının Sonucudur Orman Yangınları!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Omurgasız Yöneticilerin Becerisizliklerinin ve Umursamazlıklarının Sonucudur Orman Yangınları!

Haber:

Türkiye Sağlık bakanı Kemal Memişoğlu resmi X hesabı üzerinden paylaşılan açıklamada, “Şu anda orman yangınları sonucunda 538 kişi yaralandı. Şimdi yangın sırasında yaralanan üç hastaya tıbbi yardım sağlıyoruz, bunlardan birinin durumu ağır. İki vatandaşımız hayatını kaybetti” diye belirtti. (04.07.2025 Oxu.Az)

Yorum:

Türkiye’de yaz aylarında sıklıkla duyduğumuz ve haberlerde rastladığımız bir sorundur orman yangınları. Beceriksiz, iş bilmez ve tüm dünyası efendilerine hizmet ve cebini doldurmak olan yöneticiler, genellikle orman yangınlarında aşırı sıcaklıklara ya da vatandaşlara atarlar suçu. Onlara göre, suçlu ya güneştir ya da insanlardır. Kendileri suçsuz ve günahsız pirüpak kişilerdir! Oysa bir yerde bir sorun varsa, bu sorunun çözümünden ve sorunun ortaya çıkmasından birinci derecede yöneticiler sorumludur. Boşuna sorumlular denmiyor onlara! Ama umursamazlıkları, iş bilmezlikleri, rant peşinde koşmaları, önceliklerinin vatandaşları değil efendileri olmaları, vatandaşlarını sadece oy deposu olarak görmeleri, sorunlara yaklaşırken bile oy açısından yaklaşmaları onları oy sorumluları olarak adlandırmamızı sağlıyor.

Yağmur yağar sel alır Türkiye’yi! Deprem olur enkaz altında kalır ülke! Sıcak olur yangın yerine dönüşür, soğuk olur don vurur memleketi! Kar yağar yollar kapanır. Sanılmasın ki yöneticilerin becerisizlikleri ve umursamazlıkları sadece bunlarla sınırlı. Bunlar sadece her yıl karşılaştığımız en bariz sorunlar olduğu için sadece bunları zikretmekle yetindim. İrili ufaklı daha nice yöneticilerin mücadelede başarısız oldukları doğal ve insani afetler var. Bu doğal afetlerle ilk kez karşılaşmıyorlar ki nasıl mücadele edeceklerini bilmesinler bu yöneticiler! Neredeyse her yıl aynı sorunlarla karşılaşıyoruz ama iş bilmez ve ders çıkarmaz yöneticiler yüzünden bugün ülke cayır cayır yanıyor. Ekonomik yangından bahsetmiyorum bile! Onların umursamazlıklarının ve ders çıkarmazlıklarının ceremesini hep insanlar çekiyor. Savaş olur insanlar ölür yöneticiler değil, deprem olur enkaz altında vatandaşlar kalır yöneticiler değil, sel olur vatandaşlar sele uğrar yöneticiler değil vb.

Hep diyoruz ve demeye de devam edeceğiz. Bugün ümmetin maruz kaldığı en büyük felaket bu yöneticilerdir. Sudan ve Yemen’de olduğu gibi iç savaştan, Türkiye, Lübnan ve Suriye ve diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi ekonomik pahalılıktan, Gazze ve Filistin’de olduğu gibi soykırımdan, Kırgızistan, Afganistan, Bangladeş’te yaşanan yoksulluktan ve daha nice saymadığımız sorunların mimari ve müsebbibi bu yöneticilerdir. Ümmet, bu hain ve ajan yöneticilerden kurtulmadığı sürece bu sorunlarla ve belki çok daha büyükleriyle karşılaşmaya devam edeceğiz. Onun için ümmetin maruz kaldığı en büyük felaket yöneticilerdir dedik. Bu felaketten kurtulduğumuzda diğer felaketlerden otomatikman kurtulmuş olacağız.

Bu yüzden bu sorunlar ipinin düğümüdür ve tesbihin imamesidir bu yöneticiler. Bu imamenin ipi kopup dağıldığında ve sorunlar ipinin düğümü çözüldüğünde yukarıda saydığımız ve saymadığımız nice sorun kendiliğinden çözülecektir Allah’ın izniyle.

O nedenle İslam ümmeti özellikle de Türk halkı, orman yangınlarından kurtulmak ve bu yangınları söndürmek istiyorsa, önce yöneticiler yangınından kurtulmak zorundadır. Bu yangından kurtulmazsak, bugün ülke ve ciğerlerimiz yanar ama yarın ülke cehenneme dönüşebilir. O yüzden bir daha tutuşmaması için bu yöneticiler yangınından ebediyen kurtulmak zorundayız. Bu yangınından kurtulmanın ise tek bir yolu vardır o da üzerine toprak atıp Raşidi Hilafet ağacını dikmektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş

Devamını oku...

Amerika, Ümmetin Daha Önceki Komplosunu ve Başarısızlığını İfşa Etmesinin Ardından Yeni Bir Komplo Kuruyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika, Ümmetin Daha Önceki Komplosunu ve Başarısızlığını İfşa Etmesinin Ardından Yeni Bir Komplo Kuruyor!

Haber:

Rohingya silahlı grupları, Rakhine eyaletindeki Arakan Ordusu'na karşı savaşmak üzere Cox's Bazar'daki mülteci kamplarından kişileri askere almaya başladı.Uluslararası Kriz Grubu tarafından yayınlanan “Bangladeş/Myanmar: Rohingya İsyanının Riskleri” başlıklı raporda, Arakan ordusunun Rakhine'de Myanmar ordusuna karşı kazandığı zaferin ardından Rohingya gruplarının daha aktif hale geldiği ve bu ordunun bölgedeki Budist çoğunluğu temsil etmesine rağmen onların orduya karşı iş birliği yapma konusunda anlaştıklarını açıkladı. (Business Standard, 18 Haziran 2025)

Yorum:

Myanmar'ın Rakhine eyaletinde “insani koridor” olarak adlandırılan şey, tamamen bir Amerikan projesi olup hedefi ise, İngiltere'nin desteklediği Myanmar'daki askeri hükümeti sarsmaktı.Bu plan, esas olarak Tatmadaw hükümetini, Rakhine eyaletindeki askeri rejimin son kaleleri olan Kyaukpyu ve Sittwe bölgelerinden kovmak için tasarlanmıştı.Ancak Allah'ın fazlı ve silahlı kuvvetler de dahil olmak üzere Bangladeş halkının bu projeye karşı cesur tavrı sayesinde, insani koridor ifadesi “Bangladeş'in ulusal güvenliğine tehdit” ve “kirli bir Amerikan oyunu” ile eşanlamlı bir hale geldi. Bu nedenle Amerika planını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı ve Bangladeş halkının sempatisini kazanmak ve bunu habis jeopolitik oyunlarında kullanmak için sahneye İslami bir boyut katma yoluna başvurdu.

Rakhine eyaletindeki Budist çoğunluğu temsil eden Arakan ordusu, Amerika'nın askeri rejime karşı yürüttüğü vekalet savaşının merkezinde yer alırken, eyaletteki azınlık olan Müslüman Rohingyalar ise Rohingya Kurtuluş Örgütü'nü temsil etmektedir. Bununla birlikte her iki grup da, Askeri rejime karşı çıkan herhangi bir tarafın açıkça desteklenmesini içeren “Sıkı Askeri Hesap Verebilirlik Yoluyla Birleşik Burma Yasası, Burma Act 2022” uyarınca Amerika’ya bağlıdır. Nitekim 2023 yılında bu yasa, askeri hükümetle savaşan herkese mali ve askeri lojistik destek sağlamak amacıyla Amerikan Ulusal Savunma Yetki Yasası'na dahil edildi.

Amerika, insani koridorla ilgili planının açığa çıktığını fark etmesinin ardından Bangladeş kamuoyunun desteğini geri kazanmak için İslamcı kimliğe sahip grupların rolünü harekete geçirmeye başvurmuştur.Bu bağlamda Rohingya kamplarında ani bir askere alma çalışmalarının artışına tanık oluyoruz.Amerika'nın Bengal Körfezi'ndeki şerir planlarını uygulamak için olası her türlü araçlara başvurması şaşırtıcı değildir.Ancak İslam ümmetinin, kendisini bu planlardan uzak tutması gerekir. Ayrıca ümmetin, Amerika veya herhangi bir kâfir ülkenin doğrudan denetimi ve desteği altındaki herhangi bir silahlı isyanın -cihat olarak adlandırılsa bile- hiçbir sorununu çözmeyeceğini idrak etmesi gerekir. Suriye, Kürdistan, Belucistan, Keşmir ve diğer yerlerdeki önceki deneyimler, direnişin ümmete zafer ve onur getirmediğini, aksine Müslümanların kanlarının kafir sömürgecilerin çıkarları için akıtıldığını kanıtlamıştır. Eğer canların ve kanların feda edilmesi gerekiyorsa, bu fedakârlığın tamamen saf İslam davası yolunda olması gerekir.

Buna ek olarak Bangladeş Müslümanları, Rohingya Müslümanlarına karşı milliyetçi bakış açısını terk etmelidirler. Zira milliyetçilik, İslam ümmetinin vahdetini parçalayan ve ümmeti düşmanları için kolay bir lokması haline getiren ölümcül bir zehirdir.Dolayısıyla Müslümanların, heybetli tek bir ümmet oluşturmak için “لا إله إلا الله محمد رسول الله” bayrağı altında farklı ırk ve renkleri bir araya getiren atalarının başarılarını düşünmesi gerekir.Bu nedenle Rohingyalılara mülteci veya yabancı olarak bakılmaması, aksine din kardeşleri olarak bakılması ve onların, Medine Ensarlarının Mekke Muhacirlerini kucakladığı gibi kucaklanmaları gerekir.Bangladeş'teki Müslümanların maslahatı, Rohingyaların maslahatından ayrı değildir, aksine tek olup bunun adil bir Halifenin liderliği altında birleşmesi gerekir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِHakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.” [Enbiya 92]Arakan'ın gerçek kurtuluşunu sağlayacak ve Müslümanların kalplerini ve zihinlerini milliyetçilik ve laiklik gibi küfür fikirlerinden kurtardığı gibi İslam ülkesini de kafirin işgalinden kurtaracak olan sadece Halife'dir.İşte sadece o zaman, küfrün başı Amerika'nın komploları kesin olarak başarısız olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Risat Ahmed - Bangladeş

Devamını oku...

Dünya Gıda Programı Yemen'e Geri Dönerek Hoş Gelmedi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Dünya Gıda Programı Yemen'e Geri Dönerek Hoş Gelmedi!
Zira O, İyiliğin Delili ve Dostu Değil, Sefaletin Sebebi ve Destekçisidir

Haber:

Sana'da günlük olarak yayınlanan es-Sevra gazetesi, 1 Temmuz Çarşamba günü şu başlık altında bir haberi yayınladı: "Dünya Gıda Programı acil yardımların yeniden başlatıldığını duyurdu." Haberde şöyle geçti: “Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Cemal Amir dün, Dünya Gıda Programı'nın Yerleşik Temsilcisi Pai Thapa ile bir araya geldi. Görüşmede Bakan Amir, Dünya Gıda Programı'ndan, son aylarda durdurulan acil gıda yardımı programının ikinci aşamasının yeniden başlatılması yönündeki hazırlıkları teyit eden bir mektup aldı.”

Yorum:

Dünya Gıda Programı, daha önce de savaşın patlak vermesiyle birlikte Sana'da bulunmuş ve programın başkanlığını Amerikalı Lise Grande üstlenmişti.Ancak o, 2023 yılının sonlarında ve bu yılın Nisan ayında, 7 BM çalışanının casuslukla suçlanmasının ardından faaliyetlerini durdurmuştu; bakın şimdi o yeniden geri dönüyor.

Dünya Gıda Programı, uluslararasının habis bir koludur; çalıştığı ülkeden kaybolur kaybolmaz, yeniden ortaya çıkıyor! Çünkü o, küresel yardım programlarını sundukları ülkelerdeki savaş kışkırtıcılarının siyasi faaliyetlerinin etrafında dönüyor!Özellikle önemli fon sağlayıcılarının İngiltere, Amerika, Almanya, İsveç, Kanada, Danimarka, İtalya, İsviçre, Belçika ve Norveç olduğunu düşündüğümüzde o, iddia ettiği gibi insani yardım çalışmaları yapmayı hedeflemiyor!Onun mevcut yöneticisi, Cumhuriyetçi başkan adayı John McCain'in eşi Amerikalı Cindy McCain'dir.Yemen'de alevlenen savaşın dürtüleri, Yemen'deki eski siyasi nüfuz sahibi İngiltere ile yeni açgözlü Amerika ve onun engellere maruz kalmasına rağmen programı sürdürmeye yönelik hırsı arasında gerçekleşen Yemen'e yönelik uluslararası çatışmadan kaynaklanmıyor mu?

Dünya Gıda Programı ile Amerikan Kalkınma Ajansı'nın kuruluşları, Ajansın lehine 1 ay 16 gün farkla 1961 yılına denk gelmektedir.Dünya hala yukarıda bahsedilen ülkelerin, kendi ülkelerinin zenginliklerinden çaldıkları kırıntıları attığı aç insanlarla doludur.Dünya Gıda Programı, dünya çapında 120 ülkede faaliyet göstererek, dünya nüfusunun %11'inden fazlasına gıda yardımları sağlıyor ama bu yardımlar, onların açlarını doyurmadığı gibi yoksullarını da zenginleştirmemiştir.

Husiler, iktidarı ele geçirdikten 11 yıl sonra bile hala Dünya Gıda Programı ve sınır ötesi yardım sağlayan diğer kuruluşlara bağımlı durumdadır; peki onlar, ne zaman kendi kendilerine yeterlilik durumuna ulaşacaklar?! Oysa Müslümanların ilk devleti, kurulduktan 14 yıl sonra, Yermuk'ta Romalıları ve Kadisiye'de Persleri yenilgiye uğratmıştı. Bu yüzden Yemen ve diğer Müslüman ülkelerdeki necaseti ortadan kaldırabilecek tek güç, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'dir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Müslüman Kızların Kıyafetleri Rusya'nın Yöneticilerini Endişelendiriyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslüman Kızların Kıyafetleri Rusya'nın Yöneticilerini Endişelendiriyor!

Haber:

Kommersant gazetesi 29/06/2025 tarihinde şu haberi yayınladı: “Rusya'da okul kıyafetleri için gerekli ulusal standartlar 1 Temmuz'da yürürlüğe girecek. Bu kıyafetler için talep edilen hususlar arasında laikliğin özelliğinin gözetilmesi de yer alıyor.”

Yorum:

Bu şekilde Rusya'nın yöneticileri, İslam'ın yayılmasına yardımcı olan her şeye yönelik açık düşmanlıklarını gizlemeye çalışıyorlar.Zira onlar, iffetli Müslüman kadınların, avret yerlerini örterek bu kadınların Rus halkını İslam'a yöneltip, Rus halkının onları desteklemelerine ve taklit etmelerine neden olmasından korkuyorlar.Nitekim yöneticiler, İslam'a karşı bir çatışma gibi görünmesin diye bu mesele hakkında açık bir şekilde konuşmak istemiyorlar; sanki şeriatın giyim konusunda talep ettiği şeyleri engellemeleri, Müslüman kadınlara yönelik değil de herkese yönelik bir engelmiş gibi.

Ancak Hıristiyanların ve Yahudilerin kıyafetleri konusunda hiçbir sorun olmadığı bir sır değildir; dolayısıyla İslam'a yönelik bu kinin, genel kelimelerin arkasına gizlenmesi imkansızdır.Aynı şekilde Rusya'daki Müslümanların “terörle savaş” veya köktendincilik gerekçesi altında çok acımasız bir şekilde takip edildikleri bahanesiyle şerî kıyafetin yasaklanması mümkün değildir.

Rus propagandasına ve İslam beldelerinde yaydıkları Batı düşmanlığı politikasına meftun olanların, Rusya'nın tüm tarihinin Müslüman ülkeleri işgal etmekle geçtiğini ve Moskova'nın dış politikasına ilişkin raporlar aracılığıyla ne yayınlanırsa yayınlansın İslam hadaratına hiçbir zaman dostça davranmadığını idrak etmeleri gerekir.Bu nedenle Müslümanların Rusya ile olan ilişkisinin, Allahu Teala'nın düşmanlarının hak ettiği şekilde olması gerekir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ali Ebu Eyyub

Devamını oku...

Küçük Casuslar İdam Edilirken, Büyük Casuslar İse İkiyüzlü Tabiilerinin Yardımıyla Müslüman Ülkeleri Yönetiyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Küçük Casuslar İdam Edilirken, Büyük Casuslar İse İkiyüzlü Tabiilerinin Yardımıyla Müslüman Ülkeleri Yönetiyorlar!

Haber:

Yahudi varlığının İran'a yönelik saldırıları ve insansız hava araçları ve bombalı araçlarla gerçekleştirilen yıkım operasyonlarının ardından, CNN haber ağının 17 Haziran tarihli manşetinde "İsrail casuslarının "maske, şapka ve güneş gözlüğü" taktığına dair endişelerin ortasında, İran'ın Mossad hakkındaki paranoyası artıyor" ifadeleri yer aldı.

Yorum:

Dış güçlerin bir devlete casusluk yapmasından korkmak, herhangi bir ülke için meşru bir husustur. Yahudi varlığı İran'ı gözetliyor ve İran'ın da Yahudi varlığında casusları var ancak Müslüman ülkeleri casuslara ve hainlere açık hale getiren gizli olanlar değil, aksine Müslümanların topraklarını tamamen Batı'ya teslim ederek en büyük ihaneti işleyenlerdir.Onlar, etrafını kendilerini övmek için birbirleriyle yarışan dalkavuklarla çevreleyen ve insanların dikkatlerini sahte vatancılık suçlarından uzaklaştıran yöneticilerdir.Bunlar arasında devlet sırlarını ifşa eden casusların takip edilip cezalandırılması yer alırken, yöneticiler Merkezi İstihbarat Teşkilatındaki müdürlerine her şeyi bizzat kendileri açıklıyorlar.

Bu yöneticilerin ihaneti, Müslümanlara ölüm ve yıkım getirmek için kullanılan ve çoğu şu anda İran halkına karşı kullanılan veya kullanmak için hazırlanan kâfir Amerikan askeri üslerine ev sahipliği yapmalarında açıkça görülmektedir.Örneğin Erdoğan liderliği altındaki Türkiye'de Amerika, Kuzey Atlantik İttifakı'nın (NATO) taktik nükleer silahların bulunduğu önemli bir üssü olan İncirlik Hava Üssü'nü yönetmektedir.Emir Temim bin Hamad es-Sani tarafından yönetilen Katar, Orta Doğu'daki en büyük Amerikan askeri üssü olan el-Udeyd Hava Üssü'ne ev sahipliği yapmakta ve bölgesel komuta ve lojistik merkezi olarak faaliyet göstermektedir.Mişel el-Ahmed el-Cabir es-Sabah'ın liderliğindeki Kuveyt'te, Arifjan Üssü, Ali el-Salim Hava Üssü ve Kamp Buehring gibi üsler, kuvvetlerin lojistik ve donanım desteğini sağlamaktadır.Muhammed bin Zayed El Nahyan'ın liderliğindeki Birleşik Arap Emirlikleri, insansız hava araçları, keşif ve petrol tankerlerinin operasyonlarında kullanılan El-Zafra Hava Üssü'ne ev sahipliği yapmaktadır.Kral Hamad bin İsa el Halife tarafından yönetilen Bahreyn'de, Bahreyn Deniz Destek Faaliyeti ve İsa Hava Üssü, ABD'nin 5. Filosu ve bölgesel deniz operasyonlarını desteklemektedir.Sultan Heysem bin Tarık liderliğindeki Umman, yakıt ikmali ve lojistik hizmetleri için Thumrait Hava Üssü ve Mesira Adası'na erişim imkanı sunmaktadır.Kral Selman bin Abdülaziz El Suud liderliğindeki Suudi Arabistan'da, Prens Sultan Hava Üssü ABD'nin hava operasyonlarını desteklemektedir. Başbakan Muhammed Şiya el-Sudani liderliğindeki Irak, eğitim ve gizli operasyon görevi için El-Esad, Aynü'l Esad ve Erbil hava üslerinde ABD güçlerine ev sahipliği yapmaktadır.Kral İkinci Abdullah liderliğindeki Ürdün ise, Muwaffaq Salti Hava Üssü, Kral Faysal Hava Üssü ve Özel Operasyonlar Merkezi'ne (KASOTC) erişim, insansız hava aracı operasyonları ve özel kuvvetler eğitimi desteği sağlamaktadır.Beşar Esad liderliğindeki Suriye'de ise, ABD güçleri El-Kaide ile mücadele bahanesiyle Tanf üssünde varlığını koruyor ve Beşar'ın halefi, Batı'nın çıkarlarına daha fazla hizmet etmeye istekli görünüyor.Son olarak Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle'nin liderliğindeki Cibuti, Afrika'daki tek kalıcı ABD üssü olan Kamp Lemmonier Üssü'ne ev sahipliği yapmakta olup bu üs, Afrika Boynuzu ve Arap Yarımadası'ndaki insansız hava araçları ve özel operasyonlar için bir merkez olarak faaliyet göstermektedir.

Müslüman ülkelerin masasına açıkça konulan tüm ihanetlere rağmen düşmanlarımız bize karşı ziyafetler çekmek için yarışırlarkenyöneticiler ve onların dalkavukları, ümmetin dikkatini dağıtmaya yönelik çabalarında sonu gelmeyen hikayeler ve yalan çatışmalar uydurmaktan hiç utanmıyorlar. Nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: يُوشِكُ الْأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الْأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا» فَقَالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: «بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ» فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَمَا الْوَهْنُ؟ قَالَ: «حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ Aç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında diğer milletler de sizin başınıza üşüşeceklerdir." Dediler ki: Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak ey Allah’ın Resulü? Dedi ki: “Bilakis sizler o gün çok olacaksınız, fakat sizler sel üzerinde akıp giden çer çöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma duygusunu çekip alacak, sizin de kalbinize vehn sokacaktır.” Dediler ki; "Vehn nedir, ey Allah’ın Rasulü? Dedi ki: “Dünyayı sevmek ve ölümü kerih-kötü görmektir."Bu ümmetin cesur evlatları, mücadele sahalarında dünya sevgisinin kalplerini doldurmadığını kanıtladılar ancak yozlaşmış yöneticilerin etrafını saran ikiyüzlü ordular çoktur ve onların fesat ve fitne yayma çabaları da yaygınlaşmaktadır.Allah'tan, onların sapkınlıklarına ve fesatlarına karşı bize yardım etmesini diliyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdullah Rubin

Devamını oku...

Yüksek Mahkemenin Kararı İslam İle Kapitalizm Arasındaki Medeniyetler Çatışmasını Ortaya Koyuyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yüksek Mahkemenin Kararı İslam İle Kapitalizm Arasındaki Medeniyetler Çatışmasını Ortaya Koyuyor!

Haber:

Kenya Yüksek Mahkemesi pazartesi günü, Müslüman ebeveynlerin zina sonucu doğan çocuklarının babalarının mirasından pay almalarına karar verdi. Bu karar, Kenya'da Ahvâlu'ş-Şahsiyye İslamiyye (doğum, ölüm, ehliyet, velâyet, vesayet, evlenme, boşanma, nesep ve mirasla ilgili haller) kanunlarının yorumlanmasında önemli bir gelişmeyi temsil ediyor.Yüksek mahkeme yargıçları, Ahvâlu'ş-Şahsiyye İslamiyye kanunlarının uygulanması ile anayasanın korunması arasındaki dengenin gerekli olduğunu vurguladılar.Mahkeme, İslam şeriatı gibi Ahvâlu'ş-Şahsiyye kanunları uyarınca bazı hakların kısıtlanmasına izin veren 24 (4) maddesine atıfta bulunmuş, ancak bu kısıtlamaların makul, haklı ve kesin olarak tanımlanmış olması gerektiğini vurgulamıştır.

Yorum:

Yüksek Mahkeme'nin kararı, Kenya ve tüm dünyada Müslümanlar arasındaki medeniyetler çatışması ve kimlik krizinin gerçekliğini gözler önüne seriyor.Bugün Müslümanlar, Batılı laik liberal sistemi ile İslam arasındaki bir yol ayrımında durmaktadır. Ayrıca bu karar, açık bir şekilde mülkiyet ve kişisel özgürlük gibi temel değerlerin, insan, hayat ve kâinatın Rabbinden daha yüce olduğuna işaret etmektedir!Bu ise, zina ve fuhuş sonucu doğan çocukların yasal olarak bağlayıcı ilişkiler içinde oldukları anlamına gelmektedir ki bu da toplumda kötülüğü pekiştirecektir.

Liberal toplumda, öncelikli olan toplumun güvenliği değil, aksine bireylerin istekleri ve arzularının egemen ve mutlak olmasıdır.Bu da ahlaki değerlerden yoksun bir toplum inşa etmekte ve kötülüğü iyilikten üstün tutmaktadır. Bu ise zinayla eşdeğer olup kutsal bir kurum olan evliliği baltalamaktadır. Kötülük üzerine inşa edilen bir toplum, hayatın her alanında kötüdür.Kapitalizmde devletin temel sorumluluğu, tebaasının refahını sağlamak değil, aksine zina sonucu doğan çocuklar da dahil olmak üzere toplumsal ilişkilerde daha fazla kötülüğe yol açan sözde özgürlükleri korumaktır.

İslam'da zina sonucu doğan çocuklar, onları cezalandırılmak için değil, aksine onları münkerlerden caydırmak ve evliliğin nesep ve miras haklarını korumak için tek şerî bağ olduğunu vurgulamak amacıyla nesep ve miras haklarından mahrum bırakılmaktadırlar.Kenya Yüksek Mahkemesi'nin zina sonucu doğan çocukların Müslümanların mirasından pay almasına izin veren kararı, Batılı laik liberal düşüncesinin İslam'ın temel değerleri ve kanunlarıyla ne kadar çeliştiğinin açık bir kanıtıdır.

Artık Müslümanların, bu meselede ümmetin tutumunun, siyasi ve fikri çatışma tutumu olduğunu idrak etmelerinin zamanı gelmiştir.İslam ümmetinin görevlerinden biri de, İslam'ı ihya etmek ve kötülüğü teşvik eden ve ödüllendiren laik düşünceyi kökünden söküp atmak için siyasi ve fikri çalışmayla sınırlanmasıdır.Ümmetin, laik ortamın İslam'ın ve adaletin gelişmesi için asla elverişli bir ortam olmayacağını idrak etmesi gerekir.Özel olarak bu mesele, genel olarak da diğer birçok mesele ümmete, İslami tek sorumluluğun, şeriatı uygulayacak, hakkı üstün tutacak ve adaleti tesis edecek Hilafeti kurmak için çalışmak olduğunu haber vermektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ali Ömer El-Beytî - Kenya

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER